Kolonyanın anavatanı Köln
Eau de Cologne yani Köln Suyu yani bildiğimiz haliyle kolonyanın anavatanı Köln’ü tanımaya ne dersiniz? Almanya’nın dördüncü büyük kenti olan ve festival, karnaval, eğlence, bilim, sanat gibi aktivitelerin yapıldığı merkezlerden biri olan kabul edilen Köln, Ren Nehri tarafından ikiye bölünen tatlı mı tatlı bir şehir... Farkındayım herhangi bir Alman herhangi bir şey ve tatlı sıfatını birlikte görmek sizleri şaşırtıyor. Ben Almanya’ya yasamaya başlamadan önce ben de aynı şeyi düşünüyordum ama son bir yılda keşfettiğim Almanya şehirlerinin birçoğu tatlı denebilecek kadar sevimli inanın bana. Ve Köln bunlardan sadece bir tanesi…
Dayınızın kaynının eniştesi var ya hani elli sene önce Almanya’ya gurbetçi isçi olarak göç eden, he Hüseyin Amca evet! İşte o Hüseyin Amca büyük ihtimalle Köln’de çalışmak için civarındaki küçük şehirlere (Almancada Ort deniyor) göçmüştür. Zira Köln’ün II. Dünya Savaşından sonra yaralarını sarıp gelişmesinde yurt dışından gelen göçmen nüfusun payı büyük diyorlar. Şehrin hem yeniden inşasında hem de sanayi olarak kalkınmasında çalışmış bizim gurbetçilerimiz.
Sanayi olarak gelişmesinin yani sıra Köln birçok festival ve karnavala ev sahipliği yapıyor. Bunlardan en önemlisi olan Köln Karnavalı, Almanya'da düzenlenen en büyük şenliklerden biridir. Her yıl 11. ayın 11'inde saat 11.11'de başlar ve günlerce sürer. Sonra mola verilir ve şubat ayında eğlenceler kaldığı yerden devam eder. Köln Avrupa’daki en büyük Onur Yürüyüşlerinden (GayPride) birine de ev sahipliği yapıyor. Her yıl temmuz ayinin ilk haftasında yapılan ve bir milyondan fazla kişinin katıldığı bu gösterilerde 1970’lerin başında ABD'li polislerin New York'ta eşcinsel kulüplerine yaptıkları baskınlar ve sokakta polislerce dövülen eşcinseller hatırlanıyor.
Köln’e gitmeyi düşünüyorsanız bence baharda ya da yazın gidin. Aslına bakarsanız Avrupa’nın kuzeyinde bir ülkeyi ziyaret edecekseniz bahar ve yazı tercih edin çünkü özelikle kışın canınızı yakacak kadar soğuk olabiliyor hava. Gezdiğinizden bir şey anlamazsınız benden söylemesi. Ben en son mart sonu Paris’e gittim, hayatımda bu kadar üşüdüğüm bir gezim olmamıştı, gezi de denemezdi zaten yarım saatte bir kafeye sığınıp, ısınıp on beş dakika yürüme seklinde resmen işkence gezisi olmuştu benim için. Yani sözün özü kışın Avrupa’ya gelmeyin boş verin. Oturun bizim Akdeniz iklimini sevdiğim ülkemizde, valla. Köln’de bir hafta sonuna rahatlıkla sığdırabileceğiniz görülecek yerleri anlatayım biraz da.
Köln Katedrali (Kölner Dom)
Almanya’nın ikinci, dünyanın üçüncü büyük kilisesiyle tanışmaya hazır mısınız? Köln’deki Kölner Dom tüm heybetiyle sizi bekliyor. 1248 yılında inşaatına başlanan ama bazı aksilikler sebebiyle ancak 632 yıl sonra tamamlanan (evet artık nasıl bir aksilikse inşaatı altı asır geciktirmiş, nerede bizim Türk müteahhitlerimiz) Köln Katedrali 1880’den beri ziyaretçilerini kabul ediyor. 7000 metrekare alana inşa edilen 157 metre yüksekliğe ulasan katedrale bakayım derken boyun tutulması yaşamanız kaçınılmaz, çünkü cidden aşırı görkemli. Fotoğraf kadrajına sığdırmak için yere falan uzanmanız gerekiyor, abartmıyorum ya da katedralin önündeki merdivenlerden inin ve bir on metre falan yürüyün ki o güzel binanın tümünü görebilesiniz.
