GeriSeyahat Karia Yolu’nda çiçekler arasında: Uyku Vadisi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Karia Yolu’nda çiçekler arasında: Uyku Vadisi

Karia Yolu’nda çiçekler arasında: Uyku Vadisi

“Biraz gezip, bahar havası alalım!” dedim ve taktım çantayı sırtıma, çıktım yola… Marmaris’ten hareketle Uyku Vadisi’ne uzandım. 800 kilometrelik uzunluğuyla Türkiye’nin en iyi yürüyüş güzergâhlarından Karia Yolu’nun en huzurlu köşesinde, renk renk çiçekler arasında tarihi değirmenler ve sanat galerisi gibi mağaralar keşfettim; eski eşkıya hikâyelerine kulak kabarttım.   

Hayır, Uyku Vadisi’ne uyumak için gitmedim. Aksine çiçeğin, böceğin, tekmili birden doğanın muhteşem uyanışına tanıklık etmek için gittim. “Ege’ye ilkbahar erken gelir derler.” Büyük şehri terk edip bu muhteşem coğrafyaya yerleşmiş henüz yedi aylık bir Egeli olarak bu sözün doğruluğunu bilemiyorum ama bugün ilk testimizi yapacağız. Yıl boyu birbirinden keyifli aktiviteler düzenleyen Zirve Dağcılık Marmaris Şubesi’nden yaklaşık 40 kişilik bir grupla yola çıkıyoruz.

Karia Yolu’nda çiçekler arasında: Uyku Vadisi


Saat 08.30 suları... Gökyüzü parçalı bulutlu, hava taptaze ve ılık... Bodrum Havalimanı’na sadece 5-6 kilometre uzaklıktaki Milas - Ören Yolu’ndan Çamköy yönüne dönerek Uyku Vadisi’ne açılan dere içine ulaşıyoruz. Muğla’nın Milas ilçesi sınırları içerisinde yer alan bu eko-turizm bölgesi, geliştirilmekte olan temalı park projesi kapsamında koruma altına alınmış. Eski adı Mylasa olan Milas, Antik Çağ’da Halikarnassos ve Afrodisias ile birlikte Karia Uygarlığının üç büyük kentinden biri olmuş. Arkeoloji dünyasında yüzyılın keşfi olarak nitelendirilen Hekatomnos Mezarı buluntusu ile gündeme gelen Milas’a 15 kilometre mesafedeki Uyku Vadisi ise 10 yıl kadar önce turizme açılmış.

Karia Yolu’nda çiçekler arasında: Uyku Vadisi


Yaz aylarında 45 santigrat dereceye ulaşan hava sıcaklıklarında yerli ve yabancı turistlerin uğrak yeri olan vadi, asıl tanınırlığını Karia Yolu’na borçlu. Yunus Özdemir, Altay Özcan ve Dean Livesley adında dört Anadolu aşığının dört yılda işaretleyip kitaplaştırdığı Karia Yolu, bugün Carian Trail adıyla dünyanın en iyi yürüyüş rotaları arasında yer alıyor. Bu rotanın en huzurlu köşelerinden biri ise şu an kıyısında olduğumuz Uyku Vadisi. Peki buraya neden bu isim verilmiş? Rivayete göre Osmanlı’nın son zamanlarında bölgede varlıklı Yahudi köylüler yaşarmış. Bunu öğrenen bir grup eşkıya, bölgeye gelip zenginlerin evlerini soymuşlar. Mağdur köylüler, hemen kolluk kuvvetlerinden yardım istemişler. Zabitler, eşkıyaların peşine takılmış ve zorlu bir kovalamaca başlamış. Günler süren koşuşturmacanın sonunda zabitler, heybetli bir ağacın altında yatan eşkıyaları fark edip, onları kıskıvrak yakalamışlar. Eşkıyaların rahatlığı ve ulu orta serilip yatmaları zabitleri çok şaşırtmış. Eşkıyalara yakalanmaktan neden korkmadıklarını sormadan edememişler. Haydutlar, son derece pişkin bir tavırla, “bu cennete gelip de tatlı bir uykuya dalmamak ne mümkün?” diye yanıt vermişler. Bu hikâye zamanla ağızdan ağıza yayılmış, vadinin adı da Uyku Vadisi kalmış.

BOTLARIMIZI BAĞLIYORUZ!

Ege’de her yer çiçeğe kesmiş bugünlerde... Sarı - beyaz papatyalar, kan kırmızısı anemonlar, mis kokulu kekikler... Muğla Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün internet sitesine bakılırsa bölgede 80’e yakın bitki türü tespit edilmiş. Ayrıca tilkiler, yaban domuzları, yabani tavşanlar, üveyikler ve karatavuklar bu doğal alanın müdavimlerinden. Önce yemyeşil dev şemsiyeler gibi bizi huzurlu gölgelerine çağıran ağaçların altında yürüyüşe hazırlanıyoruz. Batonlar ayarlanıyor, bandanalar bağlanıyor, botların bağcıkları kontrol ediliyor ve fazlalık eşyalar çantalara yerleştiriliyor. İlk istikametimiz, Uyku Vadisi’nin içinden akıp giden derenin kıyısına ulaşmak. Rehberimiz Bülent Ilgar’ın peşi sıra dizilip yola koyuluyoruz. Birkaç dakika içinde asfalt yoldan tamamen uzaklaşıyoruz.

