GeriSeyahat Hasat zamanı zeytine yolculuk
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Hasat zamanı zeytine yolculuk

Hasat zamanı zeytine yolculuk

Zeytin hasadı başladı. Özellikle Ege bölgesinde hummalı bir faaliyet var. Sıkımhaneler var gücüyle çalışıyor. Zeytin taneleri yağ olup şişelere doluyor. Dağ taş mis gibi zeytin kokuyor. Şimdi yola çıkmanın tam zamanı. Hem zeytinin peşinde koşmak, hem de rotanın üstündeki lezzetlerin tadını çıkartmak için her türlü bahane hazır. Cuma gününü de içine alan uzun bir hafta sonu bu muhteşem gezi için yeterli.

Başlangıç noktamız Çanakkale. Aslında yol üstünde uğranacak çok yer var ama konuyu dağıtmamak gerek. Örneğin Truva harabelerine sapılabilir. Ezine’de durup, Türkiye’nin en lezzetli beyaz peynirinden alınabilir. Ama fazla oyalanmamak kaydıyla. Çünkü yolumuzun üstünde çok uğranacak yer var.

Kaz Dağları şimdi tüm güzelliklerini ortaya dökmüştür. Önce Adatepe köyüne uğrayacağız. Buraya Zeus Altarı’nı gösteren oktan sapılıyor. Adatepe insanı baştan çıkartan bir köy. Kızılçamların gölgelediği dar sokaklar taş evlerle süslenmiş. Özellikle İstanbullular burada aldıkları köy evlerini restore edip, modern malikanelere dönüştürmüşler. Evlerin yeni sahipleri sadece yılda bir ay buraya geldikleri için köy genellikle ıssız.

Adatepe’deki zeytinyağı müzesi, mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Burada eski zeytin toplama aletleri, zeytinyağı kapları, folklorik eşyalar sergileniyor. Zeytinin yağ oluncaya kadarki geçirdiği yolculuğu izlemek mümkün. Ayrıca yörenin lezzetli zeytinyağlarından ve zeytinyağı ile yapılan sabunlardan alma olanağı da var.

Adatepe’ye kadar gelmişken, Garganos zirvesindeki Zeus Altarı’nı da ziyaret etmek gerekir. Mitolojiye göre, tanrıların tanrısı Zeus, Truva savaşını buradaki kayanın üstünden seyretmiş ve zaman zaman müdahalelerde bulunmuş. Siz oradan Truva’yı göremezsiniz ama tüm Edremit Körfezi ayaklarınızın altına serilir. Manzara hem güzel hem de çirkindir. Güzeldir, çünkü bir yandan Kaz Dağı’nın zümrüt yeşili, diğer yanda ise Ege’nin boncuk mavisi insanın aklını başından alır. Çirkindir çünkü dağın etekleri, denizin kıyısı bina ormanına dönmüştür. Körfezin taşlaşmasını görmek
/images/100/0x0/55eb536af018fbb8f8ba0c7a
sizi üzebilir. Ayrıca dağların yamaçlarını süsleyen ormanların, birkaç kilo altına feda edilmek istenmesi öfkenizi kabartabilir.

TUNCEL KURTİZ’İN KÜÇÜK CENNETİ

Eğer karnınız acıktıysa bu noktada size iki mekan önereceğim. İlki Küçükkuyu’da, Boztepe’nin eteklerindeki "Çakalini". Burası dağ başında, Cunda ve Midilli adasını gören, çiçekler arasında çok güzel bir küçük otel. Mutfağı çok iddialı. Yöre yemeklerini, has zeytinyağının lezzetini sergileyen çeşitli tatları bulmanız mümkün. Önereceğim ikinci adres ise Zeytinbağı. Tahtakuşlar sapağından girip tepeye tırmanmanız gerekiyor. Menend - Tuncer Kurtiz çiftinin Erhan Şeker’le işlettiği bu küçük cennet otel-restoran, eşi az bulunur tesislerden biri. Hele Erhan Şeker’in dağdan topladığı ve kendi yapımları olan zeytinyağı ile lezzetlendirdiği otlar insanın damağında unutulmaz tatlar bırakıyor.