Katedralin içi de dışı kadar güzel. Vitraylar, heykeller, sütunlar falan nasıl hala bir Dan Brown romanının konusu olmamış hayret edilesi. Şahsen ben her kösede “bu heykellerin bu şekillerin bir anlamı olmalı” diye şifre arayarak geçirdim zamanımı. Katedralin alt katında hazine dairesini ve mezar odasını gezebileceğiniz gibi 4€ vererek kulelerine de tırmanabilirsiniz. Ben söyleyenlerin yalancısıyım, oldukça dar ve uzun bir merdiven yolculuğuyla tepeye ulaştığınızda sizi şahane bir Köln manzarası bekliyormuş. Peki, Gezgin Kız, sen neden çıkmadın derseniz; aşırı şanslı bir insan olarak kuleler tam olarak benim ziyaret ettiğim günden itibaren tadilata alınmışlar. “Eyyy Almanya sen kimsin ya” diye isyan ettim resmen kapıdaki ilanı görünce. Umarım siz gittiğinizde tadilat bitmiş olur.
Hohenzollern Köprüsü
Paris’teki Pont des Arts namı diğer Âşıklar köprüsündeki kilitler köprüye çok ağırlık yapıyor diye sökmüşler geçenlerde. Tabii kilitleri sökememişler, o yüzden demir parmaklıkları söküp yenileriyle değiştirmişler. Şimdilerde yeni asılan üç beş kilitle karşılıyor bu köprü sizi. Peki diyeceksiniz ki simdi hani konumuz Köln’dü, Paris ne alaka! Efendim Köln’deki Hohenzollern Köprüsü üzerine asili kilitlerle su an (Ziya gibi atıyor olabilirim ama) dünyadaki en kilitli ask köprüsü. Köprünün üzerindeki kilitler haricinde hikâyesi de bence dinlemeye değer: Ren Nehri üzerindeki yapı ilk olarak Hohenzollern Köprüsü’nün yerine 1907-1911 yılları arasında inşa edilmiş. Ama her Alman yapısının başına geldiği gibi II. Dünya Savaşı sırasındaki Müttefik işgalinde bombardımana maruz kalmış ve sonrasında 1945 yılından yaya yolu olarak yeniden inşa edilmiş. Uzunluğu yaklaşık olarak 410 metre olan yapı günümüzde Almanya’nın en yoğun kullanılan demir yolu köprüsü unvanına sahip.
Çikolata Müzesi
Büyük beklentiyle gittiğim, kişi başı 11€ giriş ücreti ödediğim ama maalesef beklentilerimin altında kalan bir noktada sıra: Çikolata Müzesi (Imhoff-Schokoladenmuseum) 1993 yılında, Dr. Hans Imhoff’un mali desteği ile kurulmuş. Alman çikolata üreticisi ve birçok markanın sahibi olan bu girişimci amcamız oldukça şanslıymış ki Köln’ün en güzel yerinde nehir manzaralı bir müze açmış. İçeride kakao çekirdeğinden başlayarak çikolatanın yapımına ve tarihçesine ait bilgileri uygulamalı olarak görebiliyorsunuz, hepimizin bildiği Lindt sponsorluğunda bir de çikolata atölyesi ve küçük bir fabrika bulunuyor içeride. Atölye için ayrıca ücret ödüyorsunuz ve yaklaşık bir saat kendi çikolatanızı kendiniz yapıyorsunuz. Küçük fabrikada ise çikolata üretimini simüle etmişler ve sonunda küçük çikolatalardan alıp yiyebiliyorsunuz. Müzenin içinde Lindt hediyelik dükkânı da var ama çok pahalı, benden söylemesi.
Hohe Caddesi
Tabii ki her Avrupa kentinde olduğu gibi burada da bir alışveriş caddesi olmalıydı değil mi? Eski Kent içerisinde tarihi Roma dönemine kadar uzanan şehrin en eski ve işlek caddesi olan Hohe Strasse, alışveriş meraklılarının oldukça hoşuna gidecek bir yer. Ama Euro olmuş beş, magnet bile alamıyoruz Acun Bey sen ne alıverişinden bahsediyorsun diyenleri şuraya alayım! Ama caddeyi gezmek bedava be beyaz yaka orta direk gezgin, bir ucundan bir ucuna yürümelik güzel bir yer bence.
Schildergasse
Hohe’den sonra şehrin ikinci en eski caddesi olarak bilinen Schildergasse, diğer bir alışveriş caddesi. Almanya’nın güneydeki şehirlerine göre daha canlı bir günlük hayata sahip Köln’ün kalabalık alışveriş caddelerinde dolaşmak çok keyifli. Ama sansınıza hava güzelse... Soğukken Almanya hiç çekilmiyor.
