İHA / DHA / AA / Hürriyet Seyahat | Fotoğraflar: DHA, Alamy, AA, İHA
Köyüne 7 tane tabela taktırdı, yine de kimse bulamıyor! “Sürekli beni arayıp köy nerede diye soruyorlar”
Bursa'nın doğal güzellikleriyle ünlü Karacaali köyünün girişi, 7 tane tabela dikilmesine rağmen yine de kimse tarafından bulunamıyor.
Gemlik ilçesinin Karacaali köyü, doğal güzellikleriyle ön plana çıkıyor. Çevresinde bulunan çam fıstığı ağaçları, deniz kenarındaki köye ayrı bir güzellik katıyor.
Köy muhtarı Göksel Noca, vatandaşların köyünü rahat bulabilmesi için köyün girişlerine 7 tane tabela diktirdi. Ancak bu da çare olmadı.
Ziyaretçilerin köyün girişini bulamadığını ifade eden Karacaali Muhtarı Göksel Noca, "Köyümüz çukurda kalıyor. Armutlu'ya 30, Gemlik ilçesine 10 kilometre mesafede. Köyümüz çukurda kaldığı için pek tanınmıyor. Oysa köyümüz deniz kıyısında çok şirin bir köy. Armutlu ilçesine üst yolumuz var. Yol köyümüzü kucaklamış, köy gözükmüyor.
Buna rağmen yine de köyümüz bilinmiyor. Köyümüz çok güzel, denize sıfır. Havası ve suyu nefis. Her şey bol, balığın en güzelini biz yiyoruz. Yazın nüfus 3 bini buluyor, kışın ise 600 kişi yaşıyor. Köyümüz Osmanlı'nın sahil kasabasıymış. Saraydan emekli olanlar buraya yerleşmişler" dedi. Kaynak: İHA
İzmir'in boncuğu
Yazı: Sevda Serbest / Hürriyet Seyahat Gezgini
İzmir’in Kemalpaşa ilçesine bağlı gizli kalmış bir köy burası. Merkezden sadece yarım saat uzaklıktaki Nazarköy adı üstünde bir nazar boncuğu diyarı. Nif Dağı eteklerindeki bu şirin ve mütevazı köy, yaklaşık 70 yıl öncesine kadar Kurudere adıyla biliniyormuş. Birgün Mısır’dan bir boncuk ustasının gelip buraya yerleşmiş. Bölgenin kızılçam ağaçlarının katkısıyla Nazarköy, bir boncuk üretim merkezi haline gelir. Fotoğraf: Sevda Serbest / Hürriyet Seyahat Gezgini
İzmir’in Kemalpaşa ilçesine bağlı gizli kalmış bir köy burası. Merkezden sadece yarım saat uzaklıktaki Nazarköy adı üstünde bir nazar boncuğu diyarı. Nif Dağı eteklerindeki bu şirin ve mütevazı köy, yaklaşık 70 yıl öncesine kadar Kurudere adıyla biliniyormuş. Birgün Mısır’dan bir boncuk ustasının gelip buraya yerleşmiş. Bölgenin kızılçam ağaçlarının katkısıyla Nazarköy, bir boncuk üretim merkezi haline gelir. Fotoğraf: Sevda Serbest / Hürriyet Seyahat Gezgini
Boncuk üretimi için bu köyün tercih edilme sebebi ise, bölgede yetişen kızılçam ağaçları. Çünkü boncuk ocağında kullanılan bu ağacın bıraktığı is, boncukların daha iyi parlamasını sağlıyormuş.İki derenin arasında bir vadiye kurulmuş olan köy geçimini çoğunlukla nazar boncuğu yapımından sağlıyor. Köyün duvarlarında, caddelerinde pek çok seramik ve nazar boncuğu göreceksiniz. Hatta bu pek çok boncuk atölyesi ile karşılaşacak ve nazar boncuğunun yapılışına tanık olacaksanız. Dilerseniz siz de deneyebilirsiniz. Gelmişken Nif Dağı eteklerinden toplanmış şifalı otlardan satın almayı da unutmayın. Fotoğraf: Sevda Serbest / Hürriyet Seyahat Gezgini
