Aynur TATTERSALLl
Son Güncelleme:
Kaliforniya’daki doğa harikası Yosemite
Doğanın mucizelerini bir araya toplayan büyüleyici bir milli park Yosemite. Amerika’da, Kaliforniya Eyaleti’nin doğusunda. Yüzölçümü yaklaşık Kocaeli ilimiz kadar. Dünyanın en önemli sekoya ormanlarından biri bu parkta. Üç bin yaşında, boyları 60 metreyi aşan, içinden otoyol geçen ağaçlar, dev şelaleler, özgürce gezen ceylanlar, ayıları görmek için her yıl 2,7 milyon kişi parkı ziyaret ediyor. Park sonbaharda fotoğrafçıların cennetine dönüşüyor.
Yosemite, ruhunu tamamen dinlendirebileceğin, gözünün alabildiğine yeşil, şelalerden yükselen sesle inleyen, sessizliğini sadece ağaçkakanların bozduğu, muhteşem bir coğrafya.
ABD’nin, Kaliforniya Eyaleti’nin doğusunda, yaklaşık üç bin kilometrekarelik alanı kaplayan Yosemite Milli Parkı, dev ve heybetli kayalar, sularla buluşan rengarenk bitki örtüsü, dev şelalelerin oluşturduğu eşşiz bir manzaraya sahip.
Dünyanın en uzun yaşayan dev gövdeli ağaçlarını içinde barındıran bu dünya harikası park, hayvanat bahçelerinde görmek için can attığımız siyah ayılar, ceylanlar, ağaç kakan kuşlarına kadar binlerce hayvana doğal ortamlarında yaşam şansı sunuyor.
Yosemite, güneşin ışınlarını değişik açılarla yansıtması sonucu şelalelerde ortaya çıkan büyüleyici manzaraya, iklim değişiklikleri ile yenilenen doğanın en doğal haline şahit olmak isteyenler için tam bir cennet. Dört mevsimin doğal değişimini gözlemleyebilecek dünyanın en harika parklarından biri.
YATAKLARIYLA GELİYORLAR
Her kilometrede önünüzde yükselen o mutheşem dev kayalıklardan akan şelaleler, sanki içinizde haykırmak istediğiniz bir melodiye eşlik edercesine bir bütünlük oluşturuyor sizinle. Derin bir sesizliğin hakim olduğu Yosemite, binlerce yıllık korunmuş doğasıyla dünyanın başka hiçbir yerinde göremeyeceğiniz doğal güzelliğe sahip.
Her şeyi unutabileceğiniz, kendinizi bir anda cennetteymiş gibi hissedebileceğiniz güzelliklerle dolu etraf...
Dünyada kamp yapma zevkini tadabilecek çok nadir özel alanlardan biri olan Yosemite’yi keşfedenler, her şeye rağmen bu cennet mekanda daha fazla kalabilmek uğruna sırtlarında yataklarıyla geziyor. Amerika’nın en popüler ve en çok fotoğraflanan parklarından biri. Her yıl milyonlarca kişinin ziyaret ettiği park, fotoğrafçıların cenneti olarak biliniyor. Burada özel ve gruplara fotoğrafçılık dersleri veriliyor.
Sierra Nevada Dağları eteklerindeki parkın 18 kilometrekarelik Yosemite Vadisi bölümü 1984 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi. Granit kayalıkları, devasa şelaleri, başından yıllarca ayrılamayacağını hissettiğiniz, zengin bitki örtüsü ile bütünleşerek muhteşem bir tablo görüntüsü veren su kaynakları, dünyanın en büyük ve en uzun yaşayan dev sekoya ağaçlarının arasında yürümek harika bir duygu.
YÜRÜME İSTEĞİNİ KIŞKIRTIYOR
Gerçek bir deneyim yaşamak için kamp kurmak ya da parkın içindeki konaklamayı tercih etmek gerekiyor.
