İlmek ilmek tarih işli sokaklarıyla: Birgi
Bozdağların güney eteklerine götürüyorum sizleri bu sefer, Ödemiş’e bağlı Birgi’ye. 5000 yıl öncesine dayanan, kesintisiz bir tarihte ise gezintiye… Bereketli topraklar… Küçük Menderes Havzası’nda yer alan bir açık hava müzesi adeta. Duvarların, taşların dili olsa da konuşsa, birde onlar anlatsa diyebileceğiniz kadar dopdolu ve köklü bir tarihe. Hanlar, hamamlar, konaklar, medreseler, çeşmeler, su kemerleri ve her köşesinde tarihin izlerini görebileceğiniz Birgi evleri.
Heybetli çınar ve ceviz ağaçlarıyla bezenmiş Birgi, bu toprakların kültür ve inanç turizmi merkezidir. Döneminde Lidya, Pers, Bergama krallıklarıyla, Roma ve Bizans İmparatorluklarının egemenliğinde kalmıştır. Aydınoğlu Beyliği’ne başkentlik yapan bu nadide kent, 1426 tarihinde Osmanlı topraklarına dâhil olmuştur. Dünyaca ünlü birçok din ve bilim adamının yaşadığı ve yetiştiği bu yeri görme arzusu ile yollara koyuldum.
‘Konak’ kelimesi her zaman cazibeli ve büyülü gelmiştir bana. Nedense heybetli, ulu ya da kocaman sıfatları ile eşdeğer hissini uyandırır bende… Muhakkak iki günümü ayırdığım Birgi’de, bir konakta kalmalıydım dedim ve öyle de oldu. Kendimi Kadılar Paşazade Konağında buluverdim. 180 yıllık tarihi Birgi evi, geleneksel mimarisini korumuş, kapısından içeri girer girmez tarihte büyülü bir yolculuğa çıkarmıştı beni. Eskiler değerlidir, kıymetlidir. Eskiyi koruyan ve yaşatanlara ise büyük bir sevgi duyarım. Bahçesinden içeri adım atar atmaz, inanın bana, sanki çağ değiştirdim. Ege’nin sakin huzuru eşliğinde, özenle seçilmiş her detaya göz atıyor, ortamın ahengine kendimi bir anda bırakıvermenin huzuru ile bahçede yürüyordum. Bir yandan konakta ki her ayrıntıyı, seramik testileri, oya işlemeli örtüleri, tunç aynaları fotoğraflıyor, bir yandan da erkenden varmış olmanın heyecanıyla fotoğraflayacağım onca şeyi merak ediyordum. Otel sahibi Hakan Ulusoy’un sıcak karşılaması ve Ege’nin ünlü lezzetleriyle donatılmış, boyozdan tutun kızılcık reçeline kadar, doğal köy ürünleriyle bezenmiş sanırım bir tek kuş sütünün eksik olduğu, hatta onun bile bulunabileceği hissiyatının bende uyandırıldığı bir kahvaltının ardından kendimi Birgi sokaklarına attım. Haritaya ihtiyacım yoktu. Zaten her noktada, bir tarihi eser beni karşılamaya başlamıştı. Birgi, tarihi ipek yolu üzerinde yer aldığından, eski çağlardan beri önemli bir ipek üretimi merkezi olmuştur. Belliydi zaten, Birgi evlerini, konaklarını, ipek perdeler ve el işlemesi iğne oyaları süslüyordu. Geçmişte bu ipekleri boyamak içinse, renklerin her tonunu doğadan yakalamışlar. Ceviz ağacından kahverengiyi, şeftali ve asma yaprağından yeşili, birçok bitki kökünden pembeyi, moru ve kırmızıyı ipekle buluşturmuşlar. Oya ile kumaşın bu muhteşem buluşmasında, bölgenin bitki örtüsünün önemi inanılmaz büyük.
Ve Birgi evleri... Her ayrıntısı mükemmel, her noktası derin tarihin izlerini taşır. Geleneksel Osmanlı sivil mimarisini yansıtan birçok ev ve konak bulunur Birgi’de. Killi topraktan üretilen tuğla ve kiremitler, kereste ve bölgede ki doğal taşlar bu dokuyu oluşturmuştur. Daracık taş sokaklarda gezinmeye başladım. Birgi köylülerinden bazıları, bu tarihi evlerde yaşıyorlar. Mevsimin sonbahar olmasından dolayı da ayrı bir romantik atmosferi vardı bu sokakların. Bu tarihi evlerde yaşayan köylülerden bazıları, evlerinin önünde oturmuş, gelen geçene selam veriyor, samimi ve sıcak bir köy ortamını Birgi’nin tarihi dokusu adeta süslüyordu.
