‘Karadeniz, sana yine geleceğiz’
Afrika sıcaklarının ülkemizi kavurduğu bugünlerde bir grup gençle gürül gürül akan dere boylarında yürüyüp buzul dağına tırmandık. Eğer tatilinizi sıcak havadan uzak, doğayla iç içe geçirmek istiyorsanız dört güne dört ayrı durak sığdırdığımız, yaylalardaki geleneksel köy evlerinde ve çadırlarda konakladığımız turumuz size de ilham verebilir…
Focus Doğa ile Uyumlu Sürdürülebilir Kalkınma için Eğitim Vakfı’nın her sene eylül ayında başlayan programının son ayağı olan Karadeniz seyahatine bu sene yazın en sıcak günlerinde çıktık. Amacımız, üniversite öğrencisi olan bursiyerlerimize doğa sevgisini kazandırırken, onlara insanın yarattığı tahribat sonucu ortaya çıkan sorunları ve iklim krizinin etkilerini göstermek. Bundan yola çıkarak, programımıza ölen şimşir ağaçlarından oluşan hayalet ormanı, eriyen buzulları görebileceğimiz Verçenik Dağı’nı, Fırtına Vadisi’ndeki çarpık yapılaşmayı, Karadeniz’i hissedebileceğimiz köyleri, yaylaları, orman yürüyüşlerini ekledik.
TROPİKAL BİR ORMAN GİBİ
12 öğrenci ve yönetim ekibimizle birlikte Trabzon’a indikten sonra Çamlıhemşin’e giderken yolda çay bahçelerine girdik, çay topladık ve nasıl kurutulduğunu gördük. Ardından Çamlıhemşin’in dışında, yanından dere akan ormanlık kamp alanına çadırlarımızı kurduk. Kamp alanımız Nordic Otel’in bahçesi aynı zamanda... Öğle yemeği sonrası Mollaveyis ve Çinçiva köylerindeki yerel mimariyi görebileceğimiz şekilde vadinin yükseklerine doğru yürüyüşümüze başladık.
Ahşapla taşın ustalıkla kullanıldığı, yıllara meydan okuyan Karadeniz evlerini inceledikten ve yerel halkla sohbet ettikten sonra orman içinde yürüyüşümüze devam ettik. Kayın, gürgen ve ladin ağırlıklı ormanda yürürken sabah yola çıktığımız İstanbul’dan tropikal bir ülkeye gelmiş gibi hissediyorduk. Ağaçların yüksek dallarına, ayıların ulaşamayacağı şekilde ustaca yerleştirilmiş bal kovanları, buradaki vahşi yaşam hakkında bize ipuçları veriyordu.
İkinci gün, birçoğumuzun ilk defa deneyimleyeceği üzere 3 bin metrelere çıkacak ve buradaki buzul göllerine girecektik. Öncesinde bölgenin en ünlü kalesi olan Zilkale’yi ziyaret ettik. Sonrasında 10 senedir hızlı bir şekilde ölen şimşir ağaçlarının olduğu ormana gittik. Bu bölgeye Sibirya’dan gelen bakteriler yüzünden oluşan yosunlarla kaplı şimşir ağaçları maalesef ölmekte ve dünyada çok nadir bulunan bu endemik türü kaybetmekteyiz.
Focus Doğa ile Uyumlu Sürdürülebilir Kalkınma için Eğitim Vakfı’nın bursiyerleri (üstte) bu gezide doğa sorunlarını ve iklim krizinin etkilerini inceledi. Gençler kamp alanındaki ‘ev yapımı’ jakuzinin (üste) keyfini de çıkardı...
AYIYLA KARŞILAŞMA
Orman içinde yürüyüp bu dramı gözlemlerken, derenin hemen karşısında bir karaltı belirdi. Önce domuz sandık, sonra dereye ve bize doğru yaklaştığında ayı olduğunu anladık. Muhtemelen hepimiz ilk defa bir ayıyla karşılaşıyorduk. Her iki taraf için de birbirini fark ettikten sonra geçen 2-3 saniyelik bir duraklamayı müteakip, şanslıymışız, ayı dere boyunca ilerleyip bizden uzaklaşmayı tercih etti. Ayıyla aramızdaki derenin güçlü akan suyuna güvenip biz de aynı yönde ilerleyerek 3-5 saniye daha bu vahşi doğanın gerçek sahibine saygıyla baktık. Sürprizlerle dolu Karadeniz maceramızın temposu ayıyla birlikte artmıştı. Şimdi sırada 2 bin 200 metrelerde aracımızdan inip 3 bin metrelere kadar yürümek ve Verçenik Dağı’nın ana kamp yerine ulaşmak vardı. Yaklaşık 2,5 saat süren yürüyüş sırasında birçok dereyi içine girerek geçtik. Son 200 metrede, belli bölümlerde kar ve buz üzerinde yürüdük. Hedefe vardığımızda, Verçenik’in heybetli görüntüsü ve hemen önümüzde beliren buzul gölleri bizi büyülemişti. Verçenik, zamana ve küresel ısınmaya direniyordu.
Üçüncü günün programında, Rize’nin meşhur yaylalarını ve yaylalar arası orman yürüyüşlerini yaptık. Pokut Yaylası’nda misafir olduğumuz evde içtiğimiz ısırganotu çorbası ve fırın sütlaç, Hazindak Yaylası’nda öğle yemeği yediğimiz evdeki yabanmersinli karalahana çorbası, turşu kavurma, mısır ekmeği harikaydı. Hazindak ile Amlakit arasındaki orman yürüyüş rotamız için dünyadaki en güzel parkur diyebiliriz. Devrilmiş ağaçlar arasından geçerek ve sık bitkilere sürtünerek yürüdüğümüz bu yolda, bazen tepelerden akan sulara hayranlıkla baktık, bazen de ormanın derinliklerinde sesler takip ettik. Rehberimizin, yürüyüş bitiminde çamura bulanmış ayakkabılarımızı yerde akan suyla fırçalaması, seyahatin en eğlenceli anlarından biriydi.
Dördüncü günde, Fırtına Deresi’nde rafting yaptık. Akabinde Sürmene’de bıçak atölyesini gezip Çayeli’nde kuru fasulye yedikten sonra Trabzon Havalimanı’na ulaştık. Sanki günlerce sürmüş olan upuzun bir seyahatten ve başka bir ülkeden dönüyor gibiydik. Bir ömür boyu taşıyacağımız anılarımız ve maceralarımız olmuştu. Uçaktaki koltuklarımıza oturduğumuzda, çoğumuz son kez pencereden denize bakıp “Karadeniz, sana yine geleceğiz” diyerek, en tatlı uykularımıza daldık.
Verçenik Dağı buzulları eriyor...