Ayfer YAVİ
Son Güncelleme:
Kartalların yurdunda kış yolculuğu
Kalabalıktan uzak, vize uygulaması olmayan, yakın, bizden ve el değmemiş bir ülkede sakin tatil yapmak isteyenler için Arnavutluk kış aylarında bile cazip gezi rotaları sunuyor. Haftanın 5 günü THY’nin karşılıklı seferleriyle Tiran’a 75 dakikada ulaşmak mümkün. Osmanlı’nın Adriyatik kıyısında bıraktığı izleri görebilir, Balkan mutfağının lezzetleriyle tanışabilir, eğer benim gibi Balkan mübadili bir ailedenseniz köklerinizi keşfedebilirsiniz. Yolculuk boyunca, doyumsuz dağ, göl ve deniz manzaralarının içinden geçeceksiniz.
Dağlarla kaplı bir ülke Arnavutluk. Arnavutların ülkelerine verdiği isim Shqiperi, yani Kartalların Yurdu. Topraklarının yüzde 75’i dağ ve tepelerden oluşan ülkeye ancak böyle isim yakışır. Arnavutluk, Balkanların en batıdaki parçası, Adriyatik’te 450 kilometre sahili olan göller ve nehirler ülkesi. Doğa manzaraları muhteşem, ormanlarla kaplı, sahilleri bakir, halkı sıcakkanlı. Ben bir mübadil çocuğuyum. Bu geziyi arkadaşım Arzu Kılıçözlü ile beraber Berat doğumlu babam ve İşkodra’da jandarma komutanlığı yapan dedemin anısına yaptık. İki kadın, karanlıkta dağ başındaki bir kasabada yalnız dolaşırken bile güvenlik sorunu yaşamadık.
Enver Hoca rejiminin devrilmesiyle, 16 yıl önce dünyaya kapılarını açan ülkenin tarihi milattan önce 2000’lere uzanıyor. İlk yerleşimcileri, İlliryalılar. Toprakları sırasıyla Roma, Bizans İmparatorluğu, İtalya ve Osmanlıların eline geçmiş. Yaklaşık 500 yıl Osmanlı idaresinde kalmış. 1912’de bağımsızlığını ilan eden ülkede Enver Hoca’nın 1946’da iktidara gelmesi köklü bir dönüşüme neden olmuş. Sosyalist devrim sonrasında 45 yıl dünyaya kapılarını kapamışlar. 1991’de çok partili sisteme geçip, ertesi yıl Komünist Parti iktidardan uzaklaşınca kapıları dünyaya yeniden açılmış.
NEHİR BOYUNCA UZANAN ŞEHİR: TİRAN
Rinas Havaalanı, Tiran’a 17 kilometre uzaklıkta. Uluslararası uçuşlar Bodrum Havaalanı büyüklüğündeki terminalden ve tek pistten yürütülüyor. Yabancılardan 10 Euro ülkeye giriş ücreti alınıyor. Bizi 1990’lı yıllardan kalma Mercedes marka otomobil karşılıyor. Dışa açıldıktan sonra ülke ikinci el Mercedes cennetine dönüşmüş. İsmi statü simgesi. Köylerdeki iki odalı evlerin kapısında bile Mercedes’e rastlanıyor. Yollarda diğer tüm lüks otomobilleri görmek mümkün.
Tiran, 1617 metre yükseklikteki Dajti dağlarının eteğinde, dümdüz bir kent. İçinden, doğu-batı yönünde Lana Nehri geçiyor. Açık alanların büyüklüğü göze çarpıcı. Parklar her saat dolup taşıyor. Kenti rahatlıkla yürüyerek dolaşabilir, adım başı karşınıza çıkacak kafelerde soluklanabilirsiniz. İçeğiniz Türk kahvesi pişim ve sunum olarak bizimkine benziyor; çekirdeği pudra şekeri kıvamında öğütüyorlar. Sabah saatlerinde kahve eşliğinde votka, konyak içenlere rastlarsanız şaşırmayın, Arnavutluk’ta yaygın bir alışkanlık.
Tiran, Osmanlı Paşası Süleyman Bey tarafından 1614’de kurulmuş, 1920 yılında ülkenin başkenti olmuş. Son 17 yılda yaşanan nüfus patlamasıyla çehresi değişmiş. 1990’daki rejim değişikliğinden sonra nüfusu 230 binden 1 milyona ulaşmış.
Geniş cadde ve bulvarlar İskender Bey Meydanı’nda buluşuyor. Meydanın çevresi resmi binalar, mağazalar, otellerle çevrili. Meydanda ilk göze çarpan, İskender Bey’in (Gjergj Kastrioti Skanderbeg) heybetli heykeli. Arnavutluk soylusu İskender Bey ve kardeşleri Edirne sarayına devşirme olarak getirilmiş. Yetiştirilerek, 1430’dan sonraArnavutluk’a yönetici tayin edilmiş. Ölümüne kadar, 25 yıl Osmanlı hakimiyetine karşı savaşmış.
Meydanın asfalt kaplaması delik deşik, trafik yoğun. Bir başka köşesindeki Ethem Bey Camisi, İslam sanatını yansıtan kalem işi duvar resimleriyle süslenmiş. Enver Hoca döneminde ibadete kapalıymış. Hemen yanında aynı döneme ait Saat Kulesi var. Karşısında İtalyan mimarlar tarafından yapılan Milli Tarih Müzesi ve Kültür Sarayı’nı görebilirsiniz.
