Hürriyet Seyahat | Fotoğraflar: Alamy, AA, DHA, İHA
Define avcıları talan etmişti! Türkiye'nin zamana yenilen hayalet köyü...
Türkiye’de gidilip görülmesi gereken birçok köy bulunuyor. Hatta bazıları yabancı turistlerin göz bebeği haline bile gelmiş durumda. Yalnız bu listemizde bilinen köyler dışında çok farklı özellikleri olan ve pek fazla bilinmeyen köyleri listeledik. Çoğunu ilk kez duyacaksınız. İşte Türkiye’nin en ilginç köyleri…
Hemen herkes şehir hayatından ve çalışmaktan bunaldığında köy yaşamını düşlemeye başlar. Küçük bir köy evinde yaşama hayalleri kurar. Yalnız bu listedeki köyler biraz farklı... Korona sonrası mutlaka listenize ekmelisiniz. Çünkü hepsi birbirinden ilginç hikâyelere sahip...
1980'e kadar Türkiye'nin en büyük köyü unvanına sahipken, verdiği göçler yüzünden günümüzde ise tam bir hayalet köyü andırıyor.
Türkiye’nin kıymetlisi
Musa Dağı’nın eteklerinde kurulu yerleşim, Türkiye’nin kalan tek Ermeni köyü... Hatay’ın Samandağ ilçesine 3 kilometre uzaklıkta. Gelenekler yüzyıllardır bozulmadan sürüyor. Her yıl ağustos ayının ikinci pazarı kutlanan ve Hıristiyan âlemince kutsal kabul edilen Meryem Ana Yortusu, dinsel bir tören olmanın yanı sıra farklı din ve mezhepleri bir araya getiriyor. Tabii bu yıl koronavirüs nedeniyle bu tören olmayabilir. Havası, manzarası, organik ürünleri ve lezzetleriyle Türkiye’nin en farklı köylerinden…
Halfeti ilçesine bağlı Savaşan köyü ise kendi kaderine terk edilmiş durumda... Köy etkileyici bir manzaraya sahip olsa da, köyün sakinleri suların yarattığı tehlikeden ötürü 30 kilometre ötedeki bir başka köye yerleştirilmiş.
Hayalet köy olarak biliniyor
Yazı: Sevil Mert / Hürriyet Seyahat Gezgini
İzmir’de Ödemiş’e bağlı Lübbey Köyü ‘Hayalet Köy’ olarak biliniyor. Köylüler bundan tam 30 yıl önce köyü terk etmek zorunda kaldılar. Nedeni ise oldukça ilginç… Bir köy düşünün, halkının büyük çoğunluğu 7-8 km ötedeki yaylaya taşınıyor, kalanları da eğitim, iş gibi nedenlerle en yakın ilçeye göç ediyor. Zamanla köyde kimsecikler kalmıyor. Lübbey Köyü, İzmir’in Ödemiş İlçesine bağlı terkedilmiş bir köy. Köyde hâlâ yaşayan sadece birkaç hane kalmış, onlar da köyün yaşlıları.
İzmir’de Ödemiş’e bağlı Lübbey Köyü ‘Hayalet Köy’ olarak biliniyor. Köylüler bundan tam 30 yıl önce köyü terk etmek zorunda kaldılar. Nedeni ise oldukça ilginç… Bir köy düşünün, halkının büyük çoğunluğu 7-8 km ötedeki yaylaya taşınıyor, kalanları da eğitim, iş gibi nedenlerle en yakın ilçeye göç ediyor. Zamanla köyde kimsecikler kalmıyor. Lübbey Köyü, İzmir’in Ödemiş İlçesine bağlı terkedilmiş bir köy. Köyde hâlâ yaşayan sadece birkaç hane kalmış, onlar da köyün yaşlıları.
Peki Lübbey Köyü nasıl 'Hayalet Köy' oldu?