Edremit yolu üstüne sıralanmış küçük dükkanlarda yörenin zeytinyağı, zeytinleri, yöre peynirleri satılıyor. Rotanın başında olduğunuzu hatırlatmak isterim. Bagajınızı şimdiden doldurmayın. Daha alacak çok şey var. Edremit’teki "Cumhuriyet Lokantası" yörenin en eski lezzet duraklarından. 1923’te Cumhuriyet’in ilanı ile kurulmuş. O gün bugündür yöre halkına çok lezzetli yemekler sunuyor. Mönüsünde Türk yemekleri ağırlıkta. Kadınbudu köfte o gün yapılmışsa şanslısınız demektir. Haftanın belli günlerinde yapılan bu muhteşem yemeğin mutlaka tadına bakmalısınız.

Edremit’ten sonra rotayı Ayvalık’a doğru çevireceksiniz. Bu yolun iki yanı zeytin ağaçları ile kaplı. Ayvalık girişinde, zeytinyağının faydalarını anlatan dev tabelalar sizi karşılar. Otomobilinizin camını aralayıp havayı koklarsanız yoğun bir zeytin kokusunu duyarsınız. Çünkü sıkımhaneler tam kapasite ile zeytinlerden yağ çıkarmaktadır.

HİPOKRAT ÜLSER TEDAVİSİNDE MISIRLI PİRAMİTTE KULLANDI
/images/100/0x0/55eb536af018fbb8f8ba0c7c


Ayvalık, özellikle Cunda (Alibey) Adası yörenin en güzel yerleşim yerlerinden biridir. Buranın iki adı vardır. Birincisi eski adı Cunda, diğeri ise Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Ali Çetinkaya’nın anısına konan Alibey. Çoğunluk, Cunda adını kullanır. Burada sahile sıralanmış balık lokantaları kış aylarında da çok davetkardır. Hepsi birbirinden lezzetli mezeler sunar ama ben size Nesos ile Bay Nihat’ı önereceğim. Her ikisi de buranın en eski restoranlarındandır. Meze çeşitleri mevsimine göre neredeyse 50’yi bulur. İnsan bu lezzetli mezelerin tadına bakmaktan balık yemeye fırsat bulamaz. Eğer Ayvalık’ta gecelerseniz sabah kahvaltısında yine Cunda’ya gidip, Dede’nin büfesinde Ayvalık Tostu yemenizi öneririm. Teneke tulumu ile özel ekmeğin arasında yapılan bu tostun lezzeti damak çatlatan cinsindedir. Kahvaltıdan sonra ünlü Taş Kahve’nin önünde bir keyif çayı içip, güne iyi bir başlangıç yapabilirsiniz. Sonra dar ara sokaklarda, sarmısak taşı ile yapılmış vişne çürüğü, pembe, sarı badanalı iki-üç katlı evlerin arasında gezinebilirsiniz. Bu sokaklara dalarsanız 1873 yılında yapılan Taksiyarhis Kilisesi’ni ihmal etmemenizi öneririm.

Ayvalık’ta zeytin hasadı sürerken, bir zeytinliğe girip siz de daldan zeytin düşürebilir, zeytin ve zeytinyağı hakkında daha çok bilgi alabilirsiniz. Eğer zeytinyağının geçmişine yolculuk etme şansını bulabilirseniz, bu sihirli gıdanın sadece yemek için kullanılmadığını, dinsel ve ruhsal ritüellerin baş köşesinde yer aldığını, birçok hastalığa iyi geldiğini, kralların kutsanmasında kullanıldığını, tıbbın babası Hipokrat’ın ülseri, kolerayı ve kas ağrılarını tedavi etmekte faydalandığını hatta Mısır piramitlerinin yapımındaki taşların hareketini kolaylaştırmak için kullanıldığını öğrenip şaşırırdınız.