Tiran Operası, 1966’da Kültür Sarayı olarak yapılan binada. Aynı yapıda tiyatro, sanat galerisi, kafe, Milli Kütüphane ve Tiran’ın en büyük kitapçısı Adrion yer alıyor. Burada İngilizce rehberleri, ülke tarihiyle ilgili kitapları bulabilirsiniz. Operada "Popüler Halk Şarkıları ve Dansları" gösterisinin galasına gittik. Çocuklarıyla gelen izleyicilerle, 3 YTL’ye 1.5 saat yerel şarkıları dinledik, dansları izledik. Otantik giysileri tanıdık.
Milli Tarih Müzesi açık olması gereken günde "yıkama" nedeniyle kapalıydı. Arnavutluk’ta böyle süprizler olağan. Örneğin, kışın sık sık elektrikler kesiliyor. Nedeni doğal gazın pahalı olması, evlerde, kamu kurumlarında elektrik sobaları, klimaların kullanılması ve yetersiz elektrik şebekesinin iflas etmesi.
Müzenin giriş alınlığındaki dev mozaikte Arnavutluk tarihindeki önemli kişiler tasvir edilmiş. Broşürlerden anladığımız kadarıyla, içerdeki galerilerde ülkenin 4000 yıllık tarihi adım adım anlatılıyor. Yeni açılan bölümde 2. Dünya Savaşı ve direniş hareketleri, bitiş salonunda ise İşçi Partisi çalışma kamplarının tüyler ürperten görüntüleriyle birlikte Arnavutluk tarihinin trajedik yaşam örnekleri sergileniyor.
ENVER HOCA’NIN GRİSİNDEN KURTULAN BİNALAR RENGARENK
Şehrin en geniş caddesi "Bulevardi Deshmoret e Kombit / Şehitler Bulvarı", İskender Bey heykelinin arkasında, bakanlık binalarıyla başlıyor. Lana Nehri’ni aşıp 4 kilometre ileride Tiran Üniversitesi ile sonlanıyor. Şehitler Bulvarı’nın üzerindeki Sanat Galerisi, sergiye hazırlandığı için kapalıydı. Yapıyı, galeri yöneticisi Nermin Hanım sayesinde gezdik. Nermin Hanım, evlenerek Tiran’a yerleşen Beşiktaşlı bir annenin kızı. Türkçesi gayet iyi. Yöneticiliğini yaptığı galeride, toplumcu gerçekçi sanatın örnekleri sergileniyor.
Lana Nehri’nin diğer yakasında hayat daha canlı. Nehir boyunca ticari işletmelerin, konutların, yeme-içme ve eğlence mekanlarının, lüks mağazaların konumlandığı alanda bankaların merkezleri yükseliyor. Alışveriş merkezlerinden Galeria’da Türkiye’den (Özdilek, Colins gibi) bazı markaların mağazaları görülüyor. Conad ve EuroMarket, İtalyan gıdaların, şarapların bulunduğu en ünlü supermarketler. Her ne kadar çoğunluk 150 dolar aylıkla yetinmek zorunda kalsa da, ülke zenginleşme yolunda ilerliyor, ünlü markalar az da olsa mevcut. Restorantların yoğun olduğu bölgede menüler yerel yemeklerin yanı sıra İtalyan mutfağı ağırlıklı. İki kişi pizza ve şarap dahil 15 YTL’ye yemek yiyebilirsiniz. Tiran’da Mc Donald’s yok. Kendi yerel fast food markaları "Kolonat"ı açmışlar, İskender Bey hamburgeri meşhur, dört kişilik super büyüklükte pizzalar 9 YTL.
Şehitler Bulvarı’ndaki Piramit-Enver Hoca Müzesi’ni liderin kızı tasarlamış. Günümüzde yerel TV istasyonu ofisleri, bar, disko ve sergi alanı olarak kullanılıyor. Binanın önündeki Özgürlük Çanı heykeli, 1999’da İşkodralı çocukların topladığı binlerce merminin eritilmesiyle yapılmış. Şehrin güneyindeki Milli Park ağaçlarla çevrili. İçinde yapay göl, amfi tiyatro, botanik ve hayvanat bahçesi bulunuyor. Yazın kentte yaşayanların piknik alanı.
Başkentin caddelerindeki bakımsız binaların yüzleri kırmızı, sarı, yeşil gibi dikkat çekici renklere boyalı. Eski rejimin gri yüzünden sıkılan halk, belediye başkanının öncülüğüyle şehri renklendirmiş. Halkın giysileri de renklenmiş. Özellikle gençler kırmızıyı çok seviyor. Giysi, ayakkabı ya da aksesuvarda mutlaka kırmızı kullanıyorlar. Yüksek topuklar, taşlı kemerler, kot pantolon ve abartılı makyaj moda.
Kentin çevresindeki tarım arazilerinde hızlı ve çarpık yapılaşma dikkati çekiyor. Bir zamanlar çok kıymetli olan naylon poşetlerin her rengi çevreye saçılmış. Tren garı ve otogar Zogu Bulvarı’nın sonunda. Arnavutluk’da ulaşım ucuz ama şehirlerarası toplu taşıma araçları eski ve yavaş. Tiran-Berat arası 200 lek, yani 3 YTL. Minibüsler, Hindistan’dakileri anımsatıyor. Tiran dışına seyahat etmek için minibüs veya tren kullanmayın. En iyi seçim otobüsle yolculuk ya da taksi. Taksi fiyatları makul, Tiran - Berat arası 60-70 Euro. Otobüsle 3.5-4 saatte gidilecek yol, taksiyle 2 saate iniyor. Pazarlık sırasında işaret dili kullanacaksanız dikkatli olun: Hayır demek istiyorsanız, başınızı iki yana sallamayın, bu işaret Arnavutluk’da evet anlamına geliyor.