Erken rezervasyon yaptıramadığım için parkın içinde kalmak istediğim konaklama merkezlerinde yer kalmamıştı. Parkın hemen dışındaki bir otelde kaldım. Sabahın ilk ışıklarıyla yola çıktım. Giriş 20 dolar ve bir hafta kullanabiliyorsunuz biletinizi.
Sessizliğin hakimiyetinde o kadar rahatlatıcı bir yolculuk ki insan kendini günlerce hiç durmadan yürüyebilecek gibi hissediyor.
Temmuzun o beklenmedik serinliğinde, ağaçkakanların sesleri ve dev ağaçların arasında ilerlerken, dünyanın her türlü halini çok ama çok uzaklarda kalmış gibi hissettim. Bundan önceki yaşadıklarım bir hayalmiş gibi geldi. Bir anda hayal ve gerçek birbirine karıştı...
Güneşin ışınlarından yansıyan o, uzun ve derin ışık düşüyor zaman zaman önünüze, devam etmek hiç durmamak istiyorsunuz bu yolda...
Parkta yürürken karşınıza her an bir vahşi hayvanın çıkma olasılığı var. Siyah ayılar bu parkta en çok rastlanan hayvanlar arasında. Etrafta bulunan herşey doğal hayatı olduğu gibi korumak adına düzenlenmiş. Parkın belirli yerlerinde, ayıların çadırınızı basmaması için yiyecek içecek bulundurmamanız gerektiğini belirten uyarı yazıları var. Çöp kovaları, ayıların açamaması için özel demir korumalı kapaklarla örtülü.
GEZİME CEYLANLAR SİNCAPLAR EŞLİK ETTİ
Eğer otomobillle seyehat ediyorsanız kısa süreli bile duraklasanız araçta yiyecek bırakmamanız isteniyor.
Bu seyahatimde parkın içinde konaklamadığım için özellikle merak ettiğim bazı hayvanları görme şansım olmadı ama bir çok ceylan, sincap ve ağaçkakan gördüm. Ağaçkakan gagasının vuruşlarını dinlemek, oradan oraya koşuşturan ceylanları izlemek muhteşem bir duyguydu.
Dünyanın en yaşlı ağaçlarının bulunduğu bu doğa harikasında yürüyüş bir ömre bedel. Dünyanın başka hiçbir yerinde 3000 yıllık ağaçların arasından yürüme şansınız yok. 1000 yaşından sonra kırmızıya dönüşen kimi ağaçların gövdesi bir araba geçebilecek gibi ikiye ayrılmış ama hala dimdik ayakta.
Ağaç kakan kuşlarının sesleri ve dev ağaçların arasında yürürken dünyanın her türlü hali çok ama çok uzaklarda kalmış gibi geliyor insana. Hayal ve gerçeğin birbirinden ayır etmek çok zor oluyor.
Vadilerin oluşumu milyonlarca yıl öncesinin izlerini taşıyor. Buzullar karşınızda duran o heybetli granit kayaları sanki bir heykeltraşın en önemli yapıtındaki incelikte özenle büyük bir ustalıkla kesilmiş gibi. Eriyen buzlar ve buzulların oluşturduğu vadilerde, doğanın en saf uyanışı en güzel karların eridiği bahar aylarında izlenebiliyor.
Bu seyahat ömür boyu unutamayacağım bir tecrübe oldu. Tek dileğim doğa meraklılarının bir gün gelip bu güzelliklere şahit olabilmeleri.