Evler Konya'da bahçeler Isparta'da
Beyşehir Gölü'ne kıyısı bulunan 530 nüfuslu Gölyaka Mahallesi Konya'nın Beyşehir ilçesine bağlı olmasına rağmen, mahalle sakinleri ilçe merkezine kara yoluyla ulaşabilmek için Isparta'nın Yenişarbademli ilçesindeki Gölkonak köyünden geçen yolları kullanmak zorunda kalıyor.Coğrafi konumu nedeniyle Isparta'ya yakın olan Konya il merkezine kara bağlantısı olmayan mahallenin sakinleri Konyalı olmalarına rağmen yıllardır ekmek almak ya da banka işlemlerini görmek için 5 kilometre mesafedeki Isparta'nın Yenişarbademli ilçesine gidiyor.Gölyaka Mahallesi Muhtarı Ömer Kurnaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de ender görülebilecek ilginç bir coğrafi konuma sahip olduklarını söyledi.Beyşehir ilçe merkezine gidebilmek için tek alternatiflerinin sınırlarındaki Isparta'nın Yenişarbademli ilçesine bağlı Gölkonak Mahallesi olduğunu belirten Kurnaz, "Gölyaka, Konya'nın Isparta sınırında ama aynı zamanda bu ilin etrafını çevirdiği bir mahalle konumunda. Yenişarbademli'den geçmek istemesek bile Konya'ya veya Beyşehir'e gidebileceğimiz diğer kara yolu bağlantımız da Isparta'nın başka bir ilçesi olan Şarkikaraağaç'tan sağlanıyor. Ama bu alternatif güzergahla kara yolu bağlantımızı daha çok uzatmak durumunda kalacağımız için her zaman Yenişarbademli'yi tercih ediyoruz." dedi.
Mahalle coğrafi konumuyla Isparta'nın içinde kaldı
Mahallelerinin, bu coğrafi konumuyla Isparta'nın içerisinde kalan bir yerleşim merkezi gibi nitelendirildiğini dile getiren Kurnaz, şunları kaydetti:"Malum, ülkemizde koronavirüs salgını söz konusu. Hafta sonları Konya, il olarak sokağa çıkma yasağı getirilen 31 büyükşehir arasında yer alıyor, ama bitişiğimizdeki Isparta topraklarında böyle bir kısıtlama söz konusu değil. Bir de Konya ile Isparta arasında iller arası seyahat kısıtlaması bulunuyor. Beyşehir merkeze giderken zorunlu olarak Gölkonak Köyü'nden geçiş yaparken bu kısıtlamalar dolayısıyla herhangi bir sıkıntı yaşayıp yaşamadığımızı herkes merak ediyor. Biz böyle bir sıkıntı yaşamıyoruz. Zaten burada tanınıyoruz, herhangi bir sıkıntılı durum yoksa bırakıyorlar."
Mahallelerinin, bu coğrafi konumuyla Isparta'nın içerisinde kalan bir yerleşim merkezi gibi nitelendirildiğini dile getiren Kurnaz, şunları kaydetti:"Malum, ülkemizde koronavirüs salgını söz konusu. Hafta sonları Konya, il olarak sokağa çıkma yasağı getirilen 31 büyükşehir arasında yer alıyor, ama bitişiğimizdeki Isparta topraklarında böyle bir kısıtlama söz konusu değil. Bir de Konya ile Isparta arasında iller arası seyahat kısıtlaması bulunuyor. Beyşehir merkeze giderken zorunlu olarak Gölkonak Köyü'nden geçiş yaparken bu kısıtlamalar dolayısıyla herhangi bir sıkıntı yaşayıp yaşamadığımızı herkes merak ediyor. Biz böyle bir sıkıntı yaşamıyoruz. Zaten burada tanınıyoruz, herhangi bir sıkıntılı durum yoksa bırakıyorlar."