SABAH KAHVALTISINDA DİLİM DİLİM BÖREK
Avni Rüstemi meydanında her gün kurulan muhteşem pazarda taze sebze, meyve, balık, et ve süt ürünlerini bir arada görmek mümkün. Deniz balıkları Durres’den, tatlı su balıkları İşkodra Gölü’nden, narenciye Tiran civarından geliyor. Tiranlılar sabah kahvaltısında bizim poğaca veya simit alışkanlığımız gibi kiosklarda dilim dilim satılan böreklerle güne başlıyor.
Şehirde 5 yıldızlı tek otel Sheraton Tirana, 4 yıldızlı Tirana Internatinal Hotel ise İskender Bey Meydanı’nda. Biz, merkezdeki üç odalı Pansiyon Andrea’da kaldık (069 209 49 15). İki kişi, kahvaltı dahil geceliği 30 Euro ödedik. 80 yaşındaki sahibinin sosyalist rejimdeki trajik yaşam öyküsünü dinledik, pansiyonda evimizin sıcaklığını yaşadık. Bu arada baskıcı Enver Hoca rejiminde yaşananların aileler tarafından kitaplaştırıldığını öğrendik.
Arnavutlukta kumar yaygın. Gelir seviyesi düşük kesimlerde kumarhanelere daha sık rastlanıyor. Zenginler iki büyük kumarhaneye gidiyor. Kapalı alanlarda sigara içmek yasak.
Restoranlarda Arnavut ciğerini boşuna aramayın
Arnavutluk mutfağı en çok Türk mutfağından etkilenmiş. Malzeme kullanımında Türk mutfağıyla paralellik fazla. İtalyan ve Fransız etkisi de görülüyor. Her bölgenin karakteristik yemeği var. Türk mutfağındaki Arnavut ciğerini Tiran’da aramayın, bilmiyorlar. Bizim mutfağımızdaki Elbasan Tava ismini Elbasan şehrindeki "Tava Elbasani"den almış. En önemli et yemekleri, tabak şeklindeki güveçlerde pişen et, biber, domates, lor peynirli "Fergese Tirana." Bunu ciğer, sadece yeşil biber veya beyaz peynirli de yapıyorlar. Bizim salçalı köfte ve çeşitlerinin Arnavutluk’taki adı "Qofte e ferguar." Ispanaklı Arnavut böreği tatmak isterseniz "Byrek me Spinaq" isteyin. Pırasalı ve peynirlisi de yapılıyor. Pilav, paça, patates musakka, borani, lahana dolma, kokoreç ortak yemeklerimiz. "Qervish" kuzeyde pişen bir tür tavuk yemeği. Krem karamel en çok tüketilen tatlı. Şekerpare, tulumba, baklava, hoşaf ve aşureyi mönülerde bulabilirsiniz. Kabuni ise et suyunda pirinç, şeker, tereyağ, üzüm ve tarçınla yapılan önemli bir tatlı. Alkollü içkilerden "Permeti" rakısı, Arnavutluk-Berat şarapları, İskender Bey Konyağı ünlü. İçme suları lezzetli, pet şişelerde satılıyor.
KRUJA
Kalesinden karlı dağlara bakın çarşısını gezmeyi unutmayın
Tiran’ın 47 kilometre kuzeyindeki kente günü birlik otobüsle ulaşabilirsiniz. Taksiyle gidecekseniz 2000 lek (30 YTL) ödemeyi göze almanız lazım. Alışveriş yapabileceğiniz eski çarşısıyla ünlü bir ortaçağ kasabası burası. Otobüs dönüş saatini sakın kaçırmayın, 15.00’den sonra başkente sefer yok. Son otobüsü kaçırınca 10 Euro’ya özel minibüstutarak dönmek zorunda kaldık. Karanlıkta bir dağ yerleşiminde bile, iki kadın olarak dolaşırken herhangi bir sorun yaşamadık. Arnavutluk güvenli ülke. Yine de siz siz olun hava kararmadan Tiran’a dönün.
Kruja, XV. yy’da 25 yıl Osmanlı İmparatorluğu’na karşı direnen Arnavut lider Gjergj Kastrioti Skanderbeg’in doğum yeri. Otogarda iner inmez İskender Bey heykeli tüm heybetiyle karşılıyor bizi. Deniz seviyesinden 1200 metre yüksekte bir tepede bulunan Kruja’da mistik bir hava var. Dar asfalt yol sizi Kruja Kalesi’ne ulaştırıyor. Kalenin arkasındaki dağlara bakınca heyecanlanmamak elde değil: Bir yanda zirvelerdeki karlar, diğer yanda tarihin kokusu... Kale içindeki Gjergj Kastrioti Müzesi’ne giriş 200 lek. 09-13 ve 16-19.00 arasında açık. İskender Bey’in keçi başı şeklindeki miğferi sizi karşılıyor. Osmanlılarla ikinci savaşını bu kalede zekice bir oyunla kazanmış. Keçi boynuzlarına koyduğu mumları takip eden askerleri bir geçitte sıkıştırarak yenilgiye uğratmış. Zaferin anısına keçi başını ölene kadar miğferinde taşımış. Etnografya Müzesi, geçmişte Tiran’ın ünlü bir ailelerinden Toptaniler’in konağıymış. Müzeyi gezdiren, İngilizce bilgi veren yetkili tur sonunda bizden kişi başına 200 lek talep etti. Rehber istemiyorsanız girişte söylemenizde yarar var. Burada geleneksel Arnavut evlerinin yapısını, giysileri, günlük hayatta kullandıkları eşyaları, işleklerini (yağhane, şaraphane, demirci atölyesi, değirmen, hayvan kesim bölümü) gördük.