ADAMS’IN YOSEMITE FOTOĞRAFLARINA ÇEYREK MİLYON DOLAR ÖDENDİ
Amerikalı fotoğrafçı Ansel Adams, ilk defa 14 yaşında Yosemite’ye gitti. Bu doğa harikasının değişen renklerini, güneşin, dev kayalardan akan şelaler üzerinde doğarken ve batarken yansıttığı manzarayı fotoğraflayarak bölgeyi dünyaya tanıttı. Doğanın aynı noktalardan mevsim değişimini ve renklerini yakalayabilmek için ölünceye kadar her yıl Yosemite’ye uğradı. Çektiği fotoğraflarla dünya fotoğrafçılarının dikkatini bölgeye çekmeyi başaran Adams’ın, ölümünden sonra, en son geçen ay ortaya çıkan negatiflerinde saklı kalmış özel bir Yosemite fotoğrafına yaklaşık çeyrek milyon dolar değer biçildi.
ABD’nin, Kaliforniya Eyaleti’nin doğusunda, yaklaşık üç bin kilometrekarelik alanı kaplayan Yosemite Milli Parkı, dev ve heybetli kayalar, sularla buluşan rengarenk bitki örtüsü, dev şelalelerin oluşturduğu eşşiz bir manzaraya sahip.
Dünyanın en uzun yaşayan dev gövdeli ağaçlarını içinde barındıran bu dünya harikası park, hayvanat bahçelerinde görmek için can attığımız siyah ayılar, ceylanlar, ağaç kakan kuşlarına kadar binlerce hayvana doğal ortamlarında yaşam şansı sunuyor.
Yosemite, güneşin ışınlarını değişik açılarla yansıtması sonucu şelalelerde ortaya çıkan büyüleyici manzaraya, iklim değişiklikleri ile yenilenen doğanın en doğal haline şahit olmak isteyenler için tam bir cennet. Dört mevsimin doğal değişimini gözlemleyebilecek dünyanın en harika parklarından biri.
YATAKLARIYLA GELİYORLAR
Her kilometrede önünüzde yükselen o mutheşem dev kayalıklardan akan şelaleler, sanki içinizde haykırmak istediğiniz bir melodiye eşlik edercesine bir bütünlük oluşturuyor sizinle. Derin bir sesizliğin hakim olduğu Yosemite, binlerce yıllık korunmuş doğasıyla dünyanın başka hiçbir yerinde göremeyeceğiniz doğal güzelliğe sahip.
Her şeyi unutabileceğiniz, kendinizi bir anda cennetteymiş gibi hissedebileceğiniz güzelliklerle dolu etraf...
Dünyada kamp yapma zevkini tadabilecek çok nadir özel alanlardan biri olan Yosemite’yi keşfedenler, her şeye rağmen bu cennet mekanda daha fazla kalabilmek uğruna sırtlarında yataklarıyla geziyor. Amerika’nın en popüler ve en çok fotoğraflanan parklarından biri. Her yıl milyonlarca kişinin ziyaret ettiği park, fotoğrafçıların cenneti olarak biliniyor. Burada özel ve gruplara fotoğrafçılık dersleri veriliyor.
Sierra Nevada Dağları eteklerindeki parkın 18 kilometrekarelik Yosemite Vadisi bölümü 1984 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi. Granit kayalıkları, devasa şelaleri, başından yıllarca ayrılamayacağını hissettiğiniz, zengin bitki örtüsü ile bütünleşerek muhteşem bir tablo görüntüsü veren su kaynakları, dünyanın en büyük ve en uzun yaşayan dev sekoya ağaçlarının arasında yürümek harika bir duygu.
YÜRÜME İSTEĞİNİ KIŞKIRTIYOR
Gerçek bir deneyim yaşamak için kamp kurmak ya da parkın içindeki konaklamayı tercih etmek gerekiyor.
Erken rezervasyon yaptıramadığım için parkın içinde kalmak istediğim konaklama merkezlerinde yer kalmamıştı. Parkın hemen dışındaki bir otelde kaldım. Sabahın ilk ışıklarıyla yola çıktım. Giriş 20 dolar ve bir hafta kullanabiliyorsunuz biletinizi.
Sessizliğin hakimiyetinde o kadar rahatlatıcı bir yolculuk ki insan kendini günlerce hiç durmadan yürüyebilecek gibi hissediyor.
