Gökkuşağının özgür çocukları arasında
Bir yer düşünün şehir hayatının koşturmacalarından uzak. Bir yer düşünün, insanların yarışır gibi yaşamadığı, paranın kullanılmadığı, hırsların, etiketlerin, makamların, sıfatların olmadığı. Din, dil, ırk ayrımının adının dahi geçmediği, her şeyin paylaşıldığı, herkesin eşit söz hakkı olduğu bir yer. Hayal gibi değil mi ya da ütopya diyelim. Eğer hoşunuza gittiyse, “Yaşayan Işığın Gökkuşağı Ailesine” hoş geldiniz.
Gökkuşağı Buluşmaları (Rainbow Gathering) 1960’lardan itibaren dünyayı saran hippi kültürünün bir uzantısı. İlk defa 1972 Temmuzunda Amerika, Colorado’da, bir kaç sistem karşıtının ıssız bir ormanda bir araya gelip, kısa süreli de olsa kendi ütopyalarını yaşamak istemesiyle doğdu. Ancak bir kaç kişi yerine, Amerika’nın dört bir yanından gelen hippiler, anarşistler, sanatçılar, eş cinseller, göçebeler ve karşı kültür savunucuları gibi sistemle kavgalıların katılımıyla daha ilk buluşmada rakam 20 bini buldu.
Tabiki karşılarına ilk çıkan, yolu kapatıp katılımcıları sivil itaatsizlik yapmakla suçlayan polisler oldu. Bunlar, Gökkuşağının Çocuklarını durduramayınca, ulusal ormanda toplanmalarına izin verildi. Bir kereye mahsur olacağı umulan 4 günlük buluşma, sanılanın aksine gelenekselleşerek tüm dünyaya yayıldı. Şimdilerde ise sistem karşıtları, değişik yerlerde, değişik zamanlarda, medeniyetten olabildiğince uzak, bir aya yakın süreliğine bir araya gelip, dünya barışı ve aşkı kutsayarak, sevgi, uyum ve saygı kavramları içinde ütopyalarını yaşamaya devam ediyor.
Sistemin kâbusu buluşmalar
‘Gökkuşağı Ailesi’ ve ‘Gökkuşağı Buluşmaları’nın liderliği, üyeliği, hiyerarşisi, hatta organizasyonu bile yok, herkes eşit derecede söz ve sorumluluk sahibi. Giriş ücreti yok, vergi yok, para diye bir şey yok. Bir şey almak isterseniz değiş tokuş yapmak zorundasınız. Para sadece, yemeklik malzeme almak için kullanılıyor. O da bağış usulü. Kimse sizi bağış yapmanız için zorlamıyor. Mülkiyetçilik olabildiğince az, paylaşım maksimum, tüketim minimum, teknolojiden uzak, doğaya yakın, her açıdan eşitlikçi, faşizmin her türü ayıp. Eleştirmek az, anlamaya çalışmak çok. Alternatif tıp yöntemleri ve bitkisel ilaçlar ‘in’, kimyasal ilaçlar ‘out’.
Gökkuşağı Buluşmaları bu haliyle tabiki sistemin kâbusu oluyor. Çıplaklık ve seksin kültürü yozlaştırmasından, aşırı uyuşturucu ve alkol kullanımının şiddete sebep olmasına, katılımcıların doğayı kirletmesinden, tuvaletlerin hastalık yaymasına kadar birçok şeyle suçlanıyor ve yasaklanmaya çalışılıyor. Oysaki buluşmaların 40 yıllık tarihinde sadece bir kez şiddet olayı yaşanmış. O da, dışarıdan bir kadın, katılımcılardan birini bıçaklamaya çalışmış… Ancak bunların hiç biri hareketi engelleyemiyor.
Evine hoşgeldin
Ben, Guatemala’da Pasifik Okyanusu kıyısında katıldığım buluşmanın yerini, Atitlan Gölünde konakladığım komündeki hippilerden öğrenmiştim. Otostop ve otobüs ile yarım günde ulaştım Gökkuşağı Buluşması alanına. Ama bu seferki genelin dışında, yerel iki kasabaya oldukça yakındı ve yöre halkı yeri biliyordu. O yüzden hemen gösterdiler ‘Gökkuşağı Ailesinin’ yerini. Bir nehir ile Pasifik sularının kavuştuğu lagündeki kamp alanına varmak için, göğüs hizasına gelen sudan geçmeye hazırlanırken sağ olsun yerel bir kayıkçı, çok küçük bir ücrete kurtardı beni bu dertten.