Bektaşilik Osmanlılar egemenliğinde Balkanlarda yayılmış ve özellikle de Arnavutluk’da kuvvetlenmiş. İskender Bey, Tepedelenli Ali Paşa, Arif Elbasani Paşa gibi birçok ünlü ismin Bektaşi olduğu söylenir. Arnavutluk’taki tekkeler arasında en güzellerinden biri, Kruja’daki Dolma Tepe. Süslemeleri etkileyici.
Kaleden çıkınca Eski Çarşı’ya uzun vakit ayırın. Yöresel kostümleri, yün eğirme tahtaları, ahşap işleri, antika ev eşyaları, geleneksel el dokuması örtüler, çeşit çeşit hediyelikler göz doldurucu. Eğer otantik hatıralık eşya almak isterseniz Kruja çarşısını atlamayın. Tiran civarında ucuz ve bol çeşit görebileceğiniz en zengin yer burası. Eski Çarşı, dokuma halı ve kilimleri ile ünlü. Renklerde bayraklarını temsil eden kırmızı, bej, siyah renkler hakim. Arkadaşım 2x3 metre boyutlarındaki el dokuması kilime 110 Euro ödedi.
BERAT
Evleri bin pencereli, kilisesi ve camisi yan yana
Berat babamın doğum yeri, beni en duygulandıran şehir. Tiran’ın 125 kilometre güneyinde, taksi ile 2 saat sürüyor. Karayolu boyunca düzensiz tarımsal alanlar, kötü şehirleşmeyi üzülerek izliyorsunuz. Enver Hoca rejiminin ülkede inşaettiği her biri 10 asker alabilen 300 bin sığınaktan bir kısmını, otomobil mezarlıklarını görüyorsunuz. Etler kasaplarda açıkta satılıyor, buzdolabı yok. Mezarlıklar plastik çiçeklerle süslenmiş, renk cümbüşü. Kazada ölenler anısına yol üstünde fotoğraflı minik anıtlar yapılmış. Otoban bitince tek şerit köy yolundan Berat’a giriliyor. Osumi Nehri şehrin tam ortasından geçiyor.
Berat üç mahalleden oluşuyor: Kaleiçi, nehir kenarındaki Mangalem, karşı yakadaki Gorica. Evler 17. yy’da yapılmış, iki katlı geniş pencereli. "Bin pencereli şehir" ismini de buradan alıyor. Kale 5. yy’da Bizanslılarca yenilenmiş, Onufri Müzesi’nin fresk ve ikonaları 16. yüzyıl Arnavutluk ressamlara ait. İkonalardaki Onufri kırmızısı, bizim İznik kırmızısı gibi formülü hálá keşfedilmemiş bir renk. Bahar aylarında en çok turist Japonya’dan geliyormuş müzeye. Kalenin kuzey ucundaki Saint Trinity Kilisesi tüm Berat Ovası’na tepeden bakıyor. Beyazıt tarafından yaptırılan Kızıl Cami kale içindeki en eski cami. Evler bakımlı. Bu eski Osmanlı yerleşiminde, Ortodoks kilisesi ile Kurşuni Cami yan yana, dinlerin kardeşliğini vurguluyor. Kale inişinde Etnografya Müzesi’ni gezebilir, Osumi Irmağı üzerinde 7 kemerli Gorica Köprüsü’nden karşıya geçerek evler arasında yürüyebilirsiniz. Tarih içinde yolculuk yaparak fotoğraf çekebilirsiniz. Gorika mahellesinden 1,5 kilometre sonra tepede Castle Park isimli restoranda "Berat Bifteği" ile kendinize ziyafet çekin. İki kişi, içki dahil, en fazla 30 YTL ödeyeceksiniz.
Güneş solgunlaşırken ayrıldık Berat’tan. Arnavutluk’taki son günümüzde ot yüklü eşek arabalarıyla tarladan dönen çiftçilerin trafiğine karıştık. Tarih geri gitmiş, 40 yıl öncenin Türkiye’sine dönmüştük...
DURRES
Çiçero’nun hayran kaldığı liman
Adriyatik sahilindeki Durres otobüsle Tiran’a bir saat uzaklıkta. Ülkenin ikinci büyük kenti, en büyük limanı. Şehri yürüyerek dolaşabilirsiniz. Limanın yanında büyük bir meydan ve devamında yazın plaj olarak kullanılan iskele şeklinde uzun bir platform var. Güneşli bir günde sakin kıyılarda gezerek, sahilde Adriyatik’e karşı kahvemiziyudumladık. Şehir, MÖ 627’de kurulmuş. MÖ 230’da Roma hakimiyetine geçmiş. 1. ile 3. yy. arasında Roma ve İstanbul arasındaki ticaret yolu üzerindeymiş. Ünlü hatip Çiçero’nun "Hayranlık uyandıran Kent" olarak isimlendirdiği Durres, 1914-1920 arasında Arnavutluk’a başkentlik yapmış. 72 kilometre uzağındaki İtalya’ya iltica edenlerin çokluğundan bugün sahilinde sürat motoru kullanımı yasak. 1975’lerde limana gelen turist gemilerini onlarca silahlı asker karşılar, gemiye kaçak çıkılmaması için sıkı denetim yaparlarmış.