BU MANZARA ŞEYTANIN BAŞINI DÖNDÜRÜR
/images/100/0x0/55eb536af018fbb8f8ba0c7e

Eğer yolunuzun üstünde bir sıkımhane görürseniz çekinmeden içeri girip, zeytinin nasıl zeytinyağı olduğunu izleyebilirsiniz. Hatta bir şişeye yeni sıkılmış yağ doldurup evinize götürebilirsiniz.

Ayvalık’ta akşamüzeri Şeytan Tepesi’ne çıkmanızı da önereceğim. Buradan tüm Ayvalık’ı kuşbakışı görebilirsiniz. Adaların tümü bu tepeden gözler önüne serilir: Maden, Yellice, Güneş, Pınar, Çıplak Kız, Balık, Kara, Yumurta... Ama burada güneşin batışını seyretmenin keyfi bambaşka. Bu anın sizi büyüleyeceğini söyleyebilirim. Güneş batarken tüm Ege turuncuya boyanır. Gökyüzü renk cümbüşüne döner.

Güzeller güzeli Ayvalık’tan ayrılırken gönlünüzün burada kalacağından emin olabilirsiniz. Yine zeytin ormanlarının arasından geçip Bergama’ya ulaşılır. Burası antik dönemin en önemli kentlerinden biri. Başınızı kaldırdığınızda ilçenin yaslandığı dağın zirvesinde antik kentin ve tiyatronun kalıntılarını görebilirsiniz. Bence üşenmeden zirveye çıkın. Yol sizi döne döne tepeye ulaştırıyor. 50 bin kişilik antik tiyatronun basamaklarına oturup, aşağıdaki Bergama’yı seyrederek dün ile bugün arasında gidip gelebilirsiniz.

Daha sonra ilçenin içindeki antik dönemin en önemli sağlık merkezlerinden biri olan Asklepion’u gezebilirsiniz. Burada göreceğiniz tedavi metotları sizi mutlaka şaşırtacaktır. Tıbbın o dönemde ne kadar geliştiğini öğrenince eminim hayrete düşeceksiniz. Kızıl Avlu tapınağı, Ulu Camii diğer görülmesi gereken yerlerin arasında yer alıyor. Gezdiniz, yoruldunuz, karnınız acıktı. Hemen sorup soruşturun, çarşı içindeki Pala’nın köfteci dükkanını bulun. Kimyonlu yassı köfteleri yiyince burayı neden önerdiğim konusunda bana hak vereceksiniz. Bir diğer seçenek de Bergama Ticaret Odası’nın tesisleri. Burada size tavsiyem Çığırtma yemeniz. Bol zeytinyağı, patlıcan, biber, domatesle yapılan bu yemek yörenin en lezzetli yemeklerinin başında yer alır.

CENEVİZ SOKAKLARINDA YOĞURTLU BALIK

Bergama’dan sonraki durağımızda Eski Foça var. Aliağa girişindeki dev sanayi tesisleri, yoğun kamyon trafiği sizi korkutmasın. Çünkü yolun sonunda sizi bir cennet bekliyor. Ortaçağ sonlarında bir Ceneviz Kolonisi olan Eski Foça,
/images/100/0x0/55eb536af018fbb8f8ba0c80
Ege’nin cennet mekanlarından biri. Denizin kıyısına sıralanmış eski evleri, daracık sokakları, sıcakkanlı insanları ile konukları kendine aşık eder. Küçük Deniz’in kıyısına sıralanmış balıkçı kayıkları doyumsuz görüntüler sunar. Buradaki Liman Restoran’da yapılan yoğurtlu balığın tadına mutlaka bakmalısınız. Yoğurtla balık yenir mi, diye düşünmeyin. Bir çatal aldıktan sonra bana hak vereceksiniz. Celep’in Yeri de ilçenin önemli lezzet duraklarından. Yöre zeytinyağı ile yapılmış birbirinden lezzetli mezeler, yine zeytinyağı ile tatlandırılmış ahtapot salatasının, tavada kalamarın tadını uzun süre unutmayacağınızdan emin olabilirsiniz. Eğer mezelerle doymadıysanız size deniz çipurasını öneririm.

