Paylaş
ESİAD Başkanı Sibel zorlu dedi ki...
“Türkiye’nin uluslararası rekabet gücünün ve kişi başına düşen milli gelirimizin artmasının yolu teknoloji ve inovasyona dayalı katma değerli üretimden ve verimlilikten geçiyor. Bilim, teknoloji, üretim, yatırım ekosisteminin oluşturulması son derece önemli. Finansmana erişim ve yüksek maliyetler bu hedeflere ulaşmanın önündeki en büyük engeller arasında. Sermaye ihtiyacı içinde olan firmaların değer yaratmasında sıkıntılar yaşanıyor. Yüksek faiz oranları iş dünyasını olumsuz etkiliyor. Yüksek enflasyonun devam ettiği ortamda sermayeler ve şirket karlılıkları eriyor. Bu kadar hayati sorunlarla uğraşan şirketler, küresel rekabette kendilerini oyunda tutacak yatırımlardan uzak kalıyorlar.”
Bugün dünya, yatırıma karar vermek için bambaşka bir denklem sunuyor. Eskiden sadece sermayeniz varsa harekete geçerdiniz; şimdi doğru strateji, doğru zamanlama ve doğru yöntem olmadan hiçbir şeyin garantisi yok.
Zirvede Çin üzerine yapılan analizler çok çarpıcıydı. 2000’lerin başında dünya milli gelirinde yüzde 3.5’luk bir paya sahip olan Çin, bugün 16.9’a ulaşmış durumda. Daha da ilginci, milli gelirinin 41.5’i dijital ekonomiden geliyor. Çin, teknolojiyi sadece üreten değil, aynı zamanda pazarlayan bir dev haline geldi.
Düşünün, Çin’de bir girişimciyseniz hükümetin dijitalleşmeye verdiği destekten faydalanabiliyorsunuz. Amerika ise, Çin’in bu yükselişini frenlemek için yatırımlarını yapay zeka ve yeşil enerjiye kaydırıyor. Avrupa ise aradaki farkı kapatmak için çok daha büyük çaplı yatırımlara yöneliyor.
Peki, Türkiye bu yarışta nerede?
Sibel Zorlu’nun yorumu şöyle...
“Bizim de büyük adımlara ihtiyacımız var, ama öncelikle yatırımcıyı çeken bir güven ortamı yaratmalıyız. Hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı ve şeffaflık artık sadece iç mesele değil; küresel rekabetin temel koşulu...”
Her şey sadece teknolojiyle bitmiyor
Yatırımlarda en büyük çarpan etkilerden biri otomotiv sektöründe. Zirvede konuşulan TOGG örneği, yalnızca elektrikli araç üretmek değil, teknoloji üssü olmak için büyük bir adım. Elektrikli araçlara yatırım yapan ülkeler, sadece otomobil değil, geleceğin batarya ve enerji depolama teknolojilerine de yatırım yapıyor. Türkiye’nin İzmir-Manisa aksı bu anlamda müthiş bir potansiyele sahip...
Ancak her şey sadece teknolojiyle bitmiyor. Bir başka önemli nokta sermayenin doğru yönetimi. Bugün dünyada yüksek faiz oranları yatırımcıları korkutuyor.
Dünyada yatırım deyince aklıma hep Singapur gelir. Bu küçük ülke, sadece finans merkezi olmayı değil, aynı zamanda teknoloji yatırımları için bir üs olmayı başardı. Hükümet, özel sektörle o kadar entegre çalışıyor ki, yatırımcının ihtiyacını daha söylemeden karşılıyorlar.
Benzer bir örnek de Almanya’dan. Sanayi devrimiyle yükselen bu ülke, şimdi yeşil dönüşümle dünyaya örnek oluyor. Yenilenebilir enerji ve sürdürülebilirlik yatırımlarında liderler. Almanya’da bir yatırımcı, yalnızca finansman bulmakla kalmıyor, aynı zamanda çevreye duyarlı projeler geliştirdiği için teşvik ediliyor.
Türkiye’nin bu başarı hikayelerinden öğreneceği çok şey var. Özellikle sürdürülebilir kalkınma ve inovasyon odaklı yatırımlarda ilerlememiz gerekiyor.
ESİAD’ın düzenlediği bu tür zirveler, iş dünyasına yol göstermek için çok değerli.
Son söz şu... İklim değişikliği, dijital dönüşüm ve küresel ekonomik zorluklar... Bu büyük değişimlere ayak uydurmak istiyorsak, yatırım kararlarımızı sadece bugünü değil, geleceği düşünerek almalıyız. Çünkü yarını şekillendiren bugünkü stratejilerimiz olacak.
Derin teknoloji yeni bir alan yarattı
Dünya son 20 yılda girişimcilik açısından olağanüstü bir dönüşüm geçirdi. 2000’lerin başında, bir garajda başlayan teknoloji hikayeleriyle tanışmıştık. Steve Jobs, Bill Gates ve Elon Musk gibi isimler, girişimcilik dünyasının simgeleri haline geldi. Ancak bugün geldiğimiz noktada, girişimcilik yalnızca teknolojiyle sınırlı değil. Sağlıktan tarıma, yapay zekadan sürdürülebilirlik projelerine kadar uzanan geniş bir yelpazede yeni iş modelleri ortaya çıkıyor.
Son yıllarda girişimcilik, “derin teknoloji” adı verilen yeni bir alanla yeniden şekilleniyor. Derin teknoloji, çözülmesi zor, bilim ve mühendislik temelli sorunlara odaklanıyor. Bu alanda genetik mühendislik, kuantum bilgisayarlar ve enerji dönüşümü gibi konular ön plana çıkıyor.
Örneğin OpenAI gibi şirketler yalnızca yapay zeka geliştirerek değil, bu teknolojiyi toplumun her alanına entegre ederek iş yapıyor.
Girişimcilik artık sadece gelir elde etmekle ilgili değil; dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirmek isteyen, misyon odaklı bir ekosistem var.
İzmir’in fırsat yüzyılı
Türkiye’nin girişimcilik ekosistemi, İstanbul’un merkezde olduğu bir yapı etrafında şekillendi. Ancak girişimcilik sadece bir şehirle sınırlı kalamaz. Dünya çapında dikkat çeken girişimcilik merkezlerine baktığımızda, inovasyonu besleyen ekosistemlerin birden fazla şehir ve bölgeye yayıldığını görüyoruz. Peki, İzmir bu hikayenin neresinde?
Ege’nin incisi İzmir, tarih boyunca ticaretin, kültürün ve üretimin önemli bir merkezi oldu. Bugün ise bu güçlü altyapısını yenilikçi girişimcilik ekosistemiyle taçlandırma potansiyeline sahip. Ama bu potansiyeli hayata geçirmek için doğru adımları atmamız gerekiyor.
İzmir, girişimcilik ekosisteminde bir yıldız gibi parlamaya aday. Ancak bu potansiyeli hayata geçirmek için doğru adımlar atılmalı. İzmir’i geleceğin girişimcilik merkezlerinden biri haline getirmek elimizde. Unutmayalım, girişimcilik sadece bireysel başarı hikayeleri yaratmaz; aynı zamanda bir şehrin ve ülkenin kaderini değiştirebilir.
İzmir, tarih boyunca yeniliklere açık bir şehir oldu. Şimdi, bu yenilikçi ruhu teknolojiyle ve girişimcilikle buluşturma zamanı. Geleceğin başarı hikayeleri neden İzmir’den çıkmasın?
Paylaş