Son Güncelleme:
Göztepe’den dünyanın en zengin panoramalarından birini görürsünüz
İki yıl önce, soğuk bir ocak günü Bozcaada’ya Amerikalı bir turist geldi. Merkezdeki eski Rum evleri arasında bir pansiyonda kaldı. Yaprakları dökülmüş bağlar, ıssız koylar arasında uzun yürüyüşlere çıktı. Adalılarla sohbet etti. Ayrılırken “Bozcaada’ya aşık oldum” diyordu.
Bozcaadalılar, konuklarının kimliğini o yaz Amerika’nın 800 bin tirajlı aylık seyahat dergisi Conde Nast Traveler’da övgü dolu bir Bozcaada yazısı yayımlandığında anladı. Ardından dergi Bozcaada’yı dünyanın en güzel dört adasından biri ilan etti. “Sadece Göztepe’ye tırmanıp efsanevi panoramayı görmek için, kışın bile gitmeye değer” diyor yazar, akademisyen Haluk Şahin. Bozcaada üzerine bir kitap yazan, gezi notlarından oluşan “Ağrı’ya Dönüş” adlı kitabı bugünlerde yeniden yayımlanan Şahin’e gezginlik serüvenini ve Bozcaada’nın kışını sorduk.
İçimde seyahat etme arzusuyla doğdum. İlk yalnız seyahatime 13 yaşında çıktım, babamın görev yaptığı Konya’nın Ermene ilçesinden, Bursa’daki okuluma gittim. İkinci büyük macera, lisenin ilk yılındaydı. Bursalı bir arkadaşımla, Kırmızı Balon filmini görmek için okuldan kaçıp İstanbul’un yolunu tutmuştuk. 1958’de, 17 yaşında, AFS bursuyla ABD’ye gittim. Öğrencileri taşıyan pervaneli uçak Atina’da bozuldu; beklerken bir hafta boyunca şehri gezdik. Yunanlarla ilk dostluğum, Yunanistan sevgim böyle başladı. ABD’de Delaware eyaletinin başkenti Dower’da bir ailenin yanında kaldım, okula devam ettim. Yıl sonunda AFS’liler için Kanada sınırı yakınındaki New England bölgesine otobüs turu düzenlendi. Bir aylık bu gezi, İngilizce bilgimin de artması sayesinde, özgüvenimi pekiştirdi. Seyahat iştahımı kamçıladı. Dünyanın ne kadar renkli olduğunu gördüm. Farklı kültürleri keşfetmenin çekiciliğini yaşayarak öğrendim. Gezmek için fırsat kollamak hayatımın temel ilkelerinden biri haline geldi. Gezi fırsatı sunan akademisyenlik ve gazeteciliği de bu nedenle seçtim.
1965’te bir grup arkadaşımla çıktığım mavi tur, gezginlik tutkumu pekiştirdi. Cevat Şakir’in dostlarıyla yolculuğa çıktığı Hürriyet teknesiyle denize açıldık. Hayatımın en unutulmaz 10 gününü yaşadım. Sonrasında her fırsatta yurtiçi ve yurtdışında keşfe çıktım. Avrupa’nın neredeyse tümünü, Amerika’nın 40 eyaletini, Latin Amerika’nın bazı ülkelerini gezdim. 1996’da karavan kiralayıp eşimle Kanada’nın doğusunda 21 günlük yeşil yolculuğa çıktık. Batısını gezmek istiyoruz şimdi. Bunun dışında Afrika’nın kuzey ve güneyindeki ülkeleri, Ortadoğu’da Suriye, İsrail, Suudi Arabistan dahil birçok ülkeyi, Uzakdoğu’da Çin’den Japonya’ya, Avustralya’ya kadar farklı coğrafyaları yıllar içinde gördüm.