Lübbey Köyü, Bozdağların yamacındaki Türkmen Köylerinden biri. Köyün yazları çıktığı yaylaya elektrik gelip de Lübbey’e gelmeyince köylüler yavaş yavaş, şimdiki adı ile Çamyayla Köyü olan yaylaya taşınmışlar. Çamyayla bakliyat yetiştirmeye elverişli arazisi nedeniyle de köyde yaşayanları oraya çekmiş. Yeni ev yapacak olanlar yeni ve verimli arazisi olan Çamyayla’yı tercih etmiş. Lübbey Köyü, hayvancılık, nar ve kestane gibi meyve yetiştiriciliği ile geçiniyormuş ancak zamanla bunlar köylünün geçinmesine yetmemiş.
Lübbey Köyü, Bozdağların yamacındaki Türkmen Köylerinden biri. Köyün yazları çıktığı yaylaya elektrik gelip de Lübbey’e gelmeyince köylüler yavaş yavaş, şimdiki adı ile Çamyayla Köyü olan yaylaya taşınmışlar. Çamyayla bakliyat yetiştirmeye elverişli arazisi nedeniyle de köyde yaşayanları oraya çekmiş. Yeni ev yapacak olanlar yeni ve verimli arazisi olan Çamyayla’yı tercih etmiş. Lübbey Köyü, hayvancılık, nar ve kestane gibi meyve yetiştiriciliği ile geçiniyormuş ancak zamanla bunlar köylünün geçinmesine yetmemiş.
Kimisi bakliyat yetiştirmek için Çamyayla’ya kimisi iş veya çocukların eğitimi için Ödemiş’e taşınmış derken köy hayalet köye dönüşmüş. Köyün özgün mimarisi, yeni binalarla kirletilmemesi, köyün yerleştiği sırtın yapısı nedeniyle zamanla fotoğrafçıların, yürüyüş gruplarının ilgisini çekmesi ile şimdi yeniden popüler hale gelmeye başladı.
Lübbey Köyü ile ilgili en çok dillenen rivayet, üç harflilerin köyü bastığını ve bu yüzden köydeki herkesin kaçtığı… Lübbey Köyü’nün geçmişinin Hellenistik döneme kadar dayandığına dair bulgular var. Bizans döneminden kalma manastır, mezarlık gibi kalıntılara da rastlanmış. Şu an kentsel sit alanı ilan edilmiş durumda olan Lübbey’de 44 sivil mimari örneği ve dört anıtsal yapı bulunuyor. Evlerinde arasında geniş yollar yok, sadece eşekle veya yürüyerek gidilebilecek ara yollarla evler birbirine bağlanmış.
Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’ın oynadığı filmden sonra daha popüler oldu
Yazı: Duygu ve Merve Yiğit / Hürriyet Seyahat Gezgini
Dünyanın en güzel yürüyüş yollarından biri olan Likya yolu üstünde yer alan tarihi boyunca onlarca uygarlığın yaşadığı ve Fethiye merkezine 13 km uzaklıkta yer alıyor Kayaköy. Gidip görmemiş olanlar Louis de Bernieres'in Kanatsız Kuşlar romanından, ‘Büyü’ filminin bazı sahnelerinden ya da Russel Crowe’un, Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’ın da oynadığı The Water Diviner (Son Umut) filminde Kayaköy’ü hatırlayacaklardır.
Dünyanın en güzel yürüyüş yollarından biri olan Likya yolu üstünde yer alan tarihi boyunca onlarca uygarlığın yaşadığı ve Fethiye merkezine 13 km uzaklıkta yer alıyor Kayaköy. Gidip görmemiş olanlar Louis de Bernieres'in Kanatsız Kuşlar romanından, ‘Büyü’ filminin bazı sahnelerinden ya da Russel Crowe’un, Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan’ın da oynadığı The Water Diviner (Son Umut) filminde Kayaköy’ü hatırlayacaklardır.
Bir de Noel Baba’nın (St. Nicholas) evinin de bu bölgede olduğu söyleniyor. Peki 5 bin yıllık tarihinin haricinde Kayaköy’ü bu kadar özel, bu kadar farklı yapan nedir? Kayaköy’e her sene tekrar tekrar gelen insanlar bu köyde ne buluyor? Bu sorunun cevabı çok basit: köyün DNA’sında olan bazı değerlerin hâlâ yaşıyor, yaşatılıyor olması. Sevgi, saygı, huzur, doğa, sanat, aktivite, eğlence, müzik ve birliktelik... Makus tarihine rağmen hâlâ bozulmamış, hâlâ direnen ender yerlerden biri Kayaköy… Rumlar tarafından Antik Likya Uygarlığına ait Karmylassos kentinin kalıntılarının üzerine 'Levissi' adıyla inşa edilmiş burası. 1922 yılına kadar burada 25 bin kişinin yaşadığı söyleniyor.
