Fadolar seni söyler Coimbra
Fadocu Amalia Rodriquez’in sesinden 1950’lerde meşhur olan Nisanda Portekiz”in orjinal ismidir Coimbra. Fadoda bir ekoldür aynı zamanda. Ülkenin entelektüel merkezi, Avrupa’da en eski üniversite şehirlerinden biri... Güneşli bir nisan günü, Lizbon’dan Porto’ya giderken uğradım. Sokaklarında fadoların esin kaynaklarını aradım.
Portekiz’in en uzun nehri Mondego, ülkenin en yüksek sıradağları Serra da Estrela’dan doğar. Atlas Okyanusu’na doğru güçlenerek akar. Denize kavuşmasına 35 kilometre kala Coimbra’dan geçer. Şehre güzelliğini veren de bu nehir, çevresindeki parklar ve doğusunda okyanusa paralel uzanan dağlardır. 13’üncü yüzyılın sonunda inşa edilen heybetli Coimbra Üniversitesi’nin bulunduğu tepeye tırmanıp, ortasındaki geniş meydandan çevreye baktığınızda Mondego’yu görürsünüz. Yaklaşık 200 metre genişliğindeki yatağından kıpırtısız akar. Arkasında yemyeşil dağlar yükselir. Benim gibi güneşli bir nisan günü bu rüzgarlı tepeye yolunuz düşerse, manzarayı bırakıp aşağıya inmek zordur. Üniversitenin cephesindeki figürleri incelemek bile epeyce zaman alır. Ama harcadığınız zamana değer.
Bu özgün yapı UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne adaydır...
Nobel ödüllü yazar Jose Saramago “Portekiz’e Yolculuk”ta bu şehri anlatırken, üniversiteye çıkan Couraça de Lisboa yokuşuna dikkat çeker: “Ara sokakları, minimum trafik, maksimum yaşam dolu bölgeleri keşfetmeyi seven gezginler içindir bu yokuş. Anıtlar açısından zengin olmasa da manzarası çok güzeldir. Eğer gezginin zamanı varsa, görkemli üniversiteyi, manzaralı tepeyi bir kenara bırakıp, Couraça de Lisboa boyunca sıralanan evleri keşfedebilir, yokuşa açılan küçük sokaklarda gezinebilir, yüzlerine maske gibi yerleşen ihtiyata aldırmadan semt sakinleriyle küçük sohbetlere girişebilir... Yalın, gerçek Coimbra’yı
ancak böyle tanıyabilir...”
FADONUN SİHRİ
Beni nisan başında Portekiz’e çeken, dört günde en güneydeki Faro’dan, kuzeydeki Porto’ya kadar ülkeyi bir baştan diğerine geçmeme neden olan Madredeus grubunun solisti Teresa Salgueiro’ydu. “Fadoyu anlamak için Lizbon’u, Coimbra’yı, Portekiz’i görmeniz gerekir” demişti bir konser öncesinde yaptığım mülakatta. Okyanus kıyısındaki küçük balıkçı köylerini, gözlerini ufka dikmiş eşinin dönmesini bekleyen başörtülü kadın heykellerini, Lizbon kalesinin eteklerindeki eski balıkçı mahallelerini, fado kulüplerini gördüğümde Teresa’ya hak vermiştim. Sıranın Coimbra’ya gelmesini heyecanla beklemiştim.
Şehrin tarihi bölgesine nehir kıyısındaki Emidio Navarro Caddesi’nden girdim. Avukat ve gazeteciydi Navarro. Girişteki küçük meydanda, çiçek tarhlarıyla çevrili bir heykel yükseliyordu. Siyasetçi Joachim Antonio de Aguiar bir elinde kuştüyünden kalem, diğerinde defterle ölümsüzleştirilmişti. Hemen arkasındaki, kuzeye, şehrin kalbine doğru ilerleyen caddeye bir başka hukukçu, siyasetçinin adı verilmişti: Ferreira Borges... Hepsi 19’uncu yüzyıl başının önemli aydınlarıydı. 32 yıllık Salazar diktatörlüğü 1974’te Karanfil Devrimi’yle devrilmeseydi, Coimbra diktatörlüğe fadolarla direnen bir şehir olmasaydı herhalde eli kılıçlı generaller, mareşallerle anılırdı bu caddeler...
