Gün ışığına çıkalı 20 yıl oldu, kazılar 60 yıl daha sürecek
Mısır’daki piramitlerden sonra uygarlık tarihi açısından en önemli arkeolojik bulgu kabul edilen Göbekli Tepe’de bilimsel araştırmaların başlamasının 20’nci yılı kutlanıyor. Bahar aylarında günde ortalama bin kişinin gezdiği kazı alanı ören yeri statüsü kazandı. Prof. Dr. Klaus Schmidt ve ekibi bir yandan koruma ve ziyaretçilere yönelik düzenlemeleri, diğer yandan kazı çalışmalarını sürdürüyor.
Temmuzda açılacak Şanlıurfa Müzesi’yle birlikte Göbeklitepe’nin ziyaretçi trafiği de artacak. Henüz alanın yüzde 10’unun kazıldığını söyleyen Prof. Dr. Schmidt “tamamlanması 60 yıl sürebilir” diyor.
Kurak ve ılık geçen bir kışın ardından Şanlıurfa yazın ilk günlerini yaşıyor. Harran Ovası’nın kuzey ucunda, GAP Havalimanı’nı kente bağlayan otoyolun iki kıyısındaki antep fıstığı bahçelerinde çiçeklenme dönemi çoktan sona ermiş. Yemyeşil yaprakların arasından kırmızı fıstık salkımları belirmiş. Ekin tarlalarında başaklar susuzluktan diz boyuna ulaşamadan sararıp, neredeyse biçilmeye hazır hale gelmiş. Kavurucu sıcaklar gün sayıyor.
Buna karşın kent merkezinin kuzeydoğusunda, 600-800 metrelik kayalık, çorak tepelerde henüz baharın renkleri hüküm sürüyor. Mercimek tarlalarında, otoyolların kıyısında öbek öbek kan kırmızısı gelincikler açmış. Gelip geçen turist minibüslerine, otobüslerine poz veriyorlar. Kaymak gibi asfaltlanmış, altı şeritli Şanlıurfa-Mardin otoyolundan gelen bu araçlar T şeklindeki Göbekli Tepe sütunlarıyla süslenmiş kavşaktan dönüp Örencik köyünün arkasındaki tepelere koşturuyor...
Yüzde 90’ı henüz toprak altında
Beyaz kaya katmanlarının toprağın dışına taştığı, topografik haritaları çağrıştıran bu çorak tepelerin en yükseği Göbekli Tepe. İrtifası ovaya göre 170 metre, deniz seviyesine göre gerçek yüksekliği 777 metre. Önemli bölümü insan yapımı. Günümüzden 11500 yıl öncesinin ilkel insanları 90 dönümlük alanda T şeklindeki yekpare taş sütunların daire şeklinde sıralandığı yaklaşık 15-20 metre çapında odacık şeklinde tapınaklar inşa etmiş, bunları toprakla doldurmuş. Sonra üstlerine daha küçük ve sade olanları inşa etmiş. Göbekli Tepe katman katman yükselmiş. Bugüne kadar en üstteki sekizinde kapsamlı kazılar yapılırken, sonar taramalarından toprağın altındaki katmanlarda benzer 21 yapı daha olduğu saptanmış.
Tapınak katmanlarından oluşan toprak kütle arkeolojik kalıntılar ortaya çıkarılmadan önce de bölgede kutsal tepe olarak bilinirmiş. Zirvesindeki yaşlı karadut ağacına dilek için çaputlar bağlanırmış. Geçen hafta hıdrellezin ertesi günü bu tepeye bir grup gazeteci ve kazı başkanı Prof. Dr. Klaus Schmidt’le tırmandığımızda yaşlı dut ağacı daha yeni yaprak çıkarmaya başlamıştı. Dallarında hiç çaput yoktu. Çünkü Prof Schmidt’in yargılanmasına, hüküm giymesine neden olan hırsızlık olayından sonra kazı alanının çevresi telle çevrilmiş, girişler kontrol altına alınmıştı. Çaputlar yerine ağacın gövdesine tırmanan yavru böcekler dikkat çekiyordu. Eski Mısır’da kutsal kabul edilen, ölüm ve ötesini, reenkarnasyonu simgeleyen skarabe adlı böceklerdi bunlar. Ağacın yanıbaşındaki mezar şeklindeki iki taş yığınının altında üreyip kutsal dut ağacına tırmanıyor, buradan hayatı selamlıyorlardı. Arazinin bekçisi, Örencik köyünden Mahmut Yıldız “bu böcekleri bölgede sadece burada görebilirsiniz” diyordu.
