Gülin AKÖZ
Son Güncelleme:
Kızıldeniz’i yunusların gösterisi eşliğinde geçtik
Makine mühendisi, gezgin, rehber ve yazar Gülin Aköz (39), altı yıl önce dünya turuna çıkıp 15 ayda 34 ülkeye ayak basmıştı. Denizden dünya turu yapmak üzere ağustosta ikinci uzun yolculuğuna başladı.
Marmaris’ten Bangkok’a götürülecek bir yelkenlinin ekibine katıldı. Akdeniz’i aşıp, Port Said’e ulaştığında yine aynı rotada ilerleyen "Define Adası" adlı yelkenlinin ekibine geçti. Tayland’dan, yolcu kabul eden kargo gemileriyle yolculuğunu sürdürmeyi planlıyor. Bu arada, izlenimlerini Yahoo’daki Göçebe Kaplumbağa adlı grubunda, gezginlerle paylaşıyor. Aköz, önceki hafta Yemen’in Aden şehrindeydi. Phuket’e doğru yelken açmadan önce Hürriyet Seyahat için Kızıldeniz ve Yemen serüvenini yazdı.
Kızıldeniz ve Yemen limanları
Nasıl anlatsam? Nerden başlasam?
Ama önce biraz deniz:
Ve herhangi bir deniz değil, Kızıldeniz! Dünyanın en berrak ve sualtı dünyası en renkli denizlerinden biri. İlginç olan, sualtında durum böyleyken, Hurgada ve Şarm El Şeyh’te olduğu gibi, su üstünün kurak bir çöl olması. Diğer yerlerde ise tam tersi geçerli. Karada etkileyici bir yeşil örtü görüyorsunuz, ama denizde yaşam yok.
Burada her gün mutlaka bir yunus gösterisi var; kimi zaman iki, hatta üç kere. Tabii Disneyland gibi belli saatlerde değil. Kadro, koreografi değişiyor: Hızlı yüzenler-yavaş tempolu gidenler, su üstünde yüksek atlama yapanlar-az zıplayanlar, büyük yunuslar-küçük yunuslar, kalabalık gruplar-tek başına veya iki yunus dolaşanlar... Keyiflerine göre uzun veya kısa süreli gösteriler yapıyorlar.
Sonra bir gün tekneye davetsiz misafirler geldi. Hoş geldiler sefa getirdiler. Önce ikiydiler, sonra üç oldular, 6-8 derken 16 göçmen kuş...
Afrika’dan Suudi Arabistan yarımadasına molasız 200 kilometre uçarken bitap düşmüşler... Biri mutfakta bisküvilerin yanında kafasını içine çekmiş uyuyor. Çok yorulmuş olmalı. Sadece o değil, hepsi. Kimi, ayakaltında bir yerlerde uykuya dalmış. Yanlışlıkla üstüne basıp ezmemek için elinle alıp öte tarafa koyuyorsun, gıkı çıkmıyor. Kımıldayacak hali yok zavallımın.
"Ah, ya bizi bulmasaydınız ne olacaktı güzel kuş? Sizin için gelmişiz biz buralara."
Fakat bir gün iki gün... Resmen işgal altındayız. Kapıdan kovuyorsun, pencereden giriyorlar. Her taraf kuş pisliği. Güverteyi ele geçirmelerinin o kadar mahsuru yok da, içeriyi de batırmasalar memnun olacağız.
Bir de teknemizin etrafında uçuşup duran kuşlar var. Küçük balıklar suda zıplıyorlar. Sanki özellikle kuşlara yem olmak için. Ama tabi öyle değil işin aslı. Aşağıda orkinoslar var onları kovalayan. Büyük balıktan kaçmaya çalışırken, zavallılar kuşlara yakalanıyorlar.
BABÜ-L MENDEB BİZİ ZORLADI
Kızıldeniz’e giriş de çıkış da zor oldu. Tabii farklı nedenlerle. Girişte Mısır’daki bürokratik işlemler, Mendeb Boğazı’ndan çıkışta rüzgár güçlük çıkardı bize. Esmesi gerektiği gibi kuzeyden değil de güneyden esince Babü-l Mendeb uzun ve meşakkatli, biraz da korkutucuydu. Kolay geçit vermedi bize.
İnsanların kapalı bir mekánda bir arada yaşaması kolay değildir. Yoğurdun hangi yiğidin istediği şekilde yeneceği her zaman sorundur biliyorsunuz. Dengeler iyi ayarlanmak zorundadır. Tam "Burada da erkeklerin güç çekişmeleri başladı" dedim, gece sert bir rüzgár ve hafif bir tehlike anında ipler koptu. Henry, kaptanla anlaşmazlığa düştü, tekneden inmeye karar verdi.
