İstanbul’un lezzet rehberi
Tuba Şatana tam 94 ülkeden okuru bulunan yemek blogu istanbulfood.com’un sahibi. Yabancı misafirler onunla İstanbul’da yemek turu yapmak için sıraya giriyor. Şatana’yla hem İstanbul’da bir günlük yemek turu yaptık hem de hikâyesini dinledik
Mardin ve Selanikli iki ailenin çocuğuyum. Annem bana, “Ailenin el tadını almışsın” der. Dedem Selanik’te lokantacıymış. En iyisini bilmek, tadını almayı, mutfak aşkı daha çocukken girdi kanıma.
Ankara’da Bilkent Üniversitesi’nde Turizm ve Otelcilik Bölümü’nü bitirdim. Bilkent’te okurken en iyi müşterisi olduğum, Cafe De Paris’e komilik yaparak girdim sektöre. İlk büyük işim Ceylan Intercontinental’in açılışında çalışmak oldu. İspanya’da Hard Rock Cafe’de çalıştım. Kısa bir süre sonra Ankara Hard Rock Cafe’yi açan ekibe katıldım. Sabancı Üniversitesi’nin tüm yiyecek içecek işlerini yaptım. Otelciliğe dönüp Hyatt Regency’de çalıştım.
ANADOLU’YU DOLAŞIYORUM
Herkes en çok bilinen yeri en iyisi zanneder. Fakat böyle bir şey yok. Halbuki halkı her gün tatmin edebilen lokanta en iyisidir çünkü halk inanılmaz seçicidir. Ayda bir kez gidene değil her gün gidene beğendirmen lazım yemeklerini.
Türkiye’nin her yerinde esnafla aram çok iyi. Tek başıma Anadolu’ya giderim. Yerinde, mevsiminde ve özellikle kendi ustasının yaptığı yemeklere bayılırım. Yurtdışında Michelin yıldızlı restoranlara çok gidiyorum ama sokak arabalarından da severek yemek yiyorum. Köy evlerinde yemek yemeyi tercih ederim. Kaliforniya’da da, Gaziantep’in Oğuzeli köyünde de yemeyi severim.
HERKES GURME OLDU!
Bence yemeği yemek yapan insandır. Bunu, anneannemin bir çilek reçeli yaparken iki gün boyunca tencere başında durmasıyla anladım.
Bilip bilmeyen herkesin yemek yazarı olması ve gurme sıfatıyla dolaşmasına sinirlenip üç yıl önce bir blog açtım: www.istanbulfood.com.
Yabancılar da takip edebilsin diye İngilizce yazıyorum. Kısa sürede çok farklı ülkelerden okunmaya başladım. Şu an 94 ülkeden okurum var.Bloga başladığım yıllarda tur seçeneğini koydum siteye çünkü zaten haftanın en az dört günü İstanbul’daki lokantaları, tatlıcıları veya çeşitli mekânları dolaşıyorum. “İsteyen benimle dolaşabilir” deyince İstanbul’a gelecek her yemek meraklısı blog üzerinden bana ulaşmaya başladı.
BİR GÜN İÇİNDE NERELERE GİDİYOR
* Pek kahvaltıcı değilim ama zaman zaman Beşiktaş’taki Pando’da bal, kaymak ve yumurta yerim.
* Öğle yemeği için en sevdiğim mekân Pando’nun tam karşısındaki dönerci Asım Usta.
* Öğle yemeğinden sonra Türk kahvesi olmazsa olmazım. Eğer açıksa Kapalıçarşı’daki Ethem Tezçakar Kahvesi’ne giderim. Kahvesini Nuri Toplar’dan alıyor ve hâlâ odun ateşinde kahve kavuran sayılı mekânlardan. Ethem Usta kapalıysa Beyoğlu, Galatasaray’daki Mandabatmaz Kahvesi’ne gidilir.
* Kahveden sonra acıkılırsa, hafta içiyse Beyoğlu’nda Şahin Usta iyi adres. Kendisi kasada oturur, eskiden beri orada duran Ali Usta’ysa inanılmaz yemek yapar. Kadınbudu köftesi, ciğeri ve pazı sarması şahane. Mevsimindeyse hamsi tepsisini kaçırmamak lazım. Perşembe sabahlarıysa çok erkenden paça çorbası yapar.
* Balık yiyeceksem özellikle Tarihi Karaköy Balıkçısı’na gidip Muharrem Usta’nın yaptığı balık ızgarayı yerim.
* Öğle yemeğinden sonra istikamet Kurtuluş’taki Damla Dondurma. Kışın boza da yapıyorlar.
* Akşam yemeğindeyse Didem Şenol’un Karaköy’de, Kemankeş Caddesi’ndeki Lokanta Maya’sına gideriz. Güzel bir şarap içip en basit, en sade yemekleri yeriz.