YOLA ÇIKMADAN DERS ÇALIŞIRIM
Seyahat tek boyutlu bir eylem değildir. Bir kültürün içine girmektir. Gidilen yere ait simgelerle zenginleştirilmesi, bunun için de gezi öncesinde şehrin öğrenilmesi gerekir. Hangi kente gidersem gideyim, öncesinde dersime çalışırım. Kente varır varmaz bir rehber kitap alırım. 40 yaşına kadar, gezginlikte önceliğim kentlerin kalabalık sokaklarıydı. Kafelerinde, meydanlarında oturup bireylerin davranış kalıplarını, birbiriyleriyle iletişim biçimlerini incelerdim. Fırsat buldukça müzelerini gezer, mimari dokusunu inceler, meşhur turistik noktalarını görmeden ayrılmazdım. Yıllar içinde hayatıma yeni meraklar girdikçe şehirleri inceleme biçimim, önceliklerim değişti. Yine toplu taşıma araçlarına binip şehri bir uçtan diğerine geçip çevreyi keşfediyorum, halkın davranışlarını gözlemliyorum, bununla birlikte son 15 yıldır kentlerin bitki örtüsüne de daha dikkatli gözlerle bakıyorum. Çiçeklerini, ağaçlarını tanımaya, bilmediklerimin ismini öğrenmeye çalışıyorum. Mutlaka botanik bahçesini geziyorum. Benim için edebiyat, kent ilişkisi önemlidir. Mesela New York, şair Walt Whitman’ın, Lizbon ise Fernando Pessoa’nındır, şehirlerine onların gözüyle bakarım.
Gıda odaklı bir turist değilim. Bununla birlikte gittiğim şehirlerin şarap, zeytinyağı kültürlerini incelerim. Yerel lezzetlerini, hatta timsah, çıngıraklı yılan, zürafa gibi kimilerinin ağzına sürmeyeceği yiyecekleri tadarım.
TESADÜFEN GİTTİM, AŞIK OLDUM
Bozcaada’ya 1988’de, tesadüf sonucu gittim. İngilizce yayımlanan bir dergide adayı tanıtacaktım. Yazı yayımlanmadı ancak ben Bozcaada’ya aşık oldum, yılın dört ayını adada geçirmeye başladım. Ada sayesinde yeni meraklar edindim. Bağcılığa giriştim, şarap ürettim. Rüzgarları tanıdım, balıklara, bitkilere daha dikkatli gözle bakmaya, isimlerini öğrenmeye başladım. Geçmişte bütün üzümler birbirine benzerdi, şimdi farklı olduklarını biliyorum...
Bozcaada’da doğa bir dekor değildir, içinde hissedersiniz kendinizi. Adada gözlerimi bağlayıp beni bir noktaya bıraksalar, hangi ayın, hangi haftasında olduğunu söyleyebilirim. Bağlarda kışın bile hiçbir ay birbirine benzemez. Budanma, ilaçlanma, çapalanma zamanları ayrıdır. Kış dahi olsa doğanın görünümü günden güne değişir. Örneğin şubat sonunda anemonlar çıkmaya başlar. Tepelerde fakir lalelerini görürsünüz. Bir ay sonra otlar belirir, ardından çiçekler sarar her tarafı. Mayıs başında çorak topraklar bile gelincik tarlasına döner.
Bozcaada şubat, mart aylarında üşümüş bir kedi yavrusu gibi içine büzülür. Birkaç restoran ve otel açık kalır. Farklı bir güzelliği, dinginliği vardır kış günlerinin. Fırtına çıktığında dahi doyumsuz manzaralar belirir denizde. Adayla aşkımız hararetliyken, kış aylarında İstanbul’dan sadece 18 saatliğine giderdik. Bunun için bozuk yollarda yolculuk etmeyi, fırtınada adada mahsur kalmayı göze alırdık. İki hafta önce adaya gidip birkaç gün kaldım, yine eski günlerin duygusunu yaşadım.
OKSİJEN DEPOSUNDA RUHUNUZU ARINDIRIN
Asırlardır Troya kentini arayan gezginler, Bozcaada’yı (Tenedos) nirengi noktası olarak kullanmıştır. Homeros, İlyada’da adadan bahserken, rüzgarını anlatır. Yunanistan’ın Kalkidiki Yarımadası’ndan Edremit’in Kazdağları’na uzanan bir rüzgar tünelinin ortasındadır. Hayatı dolu dolu yaşamak için gereken oksijeni bu rüzgarlar taşır adaya.
Müslümanlarla Rumların yaklaşık 500 yüzyıl birlikte yaşaması adaya özgün kişiliğini kazandırmıştır. Bugün Rumların sayısı çok az olsa da, izleri merkezdeki taşlı sokaklarda, tipik evlerde yaşıyor.
