Güney Hindistan’ın güzelleri
Tamil Nadu Eyaleti’nin başkenti Chennai, Güney Hindistan’ın en büyük ticaret, kültür, eğitim merkezlerinden. 160 kilometre güneyindeki Pondicherry ise Fransız sömürge atmosferini koruyor, bunu Tamil kültürüyle birleştiriyor. Okurumuz Gülşah Konak Robertson yazdı.
Tapınaklar şehri Chennai bir tarafını Bengal Körfezi’ne vermiş, sakin denizin serin meltemiyle kumlarını savrularak güneşleniyor. Tanrıların en yavuzu, erkek güzeli Krishna ve en iyi arkadaşı Arjuna’nın maceraları her an karşınıza çıkıyor burada.
KULELERİ SAVAŞ, AŞK ÖYKÜSÜ DOLU
Hint efsanesi Bagwad Gita’da anlatılan her öykü şehrin tapınaklarına yansımış. En büyük tapınak tarihi bölgenin göbeğinde. Parthasarathy, yüksek kuleleriyle çok uzaklardan bile gözünüze çarpıyor. Hani “Hindistan’a gidilince mutlaka Taj Mahal görülmeli” derler ya, bu tapınak da güneydoğuda görülmesi gerekenlerden biri. Kulelerin her biri tanrıların savaşları, maceraları, aşk hikayeleriyle dolu. Her biri mermerden değil, taştan oyulmuş. Rengahenk boyanmış. Mutlaka rehberle gezmeniz gerekiyor. Eğer rehbersiz dolaşırsanız, Efes harabelerini yarım saatte dolaşmış gibi olursunuz; size pek bir şey ifade etmez.
Tapınak istemiyorsanız Chennai alış veriş için kısa bir durak olarak da işinizi görür. Palmiye yaprağı üstüne çizilmiş hikaye panoları, ipek şallar, deve derisinden şıpıdık terlikler üçer beşer alınmalı. Hindistan’ın başka şehirlerinde olduğu gibi alabildiğine pazarlık etmeniz gerekmiyor burda. Üstelik Chennai et yemez Hindistan’da et yemek için iyi bir fırsat. Restoranlarda Müslümanların tercihi keçi ya da dana eti bulmak mümkün. Madras körisiyle pişmiş yemeklerin en lezziz örneklerinden tıka basa yiyebilirsiniz. Aman dikkat, acısı boldur, cacığa benzeyen, yemek arasında ağzını ferahlatmak için kaşıklıyacağınız ‘raita’larda bile kızarmış bir adet kırmızı biber bir uyarı gibi size bakar. Yemeğin yanında mangolu ayran biraz kendinize getirir sizi. Sabahları mutlaka Hint krepi Dosa yiyin. Bu incecik krep sade de yenebilir, yanında kırmızı sos ‘sambar’ ve Hindistan cevizi ezmesiyle de. Zencefilli hint çayını unutmayın. Chennai’ye iki saat uzaklıktaki Pondicherry’e, şu son zamanlarda çok beğenilen ‘Pi’nin Hayatı’ filminin geçtiği kasabaya kadar bu kahvaltı ağzınızın tadını korur.
KAOTİK OTOYOL
Yol boyunca irili ufaklı tapınaklar o kadar çok ki ‘Aa! burda da bir tane daha var’ diye bakmaktan vazgeçeceğiniz sıradan bir görüntü oluyor sanki renkli tapınak binaları. Kocaman mavi, kırmızı boynuzlu mandalar, renkli türbanlı amcalar, ışıl ışıl sarili mango satan teyzeler, trafiğin korkunçluğu, süslü boyalı kamyonlar, ağzına kadar dolu tuktuklar, okula giden bisikletli kız grupları bu iki saatlik yolun kolay geçmesini sağlıyor. Mutlaka otobüsün şoförüne Hint müziği çalmasını önerin. Bir süre sonra kendinizi hafif tempo tutarken bulacaksınız.
Sadece inananlara açık
Chennai-Pondicherry yolunda bu kadar renkli tapınak, heykel arasında bile Auroville’in altın renkli kubbesinden söz eder çoğu kişi. Ana yoldan 10 dakika içerdeki bu modern meditasyon merkezi 60’lı yıllarda kurulmuş. 126 ülkenin toprağı getirilmiş törenle bir kenara konmuş. O tarihlerde Türklerin oraya buraya barış ve huzur adına toprak gönderecek halleri olmadığı için Türkiye’den toprak yok.