Kamp alanına vardığım da ise çoğu doğa ananın hediye ettiği kıyafetleri içinde 100’e yakın insan karşıladı. Bazılarını Atitlan Gölü’nden de tanıdığım, yarı çıplak ya da tamamen çıplak insanlarla sarılıp selamlaşması ilk başta garip geldiyse de kısa sürede alıştım. Tabi çıplaklık bir kural değil, herkes giyeceği ya da giymeyeceği şey konusunda da özgür.
Üç yıllık dünya turum içinde beni en rahatsız eden şey, dünyanın her yerinde, hemen herkesin paranın esiri olduğunu görmek olmuştu. O yüzden paranın geçmediği bir yer bulmak ilaç gibi geldi. Paranın sözü, sadece birlikte yenilen yemeklerin ardından, malzeme almak için bağış toplama seremonisinde geçiyordu. Yemekten sonra ortaya çıkan grup şarkı söyleyerek ortada dolaştırdıkları ‘Magic hat’ (Sihirli Şapka) ile bağış topluyordu. O da yardım etmek isterseniz. Bu konuda da sizi zorlayan yok, vicdanınızın sesi dışında.
Elektroniğe yer yok
Genelde elektrik kullanılmayan bu kamplarda elektronik aletlerde pek sevilmiyor. En azından kamp bitene kadar kullanılmaması isteniyor. Acemi bir hippi olarak, bir kaç kez telefonumu çıkardığımda kibarca kapatmam, ya da gruptan biraz uzaklaşıp kontrol etmem konusunda kibarca uyarıldım. Bir fotoğraf meraklısı olarak, her yanım fotoğrafla kaynarken, deklanşör parmağımı kontrol altında tutmak için neler çektiğimi de bir ben biliyorum. Neyse ki bir kaç gün geçtikten sonra, bana alıştıkları için bazı fotoğraflar çekmeme ses çıkarmadı insanlar.
Bir çeşit alternatif yaşam kampı olan ‘Gökkuşağı Buluşmaları’nda zaman adeta yavaşlıyor. Kimse bir yere yetişmeye çalışmıyor. Şehirlerin baş döndürücü hızından eser yok. O yüzden insanların yüzünde bu sakinliği görmek mümkün. Herkes daha anlayışlı. Ufak tefek gerginlikler olsa da büyümeden yatışıyor.
Gün genelde güneşin doğumuyla başlıyor. İsteyen yoga ve meditasyon gruplarına katılıyor, isteyen spor yapıyor, isteyen tembellik. Değişik konularda çalışma grupları, atölye çalışmaları tüm gün devam ediyor. Sabah ve akşam olmak üzere iki öğün yemek çıkıyor. Sadece vegan yemekler. Hep birlikte hazırlanıp, hep birlikte yeniyor. Yemek öncesi, herkes el ele tutuşup bir çember kuruyor. Şarkılar söyleyerek yaşam, sevgi, barış ve denge kutlanıyor ve kutsanıyor. Belli bir dinsel yanı olmasa da, pagan ve Hindu izler göze çarpıyor. Ve ayinler doğa anaya teşekkür edilerek sona eriyor.
Sabah yemeğinden sonra, içecek su getirilmesi, kamp alanının temizlenmesi gibi, gün içinde yapılması gereken şeyler konuşuluyor. Bunları yapacak gönüllüler belirlendikten sonra herkes zamanını kendi istediği gibi geçiriyor.
Akşam yemeği de ortada yakılan ateşin çevresinde kurulan çemberle başlıyor. Yemekten sonra yine ateş çevresinde şarkılar söyleniyor, danslar ediliyor, oyunlar oynanıyor. Medyada geçen yoğun uyuşturucu ve alkol kullanımı iddialarının tam tersine benim katıldığım, Gökkuşağı Buluşmasında kampta alkol kullanımı yasaktı. Hatta kahve, şeker ve tuz bile kullanmıyordu insanlar. Vücutlarını günlük yaşamın etkilerinden tamamen temizlemeye çalışıyorlardı.