Erzurum’dan Yusufeli’ne Gürcü vadileri, kiliseleri
Dokuz ve 14’üncü yüzyıllar arasında Erzurum’un kuzeyindeki bölge Gürcistan Krallığı’na aitmiş. Yusufeli’nin kuzeyine doğru giden yol, her iki tarafında yükselen sarp dağları, elma, dut ve ceviz bahçeli ahşap evlerin bulunduğu köyleriyle bir tabloyu andırır güzellikte. Yolun doğu ve batısında sıralanan muhteşem eski kiliseler de Gürcistan Krallığı’nı hatırlatma görevini üstlenmiş. Çoğundan geriye sadece kalıntıların ulaşmış olması ve onları hatırlayanların da yanlızca kuşlar olması insanı üzüyor.
Anadolu’da gezdiğim yerleri anlatırken “tarihi çok eski çağlara dayanıyor” diye yazmak alışkanlık oldu. Ama gerçekten öyle, dokunduğunuz her taşta yüzyıllar öncesinden biriyle el ele tutuşuyor, attığınız her adımda bir tarihin izini sürüyorsunuz. Yusufeli’nde de durum farklı değil. Yöre tarihinin MÖ 5500’e dayandığı kanıtlamış. Çoruh Nehri’nin ağzındaki vadilerden birinin yamacına kurulan Yusufeli, dağlık ve engebeli coğrafyası nedeniyle güvenlik arayan kavimlerin yerleşimi olmuş. Birçok medeniyet geçmiş. Aralarından bölgeye mimari imzasını atan Bagrati Hanedanı olmuş. Ortaçağda hüküm süren Bagratlılardan günümüze pekçok manastır ve kale ulaşmış. Van Gölü’ndeki Akdamar Adası’nın Surp Haç Kilisesi de bu hanedanla bağlantılı. Çünkü 9’uncu yüzyılda bölgeyi yöneten Gürcü Bagrat Hanedanı, ortaçağda Ermenistan’ı yöneten Bagrat Hanedanı akraba. Mimari tarzları da birbirine benziyor.
ÖŞVANK’TAN TORTUM VE ÇORUH MANZARASI
Erzurum’dan kuzeye giderken durmanıza değmeyecek bir ovadan geçersiniz, sonunda ise küçük bir ilçe, şelalesiyle bilinen Tortum sizi bekliyor. 25 kilometre daha devam ettiğinizde solda Bağbaşı sapağına varırsınız. Burada bir sürpriz çıkıyor karşınıza; çinilerle kaplı kubbesi bir davula benzeyen, 10’uncu yüzyılda inşa edilmiş harika bir yapı: Meryem Ana Kilisesi. Cemaati 17’nci yüzyılda İslamiyeti kabul edince, kilise camiye dönüştürülmüş. Eğer etrafı keşfetmeye buradan başlarsanız, bugün yıkıntı halinde olan diğer kiliselerin en parlak dönemlerinde nasıl göründüklerini gözünüzde canlandırmanız daha kolay olur.
Bağbaşı’nın kuzeyine doğru devam ettiğinizde varacağınız Tortum Gölü, piknik yapmak ya da menüsünde alabalık olan bir öğle yemeği için çok uygun bir yer. Kış aylarında Tortum Şelalesi’nin oluşturduğu manzara tek kelimeyle muhteşem. Yaz aylarında ise mola vermek için Çamlıyamaç (eski adı ile Öşkvank) daha iyi bir seçim. Buradan sadece gölü değil aynı zamanda Çoruh Nehri’nin oluşturduğu vadiyi de seyretmek mümkün. Çamlıyamaç ayrıca insanı hayrete düşüren heybetiyle bir 10’uncu yüzyıl katedraline de ev sahipliği yapıyor, katedralin freskleri, yazıtları kemerleri doğal olaylara aşırı derecede maruz kalarak günümüze ulaşabilmiş.