Çok bakımlı bahçelerin ortasında 36 metre çapında 1400 adet küçük çemberlerden oluşan devasa tenis topuna benzeyen yapıya ancak uzaktan bakabiliyorsunuz. Temiz yemekhanesinde oturabilir, kendi ürünlerini sattıkları dükkanından alış veriş edebilirsiniz. Ama bu görkemli yapıya ancak ‘burayı ciddiye alanlar’ girebilir. Bahçenin giriş kapısının yanındaki kocaman ağaca asılı hafif bir esintiyle bile dingin ses çıkartan metal boruların altında dinlenin biraz. Daha sonra el yapımı sabunlar, beyaz elbiseler, güzel kokular almak için üç büyük dükkanı ziyaret edebilirsiniz.
Film setini andırıyor
Pondicherry ise başka bir alem. Hava her zaman sıcak. Deniz kenarından ağır ağır şehrin içine yol alırken sanki pastel renkli eski bir film dekoruna adım atıyorsunuz. Ortalık sakin. Çoğu yapılar iki katlı, Fransız egemenliği zamanından kalmış, sokaklar başını beyaz pembe çiçeklerin ağırlığıyla eğmiş begonvillerle kaplanmış. Ayağını sürüyerek başının üstünde sepetle çiçek taşıyan, sarisini ucunu beline tıkıştırmış kadınlar, bir iki tuktuk, sakin sakin eşelenen horozlar ‘iyi ki buraya geldik’ dedirtir, hafiften mutluluk gelir sizi bulur. L’Orient Oteli’nde öğle yemeği bu hayal dünyasını sürdürür. Eski bir Fransız evi restore edilmiş, avluda o zamanların masaları, sandalyeleriyle kocaman yapraklı ağaçların serinliğinde ızgara et ve sebze, yanında bol buzlu yeşil limonata yemek saatini biraz daha uzatma tehlikesini artırıyor. Yerel kırmızı şaraplar güzel ve fiatı daha sonra sizi pişman etmiyecek kadar uygun. Saat 16.00’ya kadar bu ortamda caz dinleyerek, Edith Piaf şarkılarını hatırlıyarak huzur bulun. Sonra Pondicherry’nin en gözde kadını kocaman Fil Laxmi’yi görmeye gidin. Küçük bir sokak arasındaki curcunalı tapınak önünde Laxmi’cik vereceğiniz otu yemek için hortumunu uzatır. Karşı taraftaki dükkandan bir demet ot bizim paramızla 25 kuruş. Başınıza zarifçe dokunur ve sizi kutsar.
KUMSAL GECE HAREKETLENİR
Kasaba irisi bu yerleşimin yegane müzesini görmezlik etmeyin. Ana caddedeki müzenin bekçisi orta yaşlı teyzelerin oturup dünya ahvalini konuştukları bu küçücük binada görebileceğiniz en güzel bronz heykel koleksiyonuna sahip. Tozlu camekan arkasında tanrı Shiva dört koluyla evrenin ortasında dans eder. Gözler bir tek kendinin duyduğu müzikle ağırlaşmış, parmaklar kıvrılmış, başını yana eğmiş davulların ritmine uymayı bekler.
Pondicherry’de yemek ve tapınak gördükten sonra zaten başka bir şey yapmaya haliniz kalmayacaktır. Bir iki ipek şal, boncuklu çanta, cam bilezik alışverişiyle geceyi bulursunuz. Kumsal gece ata binmeye gelenler, tüfekli balon nişancıları, haşlanmış mısır, patlamış pirinç, soğan ve domatesten oluşan kağıt tabaklarda hapır hupur yenen abur cubura koşan çoluk çocukla dolar.
Siz siz olun uzun bardaklarda turunç suyu için otelinizin bahçesinde. Düzenlenen Hint dans gösterilerini izleyin,ışıl ışıl gökyüzüne bakın. Büyük Ayı’yı, Kutup Yıldızı’nı görmeye çalışın. İyi dinlenin çünkü bir sonraki gün Mamallapuram açık hava müzesini ve tanrının elinde tuttuğu yağ topağını, gölgesinde korkuyla oturacağınız o heybetli kayayı görmeye gideceksiniz.