Son Güncelleme:
Ä°ki nehirli cennet
Erken bahar doÄŸayı coÅŸturdu. Böyle havalarda içim kıpır kıpır olur, kendimi yollara vururum. Geçen haftasonu baharı koklamak için Karadeniz kıyısında, iki nehirin güzelleÅŸtirdiÄŸi AÄŸva'ya gittim. Ä°ki gün boyunca kent gürültüsünden uzakta kafamı dinledim, doÄŸanın uyanışını izledim.Ä°lkbaharı andıran günler hep gezme arzumu tetikler. Bu arzu bütün ruhumu öylesine sarmalar ki, ondan kurtulmanın tek yolu arabaya atlayıp yola çıkmaktır. Geçen hafta da böyle oldu. GüneÅŸin tahrikine karşı koyamayıp, çantamı yüklendim ve çok uzak olmayan bir haftasonu yolculuÄŸuna çıktım. Hedefimde Åžile'den kıyı kıyı Karadeniz vardı. Gecelemeyi AÄŸva'da yapacaktım. SoluÄŸum yeterse Kefken'e, Karasu’ya kadar uzanmak niyetindeydim.Yeni yol Åžile'yi Ä°stanbul'a epey yaklaÅŸtırdı. Eski yolun kendine has güzellikleri vardı. Hele baharda, ormanların içinden kıvrıla kıvrıla gitmek bir baÅŸka keyifli oluyordu. Virajlar ise gülün dikeni gibiydi. Yeni yol bildik bir otoyoldu. Zahmetsiz, kıvrımsız, aÄŸaçsız, yolcularını bir çırpıda Karadeniz'e ulaÅŸtırıyordu. Sanıyorum bu yol yüzünden Åžile'nin gürültüsü epey artacak. ‘Şile Kaçkınları’nın canı sıkılacak.Bir solukta vardığım Åžile'de, arabayı fenerin önündeki düzlüğe park ettim. Oradan bilmem kaçıncı kez, Karadeniz'in hırçın dalgalarının kayaları dövmesini seyrettim. Manzarada deÄŸiÅŸen bir ÅŸey olmamasına raÄŸmen, aynı görüntülerin fotoÄŸrafını yeniden çektim. Sonra balıkçı barınağına inip, martıların çığlık sesleri altında bir çay içtim. EÄŸer günübirlik gelseydim, Livar'da balık yemeden dönmezdim.ORMANIN SESÄ°Åžile'yle hasret giderdikten sonra AÄŸva'ya doÄŸru yola koyuldum. Bol virajlı, ormanların içinden geçen bir yoldu. Yükseklerdeki güneÅŸin ışıkları, henüz yapraklanmamış aÄŸaçların arasından süzülüp, yolun üstünde benekler yapıyordu. Arabayı yol kenarına park edip, bir aÄŸaç kütüğünün üstüne oturdum. Amacım ormanın sesini dinlemekti. Daldan dala uçuÅŸan kuÅŸların cıvıltısı, henüz bahar aylarındaki kadar neÅŸeli deÄŸildi. YavaÅŸ yavaÅŸ ısınan toprağın altına gizlenmiÅŸ binlerce kökün, filizlenip doÄŸayı yeÅŸile boyamak için sabırsızlandıkları belli oluyordu. AÄŸaç dallarındaki tomurcuklar, patlayıp yapraÄŸa dönüşmek için hazırlıklarını tamamlamışlardı. Yani baharın ayak sesleri iyiden iyiye duyulmaya baÅŸlamıştı.OturduÄŸum yerden doÄŸayı yoÄŸun bir ÅŸekilde hissediyordum. Böylesine büyüleyici, sessiz bir ortamda yaÅŸamın sadece bir düş olduÄŸu hissine kapıldım.Arabaya binip yoluma devam ettim. Arada bir karşıma, için için yanan siyah kubbeler çıkıyordu. Ormanın izin verdiÄŸi açıklıklarda, meÅŸe dalları bir çadır gibi diziliyor, bunlar tutuÅŸturulduktan sonra üstleri kömür tozu ile örtülüyordu. Yanma iÅŸi bitince, aÄŸaç dalları odun kömürüne dönüşüyordu. Suratı kara kömürcülerin yanında durdum. Onlara siyah küllerin ortasında poz verdirdim. Ä°lginç kareler yakalamaya çalıştım.LOKANTANIN KAZIÄžIAÄŸva'ya geldiÄŸimde gün öğleyi bulmuÅŸtu. Ä°ki nehrin kucakladığı bu ÅŸirin kasabaya daha önce de gelmiÅŸtim. Ama her geliÅŸimde bir baÅŸka özelliÄŸini keÅŸfediyordum. AÄŸva'nın gelmiÅŸini, geçmiÅŸini anlatabilmek için, bulamayacağımı bile bile bir turizm bürosu aradım. Ne büro, ne broşür, ne de bilgi kırıntısına rastladım. Sadece bir otelin tanıtım broşüründe, AÄŸva