Karia Yolu’nda çiçekler arasında: Uyku Vadisi


Artık araç sesi hiç duyulmuyor. Zeytin, çınar, kızılçam, harnup, narenciye ve ceviz ağaçlarının; irili ufaklı tarlaların ve bahçeli zevkli evlerin yanından geçip gidiyoruz. Karia Yolu’nun simgesi olan kırmızı - beyaz çizgiler, periyodik aralarla gözüme çarpıyor. Bu şu demek, bu yürüyüşü rehbersiz de yapabilirsiniz. Bir Karia Yolu kitabı edinmeniz ya da kariayolu.com internet adresinden tüyoları almanız yeterli. Biraz ileride karşımıza çıkan, moloz taşlar kullanılarak örme stilde yapılmış kemer gözlü köprü, Suçıkan yönüne açılıyor.

Karia Yolu’nda çiçekler arasında: Uyku Vadisi


Bizse köprü yönüne sapmayıp düz devam ediyoruz. Birkaç yüz metre sonra karşılaştığımız tabela ise Baltalı Kapı yönünü işaret ediyor. MS 2. yüzyıla tarihlenen kapı, adını kilit taşı üzerinde bulunan ve Antik Çağ’da “Labrys” olarak adlandırılan çift yüzlü balta kabartmasından almış. Antik dönemde Zeus Labrandos Festivali’nin geçtiği güzergâh üzerinde yapılan Baltalı Kapı, Mylasa Antik Kenti’nin kuzey kapısı olarak yapılmış. Sodra Dağı’nın beyaz mermerleri kullanılarak inşa edilen bu ilginç kapıyı görmeyi bir sonraki gezimize bırakıp yürüyüşümüze devam ediyoruz.      

KAPLUMBAĞALAR, BALIKLAR...

Hareket noktamızdan itibaren yaklaşık 25-30 dakikalık yürüyüşle Karanlık Dağları’nın eteklerindeki Hamzabey Çayı’nın kıyısına ulaşıyoruz. Cennet yeşillikler arasında devam eden yürüyüşümüze, yanı başımızdaki serin suyun içerisinde su kaplumbağaları ve minik balıklar eşlik ediyor yolumuza... Gruptakiler sık sık durup doğanın güzelliklerinin fotoğraflarını çektiriyor, sosyal medya hesaplarını şenlendiriyorlar. Derenin sol kıyısını izleyen patika, bir kilometre kadar ileride biraz dikkat gerektiriyor.



Çünkü ağaçlar sıklaşıyor ve hafif rampalarla suyun kenarında bir alçalıp bir yükseliyoruz. Eşim Filiz’le fotoğraf çekmeye dalıp rehberimizi gözden kaçırdık yine... Ama ziyanı yok. Minik kırmızı - beyaz Karia Yolu işaretleri bize her daim yol gösteriyor nasılsa... Üstelik sağ yanımızda herhangi başka bir yol da yok. Solumuz zaten dere. Bu yüzden rahatız. Yolu şaşırma riskimiz bulunmuyor. Yürüyüş boyunca eski ıslah duvarları, yapı temelleri ve harabeye dönmüş küçük iskelelere rastlıyorum. Şarkıları hiç kesilmeye bahar kuşları yol arkadaşlarımız...

Karia Yolu’nda çiçekler arasında: Uyku Vadisi


TARİHİ SU DEĞİRMENİNDE...

İşte bir sürpriz daha! Karşımızda eski bir su değirmeni var. Muğla’nın Ula ilçesinin Karabörtlen köyü yakınlarında böğürtlen ve zeytin başta olmak üzere organik ürünler üreten Melekzat Öktem’in söylediğine göre bu düzenek, doğaya zarar vermeyen ilkel bir HES. Yani su gücüyle tahıl öğütmekte kullanılan bir tür enerji sistemi... Günümüzde bütün enerji üreticilerinin doğaya zarar vermemesini dileyerek yolumuza devam ediyoruz. Artık mola zamanı! 8,5 kilometrelik yürüyüşümüzün yarısı geride kaldı bile...  Derenin hemen yanı başında, ağaçların biraz olsun fırsat verdiği açıklık bir alanda mola veriyoruz. Marmarisli öğretmen ve eğitimci dostlarımız Elif, Belgin ve Mehmet’in bohçaları bol çeşitli: Isırgan otlu tereyağlı erişteler, Datça bademli kurabiyeler, keçi peynirleri, lezzet küpü Aydın kuru incirleri, Ege usulü kırma zeytinler,  köy ekmekleri, haşhaşlı çörekler ve daha neler neler... Yürüyüşümüzü nefis bir piknik ziyafetiyle taçlandırdıktan sonra yine yürüme vakti.