1921-1922 yıllarında gerçekleşen Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 1923 Lozan Antlaşması ile Türk ve Rum halk arasında nüfus değişimi yani mübadele ile 6500 Rum geri döneceğinden emin, eşyalarını Türk komşularına teslim edip, 8 km'lik liman yolunu ellerinde bavulları ile gitmiş. Yerlerine ise Batı Trakya’dan yaklaşık 200 Türk yerleştirilmiş ve bu topraklar artık 'Kayaköy' adı ile anılmaya başlanmış. Rumlar verimli araziye ev kurmazlarmış. Ekip dikmek için kullanılan arazide tarım yapıp, evlerini yamaçlara ve kayalık alanlara kurarlarmış.
Türkler ise tam tersi. Düzlüklerde bağcılık, tütüncülük gibi tarım ve ziraat ile ilgilenen Türkler, yamaçları tarıma elverişli bulmadıkları için, tepelerin önündeki ovalarda ev kurmayı tercih etmişler. Mübadeleden beş yıl sonra 'gömü efsanesi' civara yayılmış. Bölgeye gelen çevre halk ilk yağmayı yapmış… 1957’deki Fethiye depremi ile üçüncü darbe gelmiş köye. Yapıların çoğu hasar görmüş, evsiz kalan Fethiyeliler kapı pencere taşınabilir ne varsa almış gitmiş. Düzlükteki evler tamir edilmiş ama tepedekiler öylece bırakılmış. Rumlar tarafından boşaltılan evler böylece 'Hayalet Şehir' olarak anılacak ebedi bir sessizliğine bürünmüş.
Evlerin altından su akan köy
Çanakkale’de evlerin altından su akan köy Venedik’i andırıyor. Bayramiç ilçesine bağlı Ağaçköy’de evlerin altından geçen kanallardan su akıyor. Köylüler evlerinde su sesiyle yaşıyor. Köylüler su ihtiyacı için evlerinden dışarı çıkmadan kanaldan su ihtiyaçlarını karşılıyor. Köylüler evlerinin altından geçen kanalda bulaşıklarını yıkarken, sulama ihtiyaçlarını da kanaldan karşılıyor. Evlerinin altından geçen su sayesinde köylüler yaz sıcaklarından pek etkilenmiyor.
Evlerin altından akan su binaları serin tutuyor. Ağaçköy Venedik köyü olarak biliniyor. Evlerinin altından geçen sudan faydalandıklarını ifade eden köylüler, “Evlerimizin altından su geçiyor. Bu suyu kullanıyoruz. Bulaşıkları yıkayıp sulamada kullanıyoruz. Akan su evlerimizi sıcak yaz günlerinde serin tutuyor. Biz çok memnunuz. Köydeki çok sayıda evin altından su geçiyor” dedi. Kaynak: Anadolu Ajansı
İzmir'in boncuğu
Yazı: Sevda Serbest / Hürriyet Seyahat Gezgini
İzmir’in Kemalpaşa ilçesine bağlı gizli kalmış bir köy burası. Merkezden sadece yarım saat uzaklıktaki Nazarköy adı üstünde bir nazar boncuğu diyarı. Nif Dağı eteklerindeki bu şirin ve mütevazı köy, yaklaşık 70 yıl öncesine kadar Kurudere adıyla biliniyormuş. Birgün Mısır’dan bir boncuk ustasının gelip buraya yerleşmiş. Bölgenin kızılçam ağaçlarının katkısıyla Nazarköy, bir boncuk üretim merkezi haline gelir. Fotoğraf: Sevda Serbest / Hürriyet Seyahat Gezgini
İzmir’in Kemalpaşa ilçesine bağlı gizli kalmış bir köy burası. Merkezden sadece yarım saat uzaklıktaki Nazarköy adı üstünde bir nazar boncuğu diyarı. Nif Dağı eteklerindeki bu şirin ve mütevazı köy, yaklaşık 70 yıl öncesine kadar Kurudere adıyla biliniyormuş. Birgün Mısır’dan bir boncuk ustasının gelip buraya yerleşmiş. Bölgenin kızılçam ağaçlarının katkısıyla Nazarköy, bir boncuk üretim merkezi haline gelir. Fotoğraf: Sevda Serbest / Hürriyet Seyahat Gezgini