Kışın dahi Bozcaada’da hava genellikle güzeldir, yağmur sınırlıdır. Çok nadir kar yağar. Ocak ayında bile adaya aşık olabilirsiniz. Sessizliğin tadını çıkarıp kitap okuyabilir, uzun yürüyüşlerle ruhunuzu arındırabilirsiniz. Bozcaada’nın merkezindeki Ataol, Pembegül gibi oteller açıktır. Öncelikle adanın merkezindeki Türk ve Rum mahallelerinde yürüyüşe çıkmanızı öneririm. Eğer uzun yürüyüşleri seviyorsanız, her gün farklı bir rotadan adanın iç bölümlerini, sahillerini keşfedeceğiniz turlara çıkabilirsiniz. Yollardan çok seyrek araç geçtiği için bu dönemde bisiklet ya da motosiklet kiralayıp, adayı çevreleyen yaklaşık 30 kilometrelik karayolundan Bozcaada turu yapabilirsiniz. Adanın arkasındaki koylara hayran kalacaksınız.
GÖZTEPE’DEN MİTOLOJİYE BAKIŞ
Hava açıksa, yürüyerek ya da motosikletle Göztepe’ye çıkın. 185 metreden insanlık tarihinin en zengin 360 derecelik panaromasına bakın: Manzara karşı kıyıdaki Kazdağları’ndan başlar. Sağa doğru dönmeye başladığınızda, Troas bölgesi, Troya antik kenti, Gelibolu Yarımadası’nın ucundaki anıtlar, Gökçeada, hemen arkasındaki Semadirek Adası’nın Fengari Dağı gözlerinizin önünden geçer. Sağa dönüşünüzü sürdürürken bir süre boşluk olur, ardından Tasos, Limni adaları, çok iyi günlerde Olimpos Dağı, Midilli ve Bababurnu’nu birbirini izler. Eğer biraz tarihe, mitolojiye ilginiz varsa, insanlık tarihinin en zengin panoramalarından biri karşınızdadır. Olimpos Dağı’ndaki tanrıların tartışmaları, Troya Savaşı’nı Kaz Dağları’ndan seyreden Zeus, Fengari’nin tepesinden seyreden Poseidon gözlerinizin önünde belirir. Çanakkale Savaşı’nı, işgal altındaki Bozcaada’dan havalanan uçakları hayal edebilirsiniz.
Adanın merkezindeki kapalı kahvelerde sigara içilir. Dumandan rahatsız oluyorsanız, çayınızı Çınaraltı’nda içmenizi tavsiye ederim. Kitabınızı, gazetenizi okur, adanın kış atmosferini gözlemlersiniz. Öğle yemeğinde, esnaf lokantası görünümündeki Şükrü Usta’nın yerine, deniz ürünlerinden oluşan akşam yemeği için Ayazma’daki Vahit’e, ada merkezindeki Şehir Lokantası ya da Boruzan’a gidebilirsiniz. Bu mevsimde restoranlardaki balık çeşitleri sınırlıdır. Öncesinde, balıkhaneye uğrayıp, dil balığı ya da levrek alabilir, restoranlarda bunları pişirmelerini isteyebilirsiniz. Kış sezonunun restoranlarda bu tür avantajları vardır.
Akşam olduğunda, hava açıksa başınızı gökyüzüne çevirin. Işık kirliliği olmadığı için yıldızlar elinizle dokunacağınız kadar yakın gözükür. Bugüne kadar bulamadığınız, fark etmediğiniz takım yıldızları görebilirsiniz. Şubat gecelerinde belirginleşen Venüs ve Satürn, şubat sonunda dolunay gökyüzü şöleninin baş oyuncularıdır.