Taş duvarların fotoğrafını çekiyor, tarihte yaşanılanları hayal ediyordum. Hanlar, hamamlar ve konaklarla dolu bir kent. Mimari tarzını koruyan ender konaklar var Birgi’de. Çakırağa Konağı görülmeye değer. Türk konak mimarisinin önemli yapılarından biri. Ahşap Türk evlerinin en güzel örneği bence. Dışı çiçek ve motiflerle bezenmiş bu konak, inanılmaz ilgi çekicidir. Büyük toprak sahibi ve deri tüccarı olan Şerif Ali Ağa tarafından yaptırıldığı var olan kanıdır. Üç katlı olan bu konağın alt katı misafir bekleme salonu, mutfak ve taşlık, orta kat kışlık ve en üst kat ise yazlık olarak kullanılmıştır. Duvar ve tavanlarda ki süslemeler, ahşap oymacılık kayda değer. En üst kat daha aydınlık olduğundan, kalem işleri bakımından daha zengindir ve İstanbul ile İzmir duvar resimleriyle süslenmiştir. Barok ve rokoko tarzında ki süslemeler ile açık sofalı konaklardan biridir. Restore edilmiş ve müze olarak açılmış olan bu konağı muhakkak ziyaret etmelisiniz.
Beni etkileyen diğer bir konakta Kerim Ağa Konağı. Zemin kat tamamıyla moloz taş ve toprak harç ile yapılmış ve üst kat resmen sokağa taşmış. Sokak köşesi yuvarlatılmış olarak konsollarla tutturulmuş. Geleneksel Türk mimarisinin özgün örneklerinden biridir. 18. Ya da 19.yy’da yapıldığı olası bilgidir.
Sit alanı olan Birgi’yi yürüyerek keşfetmeye devam ederken, yöre halkının kendi el emeği göz nuruyla yapmış olduğu hediyelik eşyalar, oya işlemeler, bahçesinden ya da tarlasından getirip sattığı incir, ceviz, kestane, üzüm ve patates gibi ürünlerin olduğu ender bir pazarla karşılaştım. Meyvelerin kokusunu ne kadar da özlediğimi fark ettim. Her şey çok doğal, taze ve gerçek organik. Köylüler çok içten, samimi ve saf. Hiç bu kadar keyifli bir alışveriş yapmamıştım. Damla sakızı bile aldım hatta ipek bir şal.
Elinizi attığınız her taş, sırtınızı dayadığınız her duvar, fotoğrafını çektiğiniz her kare tarihi bir eve ya da anıta ait demek. Çünkü Birgi’de tescilli çok sayıda kültür varlığı bulunmaktadır. Ayrıca çevrede bulunan su değirmenleri ve yağhanelerde tamamen bir endüstriyel arkeoloji alanı, inanılmaz değil mi? Yürürken karşınıza 1312 tarihinde Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından yaptırılan Ulu Camii, Aydınoğulları Türbesi, kare planlı moloz taştan yapılan Güdük Minare Mescidi, İmam-ı Birgivi Medresesi, kubbeli ve çifte halvetli bir Osmanlı Hamamı, kare planlı ve açık revaklı kubbeli bir Camii olan Derviş Ağa Camii, Çukur Medrese, Çukur Hamam, çember temel üzerine oturtulmuş ongen planlı moloz taştan yapılmış bir Ortaçağ yapısı olan ve muhtemelen Birgi’ye adına veren PYRGİON ( gözetleme kulesi), erken Osmanlı döneminden Demirli Mağaza, tuğla ile yapılmış Koca Çeşme, kırk kız hamamdayken sel baskınına uğrayan Sasalı Hamamı, Su Kemeri, Çarşı Çeşmesi, Sandıkoğlu Konağı ve Osmanlı döneminden kalan İmam-ı Birgivi Kabristanlığı ve daha neler neler…
O halde Birgi için olmazsa olmazlar diyorum, muhakkak kameranızın şarjı sizi tüm gün götürebilecek kadar dolu olmalı, yürümeyi sevmeli, tarihe hayran, hayal gücünüzün sizi sürüklediği yerleri hayır dememeli, keşfetmeye açık, tabanlara kuvvet, UNESCO tarafından 2012 tarihinde Dünya Mirası Geçici Listesi’ne eklenen bu şirin Ege köyünün tarihinde kaybolmanın tadını çıkarmalısınız. Tarih sizi çağırıyor, Birgi sizi bekliyor…
Â
Â
Â