Limana bakan 5 ve 6’ncı yüzyıllara tarihlenen şehir duvarlarıyla kulenin yanından yürüyüp, antik kenti dolaşabilirsiniz. Roma hamam kalıntılarının arkasında, MÖ 2. yy’da inşa edilmiş 18 bin kişilik Balkanların en büyük amfi tiyatrosunu mutlaka gezin. Bir zamanlar gladyatörlerin yırtıcı hayvanlarla dövüşleri izlenirmiş burada. Tiyatronun Bizans dönemi kubbeli galerisinde freskoları göreceksiniz. "Durres Güzeli" isimli mozaik ise Tiran Milli Tarih müzesinde sergilenmekte.
Arkeoloji müzesi pazartesi - salı kapalı. Şehrin 5 kilometre uzağında tatil ve sayfiye yerleşimleri başlıyor. Yeni yapılanma faaliyetleriyle sayıları hergün artan oteller kıyı boyunca uzanıyor. Sapsarı, incecik kumlu, temiz sahilde oturup, çayınızı yudumlarken sessiz kumsalda güneşin sadece size ait olduğu duygusunu yaşayın.
Enver Hoca rejiminin devrilmesiyle, 16 yıl önce dünyaya kapılarını açan ülkenin tarihi milattan önce 2000’lere uzanıyor. İlk yerleşimcileri, İlliryalılar. Toprakları sırasıyla Roma, Bizans İmparatorluğu, İtalya ve Osmanlıların eline geçmiş. Yaklaşık 500 yıl Osmanlı idaresinde kalmış. 1912’de bağımsızlığını ilan eden ülkede Enver Hoca’nın 1946’da iktidara gelmesi köklü bir dönüşüme neden olmuş. Sosyalist devrim sonrasında 45 yıl dünyaya kapılarını kapamışlar. 1991’de çok partili sisteme geçip, ertesi yıl Komünist Parti iktidardan uzaklaşınca kapıları dünyaya yeniden açılmış.
NEHİR BOYUNCA UZANAN ŞEHİR: TİRAN
Rinas Havaalanı, Tiran’a 17 kilometre uzaklıkta. Uluslararası uçuşlar Bodrum Havaalanı büyüklüğündeki terminalden ve tek pistten yürütülüyor. Yabancılardan 10 Euro ülkeye giriş ücreti alınıyor. Bizi 1990’lı yıllardan kalma Mercedes marka otomobil karşılıyor. Dışa açıldıktan sonra ülke ikinci el Mercedes cennetine dönüşmüş. İsmi statü simgesi. Köylerdeki iki odalı evlerin kapısında bile Mercedes’e rastlanıyor. Yollarda diğer tüm lüks otomobilleri görmek mümkün.
Tiran, 1617 metre yükseklikteki Dajti dağlarının eteğinde, dümdüz bir kent. İçinden, doğu-batı yönünde Lana Nehri geçiyor. Açık alanların büyüklüğü göze çarpıcı. Parklar her saat dolup taşıyor. Kenti rahatlıkla yürüyerek dolaşabilir, adım başı karşınıza çıkacak kafelerde soluklanabilirsiniz. İçeğiniz Türk kahvesi pişim ve sunum olarak bizimkine benziyor; çekirdeği pudra şekeri kıvamında öğütüyorlar. Sabah saatlerinde kahve eşliğinde votka, konyak içenlere rastlarsanız şaşırmayın, Arnavutluk’ta yaygın bir alışkanlık.
Tiran, Osmanlı Paşası Süleyman Bey tarafından 1614’de kurulmuş, 1920 yılında ülkenin başkenti olmuş. Son 17 yılda yaşanan nüfus patlamasıyla çehresi değişmiş. 1990’daki rejim değişikliğinden sonra nüfusu 230 binden 1 milyona ulaşmış.
Geniş cadde ve bulvarlar İskender Bey Meydanı’nda buluşuyor. Meydanın çevresi resmi binalar, mağazalar, otellerle çevrili. Meydanda ilk göze çarpan, İskender Bey’in (Gjergj Kastrioti Skanderbeg) heybetli heykeli. Arnavutluk soylusu İskender Bey ve kardeşleri Edirne sarayına devşirme olarak getirilmiş. Yetiştirilerek, 1430’dan sonraArnavutluk’a yönetici tayin edilmiş. Ölümüne kadar, 25 yıl Osmanlı hakimiyetine karşı savaşmış.
Meydanın asfalt kaplaması delik deşik, trafik yoğun. Bir başka köşesindeki Ethem Bey Camisi, İslam sanatını yansıtan kalem işi duvar resimleriyle süslenmiş. Enver Hoca döneminde ibadete kapalıymış. Hemen yanında aynı döneme ait Saat Kulesi var. Karşısında İtalyan mimarlar tarafından yapılan Milli Tarih Müzesi ve Kültür Sarayı’nı görebilirsiniz.
Tiran Operası, 1966’da Kültür Sarayı olarak yapılan binada. Aynı yapıda tiyatro, sanat galerisi, kafe, Milli Kütüphane ve Tiran’ın en büyük kitapçısı Adrion yer alıyor. Burada İngilizce rehberleri, ülke tarihiyle ilgili kitapları bulabilirsiniz. Operada "Popüler Halk Şarkıları ve Dansları" gösterisinin galasına gittik. Çocuklarıyla gelen izleyicilerle, 3 YTL’ye 1.5 saat yerel şarkıları dinledik, dansları izledik. Otantik giysileri tanıdık.
Milli Tarih Müzesi açık olması gereken günde "yıkama" nedeniyle kapalıydı. Arnavutluk’ta böyle süprizler olağan. Örneğin, kışın sık sık elektrikler kesiliyor. Nedeni doğal gazın pahalı olması, evlerde, kamu kurumlarında elektrik sobaları, klimaların kullanılması ve yetersiz elektrik şebekesinin iflas etmesi.
