Kendine has bir dünya: Gökçeada
Dünyanın ilk ve tek ‘sakin adası’ unvanına sahip Gökçeada’daki yavaş hayat, birbirinden farklı karakterdeki koylar, ıssız plajlar, doğal güzellikler, her biri gezilesi şirin köyler, su sporları ve daha nicesi… Doğallıkla özdeşleşmiş, gülümseyen yüzlerle geçireceğiniz bir seyahat arıyorsanız en kısa zamanda Gökçeada’ya bir plan yapmanızı öneririz.
Gökçeada, Çanakkale’ye bağlı bir ilçe. Türkiye’nin en büyük adası ve en batı ucu. Türkiye’de ‘Güneşin en son battığı yer’ unvanına sahip. Antik dönemde ‘İmbrus’ veya ‘İmbros’, Osmanlı döneminde ‘İmroz’, 1970 sonrasıysa ‘Gökçeada’ isimleriyle anılmış. Gökçeada’ya sadece denizyoluyla ulaşılıyor. Çanakkale Kabatepe’den kalkan feribotlarla ortalama 1.5 saatte adadasınız. 95 kilometre kıyı uzunluğuna sahip. O kadar büyük ki 10 tane köy, 10’dan fazla plaj, tarım alanları, 4 gölet ve 1 baraj gölü var. Gökçeada, rüzgârın neredeyse hiç durmadığı bir yer. Adayı sevmek için rüzgârı da sevmek gerekiyor. Yılın 300 günü rüzgârlı. Ama öyle esinti sanmayın. Rüzgârla gerçekleştirilen tüm sporlara ev sahipliği yapacak kadar iddialı.
Dereköy
Adalılar bu durumdan memnun. Denize girmek için de esintinin yönüne bakıp her daim sakin bir koy bulunabiliyor. Gökçeada 1455 yılında Osmanlı topraklarına katılmış. Ardından 1912 yılında Yunanistan tarafından, 1915 yılında da İngilizlerce işgal edilmiş. Lozan Antlaşması gereği 22 Eylül 1923 günü Bozcaada’yla (Tenedos) birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ne geri verilmiş. Anlaşmadaki ek madde gereği Türkiye-Yunanistan arasında nüfus mübadelesi (değiş tokuş) yapılması planlanmış.
Yeni Bademli
Fakat Gökçeada, Bozcaada ve İstanbul bu mübadeleden muaf tutulmuş. Bu doğrultuda Gökçeada’da Türklerin yanında Rumlar da yaşamaya başlamış. Günümüzde yerleşik Rum nüfusunun çoğunluğunu yaşlılar oluşturuyor. Ama dünyanın dört bir yanından köylerini ziyarete gelenlerle, Rum nüfusu yazın adada 2 bine kadar yükseliyor. Gökçeada çok merkezli, çok kültürlü, çok renkli bir ada. Adada Türk ve Rum nüfusun iç içe yaşadığı köyler var. Bunlardan Bademli, Zeytinli, Tepeköy ve Dereköy kentsel sit alanı ilan edilerek koruma altına alınan Rum köyleri. Uğurlu, Eşelek, Şahinkaya, Şirinköy, Yeni Bademli ve Kaleköy’se Türk nüfusunun ağırlıklı olduğu köyler. Köylerin tamamı gezilesi güzellikte. Özellikle de Rum köyleri. Her birinin taş binaları, restore edilerek oluşturulmuş restoran ve kafeler fotoğrafseverler için cazibe merkezi.
Kaleköy
Küçük işletmelerin her birinin kendine has bir yanı ve karakteri var. Çok samimi mekânlar. Her köyde mutlaka bir köy kahvesi ve meydan mevcut. Ayrıca her insanının da bir hikâyesi... Gökçeada seyahatinizin olmazsa olmazı bu köylerden birkaçını aynı gün gezebilirsiniz. Köylerdeki kiliseler, çamaşırhaneler ve ulu çınarlar da görülmeye değer. Adada köyler dışında da görülecek çok yer var. Her mevsim gezilebilen adaya eğer yaz sezonunda gittiyseniz Ege Denizi’nin pırıl pırıl suları da sizi bekliyor. Aydıncık, Kefaloz, Yuvalı, Gizli Liman, Marmaros, Laz Koyu, Kuzulimanı plajları denize girebileceğiniz başlıca yerler. Plajları öyle Akdeniz’deki gibi bol tesisli ve cafcaflı sanmayın ama! Çok daha doğal ve kimilerinde tesis bile yok. Adada plaj ve koylar dışında başka doğal güzellikler de var. Marmaros Şelalesi onlardan biri. 40 metre yükseklikten düşen şelale için bilen birinden yol tarifi almanız şart! Yemyeşil ağaçlar içinden yürüyüşle ulaşacağınız şelale çocuklu aileler için zorlu olabilir, bilginize...
Daha kolay ulaşılabilen kaya havuzları da bir başka doğal değer. Kendiliğinden oluşan doğa harikası bu havuzlar özellikle çocukların eğlenceli vakit geçirdiği noktalardan ve zahmetsiz bir yolu var. Benzerlerine İzlanda gibi ülkelerde sıkça rastlanan heykelsi kaya oluşumlarının olduğu Kaşkaval Burnu ziyaret edilmesi gereken noktalardan biri. Üst üste dizilmiş peynir kalıplarına benzetildiği için bilinen adı ‘Peynir Kayalıkları’. Türkiye’nin ilk sualtı milli parkı da Gökçeada’da. Kendinizi bir akvaryumun içinde yüzüyor hissedebileceğiniz harika bir yer! Şnorkel tabii ki serbest ama dalış için özel izin gerekiyor. Gökçeada’da hem adalıların hem de üzerindeki kuşların, özellikle de flamingoların tuz ve besin ihtiyacını karşılayan bir de Tuz Gölü var.
Aydıncık ve Kefaloz plajları arasındaki gölün dibindeki çamurun da şifalı olduğu söyleniyor. Doğal güzelliklerinin yanında Gökçeada’nın bir de kent müzesi var. Adalı insanların bağışladığı, ada yaşantısına ait eserleri görebileceğiniz, oldukça sevimli bir yer. Birçok eserin yanı sıra yaşayanlarına ait fotoğrafları müzede görebilirsiniz.