TEMA Vakfı üyesi Mehmet Kalınsaz, yürüyüşümüzün en heyecanlı bölümüne yaklaştığımızı söyleyerek heyecanı arttırıyor. Zirve Dağcılık’ın deneyimli üyelerinden biri olan Mehmet Abi, Muğla kıyılarına özgü çok değerli bir ağaç türü olan sığlanın (günlük ağacı) korunması için Marmaris ve çevresinde çalışmalar yürütüyor. Hedef, dünyada nadir olarak yetişen bu ağacı dünyaya tanıtmak… Sahi Marmaris, Dalaman ve Köyceğiz sahillerini süsleyen palmiyelerin yerinde, gökyüzüne doğru uzayıp giden sığla ağaçları görsek güzel olmaz mıydı? Nihayetinde palmiye Güney Ege’nin özgün bir ağaç türü değil.

İNCİRLİİN’İN GİZEMİ

Artık Uyku Vadisi’nin en sevilen yerlerinden birine doğru ilerliyoruz. Bulunduğumuz alanda geçit vermez bir sur gibi yükselen duvarlar, her iki yanda yükselmeye başlıyor. Kanyon daraldıkça manzaralar güzelleşiyor. Yol üzerinde rastladığımız Gökçeler köyünden avcı bir amcanın söylediklerine bakılırsa civarda 30’dan fazla mağara ve kaya kovuğu var. Bu mağaraların bazılarında nadir bulunan yarasa türlerinin yaşadığı ise bir gerçek… Uyku Vadisi’ne gelenlerin mutlaka uğradığı İncirliin Mağarası’na yaklaşıyoruz. Ama önce derenin karşı kıyısına geçmemiz şart. Rehberimiz, derenin kısmen sığ olduğu bir noktayı tespit edip buradan karşı kıyıya rahatça geçebileceğimizi söylüyor. Dereyi yalınayak adımlarken buz gibi sular içimizi titretiyor.

Karia Yolu’nda çiçekler arasında: Uyku Vadisi


Kısa bir kurulanma molasından sonra yola devam ediyoruz. Birkaç yüz metre ileride İncirliin Mağarası tabelası dikkat çekiyor. Tahta çitleri izleyerek mağaranın girişine tırmanıyoruz. Mağaraya giriş ücreti, kişi başı 5 TL. Mağara rehberi, ziyaretçileri gruplar halinde içeri alıyor ve 345 metre derinliğindeki mağaranın yaklaşık yarıya yakın bölümünü gezdiriyor. Birinci derece arkeolojik ve doğal sit alanı olarak da tescil edilen İncirliin, günümüzden iki milyon yıl önce yatay olarak gelişmiş bir fosil mağarası. Dehlizlerinde Neolotik dönemden kalma yaşam izleri tespit edilen mağara, sanat galerisini anımsatan sarkıt ve dikitleriyle görenleri hayran bırakıyor. Yarasa Galerisi, Havuzlu Salon ve Gösteri Salonu gibi ilginç bölümlere ev sahipliği yapan bu doğal oluşumda, galeriler arası bağlantılar 6-7 metrelik demir merdivenli dik inişlerle sağlanıyor. Yaklaşık yarım saat süren İncirliin Mağarası gezimiz bitiyor ve çıkışa doğru yol alıyoruz. Mağaranın meşhur yarasalarıyla karşılaşamadık ama artık bir dahaki sefere diyerek Uyku Vadisi’ne veda ediyoruz. Bizi bekleyen otobüsümüzde bebekler gibi bir uykuya dalacağımızı bilerek…

BİRAZ DA MOLA...

Uyku Vadisi’nin hemen girişinde Kanyon Teras adında çok keyifli bir kafe - restoran hizmet veriyor. Soğuk - sıcak içeceklerin yanı sıra, çeşitli atıştırmalıkların ve ızgara çeşitlerinin servis edildiği mekân, ormanlarla kaplı vadiye tepeden bakan bir yere kurulmuş. Mekânın çevresi ise nadir görülen sandal ağaçlarıyla dolu...

Doğa, bedeninizi ve ruhunuzu yenileyeceği gibi iştahınızı da açar. Bu nedenle yolunuzun üzerindeki Milaslı meşhur köfteci Alaaddin’in Yeri’ne uğrayabilirsiniz. 23 Nisan Bulvarı’nda, Milas Ticaret Odası’nın yanındaki mekânda, ızgara köfteler kızarmış ekmek üzerinde ve yeşillikler eşliğinde sunuluyor. Tel: 0252 512 91 21.

Fotoğraflar: Melih Uslu

False