Boncuk üretimi için bu köyün tercih edilme sebebi ise, bölgede yetişen kızılçam ağaçları. Çünkü boncuk ocağında kullanılan bu ağacın bıraktığı is, boncukların daha iyi parlamasını sağlıyormuş.İki derenin arasında bir vadiye kurulmuş olan köy geçimini çoğunlukla nazar boncuğu yapımından sağlıyor. Köyün duvarlarında, caddelerinde pek çok seramik ve nazar boncuğu göreceksiniz. Hatta bu pek çok boncuk atölyesi ile karşılaşacak ve nazar boncuğunun yapılışına tanık olacaksanız. Dilerseniz siz de deneyebilirsiniz. Gelmişken Nif Dağı eteklerinden toplanmış şifalı otlardan satın almayı da unutmayın. Fotoğraf: Sevda Serbest / Hürriyet Seyahat Gezgini
2+2= Matematik Köyü
Yazı: Sevda Serbest / Hürriyet Seyahat Gezgini
Bu köy daha önce gittiğiniz köylerin hiç birine benzemiyor. Köye girince kendinizi Hobbit filminden bir sahnede sanmanız olası. Nesin Matematik Köyü, bana hep anlatılan Halkevlerini hatırlattı. Matematiği sevdirmek ve imece usülü bir dayanışma ile öğrencilere eğitim vermek bu köyün en büyük gayesi. Köyü gezdikçe insan yeniden matematik öğrenmek istiyor adeta. Başka hiçbir köye benzemeyen Nesin Matematik Köyü, Ali Nesin’in ve yüzlerce insanın bağışlarıyla ve imece usulü kurulmasıyla dünyada bir ilk. Fotoğraf: Sevda Serbest / Hürriyet Seyahat Gezgini
Bu köy daha önce gittiğiniz köylerin hiç birine benzemiyor. Köye girince kendinizi Hobbit filminden bir sahnede sanmanız olası. Nesin Matematik Köyü, bana hep anlatılan Halkevlerini hatırlattı. Matematiği sevdirmek ve imece usülü bir dayanışma ile öğrencilere eğitim vermek bu köyün en büyük gayesi. Köyü gezdikçe insan yeniden matematik öğrenmek istiyor adeta. Başka hiçbir köye benzemeyen Nesin Matematik Köyü, Ali Nesin’in ve yüzlerce insanın bağışlarıyla ve imece usulü kurulmasıyla dünyada bir ilk. Fotoğraf: Sevda Serbest / Hürriyet Seyahat Gezgini
Matematik Köyü’ne gelen öğrenciler de yeteneklerine ve fiziksel güçlerine göre bulaşık, yemek, sulama, temizlik, ağaç dikme gibi çeşitli görevleri dönüşümlü olarak üstlenerek bu imece usulü çalışan köye katkıda bulunuyor. Ağaçlarla ve sarmaşıklarla çevrili birçok çalışma ve inziva köşesi, açıkhava kütüphaneleri ve kitap okuma köşeleri var burada. Eğitim program ilkbahar ayları itibarıyla başlıyor ve sonbahar sonuna kadar devam ediyor. Lise ve üniversitelerin ocak ve şubat aylarına denk gelen ara tatillerinde de etkinlikler oluyormuş. Lise matematik eğitiminden yüksek lisans düzeyinde matematiğe, felsefe derslerinden fiziğe onlarca etkinliğin gerçekleştirildiği köyde programlar genelde iki hafta sürüyor. Fotoğraf: Sevda Serbest / Hürriyet Seyahat Gezgini
Dünyaca ünlü isimlerin konser adresi
Yazı: Nurgül Büyükkalay / Hürriyet Seyahat Gezgini