Resmi işlemler Konya'da, gündelik işler Isparta'da
Kurnaz, Konya'nın Beyşehir ilçe merkezine 55, il merkezine ise 145 kilometre mesafede bulunduklarını anımsatarak, mesafenin bu kadar uzak olması nedeniyle mahalle sakinlerinin yıllardır genellikle banka, eczane, alışveriş ve diğer günlük işleri için Isparta'nın Yenişarbademli ilçesini kullandıklarını, Beyşehir'e ise genellikle resmi işler için gidildiğini aktardı.Mahalleye yakın olması nedeniyle herhangi bir sağlık sorunu yaşadığında ambulansın da Yenişarbademli ilçesinden geldiğini anlatan Kurnaz, "Mahalle sakinleri olarak yakınımızdaki Yenişarbademli ilçemizle adeta iç içe girdik. Kız aldık, kız verdik. Yani herkes burada birbirini ismiyle tanır, bilir. Ekmek ihtiyaçlarımız da Yenişarbademli'den gelir. Resmi işlerimiz dışında daha çok Yenişarbademli’ye gider geliriz. Mahallemizde ilkokul var, ancak ortaokul ve lise için vatandaşlarımız imkanlarına göre Yenişarbademli veya Beyşehir'e çocuklarını göndermeyi tercih ediyor." diye konuştu.Gölyakalı Ramazan Tüger, kış döneminde Beyşehir ilçe merkezindeki evinde kaldığını, yazınsa mahallesine geldiğini belirtti.
Kurnaz, Konya'nın Beyşehir ilçe merkezine 55, il merkezine ise 145 kilometre mesafede bulunduklarını anımsatarak, mesafenin bu kadar uzak olması nedeniyle mahalle sakinlerinin yıllardır genellikle banka, eczane, alışveriş ve diğer günlük işleri için Isparta'nın Yenişarbademli ilçesini kullandıklarını, Beyşehir'e ise genellikle resmi işler için gidildiğini aktardı.Mahalleye yakın olması nedeniyle herhangi bir sağlık sorunu yaşadığında ambulansın da Yenişarbademli ilçesinden geldiğini anlatan Kurnaz, "Mahalle sakinleri olarak yakınımızdaki Yenişarbademli ilçemizle adeta iç içe girdik. Kız aldık, kız verdik. Yani herkes burada birbirini ismiyle tanır, bilir. Ekmek ihtiyaçlarımız da Yenişarbademli'den gelir. Resmi işlerimiz dışında daha çok Yenişarbademli’ye gider geliriz. Mahallemizde ilkokul var, ancak ortaokul ve lise için vatandaşlarımız imkanlarına göre Yenişarbademli veya Beyşehir'e çocuklarını göndermeyi tercih ediyor." diye konuştu.Gölyakalı Ramazan Tüger, kış döneminde Beyşehir ilçe merkezindeki evinde kaldığını, yazınsa mahallesine geldiğini belirtti.
