Karanlığın yakıcı şehri Turku
İstanbul, önceki hafta, Avrupa Kültür Başkenti sıfatını Finlandiya’nın Turku ve Estonya’nın Tallinn kentlerine teslim etti. Turku, 13’üncü yüzyıldan 1827’deki büyük yangına kadar altın çağını yaşamış Finlandiya’nın en eski şehri. Baltık Denizi’ndeki binlerce takımadaya açılıyor. Kutuplara yakın olduğu için kış boyunca karanlığın her tonunu doyasıya yaşıyor. Yazın da beyaz geceler hüküm sürüyor.
İstanbul, 28 Kasım’da ikindi vakti canlı canlı izledi yanıp kavrulduğunu. Çatısı, dinmek bilmeyen bir ısrarla tutuştu Haydarpaşa Garı’nın. 102 yıllık tarihinde martılar uçtu semalarında, kapısından milyonlarca gurbet kuşu kadraja girdi ellerinde tahtadan bavullarıyla. Bir zamanların İstanbul’a açılan kapısı biz onu izlerken, şimdi yerle bir mi oluyordu hatıralarıyla? Bu şehrin hafızası bunu kaldırabilir mi? Neden sönmedi hâlâ?
Sultan Abdülhamid’in Ruslara ve İngilizlere inat, Almanlar’a ördürdüğü Bağdat demiryolunun Otto Ritter ve Helmuth Cuno’ya çizdirilen görkemli durağı yıllarca öylece dururken, nasıl oldu da alev aldı? Cevap gecikmedi: Pazar pazar yanında söndürme tüpü bile olmadan çatıyı onarmaya kalkan iki işçi yakıvermiş Haydarpaşa Garı’nı. Koca bir ihmal, iki işçinin omuzlarına ne kadar da güzel yıkıldı! Allah’tan yangından 8 gün sonra çatısından yara almış da olsa Haydarpaşa Garı’nda seferler başladı da sonsuza dek kaybettik derken, sonsuza dek tarihimize sahip çıkmamız gerektiğini hatırladık.
AURA’SI OLAN ŞEHİR
Kimliğini, karakterini, hafızasını bir yangın üzerine kurmuş başka bir coğrafyadayım. Finlandiya’nın güneybatı ucunda, şehri ikiye bölen Aura Nehri’yle Baltık Denizi’ne açılan Turku’da. Karanlığın her tonuna alışık ve her tonunu taparcasına yaşayan bu şehir 4 Eylül 1827 akşamı alev alev yandı. Rivayetlere göre Turku’nun hatırı sayılır tüccarlarından Carl Gustav Hellman, o akşam yine çok içmişti ve şehrin 4’te üçünü kül yığınına çeviren yangının fitilini elindeki mumu düşürmesiyle ateşleyiverdi. Yine rivayetlere göre Hellman Beyler “Ben yaktım” diyemedi ve hiç düşünmeden suçu evdeki hizmetkâr Maria Vassi’ye attı. Dikkatsiz hizmetkâr feneriyle samanlığı ateşe vermişti ve kıyamet de ondan sonra kopmuştu. Haydarpaşa yangınıyla bir ortak nokta daha!
Turku, yüzyıllardır elinde bulundurduğu başkentlik unvanını bölgenin 1809’da Rus hâkimiyetine girmesinden 3 yıl sonra kaptırmanın şokunu henüz atlatamamışken, bu yangınla iyice dağıldı. Şehre çok büyük zarar veren yangın Finlandiya’nın 13’üncü yüzyıldan kalma bu en eski şehrinin kaderini sonsuza dek değiştirecekti. Yeniden başkent olma hayalleri kuran, Finlandiya’nın ilk üniversitesine sahip Turku’nun makûs talihi 6 Aralık 1917’de bağımsızlığın ilan edilmesinden sonra da değişmedi. Yangından bir yıl sonra tüm şehir Alman mimar Carl Ludvig Engel tarafından yeniden çizildi. Bugün karların ve karanlıkların arasında yılbaşı ağacı gibi parlayan şehirde gördüğümüz eski taş binalar da işte böyle kırık hayaller üzerine inşa edildi.