Yemen’de ilk limanımız, Aden. Önce dağlar göründü sıra sıra. Ardından liman açıklarında demirlemiş yük gemileri. En sonunda da şehir.
Limandaki diğer tekneye yanaşıp biraz laflıyoruz. İngiliz tayfalardan biri "Söyleyin bana, burası küçük Londra değil mi? Big Ben bile orada" diye saat kulesini işaret ediyor. İngiliz kaptan ise "Benzin almak için faturanın sekiz kopyasını yaptılar. Bunu İngilizlerden başka kimden öğrenmiş olabilirler" diye soruyor.
Pasaportlarımız kontrol edilip gemi adamı kartlarımız geldikten sonra karaya ayak basabiliyoruz.
Aden’de turumuzu tamamladıktan sonra ayrılık vakti geliyor. Pasaport işlerini halletmek üzere gümrük binasına giriyoruz. Tepede bir pervane dönüyor, klima da çalışıyor. Masa başındaki adam tişörtünü yukarı çekerek göbeğini açmış oturmakta. Göbek de küçük bir şey değil. Abartısız sekiz aylık. Bizim içeri girmemizle birlikte toparlanıyor. Bir köşede yerde bir adam oturmuş, elinde koca bir defter, bir şeyler inceleyip çiziktiriyor. Diğer köşede başka biri kafasını sallayıp dudaklarını oynatarak bir kitap hatmediyor. Tam seyirlik manzara...
KULELERİN GÖLGESİNDEKİ EL MUKALLA
Birkaç sorun yaşandı, Kaptan Daniel’i tekneden indirme kararı aldı. Önümüzdeki ilk büyük şehir El Mukalla. Yemen bizi bırakmaya hazır değilmiş, bir kapı daha yapıyoruz.
Çorak bir şehir. Toprak rengi hakim. Şehrin üstünde uzanan dağ boyunca birkaç yüz metre aralıklarla dört gözetleme kulesi dikilmiş. Aradaki yamaçlarda kayalar her an aşağıdaki evlerin üstüne yuvarlanmaya hazır vaziyette bekliyor.
Upuzun sahil şeridinde masalar atılmış etrafa. Kimi yemek yiyor, kimi hararetli konuşmalar yapıyor, kimi káğıt oynuyor. Adım başı insan kalabalığı. Peştamallarını bacaklarına dolamışlar. Kimi ayakta, kimi sokakta pis yerlere oturmuş. Ne yaptıkları belli değil.
Şimdiye kadar gördüğüm yerler arasında en curcunalısı belki de Yemen. Dört kişiydik, iki kişi kaldık burada. Şimdi yine okyanus zamanı...
Aden’de herkes neşeli
Aden’in her tarafında, sokaklar çocuk dolu. Kızlar özellikle süslenmişler, o simsiyah derileri üstüne fosforlu kıyafetleri, kıvırcık saçlarında parlak renkli tokalarla küçük birer Barbi bebek hepsi. Aden’de herkes neşeli.
Bizi şehre götürecek taksinin şoförü Selim son model Toyota’sını gösteriyor gururla. Camı açmak için elimizi uzattığımız kol işe yaramayınca araçtan iniyor, "Burada her şey elektrikli" diyerek iki eliyle itiyor. Camı kapamak için aynı senaryo tersinden tekrarlanıyor tabii. Yolda her an her yerden bir otomobil üstümüze geliyor. Bir yanakları şişmiş, kat çiğneyen şoförler direksiyonda.
Aden, 22 milyon nüfuslu Yemen’in en büyük liman şehri. 800 bin nüfuslu. Bir krater çukuruna kurulmuş. Alışveriş merkezleri büyüklüğü ve bina tarzları ile bizimkilere benziyor, içinde ise daha çok Tahtakale’yi çağrıştıran dükkánlar var. Girişte, göbekte çekilişle verileceği ilan edilen son model bir cip durmakta.
Pazaryeri ise daha kendilerine özgü bir álem. Meyve-sebze bakıyorum. Birileri "Gel gel" diye işaret ediyor. Yanaşıyorum. Meğer bana ot satmak istiyorlarmış. Ahşap el arabalarının üstünde yaylamış adamlar bütün gün bir yandan yanakları şişmiş bir şekilde kat çiğniyor, bir yandan müşteri bekliyorlar.