Şaşırtan yetenekler
Suriye sınırına kuşuçumu 60, Atatürk Barajı’na 35 kilometre uzaklıktaki Göbekli Tepe’nin güneybatı yamaçlarına kurulan uygarlık tarihinin ilk tapınakları da, Schmidt’e göre, insanoğlunun ölümle hesaplaşma çabası. Aynı mimari özellikleri taşıyan odacıklarda çemberi oluşturan sütunlara karanlık dünyayı temsil eden akrep, leopar gibi hayvanların kabartmaları yapılmış. Merkezlerine ise elleri göbeğinde birleşmiş, insan benzeri, yüzleri olmayan daha yüksek T şeklinde iki sütun yerleştirilmiş. Cinsel organ bölgeleri tilki postu kabartmasıyla örtülen, önlerine tilki kuyruğu gömülen bu iki figürün dünyevi olmayan, evrendeki tüm canlılardan yüce bir gücü simgelediği düşünülüyor. Bu simgesel anlatım muhtemelen insanoğlunun günümüzdekine yakın bir tanrı kavramını ilk kez tanımlama çabası. Diğer bulgular diriliş düşüncesinin de ilk kez burada ortaya çıkmış olabileceğini düşündürüyor.
Tapınak odacıkları yapıldıktan sonra içlerinin neden toprak doldurulduğu konusu hâlâ bir muamma. “Bu sayede çok iyi korunmuşlar, yoksa taşlar tarih boyunca başka işler için kullanılır geriye kanıt kalmazdı” diyor Prof Schmidt. Simgesel anlatım bir yana yapıların her biri mimari birer mucize. National Geographic TV’nin hazırladığı belgeseli sunan Birmingham Üniversitesi öğretim üyesi, arkeolog Jeffrey Rose mucizeyi şöyle tanımlıyor filmde: “Üç yaşındaki bir çocuğun, elindeki oyuncak aletlerle Empire State binasını yapması gibi bir şey bu...” Haksız sayılmaz. Henüz avcılık aşamasındaki, çömlek yapımını, metalleri keşfetmemiş taş devri insanı, sadece sert taşları kullanarak 5,5 metre yüksekliğinde, 40 ton ağırlığındaki yekpare kayaları çevredeki taşlık alanlardan kesiyor, biçimlendiriyor, taşıyor, ayağa kaldırıp kayada açılan çukurlara yerleştiriyor... Sütunlara mükemmel denebilecek hayvan rölyefleri işliyor... Tüm bunları gerçekleştirmek için yerleşik düzene geçip, sosyal örgütlenme beceresini geliştirmiş, evcilleştirdiği hayvanların gücünü kullanabilen insanlar olmaları gerekirdi. Oysa Göbekli Tepe’deki ilkel insanlar henüz bu özelliklere sahip değildi... Buzul çağından yeni çıkmış bir dünyada, Afrika’dan kuzeye doğru yürüyüp, iki nehrin birleştiği Mezopotamya bölgesine varmış, muson yağmurlarıyla sulanan verimli topraklarda bol hayvan, yenebilecek bitki bulup yerleşmişlerdi. Göbekli Tepe’de ilk tapınakları kurmuş, yılın belirli dönemlerinde burada toplanıp büyük ritüeller, şölenler düzenlemişlerdi. İki bin yıl sonra iklim koşulları değişip bölge verimliliğini kaybedince kuzeye göçmüşler, muhtemelen Hattiler, Hititler olarak tarih sahnesine çıkmışlardı...
