GeriSeyahat Hayal gibi sahillerde yüzdüm mangoyu dalından yedim
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Hayal gibi sahillerde yüzdüm mangoyu dalından yedim

Hayal gibi sahillerde yüzdüm mangoyu dalından yedim

Ebru Ulufer (40) Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun. Uzun süre yurtdışında yöneticilik yaptıktan sonra tası tarağı toplayıp Türkiye’ye döndü. Özlemini duyduğu gezilerine başladı. Sadece yurtiçinde değil, yurtdışında da pek çok yere ayak bastı. Şu anda Ege’de gezisini sürdürüyor. Ayvalık’tan telefonla Jamaika gezisini anlatırken “Muhteşem plajıyla dikkat çeken Negril’e tamamen tesadüf eseri gittim. Önce, güvenli bir şehir olmadığını düşündüm. Mutlu ayrıldım” diyor.

Seyahati oldum olası sevmişimdir. Plansız seyahatlere çıkan ailem olabilir bunun sebebi. Gece bavullarımızı yapar, arabaya atlayıp güneye giderdik. Yol boyunca beğendiğimiz yerlerde konaklar, tatilimizi plansız programsız yapardık. Tek kişilik seyahatlerim, üniversitede başladı. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum Viyana’ya gittim. Avrupa tarihi boyunca klasik müziğin merkezi olmuş Mozart’ın, Beethoven’ın, Haydn’ın ve Strauss’un efsaneleştirdikleri bu şehrin yurtdışında ilk gideceğim yer olmasını hep istemiştim.

İş hayatının yoğun temposuna ara vermek istediğimde Londra’daki sigortacılık görevimden istifa ettim. 2008 Ağustosu’nda Türkiye’ye döndüm. Hemen kendime iyi bir fotoğraf makinesi aldım, kursa yazıldım. Gezerken iyi fotoğraflar çekmek istiyordum. Üç ay Ege kıyılarını gezdim. Üç günlük Eskişehir ve Frigya Vadisi turu yaptım, şu anda da Ege kıyılarındayım.
Birkaç yıl önce yakın bir arkadaşımla Karayipler’e gitmeyi düşünüyorduk. Barbados’u seçtik. Sonra vazgeçip Antigua’ya gitmek istedik. Ama tüm uçaklar doluydu. Bir arkadaşımız Jamaika’nın Negril kentine rezervasyon yaptırdığını, gidemeyeceğini söyledi. İsterseniz siz gidin, dedi. Güvenlik konusunda endişemiz vardı. Senelerdir tatilde Jamaika’ya giden bir arkadaşımız, endişenin yersiz olduğunu söyledi. Zaten reggae müziğini çok severim. Bob Marley’in ülkesini görmek çok cazip bir fikirdi.

PLAJDA BİRA İÇİP REGGAE DİNLEYİN

Air Jamaica ile Londra’dan Montego Bay’e direkt uçtuk. Uçakta, Jamaika’nın meşhur muz cipsi ve diğer ilginç yerel lezzetleri ikram edildi. İnişe geçtiğimizde Montego Koyu’nun turkuvaz sularına bakarken 1970’lerin meşhur şarkısı Montego Bay’i mırıldanmaya başlamıştık bile. Temmuzdu ve çok sıcaktı. Montego’dan, ülkenin batısındaki Negril’e otelin servisiyle bir saatte ulaştık.
Negril, 11 kilometrelik sahile sahip çok küçük bir yerleşim. Diğer ismi Seven Mile Beach, yani 7 Mil Kumsalı. Kumu bembeyaz, denizi turkuvaz rengi. Gece düzenlenen partilerde turistler Jamaikalılarla birlikte eğleniyor. Bu eğlencelerin dışında hayatın temposu oldukça yavaş. Telaş yok. Restoranda salata için bir saat bekleyebilirsiniz. Önce tuhaf geliyor, çabuk alışıp hoşlanmaya başlıyorsunuz. Gelir düzeyi düşük olsa da, halk hayatından memnun. Gündüz çalışıp, gece bira içiyor, reggae eşliğinde eğleniyorlar.

Jamaikalılar çok sempatik, dost canlısı, yardımsever. Hepsi İngilizce konuşuyor ama aralarındaki konuşmayı aksan nedeniyle anlamak zor. Onlardan kendinizi soyutlayabilmeniz ise mümkün değil. Konuşmak istemeseniz de yanınıza gelip sohbete başlıyorlar. Dostça davranışlarla karşılaşınca güvenlik endişemiz azaldı. Yine de dikkatli olmakta yarar var. Oteller, güvenlikçileri ağırlıklı olarak sahildeki seyyar satıcıları engellemek için kullanıyor.

OTELLERİ PALMİYE YÜKSEKLİĞİNDE

Negril’in bembeyaz kumsalı, West End Road denilen güney noktasında bitiyor. Kayalıklar başlıyor. Güzel otellerin bulunduğu bölge, taşlık sahili sevenler için ideal. Reggae konserlerinin verildiği ve güneşin batışını seyretmek için akşamları herkesin akın ettiği Rick’s Cafe de burada. Kilometrelerce uzunluktaki kumsalda pek çok bar mevcut. Bunlardan birinde mutlaka günbatımı, ananas ve romla yapılmış kokteyl eşliğinde izlenmeli.

Norman Manley, sahile paralel kilometrelerce uzunlukta bir bulvar. Kara tarafındaki, küçük restoranlarda ülkenin en meşhur yerel yemeklerinden Jerk Chicken (soslu tavuk) tadabilirsiniz. Bir başka ilginç yemek, kahvaltıda yedikleri ackee meyvesiyle sote edilmiş tuzlu balık. İlk duyduğumda bana tuhaf gelmesine rağmen tadınca çok beğendim. Bulvarın deniz tarafında ise oteller sıralanmış. Binaların bir palmiye ağacının boyunu geçmesi yasak. Bu sayede halkın yaşadığı küçük evlerle uyum içinde görünüyorlar. Sokaklarsa biraz kirli sayılır ama rahatsız etmiyor.

Negril’in kumsalından ayrılmak zor da olsa, içerideki güzellikler de ihmal edilmemeli. Kentin çevresi palmiye ağaçları, şelaleler, nehirlerle dolu. Mango bahçelerinde, mango ağaçlarıyla çevrili yollarda yürümek çok keyif verici. Mangoyu sevmediğimi sanırdım ama orada ağaçtan yeni toplanan meyveleri yedikten sonra fikrim değişti.

Küçük şelalelerle dolu, Mayfield Falls adındaki nehir mutlaka görülmeli. Taksiyle 1,5 saat sürüyor. Nehrin rehberi eşyanızı taşıyor, şelalede yüzerken fotoğrafınızı çekiyor. Bambular arasında yürümek, nehirde yüzmek çok eğlenceli.

en sevdiği beş yer
Negril Cape Town (Güney Afrika) Bergen (Norveç) İbiza (İspanya) Koh Samui (Tayland)

neyse seyahat eder
Uçak, tren

nerede kalır
Sessiz, temiz otellerde

seyahatte ne okur
rehber kitaplar

ne giyer
rahat giysi ve ayakkabı

ne yer ne içer
yöresel lezzetler

çantasının vazgeçilmezleri
Fotoğraf makinesi, rehber, not defteri, kalem, güneş gözlüğü, su

kimle seyahat eder
Yalnız ya da arkadaşıyla

ne alıyor
Ufak tefek hatıra eşyalar, buzdolabı magneti
False