Erzurum kadar yakın, Ardahan kadar uzak
Talihin garip bir cilvesi olsa gerek, 2011 baharını üç ayrı ülkede, üç kez yaşadım: Nisanın hemen başında Londra’da, mayıs ortalarında Erivan’da ve tabii ki İstanbul’da. Londra sokaklarında leylakları koklaya koklaya yürümenin tadı, İstanbul’un uzun baharının erguvan rengi ve iğde kokusuı eşliğindeki hasadı ile birbirine karıştı ve Erivan’da hüznün o dokunsan kırılacak adı olup çıktı.Talihin garip bir cilvesi olsa gerek, 2011 baharını üç ayrı ülkede, üç kez yaşadım: Nisanın hemen başında Londra’da, mayıs ortalarında Erivan’da ve tabii ki İstanbul’da. Londra sokaklarında leylakları koklaya koklaya yürümenin tadı, İstanbul’un uzun baharının erguvan rengi ve iğde kokusuı eşliğindeki hasadı ile birbirine karıştı ve Erivan’da hüznün o dokunsan kırılacak adı olup çıktı.
İstanbul’da alışveriş etmiş yorgun Ermenileri Erivan’a taşıyan Armavia Havayolları uçağı gece yarısından sonra kalkıyor Atatürk Havalimanı’ndan. İki saatlik bir uçuştan sonra, iki ülke arasında iki saatlik bir fark olduğu için sabaha karşı ulaşıyor Erivan’a. Bunun için Erivan’da sizi sabah ayazının karşılaması şaşırtıcı değil, şaşırtıcı olan, havaalanından kente giderken yol boyu sıralanan gazinolar. Bu kadar yoksul bir ülkede bu kadar kumarhane tuhaf elbette.
GELENEKLE MODERN ARASINDA
Kent, Sovyetler döneminden miras kalan geniş bulvarlar ve anıtsal yapılarla çevrili. Bu binaların temel özelliği, mimari kaygının ve bunun doğal uzantısı olan estetiğin ürünü olmaları. Bilhassa, Cumhuriyet Meydanı’nı kuşatan binalar, bunu somut bir biçimde seriyor gözler önüne. Meydanlar arasındaki geniş bulvarlarda ise yine Sovyetler’den miras devasa heykeller mevcut. Ermeni mimarisi, bir taraftan geleneği sürdürürken, bir taraftan da modernin peşinde koşuyor. Bu ise ister istemez çelişkileri getiriyor beraberinde. İnce işlemeleri, kemerli pencereleri ile dikkat çeken bir binanın yanında, camla kaplanmış bir başkasına rastlamak olağan işlerden artık.
TÜRKÇEYİ HATIRLAMAK
Erivan’a derin bir hüzün egemen sanki ya da biz öyle hissetmeye koşullandırıyoruz kendimizi ister istemez. İstiklal Caddesi’ne yakışacak hayat tarzlarını benimsedikleri her hallerinden belli olan ve bunu kıyafetlerine de yansıtan gençler biraz daha rahat hiç kuşku yok ki. Yaşlılar ise ağır bir yükün altından henüz kurtulamamış gibi ağır ağır adımlıyorlar caddeleri ve ağır ağır konuşuyorlar. Son yıllarda Türkiye’den Erivan’ı ziyaret edenlerin sayısında belirgin bir artış olduğu için, ihtiyarlar zihinlerinin bir köşesinde unutuşa terk ettikleri Türkçe kelimeleri yeniden hatırlıyor.
ELİNDE DİVİT KALEM
Ancak Erivan’ın en hüzünlü yeri, kentin en yüksek tepesine 1965’teki büyük yürüyüşten sonra yapılan Soykırım Anıtı. Derinden derine işitilen ve insanın içine işleyen bir müzik eşliğinde uzun bir yoldan ânıta doğru yürürken, 1915’te yaşanan büyük trajedi gelip çörekleniyor içinize. Herkes kendi inancına göre, Birinci Dünya Savaşı’nda hayatını kaybedenlerin ruhlarına dualar armağan ederken, derin acıların derin dostluklara vesile olmasını da diliyor elbet. Bu nedenle, bir Erivan akşamında Ermenicesini kim bilir kaçıncı kez dinlediğimiz “Sarı Gelin” türküsünün, tıpkı İstanbul akşamlarında olduğu gibi yüreğimizi jilet jilet dağlaması şaşırtmıyor kimseyi. Kızılderililerin bir zamanlar Orta Amerika’da yaptığı gibi, geniş bir ateşin kıyısına oturmuş, ortak acılarımıza ağlıyoruz çünkü.
“Dertlere derman yazar” umuduyla...
Kentin bir miktar dışındaki Eçmiyadzin, deyim yerindeyse, dünya Ermenilerinin Mekkesi konumunda. Çünkü Ermenilerin en büyük dini otoritesi Karekin II, burada ikamet ediyor. Eçmiyadzin, merkezi bir kilisenin etrafında toplanmış dini binalardan müteşekkil. Türkiye’den ve diasporadan gelen Ermeni din adamları, burada eğitim görüyor. Ermenilerin taş işlemedeki ustalığını yansıtan binalar ve geniş avlunun dört bir yanına serpiştirilmiş mezar taşları, ister istemez uzak bir Anadolu kentine ve kasabasına sürüklüyor sanki sizi. Tesadüf edeceğiniz bir ayin ise içinizin mağaralarına...
Ermenilerin Ararat dediği Ağrı Dağı, açık havalarda kentin her tarafından görülebiliyor bütün heybetiyle. Ağrı’ya duyulan hasret de, kentin her tarafında hissediliyor bütün zarafetiyle.
Ermenistan’ın konyağı meşhur. Adı da Ararat zaten. Kafe ve pub’larda ise söz konusu konyak, Türkiye’den gidenlerin hiç de yabancı olmadığı isimler altında satılıyor: Ani, Ahdamar...
Erivan’ın bitpazarları da kentin en önemli buluşma yerleri arasında. Tarkan’ın veya kulağa hiç de yabancı gelmeyen Ermeni türkülerinin çok sık işitildiği bu pazarlarda hemen her şeyi bulmak mümkün.
Bir de hale benzeyen marketler var. Oralarda da ev yapımı ekmekler, yine ev yapımı sucuk ve pestiller hemen dikkat çekiyor. Dikkat çeken bir başka şey ise satıcıların genellikle yaşlı Ermeni kadınlar olması.
Erivan’a yolunuz düşerse bir gün, Parajanov Müzesi’ni görmeden dönmeyin deriz biz. Sovyet rejiminin zindanlarda çürüttüğü bu büyük dâhinin yaratıcılığı, alıp beyhudeliklere sürüklüyor insanı.