Kış atmosferi fotoğraf meraklılarına cazip fırsatlar sunar. Fırtınadan adada mahsur kaldığınızda bile çektiğiniz deniz fotoğrafları sizi mutlu edecek kadar güzeldir. Yapraksız ağaç gövdeleri, çıplak bağlar zengin detaylar sunar.
en sevdiği 5 yer
· Bozcaada · İstanbul · Santa Barbara (Kaliforniya) · Key West (Florida) · New York
neyle seyahat eder
Uçak, tercihen tren
nerede kalır
Kent merkezindeki küçük oteller
seyahatte ne okur
Gittiği ülkelerin, şehirlerin yazarları
ne giyer
Spor giyim, rahat ayakkabı
ne dinler
Genelde klasik, seyahatte yerel halk müzikleri
ne yer ne içer
Yerel lezzetler, şaraplar
çantasının vazgeçilmezleri
Kitap, ilaç, bilgisayar, fotoğraf makinesi, kalem, defter
kimle seyahat eder
eşiyle
ne alıyor
Kitap, sanatsal obje, şarap
İçimde seyahat etme arzusuyla doğdum. İlk yalnız seyahatime 13 yaşında çıktım, babamın görev yaptığı Konya’nın Ermene ilçesinden, Bursa’daki okuluma gittim. İkinci büyük macera, lisenin ilk yılındaydı. Bursalı bir arkadaşımla, Kırmızı Balon filmini görmek için okuldan kaçıp İstanbul’un yolunu tutmuştuk. 1958’de, 17 yaşında, AFS bursuyla ABD’ye gittim. Öğrencileri taşıyan pervaneli uçak Atina’da bozuldu; beklerken bir hafta boyunca şehri gezdik. Yunanlarla ilk dostluğum, Yunanistan sevgim böyle başladı. ABD’de Delaware eyaletinin başkenti Dower’da bir ailenin yanında kaldım, okula devam ettim. Yıl sonunda AFS’liler için Kanada sınırı yakınındaki New England bölgesine otobüs turu düzenlendi. Bir aylık bu gezi, İngilizce bilgimin de artması sayesinde, özgüvenimi pekiştirdi. Seyahat iştahımı kamçıladı. Dünyanın ne kadar renkli olduğunu gördüm. Farklı kültürleri keşfetmenin çekiciliğini yaşayarak öğrendim. Gezmek için fırsat kollamak hayatımın temel ilkelerinden biri haline geldi. Gezi fırsatı sunan akademisyenlik ve gazeteciliği de bu nedenle seçtim.
1965’te bir grup arkadaşımla çıktığım mavi tur, gezginlik tutkumu pekiştirdi. Cevat Şakir’in dostlarıyla yolculuğa çıktığı Hürriyet teknesiyle denize açıldık. Hayatımın en unutulmaz 10 gününü yaşadım. Sonrasında her fırsatta yurtiçi ve yurtdışında keşfe çıktım. Avrupa’nın neredeyse tümünü, Amerika’nın 40 eyaletini, Latin Amerika’nın bazı ülkelerini gezdim. 1996’da karavan kiralayıp eşimle Kanada’nın doğusunda 21 günlük yeşil yolculuğa çıktık. Batısını gezmek istiyoruz şimdi. Bunun dışında Afrika’nın kuzey ve güneyindeki ülkeleri, Ortadoğu’da Suriye, İsrail, Suudi Arabistan dahil birçok ülkeyi, Uzakdoğu’da Çin’den Japonya’ya, Avustralya’ya kadar farklı coğrafyaları yıllar içinde gördüm.
YOLA ÇIKMADAN DERS ÇALIŞIRIM
Seyahat tek boyutlu bir eylem değildir. Bir kültürün içine girmektir. Gidilen yere ait simgelerle zenginleştirilmesi, bunun için de gezi öncesinde şehrin öğrenilmesi gerekir. Hangi kente gidersem gideyim, öncesinde dersime çalışırım. Kente varır varmaz bir rehber kitap alırım. 40 yaşına kadar, gezginlikte önceliğim kentlerin kalabalık sokaklarıydı. Kafelerinde, meydanlarında oturup bireylerin davranış kalıplarını, birbiriyleriyle iletişim biçimlerini incelerdim. Fırsat buldukça müzelerini gezer, mimari dokusunu inceler, meşhur turistik noktalarını görmeden ayrılmazdım. Yıllar içinde hayatıma yeni meraklar girdikçe şehirleri inceleme biçimim, önceliklerim değişti. Yine toplu taşıma araçlarına binip şehri bir uçtan diğerine geçip çevreyi keşfediyorum, halkın davranışlarını gözlemliyorum, bununla birlikte son 15 yıldır kentlerin bitki örtüsüne de daha dikkatli gözlerle bakıyorum. Çiçeklerini, ağaçlarını tanımaya, bilmediklerimin ismini öğrenmeye çalışıyorum. Mutlaka botanik bahçesini geziyorum. Benim için edebiyat, kent ilişkisi önemlidir. Mesela New York, şair Walt Whitman’ın, Lizbon ise Fernando Pessoa’nındır, şehirlerine onların gözüyle bakarım.