"Mahalleme ve bahçeme gidebilmek için mutlaka Isparta hudutlarına girmem gerekiyor. Beyşehir'den gelirken Yenişarbademli'nin Gölkonak Köyü'nden geçiş yaparak buraya gelebiliyoruz. Yani buralara gelip giderken kesinlikle Isparta topraklarının içerisine girip Gölyaka Mahallesi'ne geçmek durumundayız. Bu, ben doğdum doğalı böyle. Konya'nın bir mahallesi olarak Beyşehir Gölü'nün dibindeyiz ama etrafımızda Konya değil Isparta toprakları mevcut. Eskiden Beyşehir Gölü'nün tamamı Konya sınırları içerisindeydi, şimdi ise bir bölümü Isparta'ya bağlı. Bildiğim kadarıyla Türkiye'de coğrafi konum olarak böyle bir örnek yok." Kaynak: Anadolu Ajansı
Evlerin altından su akan köy
Çanakkale’de evlerin altından su akan köy Venedik’i andırıyor. Bayramiç ilçesine bağlı Ağaçköy’de evlerin altından geçen kanallardan su akıyor. Köylüler evlerinde su sesiyle yaşıyor. Köylüler su ihtiyacı için evlerinden dışarı çıkmadan kanaldan su ihtiyaçlarını karşılıyor. Köylüler evlerinin altından geçen kanalda bulaşıklarını yıkarken, sulama ihtiyaçlarını da kanaldan karşılıyor. Evlerinin altından geçen su sayesinde köylüler yaz sıcaklarından pek etkilenmiyor.
Evlerin altından akan su binaları serin tutuyor. Ağaçköy Venedik köyü olarak biliniyor. Evlerinin altından geçen sudan faydalandıklarını ifade eden köylüler, “Evlerimizin altından su geçiyor. Bu suyu kullanıyoruz. Bulaşıkları yıkayıp sulamada kullanıyoruz. Akan su evlerimizi sıcak yaz günlerinde serin tutuyor. Biz çok memnunuz. Köydeki çok sayıda evin altından su geçiyor” dedi. Kaynak: Anadolu Ajansı
İki şehir bu caddede ayrılıyor
Samsun'un Ambartepe ve ilerisindeki Elimdağ mahalleleri ile Ordu’nun Şenbolluk Mahallesi’ni, evler arasından geçen dar yol ayırıyor. İki kentin sınırı olarak kabul edilen ve yarısı Samsun, diğer yarısı ise Ordu’ya ait yol bölgede oturanlara ilginç anlar yaşatıyor. Bir adımla kent değiştiren mahalle sakinleri, komşu oldukları evlerde birbirlerini sabit telefon hatlarından ararken ise şehirler arası kod kullanmak zorunda kalıyor. Samsun’un Terme ilçe merkezine 30 kilometre uzaklıktaki Ambartepe ve komşu Elimdağ mahalleleri ile Ordu’nun İkizce ilçesine 24 kilometre mesafedeki Şenbolluk mahallelerini, 7 metre genişliğindeki yol ayırıyor.
İki kentin sınırı olarak kabul edilen yolun yarısı Samsun, diğer yarısı ise Ordu’ya ait. Bu durum, bölgede oturanlara da ilginç anlar yaşatıyor. Mahalle sakinleri, yolun karşısına geçtikleri anda bulundukları kenti de değiştirmiş oluyor. Yola bakan binalarda oturanlar karşılıklı evlerde ancak ayrı illerde yaşıyor. Ev sahipleri birbirlerini sabit telefon hatlarından ararken ise şehirler arası kod kullanmak zorunda kalıyor. Ambartepe ve Elimdağ mahalleleri ile Şenbolluk Mahallesi’nde bulunan ve aralarında yaklaşık 80 metre mesafe olan iki camide ise ezan farklı dakikalarda okunuyor. Güvenlik güçleri, bazı ihbar ve adli olaylarda ise olayın hangi mahallede geçtiğine karar verdikten sonra harekete geçerek müdahalede bulunuyor. Kaynak: DHA
Anadolu’ya adını veren köy
Ankara’nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Taşlıca Köyü, 'Anadolu' adının ilk verildiği yer olarak biliniyor. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği köyde, Kırmızı Ebe ve oğlu Oruç Gazi türbeleri ile Gelin Kayası gibi ziyaretçilerden yoğun ilgi gören efsanelere mahzar olmuş mekânlar bulunuyor. Köyün en önemli özelliklerinden biri her kaya ve taşın bin yılları aşan bir hikâyesinin olması. Anadolu isminin ise bu köydeki Ayran Taşı’ndan geldiğine inanan köy halkı, anlattıklarıyla duyanları hayrete düşürüyor. Taşlıca köyünden Arife Hanımöz, bir rivayete göre Anadolu isminin çıkış noktasını İHA muhabirlerine şu cümlelerle anlattı: “Anadolu ismi Ayran Taşı’ndan çıkmış.