Antalya’nın portakalıyla meşhur Finike ilçesine bağlı bir köy Gökbük... Sedir, çam, meşe, ardıç ve sandal ağaçlarıyla sarıp sarmalamış saklı bir cennet. Dünyaca ünlü birçok isim burada konserler de verdi. Hatta şubat aylarında çok ilginç bir festivali kutluyor. Gökbük Köyü’nün adı ‘yeşil’ anlamındaki ‘gök’ ve ‘böğürtlenlik’ anlamına gelen ‘Bük’ kelimelerinden geliyor. Köy ‘Işık Ülkesi’ olarak da bilinen Likya antik kentinden kalan kalıntılarla iç içe yaşayan muhteşem bir doğa köşesi… Fotoğraf: Nurgül Büyükkalay / Hürriyet Seyahat Gezgini
Antalya’nın portakalıyla meşhur Finike ilçesine bağlı bir köy Gökbük... Sedir, çam, meşe, ardıç ve sandal ağaçlarıyla sarıp sarmalamış saklı bir cennet. Dünyaca ünlü birçok isim burada konserler de verdi. Hatta şubat aylarında çok ilginç bir festivali kutluyor. Gökbük Köyü’nün adı ‘yeşil’ anlamındaki ‘gök’ ve ‘böğürtlenlik’ anlamına gelen ‘Bük’ kelimelerinden geliyor. Köy ‘Işık Ülkesi’ olarak da bilinen Likya antik kentinden kalan kalıntılarla iç içe yaşayan muhteşem bir doğa köşesi… Fotoğraf: Nurgül Büyükkalay / Hürriyet Seyahat Gezgini
Arykanda ve Limyra Antik Kentleri Gökbük’e çok yakın. Arykanda Antik Kenti’nde yaz aylarında çeşitli konserler düzenleniyor. Daha önce Buika ve Anjelika Akbar burada konser vermişti. Köy size doğayla baş başa ve huzurlu bir tatil geçirmeniz için sınırsız güzellikler sunuyor. Köyün tam ortasından geçen Başgöz Çayı, bir diğer adıyla Akçay, köyü iki yakaya ayırıyor. Bu yakaları köy meydanındaki köprü birleştiriyor. Çayın etrafında ise muhteşem güzellikleriyle asırlık çınar ağaçları boy gösteriyor. Köy, kanyonuyla da tüm doğaseverleri ve doğa sporcularını da ağırlıyor. Özellikle doğa yürüyüşçüleri, oryantiring sporcuları, trekking meraklıları için güzel bir gezi rotası. Fotoğraf: Nurgül Büyükkalay / Hürriyet Seyahat Gezgini
Gökbük Kanyonu’nda nesli tükenmekte olan Karakulak Vaşakları, Dağ Keçisi gibi hayvanlar ve Çançiçeği, Glayöl, Dağ Çalbası, Cehri gibi pek çok endemik bitki de yetişiyor. Şifalı bitki meraklılarının da ilgisini çeken köy ve çevresinde kantaron, katran ardıcı, altın otu, ayı pençesi, aslan pençesi, civan perçemi, arı çiçeği, kabalak, karahindiba, ahlat, acı ısırgan, asker gülü, kekik, adaçayı, defne gibi bitkiler yetişiyor. Gelelim ilginç festivale… Köyün ilginç özelliklerinden biri de şubat aylarında ilginç bir festivale ev sahipliği yapıyor olması, festivalin adı Pıngıdık… Fotoğraf: Nurgül Büyükkalay / Hürriyet Seyahat Gezgini
Festival için köyde hazırlıklar birkaç gün önceden başlıyor. Pıngıdık karakteri için bekâr ve askere gitmemiş, oyunculuk yeteneği ve kendine güveni olan, diğer gençler tarafından da sevilen bir delikanlı seçiliyor. Bu genci seçen kişilerin dışında kimse kimin seçildiğini bilmiyor. Pıngıdık olan genç her yıl değiştiriliyor. Festival günü ilk iş, akşama yakılacak dirlik ateşi için odun toplamakla başlıyor. Gençler bütün köyü dolaşıp her evden birkaç odun topluyor. Havanın kararmasıyla beraber köy meydanında dirlik ateşi yakmak için hazırlık yapılıyor. Fotoğraf: Nurgül Büyükkalay / Hürriyet Seyahat Gezgini