Temmuzun o beklenmedik serinliğinde, ağaçkakanların sesleri ve dev ağaçların arasında ilerlerken, dünyanın her türlü halini çok ama çok uzaklarda kalmış gibi hissettim. Bundan önceki yaşadıklarım bir hayalmiş gibi geldi. Bir anda hayal ve gerçek birbirine karıştı...
Güneşin ışınlarından yansıyan o, uzun ve derin ışık düşüyor zaman zaman önünüze, devam etmek hiç durmamak istiyorsunuz bu yolda...
Parkta yürürken karşınıza her an bir vahşi hayvanın çıkma olasılığı var. Siyah ayılar bu parkta en çok rastlanan hayvanlar arasında. Etrafta bulunan herşey doğal hayatı olduğu gibi korumak adına düzenlenmiş. Parkın belirli yerlerinde, ayıların çadırınızı basmaması için yiyecek içecek bulundurmamanız gerektiğini belirten uyarı yazıları var. Çöp kovaları, ayıların açamaması için özel demir korumalı kapaklarla örtülü.
GEZİME CEYLANLAR SİNCAPLAR EŞLİK ETTİ
Eğer otomobillle seyehat ediyorsanız kısa süreli bile duraklasanız araçta yiyecek bırakmamanız isteniyor.
Bu seyahatimde parkın içinde konaklamadığım için özellikle merak ettiğim bazı hayvanları görme şansım olmadı ama bir çok ceylan, sincap ve ağaçkakan gördüm. Ağaçkakan gagasının vuruşlarını dinlemek, oradan oraya koşuşturan ceylanları izlemek muhteşem bir duyguydu.
Dünyanın en yaşlı ağaçlarının bulunduğu bu doğa harikasında yürüyüş bir ömre bedel. Dünyanın başka hiçbir yerinde 3000 yıllık ağaçların arasından yürüme şansınız yok. 1000 yaşından sonra kırmızıya dönüşen kimi ağaçların gövdesi bir araba geçebilecek gibi ikiye ayrılmış ama hala dimdik ayakta.
Ağaç kakan kuşlarının sesleri ve dev ağaçların arasında yürürken dünyanın her türlü hali çok ama çok uzaklarda kalmış gibi geliyor insana. Hayal ve gerçeğin birbirinden ayır etmek çok zor oluyor.
Vadilerin oluşumu milyonlarca yıl öncesinin izlerini taşıyor. Buzullar karşınızda duran o heybetli granit kayaları sanki bir heykeltraşın en önemli yapıtındaki incelikte özenle büyük bir ustalıkla kesilmiş gibi. Eriyen buzlar ve buzulların oluşturduğu vadilerde, doğanın en saf uyanışı en güzel karların eridiği bahar aylarında izlenebiliyor.
Bu seyahat ömür boyu unutamayacağım bir tecrübe oldu. Tek dileğim doğa meraklılarının bir gün gelip bu güzelliklere şahit olabilmeleri.
ADAMS’IN YOSEMITE FOTOĞRAFLARINA ÇEYREK MİLYON DOLAR ÖDENDİ
Amerikalı fotoğrafçı Ansel Adams, ilk defa 14 yaşında Yosemite’ye gitti. Bu doğa harikasının değişen renklerini, güneşin, dev kayalardan akan şelaler üzerinde doğarken ve batarken yansıttığı manzarayı fotoğraflayarak bölgeyi dünyaya tanıttı. Doğanın aynı noktalardan mevsim değişimini ve renklerini yakalayabilmek için ölünceye kadar her yıl Yosemite’ye uğradı. Çektiği fotoğraflarla dünya fotoğrafçılarının dikkatini bölgeye çekmeyi başaran Adams’ın, ölümünden sonra, en son geçen ay ortaya çıkan negatiflerinde saklı kalmış özel bir Yosemite fotoğrafına yaklaşık çeyrek milyon dolar değer biçildi.