Bir tabur asker gelmiş. Kırmızı Ebe, o taşın içinde bulunan ayranı doldurup askerlere veriyormuş ve "için yavrularım" diyormuş. Askerler de mataralarının dolu olduğunu ‘ana dolu’ şeklinde söylüyormuş. Bu şekilde bugünkü Anadolu isminin Ayran Taşı’ndan geldiğine inanılıyor.” Köyün bir başka ziyaret merkezi de 'Kırmızı Ebe Türbesi'. Taşlıca köyünün kurucularından olduğu söylenen Kırmızı Ebe, yanaklarının ve başına bağladığı örtünün kırmızı olmasından dolayı 'Kırmızı Ebe' diye adlandırılmış.
Taşlıca köyünün güneyindeki tepede görenler tarafından ‘at üzerinde oturan bir geline’ benzetilen bir kaya bulunuyor. Bu kayanın efsanevi hikâyesinin yıllar öncesini dayandığını iddia eden Arife Hanımöz, “Burada davul çalınıyormuş, o sırada bir ses gelmiş ve üç defa ‘davula vurma’ demiş. Ancak davulu çalan kimse vurmaya devam etmiş. Bunun üzerine atın üzerindeki gelin ve beraberindekiler taşa dönüşmüş. O günden bu güne buraya Gelin Kaya’sı derler” diye konuştu.
Herkese yardım ettiği ve çok bilge bir kişi olduğu iddia edilen Kırmızı Ebe’nin, ilk Türk mutasavvıflarından Hoca Ahmet Yesevi’nin müritlerinden olduğu yönünde bilgiler de var. Taşlıca köyü gibi ülkemizde çok değerli birçok köy bulunuyor. Köy seyahatini seven gezginlerin planlarını biraz daha kolaylaştırmak için salgın sonrası dönemde mutlaka uğramanız gereken köyleri listeledik. Bu listeyi saklayın, ne de olsa bu günleri atlattıktan sonra açık havanın tadını hep birlikte bol bol çıkaracağız. Kaynak: iHA / AA
Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’ın oynadığı filmden sonra daha popüler oldu
Yazı: Duygu ve Merve Yiğit / Hürriyet Seyahat Gezgini
Dünyanın en güzel yürüyüş yollarından biri olan Likya yolu üstünde yer alan tarihi boyunca onlarca uygarlığın yaşadığı ve Fethiye merkezine 13 km uzaklıkta yer alıyor Kayaköy. Gidip görmemiş olanlar Louis de Bernieres'in Kanatsız Kuşlar romanından, ‘Büyü’ filminin bazı sahnelerinden ya da Russel Crowe’un, Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’ın da oynadığı The Water Diviner (Son Umut) filminde Kayaköy’ü hatırlayacaklardır.
Dünyanın en güzel yürüyüş yollarından biri olan Likya yolu üstünde yer alan tarihi boyunca onlarca uygarlığın yaşadığı ve Fethiye merkezine 13 km uzaklıkta yer alıyor Kayaköy. Gidip görmemiş olanlar Louis de Bernieres'in Kanatsız Kuşlar romanından, ‘Büyü’ filminin bazı sahnelerinden ya da Russel Crowe’un, Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’ın da oynadığı The Water Diviner (Son Umut) filminde Kayaköy’ü hatırlayacaklardır.