Pıngıdık Festivali aynı zamanda yetişkinlerle ergenlik çağında olanlar arasındaki rekabeti sembolize ediyor. Bunu vurgulamak için de bir tür oyun oynuyorlar. Genç erkekler ekmeklerin başında nöbet tutuyor, yetişkinler genç kızların pişirdiği ekmekleri çalmaya çalışıyor. Gençler de ekmek çalan yetişkinleri yakalamaya çalışıyor. Fotoğraf: Nurgül Büyükkalay / Hürriyet Seyahat Gezgini
Türkiye’nin en zengin köyü
Yazı: Filiz Gülten / Hürriyet Seyahat Gezgini
Marmaris'e bağlı Bozburun Yarımadası tam bir doğa cenneti. Yarımadanın binlerce yıllık antik kentleri Thyssanos, Bosprina, Phoenix, Loryma, Hydas ve Thymnos yerleşimleri buranın çok eski tarihlere dayandığının kanıtı... Bozburun Yarımadası'nın merkez yerleşimi olan Bozburun ise teknecilerin yıllardır gözdesi.
Marmaris'e bağlı Bozburun Yarımadası tam bir doğa cenneti. Yarımadanın binlerce yıllık antik kentleri Thyssanos, Bosprina, Phoenix, Loryma, Hydas ve Thymnos yerleşimleri buranın çok eski tarihlere dayandığının kanıtı... Bozburun Yarımadası'nın merkez yerleşimi olan Bozburun ise teknecilerin yıllardır gözdesi.
Maldivler'den farksız suyuyla Adaboğazı, Bozburun'un sadece tekneyle ulaşılabilen Adatepe muhitindeki dünyaca ünlü butik otellerinin tam karşısında yer alıyor. Bozburun, yörede, otelcilikle ön plana çıkmış durumda. Bozburun Yat Kulübü, Sabrina's Haus, Karia Bel ve Miamai öne çıkan butik otel konseptleri olarak göze çarpıyor. Bozburun, eski bir balıkçı köyü. İsmiyle anılan gulet yapımıyla da dünyaca meşhur bir yer.
Dışarıdan köylerini ziyarete gelen teknelerin tamir ve bakımlarını da yapabiliyorlar yani mesleklerini geliştirmiş ve köylerini bu vesileyle kalkındırıyorlar, bu bağlamda Bozburun, Türkiye'nin en varlıklı köylerinden biri olmuş zamanla. Aynı zamanda yazarların ve müzisyenlerin de yerleştikleri bir yer olarak son yıllarda ismini duyuruyor çünkü sakinlikte bir dünya markası sayılabilir.
Anadolu’ya adını veren köy
Ankara’nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Taşlıca Köyü, 'Anadolu' adının ilk verildiği yer olarak biliniyor. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği köyde, Kırmızı Ebe ve oğlu Oruç Gazi türbeleri ile Gelin Kayası gibi ziyaretçilerden yoğun ilgi gören efsanelere mahzar olmuş mekânlar bulunuyor. Köyün en önemli özelliklerinden biri her kaya ve taşın bin yılları aşan bir hikâyesinin olması. Anadolu isminin ise bu köydeki Ayran Taşı’ndan geldiğine inanan köy halkı, anlattıklarıyla duyanları hayrete düşürüyor. Taşlıca köyünden Arife Hanımöz, bir rivayete göre Anadolu isminin çıkış noktasını İHA muhabirlerine şu cümlelerle anlattı: “Anadolu ismi Ayran Taşı’ndan çıkmış.
Bir tabur asker gelmiş. Kırmızı Ebe, o taşın içinde bulunan ayranı doldurup askerlere veriyormuş ve "için yavrularım" diyormuş. Askerler de mataralarının dolu olduğunu ‘ana dolu’ şeklinde söylüyormuş. Bu şekilde bugünkü Anadolu isminin Ayran Taşı’ndan geldiğine inanılıyor.” Köyün bir başka ziyaret merkezi de 'Kırmızı Ebe Türbesi'. Taşlıca köyünün kurucularından olduğu söylenen Kırmızı Ebe, yanaklarının ve başına bağladığı örtünün kırmızı olmasından dolayı 'Kırmızı Ebe' diye adlandırılmış.