YUSUFELİ’NİN KALE VE ŞAŞIRTAN CAMİLERİ
Birkaç adım geriye doğru yürüdüğünüzde Yusufeli’ne giden ana yola geri gelirsiniz. Son günlerde HES tartışmalarıyla gündemde Yusufeli. Ülkenin büyümesi demek enerji ihtiyacının da artması demek. Buna bir itirazı yok Yusufeli halkının ancak baraj yapımına ve HES kurulmasına şiddetle karşı çıkıyorlar. İtirazlarının sebebi evlerinden ayrılmak zorunda kalmalarının yanı sıra, zengin yaban hayatın, iklimin ve bitki örtüsünün bozulacak olması. Tanrının yeryüzüne armağan ettiği cennet köşelerden birinin sular altında kalacağını bilmek de insanın içini acıtıyor. Yusufeli, barajın tüm tehlikesine rağmen hâlâ önemli bir rafting merkezi.
Yusufeli çok ilginç bir sosyal yapıya sahip, ülkemizde suç oranının en düşük olduğu yerlerden biri. Tek bir hapishanesi var, o da genelde boş, zaman zaman mahkumlar oluyor ama bunların tümü misafir mahkum, komşu illerden gelen.
İlçe, Akdeniz bölgesinde olmayıp da Akdeniz iklimine sahip nadir yerlerden, verimli topraklarında senede birkaç hasat yapılabiliyor. Elma, armut, kiraz, limon, zeytin, tahıl çeşitleri ve pirincin yanı sıra her türlü Akdeniz bitkisi yetiştirilebiliyor.
16’ıncı yüzyılda Osmanlı hakimiyetine geçen ilçede o döneme ait camilere de rastlanıyor. İlçedeki ilgi çekici camilerden biri Esendal köyündeki 1800’lü yılların sonuna doğru inşa edilmiş Esendal Camii. Ahşap ve taş işçiliği son derece zarif. Görülesi bir diğer tarihi yapı Demirkent Camii. Kitabesi bulunmadığından ilk yapım tarihi kesin olarak bilinmese de, bir kilise olarak inşa edildiği konusunda herkes hemfikir. Sadece bitki motifleri ile bezenmiş minberi değil, camideki tüm ahşap süslemeler dikkatinizi hak ediyor.
Armaşen Kalesi, Oşnak Kalesi, Ersis Kalesi, Öğdem Kalesi, Peterek Kalesi, Nihah Kalesi; tümü Yusufeli’nde, tümü ortaçağdan kalma ve maalesef hiçbirinin kitabesi yok. Bunların dışında bir ortak özellikleri daha var, insanın “o kadar yükseğe nasıl inşa edildiler?” diyecekleri mesafeden ve tepeden bakıyorlar dünyaya. Bir zamanlar sadece Yusufeli’ni değil tüm bölgeyi korumakla görevli kaleler tüm yıpranmışlıklarına rağmen görkemlerinden hiç birşey kaybetmemiş.
Barhal ya da şimdiki adıyla Altıparmak Köyü ise doğa sporlarından hoşlananların mekanı. Batısında köye yeni adını veren ve hem trekking hem de dağcılık için son derece uygun Altıparmak Dağları, kuzeybatısında ise bölgedeki en büyük buzul göllerinden birini görebileceğiniz Marsis Dağları. Bunlara bir de asırlara direnen tarihi eserleri, mis gibi havası ve cennet misali doğası eklenince insan kendini gün boyu tebessüm ederken buluyor. Köylünün sınır tanımayan misafirperverliği ise kelimelere sığmaz. Barhal Vadisine özgü olan ve tulum eşliğinde oynanan Kobak oyununun folklörümüzde özel bir yeri olduğunu da meraklılarına hatırlatalım.
El yazması Parhal İncili’ne göre, köydeki Barhal Kilisesi 900’lü yılların sonuna doğru Vaftizci Yahya için inşa edilmiş. İlk yapılan kiliseye değişik zamanlarda ek bölümler yapıldığı ve onarıldığı biliniyor. Aslında bir manastır olarak inşa edilen yapının sadece görkemli kilise bölümü bugüne ulaşabilmiş. 17’nci yüzyıl ortalarında camiye çevrilmiş ve hâlâ cami olarak hizmet veriyor.
