Hürriyet Seyahat| Fotoğraflar: İHA, AA, DHA, Alamy, DepoPhotos
'Anadolu'ya adını veren Türkiye'nin en kıymetli köyü! Bir tabur askere susadılar diye ayran veriyorlar, sonra da...
Ankara Kızılcahamam’ın efsaneleri ve kayalarıyla ünlü Taşlıca köyü, Türkiye'nin en özgün köylerinden biri... Köyün çok ilginç bir özelliği de bulunuyor. İşte Taşlıca Köyü ile ilgili detaylar…
Ankara’nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Taşlıca Köyü, 'Anadolu' adının ilk verildiği yer olarak biliniyor. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği köyde, Kırmızı Ebe ve oğlu Oruç Gazi türbeleri ile Gelin Kayası gibi ziyaretçilerden yoğun ilgi gören efsanelere mahzar olmuş mekânlar bulunuyor.
Taşlıca köyünden Arife Hanımöz, bir rivayete göre Anadolu isminin çıkış noktasını İHA muhabirlerine şu cümlelerle anlattı: “Anadolu ismi Ayran Taşı’ndan çıkmış. Bir tabur asker gelmiş. Kırmızı Ebe, o taşın içinde bulunan ayranı doldurup askerlere veriyormuş ve "için yavrularım" diyormuş.
Köyün bir başka ziyaret merkezi de 'Kırmızı Ebe Türbesi'. Taşlıca köyünün kurucularından olduğu söylenen Kırmızı Ebe, yanaklarının ve başına bağladığı örtünün kırmızı olmasından dolayı 'Kırmızı Ebe' diye adlandırılmış.
Taşlıca köyünün güneyindeki tepede görenler tarafından ‘at üzerinde oturan bir geline’ benzetilen bir kaya bulunuyor. Bu kayanın efsanevi hikâyesinin yıllar öncesini dayandığını iddia eden Arife Hanımöz, “Burada davul çalınıyormuş, o sırada bir ses gelmiş ve üç defa ‘davula vurma’ demiş. Ancak davulu çalan kimse vurmaya devam etmiş
Bunun üzerine atın üzerindeki gelin ve beraberindekiler taşa dönüşmüş. O günden bu güne buraya Gelin Kaya’sı derler” diye konuştu. Herkese yardım ettiği ve çok bilge bir kişi olduğu iddia edilen Kırmızı Ebe’nin, ilk Türk mutasavvıflarından Hoca Ahmet Yesevi’nin müritlerinden olduğu yönünde bilgiler de var.
Taşlıca köyü gibi ülkemizde çok değerli birçok köy bulunuyor. Köy seyahatini seven gezginlerin planlarını biraz daha kolaylaştırmak için salgın sonrası dönemde mutlaka uğramanız gereken köyleri listeledik. Bu listeyi saklayın, ne de olsa bu günleri atlattıktan sonra açık havanın tadını hep birlikte bol bol çıkaracağız.
Masalın içindeymiş gibi: Özgüven köyü, Artvin
Artvin’in Yusufeli ilçesinin Altıparmak Dağları tarafında olan Özgüven Köyü yüksek zirvelerin arasında saklanmış bir masal dünyası adeta. Altı taş, üstü ahşap evlerinin yanı sıra muhteşem doğası bu pek de fazla bilinmeyen köyü en özgün köyler arasında sokmaya yetiyor. Fotoğraf: Yıldırım Güngör
100 yıllık göç hikâyesi: Ulupamir Köyü, Van
Van’ın muhteşem coğrafyasının içinde, uzaktan sıradan bir köy görünse de Ulupamir Köyü’nün göçlerle harmanlanmış tarihi bir yapısı var. Burada 1982 yılında getirilen Pamir Kırgızları, oluşturulan Ulupamir köyünde kültürlerini yaşatıyor.
Türkiye’nin kıymetlisi: Vakıflı Köyü, Hatay
Musa Dağı’nın eteklerinde kurulu yerleşim, Türkiye’nin kalan tek Ermeni köyü... Hatay’ın Samandağ ilçesine 3 kilometre uzaklıkta. Gelenekler yüzyıllardır bozulmadan sürüyor. Her yıl ağustos ayının ikinci pazarı kutlanan ve Hıristiyan âlemince kutsal kabul edilen Meryem Ana Yortusu, dinsel bir tören olmanın yanı sıra farklı din ve mezhepleri bir araya getiriyor. Tabii bu yıl koronavirüs nedeniyle bu tören olmayabilir. Havası, manzarası, organik ürünleri ve lezzetleriyle Türkiye’nin en farklı köylerinden…
Film seti gibi: Yukarı Doğanbey, Aydın
Doğanbey Köyü 1980’lerde aşağı taşınınca, eskiden Rumların yaşadığı asıl yerleşim hem ‘Yukarı’ adını aldı hem de kaderine terk edildi. Yıllar sonra Türkiye’nin önde gelen entelektüelleri tarafından evler satın alıp restorasyonlar yapıldı ve bugün inanılmaz güzellikte mimari örnekler ortaya çıktı. Köy adeta zaman içinde hareket kazandı. Halen yaşayan kimse olmadığından yılın çoğu zamanı yine hayalet köy durumunda. Yapımcılar için doğal set işlevi görüyor.
Adı gibi şirin: Şirince, İzmir
İzmir’in Selçuk ilçesine 8 kilometre uzaklıkta eski bir Rum Köyü. Özgün adı Kırkınca… Cumhuriyet’in ilk yıllarında dönemin İzmir Valisi Kazım Dirik’in talimatıyla ismi ‘Şirince’ olarak resmileştirilmiş. Köyde bağcılık, şarap üretimi ve zeytincilik yapılıyor. Bazı Rum evleri pansiyon olarak hizmet veriyor. Tabela kirliliği yok. Adı gibi şirin. Doğal bir film platosu gibi!
Osmanlı’dan günümüze: Cumalıkızık, Bursa
Uludağ’ın kuzey eteklerinde kurulmuş ve halen yaşayan beş Kızık köyünden biri. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk kurduğu köylerden. Osmanlı mimarisinin en tipik ve renkli örnekleri burada. Ayrıca UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi’ne de dahil edildi. Neredeyse kurulduğu zamanda donmuşçasına günümüze değin aynı şekilde kalmış. Köyde bir etnografya müzesi de var. Özellikle ev yapımı reçelleri mutlaka tadılması gereken lezzetlerden!
Yeryüzünde bir cennet: Maçahel, Artvin
Borçka ilçesine bağlı Maçahel, Karçal Dağları eteklerinde kurulu yedi köyden oluşuyor. Merkez köyün ismi Camili. Maçahel’in en önemli özelliği, UNESCO’nun da 2005 yılında tescillediği, dünyada ekosistemi bozulmamış nadir alanlara verilen ‘Biyosfer Rezerv Alanı’ unvanı taşıyor olması. Coğrafi yapısı, benzersiz biyoçeşitliliği ve doğa harikaları ile ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor. Maçahel ayrıca Kafkas balıyla meşhur.
İhtişamlı yapılar: Ortahisar ve Uçhisar, Nevşehir
Bazı yerler vardır ki gözlerinizin önünde dursa da gerçek olduğuna inanamazsınız! Sizi bir rüyada, fantastik bir filmin içinde veya zaman yolculuğundaymışsınız gibi hissettirir. Kapadokya’da yer alan Uçhisar ve Ortahisar köyleri, özellikle de ihtişamlı kalelerinin etkisiyle adeta bir ‘Game of Thrones’ mekânına benziyor. Henüz görmediyseniz hayal dünyanıza büyük bir borcunuz var demektir.