İstanbul heykelleri
İstanbul'un on noktasında, o nokta için tasarlanmış on heykel var. Çoğumuz yıllardır yanından geçtiğimiz halde bu yapıtların ne anlattığını bilmiyoruz. Dayanıklı malzemelerden yapılmalarına karşın zamana ve insana yenik düşmüşler.
Günlük koşuşturmamız sırasında onları farketmiyoruz. Çok uzun süredir İstanbul'un bir parçası oldukları için pek göze batmıyorlar. Ama İstanbul'da, İstanbul için tasarlanmış, İstanbul'la ilişkili on heykel var. Ama bunları kim yapmış? Neden yapmış? Ne anlatılmak istenmiş? Bilmiyoruz.
Bu heykeller 1992-1993 yıllarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Uluslarası Plastik Sanatlar Derneği'nin işbirliğiyle ortaya çıkmış. Heykellerin konulacağı yerler bir uzman kurul tarafından belirlenmiş ve bu noktalara uygun heykeller açılan yarışma sonrası aynı uzman kurul tarafından seçilmiş. Bu özelliği ile İstanbul'da şimdiye dek yapılan ilk ve tek çalışma. Dayanıklı malzemelerden yapılmalarına karşın zamana ve insana yenik düşmüşler. Çoğunun ciddi bir onarımdan geçmesi gerekiyor. Tüm kent uygulamalarında olduğu gibi belediye yönetimi el değiştirince üvey evlat olmuşlar. Ancak onlar İstanbul'un ve kent kültürünün birer parçası artık. Bu yüzden korunmayı hakediyorlar. Uluslarası Plastik Sanatlar Derneği Başkanı Nilüfer Ergin, bu heykeller için oluşturulacak bir onarım ve koruma programına destek sağlayacaklarını söylüyor.
Kadıköy İskele Meydanı:
Işılar Kür, üç metal ayak üzerinde yükselen çalışmasını şöyle anlatıyor: ‘‘Bulut ile dalgalar martının kanadında buluşur. İstanbul'daki gökdelenler, martıyı tanırlar mı ki, geçmiş güzellikleri hatırlasınlar? Birden çelikten kanatlar çarpar, geometrik kayalara dönüşmüş koca binaların arasından yükselir ve... Günün ağırlığını omuzlarında taşıyan yorgun insanlar başlarını heykele doğru kaldırdıklarında, gökyüzünün gerçek sahiplerinin estetiği ile karşılaşırlar’’. Martıları ve özgürlüğü işleyen bu heykel, bu günlerde afiş kalıntılarıyla kaplı. Heykeltraşın imzası ve heykele ilişkin hiç bir bilgi görülemiyor.
Üsküdar İskele Parkı:
Meriç Hızal, yapıtını denize yakınlığı nedeniyle bir sanat eserinden öte, Boğaz'dan geçen denizciler için bir simge olarak düşünmüş. Heykelin yalın biçimi ve bronzun parlaklığıyla çok uzaklardan bir deniz feneri gibi farkedilmesini planlamış. Heykelin sol tarafındaki dalgalı form insanın doğayla ilişkisini simgeliyor. Bu yapıtta da sanatçı imzası görülemiyor. Yıllar bronzun parlaklığını götürdüğü için deniz feneri simgesiyle pek örtüşmüyor. Zemindeki aydınlatma elemanları kırılmış.
Atatürk Havalimanı Kavşağı:
Yüksekliği 15 metreye ulaşan bu yapıtın heykeltraşı Ümit Öztürk. Öztürk, İstanbul'un dünya üzerinde iki kıtaya oturmuş tek kent oluşundan hareketle oluşturmuş yapıtını. İki beton kolon Asya ve Avrupa'yı, doğu ve batı uygarlıklarını simgeliyor. Aradaki metal plastik eleman, uygarlıkları birleştirerek doğan yeni bir kültürü, çağdaşlığı simgeliyor. Eskitilmiş görünümü de geçmişe gönderme yapıyor. Bu yapıt, ulaşılması çok zor bir noktada olduğu için, pek zarar görmemiş. Üzerinde sadece egzos gazlarının pisliği var.
Kabataş Parkı:
Ertuğ Atlı, heykelini Anadolu'yu ve çağdaş dünyayı düşünerek tasarlamış. Bu yüzden dünya üzerindeki en eski malzeme taşla, günümüzün malzemesi çeliği bir araya getirmiş. Bu yapıtın da aydınlatması ve künyesi yok edilmiş. Kaldırım kenarına yapılan çalı çit, heykelin görülmesini engelliyor.
Yenikapı Sahil Şeridi:
Vedat Somay, yapıtında darbeye maruz kalmış, dışı oldukça yara almış bir bütünün, içi açılıp bakıldığında hálá canlılığını ve enerjisini koruduğunu göstermeyi tasarlamış. İnsanların kolayca görmesi için yapıtının zeminle aynı hizada olmasına özen göstermiş. Ayrıca ortadan aydınlatarak denizden ve karadan görülmesini sağlamış. Şu anda yapıtın her tarafı sprey boyayla yazılmış karalamalarla dolu. Aydınlatma elemanları kırılmış. Geceleri tuvalet olarak kullanılmaya başladığı, çevreye yayılan kokudan anlaşılıyor.
Taksim Gezisi:
Adem Yılmaz yapıtını oluştururken, İstanbul'un tarihsel gelişimini, gelecekle ilgili karamsar tabloyu, doğanın önemini, kentleşme sorunlarını, modernizmle hesaplaşmayı düşündüğünü söylüyor. Yılmaz'ın eseri de kentleşme sorunlarının kurbanı olmuş durumda. Otomobiller etrafını tamamen sarmış.
Tünel:
Çevredeki kapı pencere ve balkonları süsleyen ferforjeler oluşturuyor Ayşe Erkmen'in heykelini. Erkmen, çevresiyle uyum içinde olan heykele, etrafta hiç olmayan bir eleman eklemiş: Küçük bir çim alan. Bu parça heykelin ortasına, zemine yerleştirilerek bir koruma duygusu verilmiş. Yapıtın zemin taşları taşınırken değiştirilmiş. Künyesi yok. Ayrıca etrafındaki küçük siyah taşlar sarıya boyanmış.
Maçka Demokrasi Parkı: Rahmi Aksungur yapıtını bir yaşam alanı olarak tasarlamış. Aksungur amacına ulaşmış. Heykel o kadar yaşamla içiçe girmiş ki, küçük yükseltisi kırılmış! Büyük yükseltisi ve arka bölümü ise oradaki bir seyyar çay bahçesi tarafından mutfak olarak kullanılıyor.
Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı:
Hakkı Karayiğitoğlu'nun yapıtında barışı temsilen bir elinde defne dalı, diğerinde barış güvercini tutan bir figür var. 10 heykel arasında en şanslı olanı. Çok iyi korunmuş. Gece aydınlatılıyor ve yaratıcısının imzası kaide üzerinde duruyor.
Ihlamur Kasrı:
Mümtaz Işıngör, çevrenin sürekli hareketini paslanmaz çeliğin parlaklığında yansıtmayı amaçlamış. Aynı noktadan hareketle üç ayrı yönde üç eleman kullanmış. Heykelin zemin kısmını park bankı şeklinde oluşturmuş. Bugün bu banklar yabani otlar arasında kaybolmuş ve mermerleri kırılmış.
Paslanmaz çelik, üzerine çizilen anlamsız şekillerle dolu. Yapıtın künyesi kayıp.