İznik'te gün batımı
İznik'te güneş bir bakarsınız bir bulutun arkasına saklanır, bir bakarsınız dağların arkasına doğru usul usul kaçarken sizinle saklambaç oynar yaramaz bir çocuk gibi... Ya da bir ressama özenir, paletini ve fırçasını eline aldığının farkına bile varmazsınız, boyamaya başlar gökyüzünü... İznik'te güneş sarıdan kırmızıya, turuncuya ve kızıla doğru renk yolculuğuna başlar. İşte size İznik gezi rehberi...
Biraz önce tadına doyamadığınız masmavi gökyüzünün rengi, bu defa kızıla bürünmüş, bir sevdanın ateşi gibi sarar olmuştur bedeninizi. Yakar ama can verir bedeninize ve ruhunuza...
İşte güneşin mavi sularda kayboluşuna tanık olmak böyle bir şeydir İznik Gölü’nün kenarında..
Hep bir hayaldir ya! Birçoğumuz zaman zaman söylenir dururuz, “Emekli olunca sahil kasabalarından birine yerleşeceğim.” diye...
Denize açılmak, balık tutmak, sahilde dolaşmak, yürümek, sokaklarında hep tanıdık simalara rastlamak, tanıdık olsun ya da olmasın herkesle selamlaşabilmek...
Sahil bahçelerinde oturmak, mavi suların doyumsuz lezzetini; demlenmiş bir çayın tadında, soğuk bir biranın köpüğünde ya da rakı ile balığın arkadaşlığında yaşamak. Küçük ama şirin yerlerin hikayesidir bu... Ve biz böylesi hayallerle yaşar gideriz ya da yaşlanır gideriz.
Sansarak Kanyonu’nda yapacağımız doğa yürüyüşü için konaklama merkezimiz olduğundan, yakından tanıma fırsatı yakaladığım İznik, bana bunları hissettirdi her nedense. Zira bütün bunları yaşayabileceğimiz bir sahil kasabası özelliklerini taşıyor İznik. Sadece manzarasıyla değil, tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapmasıyla da dikkat çekiyor bu güzel beldemiz.
Batı’dan doğuya, Anadolu’ya açılan bir kapı özelliği ile kervan yollarının önemli bir durağı olan İznik’i gezerken her bir köşesinin buram buram tarih koktuğunu anlıyorsunuz. İlçe baştan başa surlarla çevrili olduğu gibi adımınızı attığınız her köşesinde tarihî kalıntılarla karşılaşıyorsunuz.
Dört ana kapısı ve 12 tali kapısı bulunan surların uzunluğu 4970 metre. Bu yüzden boşuna dememişler; İznik, bir “açık hava müzesi ve antik bir kent”dir diye.
Makedonya kralı Büyük İskender’in kumandanlarından Antigonius Monophthalmos tarafından kurulan şehir, Roma İmparatorluğu’nun egemenliğinin yanı sıra Kutalmışoğlu Süleyman Bey’in, 1075 yılında fethetmesi ve sonrasında 1080 yılında Selçukluların başkenti yapmasıyla Türk hakimiyetine girmiş.
Daha sonra Bizanslıların eline geçmişse de Sultan Orhan Bey’in 1331 tarihinde İznik’i fethetmesiyle 234 yıllık bir aradan sonra kente tekrar Türkler hakim olmuştur. Özellikle II. Murat ve Çandarlılar döneminde şehir baştan başa imar edilmiş ve İznik önemli bir kültür merkezi hâline getirilmiştir. Bu yüzden İznik’e “Ulemalar yuvası” da (Alimler Diyarı) denmiştir.
İznik Hristiyan alemi açısından da ayrı bir öneme sahiptir. İlk ekümenlik konsil, M.S.325 tarihinde 218 piskopasın katılımıyla burada yapılmış ve Hristiyan dinine hayat veren “İznik Yasaları” adıyla bilinen 20 maddelik karar Senatüs Sarayında alınmıştır.
Hemen hemen her medeniyetin kültür izlerine rastladığımız kentte öncelikle gezilmesi ve görülmesi gereken yerler arasında;
Romalılar döneminde ibadethane olarak kullanılmış ve Orhan Gazi zamanında camiye çevrilmiş olan İznik Ayasofya (Orhan) Cami başta olmak üzere, Mahmut Çelebi Cami, Nilüfer Hatun İmareti (Şehir Müzesi), Eşrefzâde Cami ve Türbesi, Yeşil Cami, Hacı Özbek Cami, Yakup Çelebi Cami ve Türbesi, İsmail Bey Hamamı, Süleyman Paşa Medresesi, Kırgızlar Türbesi, I. Murat Hamamı, Sarı Saltuk Türbesi ve İznik Çini Fırınları kazı alanını sayabiliriz.
İznik’in bir başka özelliği de 15. yüzyılda geleneksel Türk çini sanatının merkezi olması ve mavi beyaz üretilen çinilerle uluslararası üne kavuşmuş olmasıdır. Bilindiği gibi Geleneksel Çini Ustalığı, 2016 yılında UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne kaydedilerek, hak etmiş olduğu uluslararası tesciline kavuşmuş oldu.
Günümüzde de bu geleneği sürdüren İznik’in, butik atölyelerin yer aldığı sokaklarında dolaşmayı ihmal etmeyin. Yan yana sıralanmış hediyelik eşya satan dükkanlarda; çini sanatının birbirinden güzel örneklerinin yer aldığı hediyelik eşyalar, albenili duruşlarıyla alıcılarını bekliyor...
Bu arada İznik’e gitmişken çini sanatı gibi ünü Türkiye’nin her tarafına yayılmakta olan ve şubeleriyle birçok bölgede hizmet veren Köfteci Yusuf’a da uğramayı, böylece İznik’te gün batımının ruhunuzda bırakmış olduğu lezzeti damaklarınıza da yaşatmayı unutmayın derim... Gün batımı tadında sağlıcakla...
* Bu yazıda kaynak olarak www.iznik.bel.tr internet adresinden faydalanılmıştır.
Yersen Cennet - Cehennem mağaralarında