Kanlı ‘Black Pudding’ alır mıydınız?
Karıştırmadık yemek kitabı, girilmedik yemek sitesi bırakmıyorum diyebilirim.
2006’ya Londra’da merhaba dedim ama bu kez adresim İstanbul ve annemin kocaman mutfağı. Ne istersem yaptırır, ne istersem yapabilirim. Hem her malzeme elimin altında, daha ne isterim?
Bu şehir, Londra, pek çok açıdan çok sevdiğim bir şehir. Ama yemek konusundaki fakirliği çıldırtıcı.
Resmen!
Türk yemekleri konusunda tam da kendime güvenim gelmişti, ama burada aradığın malzemeyi bulabilmek ne mümkün. Mecburen başka ülke mutfaklarının yemeklerini daha sık pişirir oldum. İtalyan mutfağında sınıfı geçtim, suşi kursuna bile gittim, durum o kadar umutsuz. (Ama suşilerim kusursuz.)
Dışarıda mı yiyeceğim;
Öğlenleri pizza ya da Starbucks-Nero-Costa üçlüsünden birinde yenecek sandviç dışında pek bir seçenek yok. Ne kadar ezbere tadlar olsa da onların da hakkını vermeye çalışıyorum, öyle İngilizler gibi ayakta yemek (take-away takılmak) yok. (Asla, asla!)
Akşamsa ağzımın tadına uygun lezzetleri ancak haftada bir iki kez arkadaşlarımla gittiğim butik restoranlarda bulabiliyorum. Ve bunlar arasında Öz Hakiki İngiliz restoranı yok! Tamam, bir kısım İngiliz’in ısrar ettiği gibi aslında bir mutfakları var ama o da anlatırken bile can acıtan cinsten;
Yani kahvaltıda bezelye ve yağlar içinde yüzen domuz sucukları yiyen insanlara ne söyleyebilirsiniz ya da ‘Black Pudding’ gibi lezzetli bir isim koydukları şeyin (yanda) domuz kanı ve sığır iç yağından yapılan bir yemek olduğunu öğrendikten sonra artık ne kadar saygınız kalır bu mutfağa?
Usta şef Jamie Oliver da, Tony Blair de istedikleri kadar okul mutfağına el atsınlar, junk food’a (abur cubur)savaş açsınlar, sorun İngiliz mutfak kültüründe.
Çözümü de yok!
Şenay