Gıda odaklı bir turist değilim. Bununla birlikte gittiğim şehirlerin şarap, zeytinyağı kültürlerini incelerim. Yerel lezzetlerini, hatta timsah, çıngıraklı yılan, zürafa gibi kimilerinin ağzına sürmeyeceği yiyecekleri tadarım.
TESADÜFEN GİTTİM, AŞIK OLDUM
Bozcaada’ya 1988’de, tesadüf sonucu gittim. İngilizce yayımlanan bir dergide adayı tanıtacaktım. Yazı yayımlanmadı ancak ben Bozcaada’ya aşık oldum, yılın dört ayını adada geçirmeye başladım. Ada sayesinde yeni meraklar edindim. Bağcılığa giriştim, şarap ürettim. Rüzgarları tanıdım, balıklara, bitkilere daha dikkatli gözle bakmaya, isimlerini öğrenmeye başladım. Geçmişte bütün üzümler birbirine benzerdi, şimdi farklı olduklarını biliyorum...
Bozcaada’da doğa bir dekor değildir, içinde hissedersiniz kendinizi. Adada gözlerimi bağlayıp beni bir noktaya bıraksalar, hangi ayın, hangi haftasında olduğunu söyleyebilirim. Bağlarda kışın bile hiçbir ay birbirine benzemez. Budanma, ilaçlanma, çapalanma zamanları ayrıdır. Kış dahi olsa doğanın görünümü günden güne değişir. Örneğin şubat sonunda anemonlar çıkmaya başlar. Tepelerde fakir lalelerini görürsünüz. Bir ay sonra otlar belirir, ardından çiçekler sarar her tarafı. Mayıs başında çorak topraklar bile gelincik tarlasına döner.
Bozcaada şubat, mart aylarında üşümüş bir kedi yavrusu gibi içine büzülür. Birkaç restoran ve otel açık kalır. Farklı bir güzelliği, dinginliği vardır kış günlerinin. Fırtına çıktığında dahi doyumsuz manzaralar belirir denizde. Adayla aşkımız hararetliyken, kış aylarında İstanbul’dan sadece 18 saatliğine giderdik. Bunun için bozuk yollarda yolculuk etmeyi, fırtınada adada mahsur kalmayı göze alırdık. İki hafta önce adaya gidip birkaç gün kaldım, yine eski günlerin duygusunu yaşadım.
OKSİJEN DEPOSUNDA RUHUNUZU ARINDIRIN
Asırlardır Troya kentini arayan gezginler, Bozcaada’yı (Tenedos) nirengi noktası olarak kullanmıştır. Homeros, İlyada’da adadan bahserken, rüzgarını anlatır. Yunanistan’ın Kalkidiki Yarımadası’ndan Edremit’in Kazdağları’na uzanan bir rüzgar tünelinin ortasındadır. Hayatı dolu dolu yaşamak için gereken oksijeni bu rüzgarlar taşır adaya.
Müslümanlarla Rumların yaklaşık 500 yüzyıl birlikte yaşaması adaya özgün kişiliğini kazandırmıştır. Bugün Rumların sayısı çok az olsa da, izleri merkezdeki taşlı sokaklarda, tipik evlerde yaşıyor.
Kışın dahi Bozcaada’da hava genellikle güzeldir, yağmur sınırlıdır. Çok nadir kar yağar. Ocak ayında bile adaya aşık olabilirsiniz. Sessizliğin tadını çıkarıp kitap okuyabilir, uzun yürüyüşlerle ruhunuzu arındırabilirsiniz. Bozcaada’nın merkezindeki Ataol, Pembegül gibi oteller açıktır. Öncelikle adanın merkezindeki Türk ve Rum mahallelerinde yürüyüşe çıkmanızı öneririm. Eğer uzun yürüyüşleri seviyorsanız, her gün farklı bir rotadan adanın iç bölümlerini, sahillerini keşfedeceğiniz turlara çıkabilirsiniz. Yollardan çok seyrek araç geçtiği için bu dönemde bisiklet ya da motosiklet kiralayıp, adayı çevreleyen yaklaşık 30 kilometrelik karayolundan Bozcaada turu yapabilirsiniz. Adanın arkasındaki koylara hayran kalacaksınız.