Flora und Botanischer Garten
11.5 hektarlık bir alan üzerine kurulmuş olan Köln Flora ve Botanik Bahçesi ile ilgili belki de en seveceğiniz haberi veriyorum, hazır mısınız? Bahçeye giriş ücretsiz! Ota boka para alan Avrupa nedense burası için bilet kesmeyi akil edememiş ya da park bahçe görsün çoluk çocuk demişler ve 10 bin civarında bitki türünü barındıran bahçe kompleksinin herkesin erişimine açmışlar. Sırf bedava diye gezilir bence. İmza: Bedavacı turist.
Köln Hayvanat Bahçesi
Ben gitmedim ama çocuklu arkadaşlar için güzel bir alternatif olabilir hayvanat bahçesi. Kendisi günümüzde en modern hayvanat bahçelerinden biri olarak anılıyormuş. Yaklaşık 150 senedir ziyaretçi kabul eden bahçede akvaryum, primat evi, yağmur ormanı bölümü gibi farklı türleri gözlemleyebileceğiniz alanlar bulunuyormuş. Giderseniz bana da fotoğraf atin olur mu?
Gross St. Martin
İhtişamlı kulesi ile dikkat çeken ve Kölner Dom tamamlanana kadar şehrin en heybetli binası unvanına sahip olan katedral Eski Kent sınırları içerisinde yer alıyor. Gross St. Martin’in ilk olarak 1150-1250 yılları arasında inşa edilmiş ve inanmayacaksınız ama II. Dünya Savaşı sırasında hasar görmüş ve 1985 yılına kadar süren yenileme sürecinden sonra ziyarete açılmış. Bu kilisenin yanında Fischmarkt olarak adlandırılan meydanda pinterestin ve pembis instagram sayfalarının en çok hit alan evleri yer alıyor. İnce uzun mimarisi ve canlı renklerle dış cephe boyamasıyla Köln’ün bence en güzel fotoğrafını vadediyor.
Eski Şehir Meydanı
Açık hava festivallerine ve Köln Karnavalına ev sahipliği yapan Eski Şehir Meydanı (Alter Markt), Roma döneminden itibaren pazar yeri olarak kullanılmış. Şimdilerde (her meydanin kaçınılmaz sonu) kafeleri ve açık terasları ile ünlü meydan haline dönüşmüş. Sağlı sollu restoran ve kafelerde özellikle hava güneşli ise çok keyifli zaman geçirebilirsiniz. Yukarıda bahsettiğim Fischmarkt ve Gross St Martin Kilisesi de burada olduğu için fotoğraf çekmek ve yerel kültürü öğrenmek isteyenlere için çok güzel bir nokta.
Köln Teleferiği
Nisandan ekime kadar Ren Nehri üzerinde işleyen Köln Teleferiği 1957 yılından beri hizmet veriyor. 935 metre yükseklikte işleyen toplu taşıma aracı düşük hızı sayesinde Köln Katedrali başta olmak üzere kentin birçok yerini seyretmek ve fotoğraflamak için uygun ortamı yaratıyor.
Köln Merkez Camii
Hep kilise hep katedral nereye kadar deyip dinimizin ibadethanesine gereken değeri vermek adına Köln Merkez Camii’ni turumuza katıyorum. 2009 yılında Diyanet İşleri Türk İslam Birliği tarafından temelleri atılan Köln Merkez Camii (Cologne Central Mosque), yaklaşık 17 bin metrekare kapalı alan üzerine kurulmuş. Osmanlı mimarisinin temel alındığı modern yapı mimar Paul Böhm tarafından tasarlanmış. Köln’de Türk ve Müslüman nüfusu çok fazla, sağda solda gezerken Türk’le karşılaşmanız bir Alman’la karşılaşmanızdan daha normal gelebilir bir süre sonra, o derece! Hal böyle olunca görkemli camiiyi yapmak için Köln’ü seçmişler herhalde.
Weltstadthaus
Modern mimarinin görülesi eserlerinden bir tanesi Weltstadthaus. 2005 yılında Renzo Piano isimli mimar tarafından tasarlanan bu bina yumurtayı andıran oval sekliyle dikkat çekiyor. Sekline değer, Schildergasse’nin bir ucunda yer aldığı için orayı gezdikten sonra uğrayabilirsiniz.
Fotoğraflar: Hamide TEKİN