Kimi biyo beslenirkimi de biyo ölür!
KARANLIKTA... diye başlayan bir ‘TECRÜBEMİ’ antatacağım size ama, önce şu ‘kimi biyo beslenir, kimi açlıktan geberir’ meselesine bir değinmek istiyorum. KARANLIKTA... deyince, muzır ve ahlâksız aklınıza neler gelecektir kimbilir! Ben de size tam, orta yaşlarda çok güzel bir Japon kadınla, Paris’te, zifiri karanlıkta, el yordamıyla neler yaptığımı anlatacaktım zaten...
Bir yıl olmuş açılalı.
Paris’te, Georges Pompidou (hani renkli borularla bezenmiş Beaubourg) Kültür Merkezi yakınlarında bir lokanta ‘Dans Le Noir’ yani ‘Karanlıkta’ ...
Karanlıkta kaybolmamak için, elinizi önünüzdeki müşterinin omzuna koyarak, perdelerle ayrılmış, giderek daha loş bölümlerden geçiyor ve zifiri karanlık bir salona giriyorsunuz...
*
Ama durun, size önce şu ‘biyo-grubu’nu anlatayım size.
Batılıların zenginlikten, tasasızlıktan ve aşırı refahtan nasıl yağı kıçına süren kasaba dönüştüklerine örnek olarak...
Zengin ülkelerde ve fakir ülkelerin zenginleri arasında ‘biyo’ sebze-meyve modası yaygın ya son yıllarda...
Yani suni tohumla, kimyasal gübreyle yetiştirilmiş, ilaçlanmış sebzeler meyveler yerine, tabii gıdalara dönüş modası...
Tıpkı, antibiyotikle tedavi edilmiş, hormonla şişirilmiş sığır, koyun yerine ninemizin bahçesinde gezinip, solucan, börtü böcek ve inek gübresiyle beslenmiş tavuk yemek gibi...
(Abartıyorum, tabii besinlere itirazım yok, ama yazı böyle gerektiriyor...)
Hani Nijerya’da 50 bin çocuk içecek çamurlu su, çiğneyecek ısırgan otu bulamazken...
Kayınbirader cumartesi sabahı kaldırdı beni ‘Haydi, bizim biyo derneğine birlikte gidelim...’
Dernek diyorum, ‘amical’ lafının karşılığını bulamadım. ‘Arkadaş grubu’ denebilir belki...
50 kişi bir araya geliyor, bir ‘tüketici grubu’ oluşturuyorlar. Fransız Tarım Bakanlığı’ndan ‘biyolojik tarım ve hayvancılık yaptıklarına dair belge’ sahibi çiftçilerle, hayvancılarla, bostancılarla anlaşıyorlar.
Haftanın belli bir günü, üretici malını randevu yerine kamyonetiyle getiriyor. (Bizim kayınbiraderin grubu bir okul bahçesinde toplanıyor mesela.) O gün artık elde ne varsa, ortadaki bir pazar tezgâhına dökülüyor. Getiren üretici veya grubun bir gönüllüsü bir kağıda yazıp duvara asmış:
Bugün, 30 Temmuz Cumartesi, adam başına:
2 kese kâğıdı domates
1 kilo taze patates
1 kese kâğıdı üzüm
... işte ne bileyim,
1 baş sarımsak
10 tane salatalık
1 adet piliç
6 adet yumurta...
Aralarında eşit olarak paylaşıyorlar.
Sağlıklı beslenmek, tarım ilaçlarından, kimyasal gübreden, hormondan, antibiyotikten korunmak iyi ve medenî bir itina da...
Dünyada 1 milyar insan açlık tehdidi altındayken, her gün 5 bin çocuk açlık ve kötü beslenmeye bağlı hastalıklardan ölürken...
Ne bileyim, biraz zengin şımarıklığı gibi geliyor insana!
*
Neyse asıl DANS LE NOIR’ı anlatacaktım ben size...
Böyle bir girizgâh yapmamın sebebi, sadece, ELALEM REFAHTAN, ZENGİNLİKTEN, DERTSİZLİKTEN DELİRMİŞ, NE YAPACAĞINI ŞAŞIRMIŞ HALDE demek içindi.
Gelelim şimdi asıl konumuza...
(Aşağıda)