Hemingway’in izinde Paris’ten Miami’ye
Tasarımcı Özlem Öztürk, Amerikan edebiyatının en önemli isimlerinden Ernest Hemingway’in hayranı bir gezgin. Seyahatlerinde ünlü yazarın izini sürdü. Öztürk, ister Los Angeles ister Bangkok artık tüm seyahatlerini bir hikâyenin peşinden giderek gerçekleştiriyor.
Seyahat tutkusu nasıl başladı?
İlk seyahatim sonrasında başladı. Önce bu tutkumun farkında değildim. Şimdiyse en kısa tatili bile planlar hale geldim. Günlerim devamlı yeni bir seyahatin hayaliyle geçiyor. Her seyahat dönüşünde kendimi yeni rotalar çizerken buluyorum.
Ne zamandır seyahat ediyorsunuz?
İlkokul yıllarımda Jules Verne’le tanışınca ilk seyahatlerime başladım. Robert Louis Stevenson’la Macera Adası’na, Heidi ile Avusturya’nın Alpler’ine, Küçük Prens’le belki de seyahatlerimin en uzak rotasına ulaştım. Para kazanmaya başladığım an hayalimdeki coğrafyalara gittim. Gezdiğim ülkeleri değil, hep gezmediklerimi düşünüp yola koyuldum.
Hemingway tutkusunu anlatır mısınız?
Gezdiği yerlerde dolaşmak, oturduğu evlerin önünden geçmek, kendisini daha yakından tanımaya çalışmak vazgeçemediğim bir tutku. Önce Paris’teki evlerini listeledim. Paris’te yemek yediği restoranları, kaldığı evleri dolaştım. Hatta bir keresinde oğlum, Hemingway’in evlerini dolaşırken, “Anne! Bu adam kaç evde oturuyormuş ya” diye sitem etti.
Rotanızı çizerken Hemingway mi dümenin başında oluyor?
Daha çok anlatacak hikâyesi olan yerlere gitmeyi tercih ediyorum. Bazen bir ressamın yaşadığı kente, bazen de değişik lezzetleri tadabileceğim rotaların peşine düşüyorum. Hemingway’in Paris’i, Cezanne’in Aix en Provence’ı, Bernini’nin Roma’sı gibi sebepler buluyorum kendime... Hemingway’in izinden şimdi müze olan Miami’deki evine kadar gittim.
Bugüne kadar nereleri gezdiniz?
Her fırsatta kaçtığım ilk şehir Paris. Milano, Floransa ve Roma yolumun sıklıkla çıktığı şehirler. Amsterdam, kendine has şehir. Bergen, bir balıkçı kasabası. Stockholm, Ejderha Dövmeli Kız’ın şehri. Londra, havası puslu olsa da eğlenceli. Edinburg, “Keşke daha önce tanışsaydım” dediğim bir şehir. Brugge, romantizmin doruk noktası. Bologna, New York, Las Vegas, Tayland, Vietnam,
Kamboçya...
Sizi en çok mutlu eden seyahatiniz hangisi?
Kendimi ait hissettiğim tek şehir Paris. Bazen başka şehirlerin büyüsüne kapılıp kafam karışsa da Paris’in beni çağırdığını hissediyorum. İşte o zaman yüzümde kocaman bir gülümseme ile kendimi bu eşsiz şehirde buluyorum. Hangi sokaktan hangi yazarın karşınıza çıkacağı hiç belli olmuyor...
Hiç yolda kaldığınız oldu mu?
Bir seferinde bilet aldığım uçak şirketinin battığını havaalanına gidince öğrendim. Başka bir seferde oğlumla birlikte kar sebebiyle havaalanında 11 saat beklemek zorunda kaldık. Bundan bir ay önce de Lizbon’a gidecek uçağımızın saatine yanlış baktığım için uçağı kaçırdım.
En son nereye gittiniz? Neler yaptınız?
Amerika. Önce Miami’ye gidip, Forrest Gump’ın çekildiği Bubba& Gump’ta karides yedik. Sonra bir Mustang kiralayıp ekibin küçük adamını (oğlumu) mutlu ettik. Benim için gezinin heyecanla beklenen kısmı Key West’ti. Küba’nın 70 mil uzağına kadar ulaşıp, Hemingway’in hayatının on senesini geçirdiği bu güzel adaya hayran kaldık.