Borges Caddesi’nin iki yanındaki 20’nci yüzyıl başından kalma şık yapıları seyrederek kuzeye doğru yürüdüm. Uluslararası markaların şubeleri caddedeki yerini almıştı. Bununla birlikte kitapçılar, plakçılar da hayatta kalmayı başarmıştı. Yaklaşık 150 metre sonra yolun sağında ortaçağdan kalma bir dörtgen kule belirdi. “Eski Katedral”in bu kulenin arkasındaki yokuşta, üniversitenin kuzeyinde olduğunu biliyordum. Ortaçağ kemerinden geçip, zemini podima kaplı yokuştan tırmanmaya başladım. Galata’nın arka sokaklarını andıran bir mahalleydi burası. Katedral meydanına varmam sadece beş dakika sürdü.
KORUNAN ZENGİNLİK
İşte bu katedralin basamakları yaz akşamları fado sahnesine dönüşüyordu. Öğrenciler en güzel Coimbra fadolarını burada söylüyordu. Mayısta mezuniyeti, ekimde yeni akademik yılı festivallerle kutluyorlardı. Ne yazık ki yaza kadar bekleyemezdim... Pesoa’nın taş işçiliğini övdüğü yapıyı gezmekle, yüzlerce yıl öncesinin ustalarının elinden çıkmış taş işlemeleri seyretmekle yetindim...
Pesoa, kitabında Coimbra’yı Portekiz Rönenansı’nın doğum yeri olarak tanımlıyordu. Machado de Castro Müzesi’ndeki ortaçağ heykellerini, özellikle de Zenci İsa’yı, Santa Cruz Kilisesi’nin baş döndüren duvar seramiklerini, zemin mozaiklerini görmemizi öneriyordu. Ben müzeyi atlayıp, Santa Cruz’u gezdim. Sonra önündeki tarihi pastanelerden birinde mola verdim. Kışkırtıcı kahve kokusuna dayanamayıp hemen sıraya girdim. İkindi vakti ofislerinden çıkıp, atıştırmalık bir şeyler almaya gelenlerle doluydu pastane. Öylesine çok pasta, kurabiye çeşidi vardı ki, hangisini seçeceğime bir türlü karar veremedim. Sıra bana gelince “Elmalı kurabiye var mı” diye sordum. Kasiyer anlamadı. Bu kez şansımı çikolatada denedim. Çikolata ve meyveli kurabiyemle kahvemi içip meydandan geçenleri, tarihi yapıları seyrettim.
Coimbra’yı Romalılar kurmuş, 711’de gelen Mağribiler 350 yıl yönettikleri şehri Müslüman Doğu ile Hıristiyan Batı arasında önemli bir ticaret merkezine dönüştürmüştü. Ortaçağın bilim, din merkezi günümüzde bu özelliklerini koruyordu. Üniversitesi değişim programıyla gelen farklı ülkelerin öğrencilerini ağırlarken, kentteki hastaneler, sağlık merkezleri ülke çapında üne sahipti. Ayrıca yazılım, finans alanında önemli şirketlerin merkezi Coimbra’daydı. 150 bin nüfusun yüzde 20’si öğrenciydi. Kent hızla geliştiği halde özgün dokusu korunmuştu. Kitapçılarına, sahaflarına, müzik mağazalarına bakılırsa entellektüel atmosferi geçmişten bugüne zenginliğinden pek bir şey kaybetmemişti. Fado geleneği yıl boyunca küçük kafelerde, yılda iki kez de festivallerle sürdürülüyordu.