GÖZTEPE’DEN MİTOLOJİYE BAKIŞ
Hava açıksa, yürüyerek ya da motosikletle Göztepe’ye çıkın. 185 metreden insanlık tarihinin en zengin 360 derecelik panaromasına bakın: Manzara karşı kıyıdaki Kazdağları’ndan başlar. Sağa doğru dönmeye başladığınızda, Troas bölgesi, Troya antik kenti, Gelibolu Yarımadası’nın ucundaki anıtlar, Gökçeada, hemen arkasındaki Semadirek Adası’nın Fengari Dağı gözlerinizin önünden geçer. Sağa dönüşünüzü sürdürürken bir süre boşluk olur, ardından Tasos, Limni adaları, çok iyi günlerde Olimpos Dağı, Midilli ve Bababurnu’nu birbirini izler. Eğer biraz tarihe, mitolojiye ilginiz varsa, insanlık tarihinin en zengin panoramalarından biri karşınızdadır. Olimpos Dağı’ndaki tanrıların tartışmaları, Troya Savaşı’nı Kaz Dağları’ndan seyreden Zeus, Fengari’nin tepesinden seyreden Poseidon gözlerinizin önünde belirir. Çanakkale Savaşı’nı, işgal altındaki Bozcaada’dan havalanan uçakları hayal edebilirsiniz.
Adanın merkezindeki kapalı kahvelerde sigara içilir. Dumandan rahatsız oluyorsanız, çayınızı Çınaraltı’nda içmenizi tavsiye ederim. Kitabınızı, gazetenizi okur, adanın kış atmosferini gözlemlersiniz. Öğle yemeğinde, esnaf lokantası görünümündeki Şükrü Usta’nın yerine, deniz ürünlerinden oluşan akşam yemeği için Ayazma’daki Vahit’e, ada merkezindeki Şehir Lokantası ya da Boruzan’a gidebilirsiniz. Bu mevsimde restoranlardaki balık çeşitleri sınırlıdır. Öncesinde, balıkhaneye uğrayıp, dil balığı ya da levrek alabilir, restoranlarda bunları pişirmelerini isteyebilirsiniz. Kış sezonunun restoranlarda bu tür avantajları vardır.
Akşam olduğunda, hava açıksa başınızı gökyüzüne çevirin. Işık kirliliği olmadığı için yıldızlar elinizle dokunacağınız kadar yakın gözükür. Bugüne kadar bulamadığınız, fark etmediğiniz takım yıldızları görebilirsiniz. Şubat gecelerinde belirginleşen Venüs ve Satürn, şubat sonunda dolunay gökyüzü şöleninin baş oyuncularıdır.
Kış atmosferi fotoğraf meraklılarına cazip fırsatlar sunar. Fırtınadan adada mahsur kaldığınızda bile çektiğiniz deniz fotoğrafları sizi mutlu edecek kadar güzeldir. Yapraksız ağaç gövdeleri, çıplak bağlar zengin detaylar sunar.
en sevdiği 5 yer
· Bozcaada · İstanbul · Santa Barbara (Kaliforniya) · Key West (Florida) · New York
neyle seyahat eder
Uçak, tercihen tren
nerede kalır
Kent merkezindeki küçük oteller
seyahatte ne okur
Gittiği ülkelerin, şehirlerin yazarları
ne giyer
Spor giyim, rahat ayakkabı
ne dinler
Genelde klasik, seyahatte yerel halk müzikleri
ne yer ne içer
Yerel lezzetler, şaraplar
çantasının vazgeçilmezleri
Kitap, ilaç, bilgisayar, fotoğraf makinesi, kalem, defter
kimle seyahat eder
eşiyle
ne alıyor
Kitap, sanatsal obje, şarap