Kat, keyif veren bir bitki. Yemenliler kadın, erkek, tütün yerine yaygın şekilde kat çiğniyor. Kimileri uyarıcı olduğunu söylüyor, kimileri sakinleştirici. Çok tüketildiği için tarımı, ticareti çok kárlı bir iş. Su kıtlığı çeken Yemen’de çok su gerektiren bu bitkinin tarımı başlıbaşına bir sorun. Kuraklığına karşın Yemen aynı zamanda nadide bitkileriyle de meşhur. Misvak yapılan sedir, şişe ağacı, canavar ağacı gibi birçok ilginç ağaç türü, mango ve muz yetişiyor.
Kızıldeniz ve Yemen limanları
Nasıl anlatsam? Nerden başlasam?
Ama önce biraz deniz:
Ve herhangi bir deniz değil, Kızıldeniz! Dünyanın en berrak ve sualtı dünyası en renkli denizlerinden biri. İlginç olan, sualtında durum böyleyken, Hurgada ve Şarm El Şeyh’te olduğu gibi, su üstünün kurak bir çöl olması. Diğer yerlerde ise tam tersi geçerli. Karada etkileyici bir yeşil örtü görüyorsunuz, ama denizde yaşam yok.
Burada her gün mutlaka bir yunus gösterisi var; kimi zaman iki, hatta üç kere. Tabii Disneyland gibi belli saatlerde değil. Kadro, koreografi değişiyor: Hızlı yüzenler-yavaş tempolu gidenler, su üstünde yüksek atlama yapanlar-az zıplayanlar, büyük yunuslar-küçük yunuslar, kalabalık gruplar-tek başına veya iki yunus dolaşanlar... Keyiflerine göre uzun veya kısa süreli gösteriler yapıyorlar.
Sonra bir gün tekneye davetsiz misafirler geldi. Hoş geldiler sefa getirdiler. Önce ikiydiler, sonra üç oldular, 6-8 derken 16 göçmen kuş...
Afrika’dan Suudi Arabistan yarımadasına molasız 200 kilometre uçarken bitap düşmüşler... Biri mutfakta bisküvilerin yanında kafasını içine çekmiş uyuyor. Çok yorulmuş olmalı. Sadece o değil, hepsi. Kimi, ayakaltında bir yerlerde uykuya dalmış. Yanlışlıkla üstüne basıp ezmemek için elinle alıp öte tarafa koyuyorsun, gıkı çıkmıyor. Kımıldayacak hali yok zavallımın.
"Ah, ya bizi bulmasaydınız ne olacaktı güzel kuş? Sizin için gelmişiz biz buralara."
Fakat bir gün iki gün... Resmen işgal altındayız. Kapıdan kovuyorsun, pencereden giriyorlar. Her taraf kuş pisliği. Güverteyi ele geçirmelerinin o kadar mahsuru yok da, içeriyi de batırmasalar memnun olacağız.
Bir de teknemizin etrafında uçuşup duran kuşlar var. Küçük balıklar suda zıplıyorlar. Sanki özellikle kuşlara yem olmak için. Ama tabi öyle değil işin aslı. Aşağıda orkinoslar var onları kovalayan. Büyük balıktan kaçmaya çalışırken, zavallılar kuşlara yakalanıyorlar.
BABÜ-L MENDEB BİZİ ZORLADI
Kızıldeniz’e giriş de çıkış da zor oldu. Tabii farklı nedenlerle. Girişte Mısır’daki bürokratik işlemler, Mendeb Boğazı’ndan çıkışta rüzgár güçlük çıkardı bize. Esmesi gerektiği gibi kuzeyden değil de güneyden esince Babü-l Mendeb uzun ve meşakkatli, biraz da korkutucuydu. Kolay geçit vermedi bize.
İnsanların kapalı bir mekánda bir arada yaşaması kolay değildir. Yoğurdun hangi yiğidin istediği şekilde yeneceği her zaman sorundur biliyorsunuz. Dengeler iyi ayarlanmak zorundadır. Tam "Burada da erkeklerin güç çekişmeleri başladı" dedim, gece sert bir rüzgár ve hafif bir tehlike anında ipler koptu. Henry, kaptanla anlaşmazlığa düştü, tekneden inmeye karar verdi.
Yemen’de ilk limanımız, Aden. Önce dağlar göründü sıra sıra. Ardından liman açıklarında demirlemiş yük gemileri. En sonunda da şehir.
Limandaki diğer tekneye yanaşıp biraz laflıyoruz. İngiliz tayfalardan biri "Söyleyin bana, burası küçük Londra değil mi? Big Ben bile orada" diye saat kulesini işaret ediyor. İngiliz kaptan ise "Benzin almak için faturanın sekiz kopyasını yaptılar. Bunu İngilizlerden başka kimden öğrenmiş olabilirler" diye soruyor.