Grubumuzun şehre ayırdığı süre dolmuştu. Porto bizi bekliyordu. Otobüse doğru giderken Ferraira Borges Caddesi’nde gözüme kestirdiğim plakçılardan birine girdim. Almedina Discoteca’nın sahibi İngilizce bilmiyordu. Fakat söylediklerimi anladı. Coimbra fadosuyla ilgili dört seçki koydu önüme. CD’leri alıp, yola koyuldum. Porto’da yeni bir keşif, eve dönüşte ise CD’lerle yıllar boyu sürecek daha uzun bir Coimbra macerası beni bekliyordu.
Mayısta şenleniyor
Coimbra’da bahar şenliklerle karşılanıyor. 3 Mayıs’taki Queima das Fitas, Avrupa’nın en büyük öğrenci festivallerinden. Sekiz günlük mezuniyet kutlaması sırasında öğrenciler meydanlarda, nehir kıyısındaki parkta konserler veriyor. Şehir geçit törenleriyle şenleniyor. Elişleri Festivali, kitap ve antika fuarları mayısın diğer etkinlikleri. Haziranda dönem kıyafetleriyle geçit törenlerinin düzenlendiği, tarihi tariflerle yemeklerin pişirildiği Ortaçağ Festivali düzenleniyor. Temmuzda Paskalya etkinliklerine benzeyen Azize Kraliçe Isabel Festivali, ardından gelen Gastronomi Fuarı şehrin en çok ilgi çeken etkinlikleri (www.turismodecoimbra.pt). Kentteki bazı oteller fado meraklıları için özel konaklama paketleri hazırlıyor. Örneğin Ibis’in Fado ao Centro’da (Fado Evi) yarım saatlik fado dinletisini içeren iki gecelik konaklama paketi toplam 78 Euro. (www.accorhotels.com)
Hasretin binbir tonu
Fado, Portekiz’de 19’uncu yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan bir halk müziği türü. Okyanusa açılan eşini kıyıda endişeyle bekleyen kadınların söylediği şarkılardan kaynaklandığı sanılıyor. İsmi “kader” anlamına geliyor, şarkılardaki temel duygu “saudade” yani hasret. Endülüs’teki flamenko hasret, isyan, aşk, tutku gibi duyguları dile getirirken çoğunlukla eğlence unsurunu ihmal etmez. Fado ise melankolik üslubuyla eğlenceden uzak bir tür. Portekiz’de geleneksel fadonun şehri Lizbon. Limana yakın Alfama, Bairro Alto, Mouraria semtlerinde denizci meyhanelerinde ortaya çıkmış. Daha sonra Coimbra’ya taşınmış. Burada üniversiteli grupların icrasında, entelektüel nitelik kazanmış. Coimbralılar, Lizbon fadosunu sütlükahveye benzetiyor. Siyah pelerinleri, Artur Paredes’in 1930’larda geliştirdiği özel akordlu Portekiz gitarları, doğaçlama yeteneğine sahip usta şarkıcıları, şiirlerden alınmış şarkı sözleriyle koyu kahve kıvamında bir müzik icra ediyorlar. Coimbra Üniversitesi, satranç, edebiyat kulübü kadar fado kulübüyle de ünlü. Geçen yüzyıl başında Brezilyalı öğrenciler Coimbra fadosuna Güney Amerika’nın ezgilerini de taşımış. Coimbra fadocularının bir başka özelliği şarkılarını günbatımından sonra tarihi katedral ya da Santa Cruz Manastırı’nın merdivenlerinde söylemeleri. 1950’lerde Lizbon fadocuları diktatör Salazar’a sevgi sunarken onlar her şarkılarını baskıya karşı bir protestoya dönüştürmüş. Bu gelenek günümüzde de sürüyor. Kentin tarihi bölgesindeki Fado ao Centro’da (Fado Merkezi), bu müziğin tarihi konusunda bilgi alabilirsiniz. Her akşam 18.00’de konser düzenleniyor. İki saat öncesindeki provalar da halka açık. Merkezin web sayfasındaki videoları izlemenizi öneririm. (www.fadoaocentro.com).