Bir de Noel Baba’nın (St. Nicholas) evinin de bu bölgede olduğu söyleniyor. Peki 5 bin yıllık tarihinin haricinde Kayaköy’ü bu kadar özel, bu kadar farklı yapan nedir? Kayaköy’e her sene tekrar tekrar gelen insanlar bu köyde ne buluyor? Bu sorunun cevabı çok basit: köyün DNA’sında olan bazı değerlerin hâlâ yaşıyor, yaşatılıyor olması. Sevgi, saygı, huzur, doğa, sanat, aktivite, eğlence, müzik ve birliktelik... Makus tarihine rağmen hâlâ bozulmamış, hâlâ direnen ender yerlerden biri Kayaköy… Rumlar tarafından Antik Likya Uygarlığına ait Karmylassos kentinin kalıntılarının üzerine 'Levissi' adıyla inşa edilmiş burası. 1922 yılına kadar burada 25 bin kişinin yaşadığı söyleniyor.
1921-1922 yıllarında gerçekleşen Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 1923 Lozan Antlaşması ile Türk ve Rum halk arasında nüfus değişimi yani mübadele ile 6500 Rum geri döneceğinden emin, eşyalarını Türk komşularına teslim edip, 8 km'lik liman yolunu ellerinde bavulları ile gitmiş. Yerlerine ise Batı Trakya’dan yaklaşık 200 Türk yerleştirilmiş ve bu topraklar artık 'Kayaköy' adı ile anılmaya başlanmış. Rumlar verimli araziye ev kurmazlarmış. Ekip dikmek için kullanılan arazide tarım yapıp, evlerini yamaçlara ve kayalık alanlara kurarlarmış.
Türkler ise tam tersi. Düzlüklerde bağcılık, tütüncülük gibi tarım ve ziraat ile ilgilenen Türkler, yamaçları tarıma elverişli bulmadıkları için, tepelerin önündeki ovalarda ev kurmayı tercih etmişler. Mübadeleden beş yıl sonra 'gömü efsanesi' civara yayılmış. Bölgeye gelen çevre halk ilk yağmayı yapmış… 1957’deki Fethiye depremi ile üçüncü darbe gelmiş köye. Yapıların çoğu hasar görmüş, evsiz kalan Fethiyeliler kapı pencere taşınabilir ne varsa almış gitmiş. Düzlükteki evler tamir edilmiş ama tepedekiler öylece bırakılmış. Rumlar tarafından boşaltılan evler böylece 'Hayalet Şehir' olarak anılacak ebedi bir sessizliğine bürünmüş.
Film seti gibi
Doğanbey Köyü 1980’lerde aşağı taşınınca, eskiden Rumların yaşadığı asıl yerleşim hem ‘Yukarı’ adını aldı hem de kaderine terk edildi. Yıllar sonra Türkiye’nin önde gelen entelektüelleri tarafından evler satın alıp restorasyonlar yapıldı ve bugün inanılmaz güzellikte mimari örnekler ortaya çıktı. Köy adeta zaman içinde hareket kazandı. Halen yaşayan kimse olmadığından yılın çoğu zamanı yine hayalet köy durumunda. Yapımcılar için doğal set işlevi görüyor.
Hayalet köy olarak biliniyor
Yazı: Sevil Mert / Hürriyet Seyahat Gezgini
İzmir’de Ödemiş’e bağlı Lübbey Köyü ‘Hayalet Köy’ olarak biliniyor. Köylüler bundan tam 30 yıl önce köyü terk etmek zorunda kaldılar. Nedeni ise oldukça ilginç… Bir köy düşünün, halkının büyük çoğunluğu 7-8 km ötedeki yaylaya taşınıyor, kalanları da eğitim, iş gibi nedenlerle en yakın ilçeye göç ediyor. Zamanla köyde kimsecikler kalmıyor. Lübbey Köyü, İzmir’in Ödemiş İlçesine bağlı terkedilmiş bir köy. Köyde hâlâ yaşayan sadece birkaç hane kalmış, onlar da köyün yaşlıları.