Bira aşkına tarım
Göbekli Tepe’deki bulgular daha başka şaşırtıcı bilgiler içeriyor. Örneğin taş devri insanlarının şölenler sırasında çevrede doğal koşullarda yetişen tahıllardan ürettikleri birayı içtiklerini gösteriyor. Kireç taşına oyulmuş, en büyüğü 160 litrelik altı bira varili bulundu. Prof Schmidt, ön bulgular ışığında, insanoğlunun ekmek değil, bira uğruna tarıma başladığına, bunun da ilk kez Urfa’da gerçekleştiğine kanaat getirmiş.
20 yıl içinde ortaya çıkanlar uygarlık tarihinin yeniden yazılmasına neden oldu. İnsanoğlunun tarım toplumundan önce, henüz avcılık döneminde dinle tanıştığı kesinleşti. Göbekli Tepe hâlâ muammalarla dolu bir kütle. Schmidt, alt katmanlardaki yapıların tarihinin günümüzden 13, 14 bin yıl öncesine gidebileceğini tahmin ediyor. Yani pek çok şaşırtıcı bilgi, bulgu toprak altında. Profesör Schmidt 20 yıl önce Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Atatürk Barajı’nın suları altında kalacak olan Nevalı Çori’de çalışırken, Şanlıurfa Müzesi’nde gördüğü bir parçanın peşine düşüp Göbekli Tepe’yi keşfetmesinden bu yana öylesine ilginç bulgularla karşılaşmış ki şaşırma duygusunu artık neredeyse yitirmiş. “Öyle çok veri var ki değerlendirmem gereken, elimizdeki malzeme bolluğunu anlatamam... Buna karşın zamanımın yüzde 50’sini dünyayı gezip Göbekli Tepe’yi tanıtıcı konferanslar vererek geçirmek zorundayım” diyor gülerek.
Göbekli Tepe’deki ziyaretçi trafiğine bakılırsa çabasında başarılı olmuş. Yurtdışından bilimsel heyetler, kazıya destek veren kuruluşların temsilcileri birbirini izliyor. Özellikle kazı ekibinin çalıştığı nisan, mayıs, eylül, ekim döneminde trafik yoğunlaşıyor. Sadece Göbekli Tepe’yi görmek için Şanlıurfa’ya gelenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. İl Kültür ve Turizm Müdürü Vekili Aydın Aslan “Türkiye’den geçerken İncirlik Üssü’ne inip, özel güvenlik ekibiyle Göbekli Tepe’yi görmeye gelen üst düzey ABD’li yetkililer oldu” diyor. Bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca ören yeri statüsüne alınan Göbekli Tepe’de iki hafta önce bilet uygulamasına geçildi. TÜRSAB, girişte 5 TL’lik bilet kesiyor.
Sponsorlar artıyor
Kazılarda bütçe sorunu yaşanmıyor. Yılda 500 bin Euro’yu bulan kazı bütçesinin önemli bölümünü Alman Araştırma Vakfı (DFG) üstlenmiş. Avrupa Birliği 2,5 milyon Euro’ya kalıntıları koruyacak büyük membran kaplı çatı yaptırıyor. ABD kökenli Global Heritage, John Templeton Vakfı ve Koç Holding’in desteğiyle araziye kameralar yerleştirilmiş, 24 saat kayıt yapan sistem kurulmuş, kazı alanı tellerle çevrilmiş. Demiryollarından sökülen traveslerle yürüyüş yolları yapılıyor. Otobüs ve diğer araçların kazı alanına girmemesi için TÜRSAB bir ziyaretçi karşılama merkezi inşa ettirmiş. Fakat henüz merkezi üstlenecek personel bulunamamış. Urfa kökenli Akyürek Holding 10 yıllık sponsorluk anlaşması çerçevesinde karşılama alanı ile kazı bölgesi arasındaki ulaşımı, barınma ve depolama ünitelerinin kurulmasını üstlenmiş. Ayrıca yakındaki Örencik köyünde farkındalığı artırıcı, köylüye gelir sağlayıcı projeler geliştirme taahhütünde bulunmuş.