MODERNİZM HUMMASINDAN ÇABUK KURTULDULAR
Finlandiya’nın bu kadim ticaret ve kültür eski başkentinin çehresini değiştiren sadece yangın değil. Yeryüzündeki her şehre dadanan modernizm hastalığı, 1960’larda Turku’yu da vurmuş. Literatüre “Turku hastalığı” olarak geçen ve eskiyi kötüleyen, yeniyi öven, buldozerleriyle tarihi yıkıp, apartmanları konduruveren illetin izlerini Aura Nehri’nin kıyılarında yer yer görebiliyorsunuz. Gerçi şöyle bir bakınca, onların tek tük apartmanları gayet sade ve masumane kalıyor bizim silme kat ve binadan oluşan TOKİ’lerimizin yanında. Turku’nun gökdeleni diye gösterilen apartman bile 20 kattan ibaret, üstelik çam ormanları da yerli yerinde. Yine de Turkulular bu apartmanlardan bugün utançla bahsediyor.
Turku’nun çehresi kadar sesi de şaşırtıcı. Aura Nehri’nin kıyısında hayat sakin ve sessizce akıyor, nehrin dinginliğine eski bir binanın bodrum katından yükselen elektrogitar sesleri karışıyor. Turku’da tüm kapılar açık, giriyoruz. Eşine az rastlanır bir performansın içinde, heavy metal müzikal sahnesindeyiz. “1827 Infernal Musical”in konusu ise adı üzerinde 1827 cehennemi! Ülkenin medar-ı iftiharı Lordi’den özel şarkı alan, repertuarına Iron Maiden ve Helloween’dan klasikler katan dar deri pantolonlu ve büstiyerli bu ekip 2011 Avrupa Kültür Başkenti için dev bir prodüksiyona hazırlanıyor.
ETKİNLİKLER 15 OCAK’TA BAŞLIYOR
2011 Avrupa Kültür Başkenti seçilen Turku bu unvan için çok çalışıyor. “The Allure of the Seas” (Denizlerin Cazibesi) gibi dünyanın en büyük seyahat gemilerinin üretildiği limanıyla, üniversitelerinde yapılan bilimsel araştırmalarıyla, bir de mektup arkadaş hizmetleriyle bilinen bu huzur dolu öğrenci şehri 150 projeye ve binlerce etkinliğe sahne olacak. Bilim, sağlık, iyi yaşam, kukla, karanlık, sessizlik, ada yaşamı, tabii ki yangın gibi alt başlıkların olduğu programın açılış seremonisi 15 Ocak’ta İngiliz grup Walk The Plank’in gösterisiyle Aura Nehri’nin üzerinde yapılacak.
KÜÇÜCÜK ADADA DEV FENER
170 bin nüfuslu Turku’da irili ufaklı 20 binden fazla ada var. Yaz aylarında denize girmek için tekneleriyle Baltık Denizi’ne açılan İsveç ve Finlandiyalıların oluşturduğu kalabalığın dışında kışın da bu soğuk ve fırtınalı adalarda hayat devam ediyor. Turku’dan 3,5 saatlik yolculukla sağ salim vardığımız Utö, yerleşimin olan adalardan. Kahverengi ahşap evlere ve Finlandiya’nın en eski deniz fenerinden birine sahip olan bu çıplak kaya parçasında 25 hane yaşıyor. Adada biri fenerin içinde olmak üzere iki kilise, sekiz çocuk için ilkokul, bir süpermarket, bir eğlence evi ve bir de garnizonun restore edilmesiyle yapılan otel var. Kış aylarında ana karayla bağlantısı olmayan, uçuracak derecede fırtınalı ve soğuk bu adada yaşam balıkçılık ve fok avı üzerine kurulu. Gerilim filmi platosuna benzeyen adada, karanlığın ve yalnızlığın tadını çıkarabilirsiniz.
NASIL GİDİLİR
Turku’ya Türkiye’den Helsinki üzerinden tren, Stockholm üzerinden gemiyle veya havayoluyla gidebilirsiniz. Her iki şehirden Turku, 1 saatlik uçuş mesafesinde. THY haftanın her günü Helsinki’ye 918 TL’den, Finair haftanın üç günü 541 TL’den başlayan fiyatlarla uçuyor.