Müzenin giriş alınlığındaki dev mozaikte Arnavutluk tarihindeki önemli kişiler tasvir edilmiş. Broşürlerden anladığımız kadarıyla, içerdeki galerilerde ülkenin 4000 yıllık tarihi adım adım anlatılıyor. Yeni açılan bölümde 2. Dünya Savaşı ve direniş hareketleri, bitiş salonunda ise İşçi Partisi çalışma kamplarının tüyler ürperten görüntüleriyle birlikte Arnavutluk tarihinin trajedik yaşam örnekleri sergileniyor.
ENVER HOCA’NIN GRİSİNDEN KURTULAN BİNALAR RENGARENK
Şehrin en geniş caddesi "Bulevardi Deshmoret e Kombit / Şehitler Bulvarı", İskender Bey heykelinin arkasında, bakanlık binalarıyla başlıyor. Lana Nehri’ni aşıp 4 kilometre ileride Tiran Üniversitesi ile sonlanıyor. Şehitler Bulvarı’nın üzerindeki Sanat Galerisi, sergiye hazırlandığı için kapalıydı. Yapıyı, galeri yöneticisi Nermin Hanım sayesinde gezdik. Nermin Hanım, evlenerek Tiran’a yerleşen Beşiktaşlı bir annenin kızı. Türkçesi gayet iyi. Yöneticiliğini yaptığı galeride, toplumcu gerçekçi sanatın örnekleri sergileniyor.
Lana Nehri’nin diğer yakasında hayat daha canlı. Nehir boyunca ticari işletmelerin, konutların, yeme-içme ve eğlence mekanlarının, lüks mağazaların konumlandığı alanda bankaların merkezleri yükseliyor. Alışveriş merkezlerinden Galeria’da Türkiye’den (Özdilek, Colins gibi) bazı markaların mağazaları görülüyor. Conad ve EuroMarket, İtalyan gıdaların, şarapların bulunduğu en ünlü supermarketler. Her ne kadar çoğunluk 150 dolar aylıkla yetinmek zorunda kalsa da, ülke zenginleşme yolunda ilerliyor, ünlü markalar az da olsa mevcut. Restorantların yoğun olduğu bölgede menüler yerel yemeklerin yanı sıra İtalyan mutfağı ağırlıklı. İki kişi pizza ve şarap dahil 15 YTL’ye yemek yiyebilirsiniz. Tiran’da Mc Donald’s yok. Kendi yerel fast food markaları "Kolonat"ı açmışlar, İskender Bey hamburgeri meşhur, dört kişilik super büyüklükte pizzalar 9 YTL.
Şehitler Bulvarı’ndaki Piramit-Enver Hoca Müzesi’ni liderin kızı tasarlamış. Günümüzde yerel TV istasyonu ofisleri, bar, disko ve sergi alanı olarak kullanılıyor. Binanın önündeki Özgürlük Çanı heykeli, 1999’da İşkodralı çocukların topladığı binlerce merminin eritilmesiyle yapılmış. Şehrin güneyindeki Milli Park ağaçlarla çevrili. İçinde yapay göl, amfi tiyatro, botanik ve hayvanat bahçesi bulunuyor. Yazın kentte yaşayanların piknik alanı.
Başkentin caddelerindeki bakımsız binaların yüzleri kırmızı, sarı, yeşil gibi dikkat çekici renklere boyalı. Eski rejimin gri yüzünden sıkılan halk, belediye başkanının öncülüğüyle şehri renklendirmiş. Halkın giysileri de renklenmiş. Özellikle gençler kırmızıyı çok seviyor. Giysi, ayakkabı ya da aksesuvarda mutlaka kırmızı kullanıyorlar. Yüksek topuklar, taşlı kemerler, kot pantolon ve abartılı makyaj moda.
Kentin çevresindeki tarım arazilerinde hızlı ve çarpık yapılaşma dikkati çekiyor. Bir zamanlar çok kıymetli olan naylon poşetlerin her rengi çevreye saçılmış. Tren garı ve otogar Zogu Bulvarı’nın sonunda. Arnavutluk’da ulaşım ucuz ama şehirlerarası toplu taşıma araçları eski ve yavaş. Tiran-Berat arası 200 lek, yani 3 YTL. Minibüsler, Hindistan’dakileri anımsatıyor. Tiran dışına seyahat etmek için minibüs veya tren kullanmayın. En iyi seçim otobüsle yolculuk ya da taksi. Taksi fiyatları makul, Tiran - Berat arası 60-70 Euro. Otobüsle 3.5-4 saatte gidilecek yol, taksiyle 2 saate iniyor. Pazarlık sırasında işaret dili kullanacaksanız dikkatli olun: Hayır demek istiyorsanız, başınızı iki yana sallamayın, bu işaret Arnavutluk’da evet anlamına geliyor.
SABAH KAHVALTISINDA DİLİM DİLİM BÖREK
Avni Rüstemi meydanında her gün kurulan muhteşem pazarda taze sebze, meyve, balık, et ve süt ürünlerini bir arada görmek mümkün. Deniz balıkları Durres’den, tatlı su balıkları İşkodra Gölü’nden, narenciye Tiran civarından geliyor. Tiranlılar sabah kahvaltısında bizim poğaca veya simit alışkanlığımız gibi kiosklarda dilim dilim satılan böreklerle güne başlıyor.