Pasaportlarımız kontrol edilip gemi adamı kartlarımız geldikten sonra karaya ayak basabiliyoruz.
Aden’de turumuzu tamamladıktan sonra ayrılık vakti geliyor. Pasaport işlerini halletmek üzere gümrük binasına giriyoruz. Tepede bir pervane dönüyor, klima da çalışıyor. Masa başındaki adam tişörtünü yukarı çekerek göbeğini açmış oturmakta. Göbek de küçük bir şey değil. Abartısız sekiz aylık. Bizim içeri girmemizle birlikte toparlanıyor. Bir köşede yerde bir adam oturmuş, elinde koca bir defter, bir şeyler inceleyip çiziktiriyor. Diğer köşede başka biri kafasını sallayıp dudaklarını oynatarak bir kitap hatmediyor. Tam seyirlik manzara...
KULELERİN GÖLGESİNDEKİ EL MUKALLA
Birkaç sorun yaşandı, Kaptan Daniel’i tekneden indirme kararı aldı. Önümüzdeki ilk büyük şehir El Mukalla. Yemen bizi bırakmaya hazır değilmiş, bir kapı daha yapıyoruz.
Çorak bir şehir. Toprak rengi hakim. Şehrin üstünde uzanan dağ boyunca birkaç yüz metre aralıklarla dört gözetleme kulesi dikilmiş. Aradaki yamaçlarda kayalar her an aşağıdaki evlerin üstüne yuvarlanmaya hazır vaziyette bekliyor.
Upuzun sahil şeridinde masalar atılmış etrafa. Kimi yemek yiyor, kimi hararetli konuşmalar yapıyor, kimi káğıt oynuyor. Adım başı insan kalabalığı. Peştamallarını bacaklarına dolamışlar. Kimi ayakta, kimi sokakta pis yerlere oturmuş. Ne yaptıkları belli değil.
Şimdiye kadar gördüğüm yerler arasında en curcunalısı belki de Yemen. Dört kişiydik, iki kişi kaldık burada. Şimdi yine okyanus zamanı...
Aden’de herkes neşeli
Aden’in her tarafında, sokaklar çocuk dolu. Kızlar özellikle süslenmişler, o simsiyah derileri üstüne fosforlu kıyafetleri, kıvırcık saçlarında parlak renkli tokalarla küçük birer Barbi bebek hepsi. Aden’de herkes neşeli.
Bizi şehre götürecek taksinin şoförü Selim son model Toyota’sını gösteriyor gururla. Camı açmak için elimizi uzattığımız kol işe yaramayınca araçtan iniyor, "Burada her şey elektrikli" diyerek iki eliyle itiyor. Camı kapamak için aynı senaryo tersinden tekrarlanıyor tabii. Yolda her an her yerden bir otomobil üstümüze geliyor. Bir yanakları şişmiş, kat çiğneyen şoförler direksiyonda.
Aden, 22 milyon nüfuslu Yemen’in en büyük liman şehri. 800 bin nüfuslu. Bir krater çukuruna kurulmuş. Alışveriş merkezleri büyüklüğü ve bina tarzları ile bizimkilere benziyor, içinde ise daha çok Tahtakale’yi çağrıştıran dükkánlar var. Girişte, göbekte çekilişle verileceği ilan edilen son model bir cip durmakta.
Pazaryeri ise daha kendilerine özgü bir álem. Meyve-sebze bakıyorum. Birileri "Gel gel" diye işaret ediyor. Yanaşıyorum. Meğer bana ot satmak istiyorlarmış. Ahşap el arabalarının üstünde yaylamış adamlar bütün gün bir yandan yanakları şişmiş bir şekilde kat çiğniyor, bir yandan müşteri bekliyorlar.
Kat, keyif veren bir bitki. Yemenliler kadın, erkek, tütün yerine yaygın şekilde kat çiğniyor. Kimileri uyarıcı olduğunu söylüyor, kimileri sakinleştirici. Çok tüketildiği için tarımı, ticareti çok kárlı bir iş. Su kıtlığı çeken Yemen’de çok su gerektiren bu bitkinin tarımı başlıbaşına bir sorun. Kuraklığına karşın Yemen aynı zamanda nadide bitkileriyle de meşhur. Misvak yapılan sedir, şişe ağacı, canavar ağacı gibi birçok ilginç ağaç türü, mango ve muz yetişiyor.