Foça’dan sonra Çandarlı köylerinin arasından dolaşa dolaşa İzmir’e doğru ineceksiniz. Eğer zamanınız varsa bu köylerden bazılarına, özellikle Bağarası’na uğramanızı öneririm. İzmir’in içine girmemenizde yarar var. Trafik keşmekeşinde zamanınızı boş yere harcamış olursunuz. En iyisi otoyola girip, Aydın istikametine gitmek. Otoyoldan Selçuk sapağından çıkacaksınız. Sonra Ödemiş istikametine doğru 40 kilometre gidip, Tire’ye varacaksınız. Bir zamanların önemli merkezlerinden biri olan bu ilçeye kimi Keşişler Yöresi, kimi Şehr-i Muazzama, kimi Taht Şehri, kimi Ulemalar Yatağı, kimi Ahi Kenti adını takmıştır. Kim ne demişse hepsi doğrudur. Tire de Ege’nin ilginç yerleşim yerlerinden biridir. Güre Dağları’na yaslanmış dar sokakları, Rum ahaliden kalma taş evleri, büyük çoğunluğu 15. yüzyılda yapılmış camileri ile size ilginç görüntüler sunacağından emin olabilirsiniz.

HÜRMÜZ BEY’İN DAĞDAN TOPLADIĞI LEZİZ OTLAR

Tire’de fotoğraf makinenizi çok sık kullanacaksınız. Çünkü başka yerde göremeyeceğiniz semercileri, urgancıları, keçecileri, yorgancıları, takunyacıları burada sanatlarını icra ederken izleyebilirsiniz. Bunlar son ustalardır. Arkalarından kimse gelmediği için onlardan sonra bu dükkanlar kapanacaktır. Ayrıca Tire’ye salı veya cuma günü yolunuz düştüyse, iki hafta önce Hürriyet Seyahat’te Ayfer Yavi’nin yazdığı dev pazarın kurulduğunu göreceksiniz. Esnafın duasıyla açılan pazarın özellikle ot satılan bölümü çok renkli. Buradan alacağınız otların nasıl pişmesi gerektiğini satıcı kadınlar size anlatacaktır. Bir de buranın tatlı lor peyniri çok ünlüdür. Eğer yollarda fazla oyalanmayacaksanız bir miktar almanızı öneririm. Ama taze lorun çabuk bozulduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Buraya kadar gelmişken Tire kebabını yemeden dönmek olmaz. Bu kebabı en iyi yapan yerlerden bir tanesi Hacıoğlu Mangal’dır. Domates soslu bu kebabı yemeye doymayacağınıza iddiaya girebilirim. İsterseniz bu kebabın yarı pişmiş halini kilo ile satın alıp evinize götürebilirsiniz. Yemek için önereceğim ikinci adres ise ilçenin yaslandığı dağın tepesindeki Kaplan Köyü’ndeki Kaplan Restoran. Burayı damağına düşkün tüm Egeliler çok iyi bilir. Ormanın içindeki bu restorana oturduğunuzda Küçük Menderes Ovası tüm güzelliği ile aşağıda uzanır. Ova akşam karanlığında bir denizi andırır. Lütfü ile Hürmüz çifti bu güzel mekanı işletir. Hürmüz dağdan topladığı otlarla lezzetli mezeler yapar. Mezeler çeşit çeşittir. Yemeğin sonunda ikram edilen karadutlu torba yoğurdu ise insanın aklını başından alır.

Vakit geçirmeden bir hafta sonu zeytini bahane edip yola çıkarsanız bu keyifli yolculuğu yapabilirsiniz. Yaşam akülerini doldurmak için arada bir böylesine geziler planlamanızı öneririm.
False