Taşlıca köyünün güneyindeki tepede görenler tarafından ‘at üzerinde oturan bir geline’ benzetilen bir kaya bulunuyor. Bu kayanın efsanevi hikâyesinin yıllar öncesini dayandığını iddia eden Arife Hanımöz, “Burada davul çalınıyormuş, o sırada bir ses gelmiş ve üç defa ‘davula vurma’ demiş. Ancak davulu çalan kimse vurmaya devam etmiş. Bunun üzerine atın üzerindeki gelin ve beraberindekiler taşa dönüşmüş. O günden bu güne buraya Gelin Kaya’sı derler” diye konuştu.
Herkese yardım ettiği ve çok bilge bir kişi olduğu iddia edilen Kırmızı Ebe’nin, ilk Türk mutasavvıflarından Hoca Ahmet Yesevi’nin müritlerinden olduğu yönünde bilgiler de var. Taşlıca köyü gibi ülkemizde çok değerli birçok köy bulunuyor. Köy seyahatini seven gezginlerin planlarını biraz daha kolaylaştırmak için salgın sonrası dönemde mutlaka uğramanız gereken köyleri listeledik. Bu listeyi saklayın, ne de olsa bu günleri atlattıktan sonra açık havanın tadını hep birlikte bol bol çıkaracağız. Kaynak: iHA / AA
Film seti gibi
Doğanbey Köyü 1980’lerde aşağı taşınınca, eskiden Rumların yaşadığı asıl yerleşim hem ‘Yukarı’ adını aldı hem de kaderine terk edildi. Yıllar sonra Türkiye’nin önde gelen entelektüelleri tarafından evler satın alıp restorasyonlar yapıldı ve bugün inanılmaz güzellikte mimari örnekler ortaya çıktı. Köy adeta zaman içinde hareket kazandı. Halen yaşayan kimse olmadığından yılın çoğu zamanı yine hayalet köy durumunda. Yapımcılar için doğal set işlevi görüyor.
İki şehir bu caddede ayrılıyor
Samsun'un Ambartepe ve ilerisindeki Elimdağ mahalleleri ile Ordu’nun Şenbolluk Mahallesi’ni, evler arasından geçen dar yol ayırıyor. İki kentin sınırı olarak kabul edilen ve yarısı Samsun, diğer yarısı ise Ordu’ya ait yol bölgede oturanlara ilginç anlar yaşatıyor. Bir adımla kent değiştiren mahalle sakinleri, komşu oldukları evlerde birbirlerini sabit telefon hatlarından ararken ise şehirler arası kod kullanmak zorunda kalıyor. Samsun’un Terme ilçe merkezine 30 kilometre uzaklıktaki Ambartepe ve komşu Elimdağ mahalleleri ile Ordu’nun İkizce ilçesine 24 kilometre mesafedeki Şenbolluk mahallelerini, 7 metre genişliğindeki yol ayırıyor.
İki kentin sınırı olarak kabul edilen yolun yarısı Samsun, diğer yarısı ise Ordu’ya ait. Bu durum, bölgede oturanlara da ilginç anlar yaşatıyor. Mahalle sakinleri, yolun karşısına geçtikleri anda bulundukları kenti de değiştirmiş oluyor. Yola bakan binalarda oturanlar karşılıklı evlerde ancak ayrı illerde yaşıyor. Ev sahipleri birbirlerini sabit telefon hatlarından ararken ise şehirler arası kod kullanmak zorunda kalıyor. Ambartepe ve Elimdağ mahalleleri ile Şenbolluk Mahallesi’nde bulunan ve aralarında yaklaşık 80 metre mesafe olan iki camide ise ezan farklı dakikalarda okunuyor. Güvenlik güçleri, bazı ihbar ve adli olaylarda ise olayın hangi mahallede geçtiğine karar verdikten sonra harekete geçerek müdahalede bulunuyor. Kaynak: DHA