Şehirde 5 yıldızlı tek otel Sheraton Tirana, 4 yıldızlı Tirana Internatinal Hotel ise İskender Bey Meydanı’nda. Biz, merkezdeki üç odalı Pansiyon Andrea’da kaldık (069 209 49 15). İki kişi, kahvaltı dahil geceliği 30 Euro ödedik. 80 yaşındaki sahibinin sosyalist rejimdeki trajik yaşam öyküsünü dinledik, pansiyonda evimizin sıcaklığını yaşadık. Bu arada baskıcı Enver Hoca rejiminde yaşananların aileler tarafından kitaplaştırıldığını öğrendik.
Arnavutlukta kumar yaygın. Gelir seviyesi düşük kesimlerde kumarhanelere daha sık rastlanıyor. Zenginler iki büyük kumarhaneye gidiyor. Kapalı alanlarda sigara içmek yasak.
Restoranlarda Arnavut ciğerini boşuna aramayın
Arnavutluk mutfağı en çok Türk mutfağından etkilenmiş. Malzeme kullanımında Türk mutfağıyla paralellik fazla. İtalyan ve Fransız etkisi de görülüyor. Her bölgenin karakteristik yemeği var. Türk mutfağındaki Arnavut ciğerini Tiran’da aramayın, bilmiyorlar. Bizim mutfağımızdaki Elbasan Tava ismini Elbasan şehrindeki "Tava Elbasani"den almış. En önemli et yemekleri, tabak şeklindeki güveçlerde pişen et, biber, domates, lor peynirli "Fergese Tirana." Bunu ciğer, sadece yeşil biber veya beyaz peynirli de yapıyorlar. Bizim salçalı köfte ve çeşitlerinin Arnavutluk’taki adı "Qofte e ferguar." Ispanaklı Arnavut böreği tatmak isterseniz "Byrek me Spinaq" isteyin. Pırasalı ve peynirlisi de yapılıyor. Pilav, paça, patates musakka, borani, lahana dolma, kokoreç ortak yemeklerimiz. "Qervish" kuzeyde pişen bir tür tavuk yemeği. Krem karamel en çok tüketilen tatlı. Şekerpare, tulumba, baklava, hoşaf ve aşureyi mönülerde bulabilirsiniz. Kabuni ise et suyunda pirinç, şeker, tereyağ, üzüm ve tarçınla yapılan önemli bir tatlı. Alkollü içkilerden "Permeti" rakısı, Arnavutluk-Berat şarapları, İskender Bey Konyağı ünlü. İçme suları lezzetli, pet şişelerde satılıyor.
KRUJA
Kalesinden karlı dağlara bakın çarşısını gezmeyi unutmayın
Tiran’ın 47 kilometre kuzeyindeki kente günü birlik otobüsle ulaşabilirsiniz. Taksiyle gidecekseniz 2000 lek (30 YTL) ödemeyi göze almanız lazım. Alışveriş yapabileceğiniz eski çarşısıyla ünlü bir ortaçağ kasabası burası. Otobüs dönüş saatini sakın kaçırmayın, 15.00’den sonra başkente sefer yok. Son otobüsü kaçırınca 10 Euro’ya özel minibüstutarak dönmek zorunda kaldık. Karanlıkta bir dağ yerleşiminde bile, iki kadın olarak dolaşırken herhangi bir sorun yaşamadık. Arnavutluk güvenli ülke. Yine de siz siz olun hava kararmadan Tiran’a dönün.
Kruja, XV. yy’da 25 yıl Osmanlı İmparatorluğu’na karşı direnen Arnavut lider Gjergj Kastrioti Skanderbeg’in doğum yeri. Otogarda iner inmez İskender Bey heykeli tüm heybetiyle karşılıyor bizi. Deniz seviyesinden 1200 metre yüksekte bir tepede bulunan Kruja’da mistik bir hava var. Dar asfalt yol sizi Kruja Kalesi’ne ulaştırıyor. Kalenin arkasındaki dağlara bakınca heyecanlanmamak elde değil: Bir yanda zirvelerdeki karlar, diğer yanda tarihin kokusu... Kale içindeki Gjergj Kastrioti Müzesi’ne giriş 200 lek. 09-13 ve 16-19.00 arasında açık. İskender Bey’in keçi başı şeklindeki miğferi sizi karşılıyor. Osmanlılarla ikinci savaşını bu kalede zekice bir oyunla kazanmış. Keçi boynuzlarına koyduğu mumları takip eden askerleri bir geçitte sıkıştırarak yenilgiye uğratmış. Zaferin anısına keçi başını ölene kadar miğferinde taşımış. Etnografya Müzesi, geçmişte Tiran’ın ünlü bir ailelerinden Toptaniler’in konağıymış. Müzeyi gezdiren, İngilizce bilgi veren yetkili tur sonunda bizden kişi başına 200 lek talep etti. Rehber istemiyorsanız girişte söylemenizde yarar var. Burada geleneksel Arnavut evlerinin yapısını, giysileri, günlük hayatta kullandıkları eşyaları, işleklerini (yağhane, şaraphane, demirci atölyesi, değirmen, hayvan kesim bölümü) gördük.
Bektaşilik Osmanlılar egemenliğinde Balkanlarda yayılmış ve özellikle de Arnavutluk’da kuvvetlenmiş. İskender Bey, Tepedelenli Ali Paşa, Arif Elbasani Paşa gibi birçok ünlü ismin Bektaşi olduğu söylenir. Arnavutluk’taki tekkeler arasında en güzellerinden biri, Kruja’daki Dolma Tepe. Süslemeleri etkileyici.