adının suyun Latincesi Aqua'dan geldiÄŸini okudum. Nehirlerden YeÅŸilçay balıkçıları kucaklamış, onları Karadeniz'in hırçın dalgalarından koruma görevini üstlenmiÅŸti. Nehir boyu sıralanmış derme çatma iskelelere baÄŸlı tekneler balığın yolunu gözlüyorlardı. YeÅŸilçay'la Karadeniz'in buluÅŸtuÄŸu yerde bir balıkçı lokantasına oturdum. İçeride benden baÅŸka kimse yoktu. Balığın tadını çıkara çıkara yemeÄŸimi yedim. Gelen hesabı görünce ÅŸaşırıp kaldım. Lokantanın sahibi, sanki boÅŸ masaların parasını da benden almak istiyordu. BoÄŸaz kıyısındaki lüks balıkçı lokantalarında ancak bu kadar hesap gelebilirdi. Sarıkanat'ın damağımda hala duran tadı fazla sinirlenmemi engelledi.GECE DÜŞLERÄ°Ä°lçenin ikinci nehri Göksu'nun kıyısında ise birbirinden ÅŸirin oteller sıralanmıştı. Ben onların arasından kalmak için Club Grand Becassier otelini seçtim. Okunması zor olan bu adın Türkçe'sinin çulluk olduÄŸunu öğrendim. Åžimdilerde boÅŸ olan yüzme havuzuna, aÄŸaçlar arasına gerilmiÅŸ hamaklara bakarak, buranın yaz aylarında da çok hoÅŸ olabileceÄŸini düşündüm.Çantamı odaya bıraktıktan sonra, nehrin kıyısında yürüyüşe çıktım. SessizliÄŸi dinleyerek kent gürültüsüyle dolup taÅŸmış beynimi temizledim. Nehrin yeÅŸil sularına dal uzatmış salkım söğütleri seyredip gözlerimi arındırdım. AkÅŸam yemeÄŸinden sonra, kahvemi nehir üstüne kurulmuÅŸ iskelede içtim. Åžansıma gökyüzü pırıl pırıldı. Ay henüz hilal olmasına raÄŸmen etrafa ışık saçıyordu. Yıldızlar kent ışıklarının iÅŸkencesinden kurtuldukları için, gökyüzünde pırıldaşıp duruyorlardı. Onlara dalıp binlerce düşünce ürettim. Daha sonra yanımda getirdiÄŸim Selim Ä°leri'nin, ‘Dostlukların Son Günü’ adlı kitabını okumaya baÅŸladım:‘Yavaşça terasa yürüdü. Samanyolu’nun göründüğü ender gecelerden biri. Tül perdeyi araladı, dışarıya çıktı. Akıp gidiyordu bu yıldızlar. (Nereye, kiminle?) Yıllardır terasa çıkılan, yıldızlara bakılan göğün aydınlık olduÄŸu yaz geceleri. Nur için deÄŸiÅŸmez bir yaÅŸam bu. Mevsimlerin kendine göre özellikleri var. (Yaz: Samanyolu’na bakmak)...’ Kitaptan başımı kaldırıp gökyüzünde Samanyolu’nu aradım, bulamadım. Ertesi gün erkenden önce Gökmaslı köyüne gittim. AhÅŸap evleri, daracık sokaklarıyla ÅŸirin bir yerdi. FotoÄŸrafçıların sevdiÄŸi görüntülerle doluydu. Oradan YeÅŸilçal üstündeki küçük ÅŸelaleye gittim. Manavgat'ın küçük bir modeliydi. Toprak üstünde kalmış kökleriyle ilginç biçimler almış aÄŸaçların arasında dolaÅŸtım durdum. FotoÄŸraf makinasındaki filmlerin yarısını burada harcadım.Daha sonra Kilimli Koyu'na gidip, Karadeniz'in uçsuz bucaksız sularını seyrittim. Güzelim kumsaldaki naylon torbaların ve pet ÅŸiÅŸelerin sunduÄŸu çirkinliÄŸi görmemezlikten geldim. Bir yaz sıcağında buraya gelip, soÄŸuk suların kucağına atılmaya karar verdim.Ä°kinci gün akÅŸama doÄŸru AÄŸva'yı terk ederken, buranın ideal bir haftasonu mekánı olduÄŸuna karar verdim. Ä°steyen sessiz köşelerde kitabını okur, isteyen hamlaÅŸan kaslarını açmak için yürüyüş yapar, isteyen çevreyi tanıma gezilerine çıkabilirdi. Özellikle fotoÄŸraf çekmeyi sevenler için ideal bir yerdi. Çünkü AÄŸva çok güzel pozlar veriyordu.Dönüş yolunda sıra sıra dizilmiÅŸ dükkánların önünde durdum. Niyetim bir-iki tane köy ekmeÄŸi almaktı. Ama niyetimi biraz aşıp, peynirli-maydanozlu bir adet gözleme yiyemeden edemedim.Â