İzmir’de Ödemiş’e bağlı Lübbey Köyü ‘Hayalet Köy’ olarak biliniyor. Köylüler bundan tam 30 yıl önce köyü terk etmek zorunda kaldılar. Nedeni ise oldukça ilginç… Bir köy düşünün, halkının büyük çoğunluğu 7-8 km ötedeki yaylaya taşınıyor, kalanları da eğitim, iş gibi nedenlerle en yakın ilçeye göç ediyor. Zamanla köyde kimsecikler kalmıyor. Lübbey Köyü, İzmir’in Ödemiş İlçesine bağlı terkedilmiş bir köy. Köyde hâlâ yaşayan sadece birkaç hane kalmış, onlar da köyün yaşlıları.
Peki Lübbey Köyü nasıl 'Hayalet Köy' oldu?
Lübbey Köyü, Bozdağların yamacındaki Türkmen Köylerinden biri. Köyün yazları çıktığı yaylaya elektrik gelip de Lübbey’e gelmeyince köylüler yavaş yavaş, şimdiki adı ile Çamyayla Köyü olan yaylaya taşınmışlar. Çamyayla bakliyat yetiştirmeye elverişli arazisi nedeniyle de köyde yaşayanları oraya çekmiş. Yeni ev yapacak olanlar yeni ve verimli arazisi olan Çamyayla’yı tercih etmiş. Lübbey Köyü, hayvancılık, nar ve kestane gibi meyve yetiştiriciliği ile geçiniyormuş ancak zamanla bunlar köylünün geçinmesine yetmemiş. Kimisi bakliyat yetiştirmek için Çamyayla’ya kimisi iş veya çocukların eğitimi için Ödemiş’e taşınmış derken köy hayalet köye dönüşmüş. Köyün özgün mimarisi, yeni binalarla kirletilmemesi, köyün yerleştiği sırtın yapısı nedeniyle zamanla fotoğrafçıların, yürüyüş gruplarının ilgisini çekmesi ile şimdi yeniden popüler hale gelmeye başladı.
Lübbey Köyü, Bozdağların yamacındaki Türkmen Köylerinden biri. Köyün yazları çıktığı yaylaya elektrik gelip de Lübbey’e gelmeyince köylüler yavaş yavaş, şimdiki adı ile Çamyayla Köyü olan yaylaya taşınmışlar. Çamyayla bakliyat yetiştirmeye elverişli arazisi nedeniyle de köyde yaşayanları oraya çekmiş. Yeni ev yapacak olanlar yeni ve verimli arazisi olan Çamyayla’yı tercih etmiş. Lübbey Köyü, hayvancılık, nar ve kestane gibi meyve yetiştiriciliği ile geçiniyormuş ancak zamanla bunlar köylünün geçinmesine yetmemiş. Kimisi bakliyat yetiştirmek için Çamyayla’ya kimisi iş veya çocukların eğitimi için Ödemiş’e taşınmış derken köy hayalet köye dönüşmüş. Köyün özgün mimarisi, yeni binalarla kirletilmemesi, köyün yerleştiği sırtın yapısı nedeniyle zamanla fotoğrafçıların, yürüyüş gruplarının ilgisini çekmesi ile şimdi yeniden popüler hale gelmeye başladı.
Lübbey Köyü ile ilgili en çok dillenen rivayet, üç harflilerin köyü bastığını ve bu yüzden köydeki herkesin kaçtığı… Lübbey Köyü’nün geçmişinin Hellenistik döneme kadar dayandığına dair bulgular var. Bizans döneminden kalma manastır, mezarlık gibi kalıntılara da rastlanmış. Şu an kentsel sit alanı ilan edilmiş durumda olan Lübbey’de 44 sivil mimari örneği ve dört anıtsal yapı bulunuyor. Evlerinde arasında geniş yollar yok, sadece eşekle veya yürüyerek gidilebilecek ara yollarla evler birbirine bağlanmış.