Kaleden çıkınca Eski Çarşı’ya uzun vakit ayırın. Yöresel kostümleri, yün eğirme tahtaları, ahşap işleri, antika ev eşyaları, geleneksel el dokuması örtüler, çeşit çeşit hediyelikler göz doldurucu. Eğer otantik hatıralık eşya almak isterseniz Kruja çarşısını atlamayın. Tiran civarında ucuz ve bol çeşit görebileceğiniz en zengin yer burası. Eski Çarşı, dokuma halı ve kilimleri ile ünlü. Renklerde bayraklarını temsil eden kırmızı, bej, siyah renkler hakim. Arkadaşım 2x3 metre boyutlarındaki el dokuması kilime 110 Euro ödedi.
BERAT
Evleri bin pencereli, kilisesi ve camisi yan yana
Berat babamın doğum yeri, beni en duygulandıran şehir. Tiran’ın 125 kilometre güneyinde, taksi ile 2 saat sürüyor. Karayolu boyunca düzensiz tarımsal alanlar, kötü şehirleşmeyi üzülerek izliyorsunuz. Enver Hoca rejiminin ülkede inşaettiği her biri 10 asker alabilen 300 bin sığınaktan bir kısmını, otomobil mezarlıklarını görüyorsunuz. Etler kasaplarda açıkta satılıyor, buzdolabı yok. Mezarlıklar plastik çiçeklerle süslenmiş, renk cümbüşü. Kazada ölenler anısına yol üstünde fotoğraflı minik anıtlar yapılmış. Otoban bitince tek şerit köy yolundan Berat’a giriliyor. Osumi Nehri şehrin tam ortasından geçiyor.
Berat üç mahalleden oluşuyor: Kaleiçi, nehir kenarındaki Mangalem, karşı yakadaki Gorica. Evler 17. yy’da yapılmış, iki katlı geniş pencereli. "Bin pencereli şehir" ismini de buradan alıyor. Kale 5. yy’da Bizanslılarca yenilenmiş, Onufri Müzesi’nin fresk ve ikonaları 16. yüzyıl Arnavutluk ressamlara ait. İkonalardaki Onufri kırmızısı, bizim İznik kırmızısı gibi formülü hálá keşfedilmemiş bir renk. Bahar aylarında en çok turist Japonya’dan geliyormuş müzeye. Kalenin kuzey ucundaki Saint Trinity Kilisesi tüm Berat Ovası’na tepeden bakıyor. Beyazıt tarafından yaptırılan Kızıl Cami kale içindeki en eski cami. Evler bakımlı. Bu eski Osmanlı yerleşiminde, Ortodoks kilisesi ile Kurşuni Cami yan yana, dinlerin kardeşliğini vurguluyor. Kale inişinde Etnografya Müzesi’ni gezebilir, Osumi Irmağı üzerinde 7 kemerli Gorica Köprüsü’nden karşıya geçerek evler arasında yürüyebilirsiniz. Tarih içinde yolculuk yaparak fotoğraf çekebilirsiniz. Gorika mahellesinden 1,5 kilometre sonra tepede Castle Park isimli restoranda "Berat Bifteği" ile kendinize ziyafet çekin. İki kişi, içki dahil, en fazla 30 YTL ödeyeceksiniz.
Güneş solgunlaşırken ayrıldık Berat’tan. Arnavutluk’taki son günümüzde ot yüklü eşek arabalarıyla tarladan dönen çiftçilerin trafiğine karıştık. Tarih geri gitmiş, 40 yıl öncenin Türkiye’sine dönmüştük...
DURRES
Çiçero’nun hayran kaldığı liman
Adriyatik sahilindeki Durres otobüsle Tiran’a bir saat uzaklıkta. Ülkenin ikinci büyük kenti, en büyük limanı. Şehri yürüyerek dolaşabilirsiniz. Limanın yanında büyük bir meydan ve devamında yazın plaj olarak kullanılan iskele şeklinde uzun bir platform var. Güneşli bir günde sakin kıyılarda gezerek, sahilde Adriyatik’e karşı kahvemiziyudumladık. Şehir, MÖ 627’de kurulmuş. MÖ 230’da Roma hakimiyetine geçmiş. 1. ile 3. yy. arasında Roma ve İstanbul arasındaki ticaret yolu üzerindeymiş. Ünlü hatip Çiçero’nun "Hayranlık uyandıran Kent" olarak isimlendirdiği Durres, 1914-1920 arasında Arnavutluk’a başkentlik yapmış. 72 kilometre uzağındaki İtalya’ya iltica edenlerin çokluğundan bugün sahilinde sürat motoru kullanımı yasak. 1975’lerde limana gelen turist gemilerini onlarca silahlı asker karşılar, gemiye kaçak çıkılmaması için sıkı denetim yaparlarmış.
Limana bakan 5 ve 6’ncı yüzyıllara tarihlenen şehir duvarlarıyla kulenin yanından yürüyüp, antik kenti dolaşabilirsiniz. Roma hamam kalıntılarının arkasında, MÖ 2. yy’da inşa edilmiş 18 bin kişilik Balkanların en büyük amfi tiyatrosunu mutlaka gezin. Bir zamanlar gladyatörlerin yırtıcı hayvanlarla dövüşleri izlenirmiş burada. Tiyatronun Bizans dönemi kubbeli galerisinde freskoları göreceksiniz. "Durres Güzeli" isimli mozaik ise Tiran Milli Tarih müzesinde sergilenmekte.
Arkeoloji müzesi pazartesi - salı kapalı. Şehrin 5 kilometre uzağında tatil ve sayfiye yerleşimleri başlıyor. Yeni yapılanma faaliyetleriyle sayıları hergün artan oteller kıyı boyunca uzanıyor. Sapsarı, incecik kumlu, temiz sahilde oturup, çayınızı yudumlarken sessiz kumsalda güneşin sadece size ait olduğu duygusunu yaşayın.