Kırkgöz Han’da yaşayan Selçuklu izleri
İpekyolu’nu Akdeniz iskelelerine bağlayan hanlar hanına bir yolculuk yaptık. Antalya’nın en büyük doğal gölünün yanı başındaki Selçuklu hatırasına, Kırkgöz Han Kervansarayı’na düştü yolumuz. Öncesinde aynı adı taşıyan gölde mola verip nefes aldık.
Antalya, baharı geniş yelpazede karşılamayı seven bir şehir... Varyant’tan Konyaaltı sahiline doğru bakarken denizden doruklara uzanan manzara size bunu anlatıyor. Bu şehrin sunduğu doğal hayat, insanı keşfe çıkmak konusunda adeta tahrik ediyor. Sarısu Plajı’ndan yüzlerce metre yukarıya doğru kıvrılan Batı Toroslar’ın yükseklerinde dolanırken, Antik Yunan’dan Osmanlı’ya birbirinden farklı hatıralarla karşılaşmak an meselesi... Onlardan biri, bizi tam 8 asırlık yolculuğa çıkarıyor. Kırkgöz Gölü’nü geçerken...
ADETA BİR KUŞ CENNETİ
Antalya’nın Kepez sırtlarından Döşemealtı ilçesine yaklaştıkça, Selçukluların zamana meydan okuyan hanlarıyla karşılaşıyoruz. Düzlerçamı’ndaki Evdir Han onlardan biri... Ama durağımız şimdilik orası değil. Öncelikle rotayı, içinde Karain Mağarası’nın da olduğu Kırkgöz Gölü’ne çevirdik.
Döşemealtı’nı boydan boya geçerken baharın tomurcuklu yüzünü, Güllük Dağı ile Bey Dağları’nın serinliğini hissede hissede önce gölün kenarında bulduk kendimizi.
Kırkgöz’e sadece göl demek haksızlık; çünkü birinci derece sit alanı olan göl, nilüfer çiçekleriyle çoktan kuş cennetine dönüşmüş. Gölün güzelliğinden etkilenmemek mümkün değil. Antalya’nın en büyük doğal gölü Kırkgöz’ü izlerken, yoğun şehir mesaisinden kafasını kaldıramayan bir arkadaşımın söylediklerini hatırlıyorum: “Sadece bir su kenarına geçip saatlerce doğanın kayıtsızlığını izleyebilirim.” Kırkgöz, nilüferleriyle “Gel izle” der gibi duruyor yerinde... Kırkgöz Gölü’nü ortalayan köprüden geçtikten sonra rota kendiliğinden oluşuyor. GPS’e gerek kalmaksızın köy yolunu izleyerek, kendimizi 11 bin metrekarelik tarihi bir yapıda buluyoruz.
Adını olasılıkla göle veren Kırkgöz Han Kervansarayı’ndayız. Burası İpek Yolu’nun Antalya iskelesi öncesi son durağı. Batı Akdeniz’i Anadolu’ya, Mora’ya, Rodos’a bağlayan, dikdörtgen bir yapı...
Tonozla örtülü uzun holden Kırkgöz Han’a girer girmez Selçuklu imzaları art arda atılmaya başlıyor. Dış cephe duvarlarıyla bir kaleyi andıran Kırkgöz, 1237 sonrası Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırılmış. Gariptir, bir taraftan da tahtta dokuz sene kalan Sultan’la birlikte Anadolu Selçukluları’nın yıkılışına (1246) şahitlik etmiş kervansaray.
BAHÇEDE DÜĞÜN YAPILIYOR
Kırkgöz Han, son yıllarda restorasyondan geçip turizme kazandırılan bir kervansararay. Bu özelliğinden ötürü, hem köy rehberi eşliğinde temiz bir tarihi mekânı geziyorsunuz hem de güvenlik endişeniz uçup gidiyor. Han özelleştirildiği için nişan, düğün gibi organizasyonlara da ev sahipliği yapıyor. Gelin-damat yukarıdaki bu revakların altında veriyor sözü: “Hastalıkta ve sağlıkta...”
8 ASIRLIK MİMARİ SİMGELER
Ürkütücü Moğol istilası sonrası, Türk-Fars mimarisi finali bu kervansarayda tamamlamışa benziyor. Kırkgöz Han, 51’e 49 metre genişliğinde bir avluya sahip... Taçkapısından alana çıktığınızda gözünüze ilk ilişen, sundurma diyebileceğimiz bir dizi kemerli revak oluyor. Önceleri avlunun ortasında hem mescit hem de sarnıç varmış ancak günümüze sadece sarnıç ağzı ulaşabilmiş. Moloz taş duvarlar arasında gezinirken en dikkat çekici şey, Kırkgöz Han’ı inşa eden ustaların 8 asır önce taşlar üzerine çizdiği simgeler... Özellikle revaklar üzerinde sık sık fiyonk, daire ya da V şeklinde mimari işaretlere denk geliyorsunuz. Hanın sonradan okunabilen kitabesi üzerinde Sultan’a ithafen ‘İlk taç sahibi’ vurgusunun olduğu söyleniyor.
İki yönü revaklı kervansarayın güneydoğu ucunda seramik fırını kalıntıları var. Kalıntılar zamanla kuyuya dönüştüğü için üstü camla kapatılmış. Kırkgöz Han’ın kemerlerinin altından geçtiğinizde ‘zamansızlık nedir’in cevabını alıyor gibisiniz.
O dönem Antalya iskelesine ulaşmak isteyen kervancılar develerini, atlarını hanın batı tarafına bağladıktan sonra soluğu ince uzun kubbeli bölümde alırlarmış. Odalardan biri şimdinin buzhanesi... Ürünler bozulmasın diye burada depolanmış. Bir diğeri, yatağı döşeği toprak zemine atanların Antalya yazında serin serin uzanabileceği dinlenme bölümü. Devrin üst düzey idari amiri için de statü farkını ortaya koyan özel kubbeli bir oda mevcut. Oda hem serin hem de dışa kemerli şekilde kapalı.
KERVANSARAYDAN FAZLASI
Kırkgöz Han, basit bir kervansaraydan daha fazlası. Geniş avlusunda, kubbelerinin altında ve iç odalarda soluklanırken geçmişin insanının uğraşlarını ve yaşam tarzını hayal edip hissedebiliyorsunuz.
Belki ne Yörük tezgâhları açılıp ne alışverişler yapıldı, ne ortak eğlencelerin, kavgaların uğultusu koptu avlusunda, kim bilir. Handa bugünün AVM’si, köy pazarı, bankası, arabası, oteli, camisi bir olup hepsi hepsi 51’e 49 metrenin içinde mahalle tadında hayat kurmuş gibi gözüküyor.
NASIL GİDİLİR?
Kırkgöz Han Kervansarayı’na birkaç noktadan ulaşmak mümkün... Antalya’ya 30 kilometre uzaklıktaki kervansaraya Burdur yolundan (D-650) rahatça ulaşılabilir. Döşemealtı’nın içinden hana geçmekse daha keyifli... Çünkü nilüferli gölü izleye izleye Bıyıklı Köyü’ne çıkıyorsunuz. Han devamında sizi tabelalarla kendine çekiyor. Giriş bileti kişi başı 20 lira...