GeriSeyahat Kır tanrısının köyünde sardalye zamanı
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Kır tanrısının köyünde sardalye zamanı

Kır tanrısının köyünde sardalye zamanı

Yaz sonunda Çanakkale’nin sardalyesi yağlanır, ızgarada pişirildiğinde tadına doyum olmaz. Kır tanrısı Priapos’un köyü Karabiga’da ekim sardalye bereketini simgeler. Sahil restoranlarında en leziz balıkları tadarsınız. Sahil boyunca gezintiye çıktığınızda huzur veren kır manzaralarıyla, keşfedilmeyi bekleyen koylarla, görkemli kayalıklarla karşılaşırsınız. Bir zamanlar Karabiga’ya adını veren Priapos’un şerefine yapılan kaleler de sizi beklemektedir.

Kapıdağı Yarımadası ve Karabiga, Marmara’da, en çok fotoğraf çekmeyi istediğim mekanlardandır. Kapıdağı’nı bir fotoğrafçı deyimiyle “dönüşte”ye bırakıp, sizi Karabiga’ya götürmek istiyorum. Marmara Denizi’nin güney sahili, Erdek’ten sonra, çok ilginç koylarla, batıya doğru sürer. Deniz bazen yay gibi, bazen dimdik toprağın içine girer. Kıyıda denizin ve tarlaların, çayırların renkleri birbirine karışır. Bandırma’dan Biga’ya uzanan dümdüz karayolu, ayçiçeği, karpuz, kavun tarlalarının arasından, zeytinliklerin kıyısından geçer. Türkiye’nin en eski tatil sitelerinden Deniz Kent’i geçince, domatesleriyle ünlü Gerlengeç Köyü ve Kumkent Tatil Köyü vardır yolun kıyısında. Toprak alabildiğine bereketlidir. Kan kırmızısı domates tarlalarında yöre halkının çalışmasını izlemek, bir fotoğrafçıya bulunmaz fırsatlar sunar. İnsanlar içtendir. Tarla kıyısından geçerken hemen buyur ederler.
Biga çok dinamik bir ilçe. Tarımsal olanakların yanında, endüstriyel gelişmeler ve artan turizm olanaklarıyla büyümesini sürdürüyor.

MANGAL, KÖMÜR, BALIK SİZİ BEKLİYOR

Biga’dan sonra yol, Lapseki yönünden Çanakkale’ye doğru gider. Karabiga (Priapos) tabelasını Biga’nın hemen çıkışında görürsünüz. 20 kilometrelik yol yine tarların arasından geçer. Deniz kıyısına inmeden önce, “Garnikos Savaşı“ tabelası çıkar önünüze. Kocabaş Çayı’nın yanındadır bu tabela. Çayın antik çağdaki adıdır Garnikos. Roma İmparatoru Büyük İskender, Perslerle Garnikos Savaşı’nı burada yapmıştır. Bu savaşta Persler yenilmiştir. İşte o savaşın anısına bir tabela asılmıştır yolun kıyısına.
Koçabaş Çayı’ndan sonra yol deniz kıyısına iniyor... Geniş bir yay çiziyor, Karabiga kalelerinin yer aldığı buruna kadar sürüyor. Karabiga bu yay şeklindeki koyun hemen ortasına kurulmuş şirin bir kasaba...
Karabiga’ya yaklaşırken, kıyıda sıralanan balık lokantalarını görürsünüz. Balıkçılığın çok geliştiği yörenin lokantalarında Marmara’dan çıkan her türde balık servis edilir. Lokantalar hemen deniz kıyısında. Bir çoğu masalarını zeytin ağaçlarının dibine kuruyor. Bu lokantalarda yörenin en çok bilinen ve tüketilen balığı sardalye kiloyla satılıyor. Garsonlar, sipariş alırken “Kaç kilo sardalye yapalım” diye soruyor... Yakamoz, Altınkum, İğdelik, Emin’in yeri, Gümüş yörenin tanınmış kıyı balık lokantaları... Limandaki balıkçılar ise sardalyeyle birlikte, mangal ve kömürünüzü de veriyor. İsterseniz malzemeleri alıp, bir kıyıya çekilip, balığınızı kendiniz pişirebiliyorsunuz.

FOTOĞRAFÇILAR İÇİN CENNET

İşte buradaki yaşam zinciri, balıklar, kıyı, limanda çalışanlar, tekneler fotoğrafçılara zengin görüntüler sunuyor. Beklemek, izlemek, ışığın yönüne göre görselin duygu yönünü de saptayarak başarılı fotoğraflar çekebilirsiniz. Böyle gezi fotoğraflarında en çok suni görüntülerden kaçınmak gerekiyor. Tabii yörenin ruhu da yansıtılmalı.
Rıhtımla çevrili kocaman bir meydan, kocaman ağaçlar ve içerde sıra sıra kahveler var limanın arkasında. Kahvelerde yöre halkı oturmuş söyleşiyor. İnsanın içi rahatlıyor bu mekanı adımlarken, öylesine samimi ki görünenler. Kahvelerden birine oturup meydandaki yaşama bakarak o yöreyi her yönüyle çözümleyebilirsiniz.
Limandan batıya doğru gidilince plajlar çıkıyor karşınıza. Kadınlar Hamamı, Kocakum, İğdelik en tanınmış plajları... Yerleşim birimlerinin bitiminden sonra deniz kıyısından biraz yukarı çıkınca Priapos kalıntılarına ulaşıyorsunuz. Denize doğru giden bir yarımdayı çevreliyor bu kalıntılar. Kalın kale duvarları çok ilginç, burada detay görüntüler çalışılabilir. Deniz köpürerek bu yarımadayı dövüyor. Hiç kesilmeyen rüzgar, yaz sıcağından bunalanları ferahlatıyor.

DOĞASEVERLERE DAVET

Karabiga’daki kale kalıntılarının MÖ 7. yüzyılın ilk yarısında kurulan, Milet kolonisi olduğu sanılıyor. Bu kalıntılar adını Antik Anadolu uygarlıklarının kır tanrısı, bölgenin hakimi, bereketi ve üretkenliği simgeleyen kır tanrısı Priapos’tan almış. Bilindiği gibi, Karabiga’nın antik çağdaki adı da Priapos. Deniz ve çevresindeki kırlar da gerçekten muhteşem.
Priapos kalıntılarından sonra, sahil boyunca yürüdüğünüzde zaman zaman kayalıklar çıkıyor ortaya. Kayalar denize saplanmış gibi duruyor. Ve kayalıkların arasında oluşan küçük koylar keşfedilmeyi bekliyor.
Karabiga’da turizm henüz yeterince gelişmemiş, az sayıda insan keşfetmiş bu balıkçı kasabasını. Karabigalılar tanıtım için çaba veriyor. Belediye Başkanı Muzafer Karataş, sonbaharda hafta sonunda keşfedilecek yer arayan doğaseverleri Karabiga’ya çağırıyor. Biga’ya gelenlere 20 kilometrelik bir yol kat ederek kır tanrısının kalıntılarını görmelerini ve balığın en güzelini yemelerini öneriyor.
Karbiga’dan ayrılırken aklım o küçük meydanda kaldı. Limanın arkasında kocaman ağaçların yer aldığı o küçük meydandaki yaşamın sadeliğini, dinginliğini hep anımsayacağım.
False