Göbekli Tepe’nin yıldızını parlatacak son adım temmuzda Şanlıurfa Arkeoloji ve Mozaik Müzesi’nin açılmasıyla atılacak. Yapının en büyük salonlarından birinde Göbekli Tepe’deki en büyük tapınağın replikası, dönemin flora ve faunasını sergileyen duvar resimleriyle süslü bir galeride sergilenecek. Bitişiğindeki salonda ise inşaat tekniği, dönemin yaşamı canlandırmalarla anlatılacak.
Gelişmelere bakılırsa Göbekli Tepe’nin adını önümüzdeki yıllarda çok daha sık duyacağız. Ve muhtemelen Türkiye’nin turizmde öne çıkan, dünyada markaya dönüşmüş pek çok ismini geride bırakacak.
Türkiye’nin en büyük müzesi temmuzda kapılarını açacak
Kentin eski otogarının bulunduğu Haleplibahçe semtinde 200 bin metrekarelik alanıyla Türkiye’nin en büyük müze kompleksi inşa edildi. 65 milyon TL’ye malolan, temmuzda açılması planlanan müzenin üç katlı ana binasının yanında Edessa Mozaik Müzesi ve ayrıca çocuklara yönelik arkeoloji parkı bulunuyor. 31 bin metrekarelik ana binada tarih öncesi, Roma ve Osmanlı dönemini içeren bölümlerinde 70 bin eserlik koleksiyondan seçilen 10 bin eser sergilenecek. Çağdaş müzecilik anlayışıyla tasarlanan salonlarda, bölgede yaşanan ve uygarlık tarihinde önemli olaylar olarak bilinen gelişmeler canlandırmalarla sergileniyor. Taştan alet yapımı, hayvanların evcilleştirilmesi, tunç yapımı, cam yapımı, Fırat’ta yük taşımacılığıyla başlayan denizcilik tarihinin ilk aşaması bu canlandırmalar arasında yer alıyor. Kronolojik sırayla hazırlanan salonlar, zaman tünelleriyle birbirine bağlanıyor. Müzenin en iddialı bölümü Hazreti İbrahim’in ateşe atılmasını 6D animasyonla tasfir eden salon. Mozaik bölümünde ise 1000 metrekarelik Haleplibahçe panosu, Hz İsa ve Amazon kadın savaşçıların tasfir edildiği nadide eserler yer alacak. Tüm sergi alanlarını gezmek için en az yarım gün gerekecek. Müzenin yenilenecek web sayfasında da bazı salonlar 360 derece görülebilecek (sanliurfamuzesi.gov).
Göbekli Tepe’nin bekçisi arazinin eski sahibi
Örencik köyünden Mehmet Yıldız, yaklaşık 15 yıldır ailesiyle birlikte kazı alanında nöbet tutuyor. “Arazi bizimdi, çok güzel kırmızı mercimek yetişirdi” diyor. Kazı ekibiyle iyi dost olan Yıldız, devlete kırgın. 55 dönümlük arazisine ödenen 80 bin TL kamulaştırma bedelini yetersiz buluyor. Devletten, bu alanın karşılığında tarım yapabileceği arazi talep ediyor.
İnternette Göbekli Tepe
-Kazı ekibinin Almanca resmi web sitesi (www.goebekli.datalino.de) * Yönetmen Tümay Göktepe’nin belgeseli ve Göbekli Tepe’yle ilgili web sitesi (http://gobeklitepe.info/tr) * Şanlıurfa Valiliği’nin hazırladığı sayfaya www.sanliurfa.gov.tr adresinden, İlimiz Rehberi / Kültür Turizm / Kültür Mirasımız bölümleri aracılığıyla ulaşabilirsiniz. * National Geographic’in hazırladığı film dahil birçok belgeseli You Tube’den izleyebilirsiniz.