BEYİN KIZIYLA EVLENMEK İSTEYENLERİN DÖKÜLEN KANI KİLİSEYE ADINI VERMİŞ
Tortum Gölü ve Çamlıyamaç’tan kuzeye doğru ilerlemeye devam ettiğinizde, önce solda Olur’a giden bir yol ayrımına daha sonra da İşhan sapağına geleceksiniz. Bir platonun üzerine kurulmuş çok güzel bir köy olan İşhan, devasa Kanlı Kilise’ye ev sahipliği yapıyor. İşhan Manastırı olarak da anılan yapı 6’ncı yüzyılda Bagratlılarca yaptırılmış, piskoposluk makamı olarak da hizmet vermiş. “Kanlı Kilise” olarak anılmasının nedeni ise, bölgeyi yöneten beyin güzeller güzeli kızıyla evlenebilmek için çok kanlar dökülmesi. Kilisenin bir bölümü Osmanlıların Artvin’i ele geçirmesiyle camiye dönüştürülmüş ve 1983’e kadar cami olarak kullanılmış. Bu seneden itibaren ise hem kilise hem de cami bölümleri ne yazık ki kullanıma kapatılmış. 25 sene önceye kadar duvardaki resimler iyi durumdaymış. Bugünse renklerini hızla kaybediyorlar, buna rağmen apsın çevresinde kör kemer meydana getiren at nalı şeklindeki kemerler hâlâ güzel. Günümüze kadar ulaşan Gürcü dilinde yazılmış bir kitabede Kral III. Bagrat’ın kilisenin kurucusu olduğu anlatılıyor. Kubbesi her an yıkılacak gibi, dikkatli olun.
BU TAŞLARI TEPEYE KİM, NASIL TAŞIDI
Olur’un kuzeyinde Erzurum’dan gelen ana yola saptığınızda farklı renklerde kayaların oluşturduğu basamaklarıyla olağanüstü Çoruh Kanyonu’ndan geçersiniz. Bir kaç kilometre sonra yol Yusufeli’ne kıvrılır. Soldaki dönemeç sizi Tekkale’ye götürür. Burada bölgeye adını veren yapının kalıntıları kayaların en tepesinde duruyor. Bu taşların nasıl olup da bu kadar yükseğe çıkarılabildiğini hayal etmekte zorlanacaksınız. Tekkale’den bozuk bir yol Dörtkilise’ye devam ediyor, burada bir zamanlar hakikaten dört kilise varmış ama şimdi sadece yolun arkasındaki bitkilerin arasına saklanmış gibi duran çok hoş bir 10’uncu yüzyıl kilisesi kalmış. Bu güzel ama son derece sade yapı taş kemerleriyle dikkat çekiyor, hayatta kalan birkaç freskin arasında bölgeyi 961 ve 1000 yılları arasında yönetmiş Kral David Magistros’un portresi de var.
ÇORUH’TA RAFTING BARHAL’DA TREKKING
Barhal Vadisi’nde düzlük alan yok denecek kadar az, bu yüzden yürüyüş yaparken bir yandan tertemiz havayı ciğerlerinize doldurmak bir yandan da muhteşem doğanın tadını çıkarmak istiyorsanız ya tırmanmayı ya da inişte olmayı göze almak zorundasınız. Coğrafi konumunun kendisine sunduğu olanaklar Yusufeli İlçesi’ni doğa sporları tutkunlarının gözdesi haline getirmiş. Bir takım sporu olan rafting de bunlardan biri. Dünyadaki en yeni sporlardan biri rafting ve bu sporun en önemli parkurlarından biri de burada. Türkiye’deki doğa harikalarından biri olan Çoruh Nehri ilk kez 1992 senesinde bir rafting yarışmasına sahne olmuş. Doğa yürüyüşü de Yusufeli’ne geliş nedenlerinden biri. Birbirinden güzel pek çok parkur v ar Yusufeli’nde. Turistler için 11 gün süren yürüyüş turları düzenleniyor ve bunun için 17 farklı parkur kullanılıyor. Dört mevsimi bir arada yaşamak da turistlerin hayatlarında biriktirdikleri anıların en güzelleri arasında yer alıyor. Kaçkar ve Altıparmak dağları dağcılık sporuna gönül verenler için ideal bir doğa ve rotalar sunuyor. 50 kadar krater gölü ve dağların zirvelerindeki buzul gölleri görenlerin nefesini kesecek güzellikte bir tablonun parçalarını oluşturuyor. Altıparmak Dağları bir dağ silsilesi aslında ve her sene burada ilginç bir doğa olayı meydana geliyor. Tüm dağların yapıları ve yükseklikleri aynı olmasına rağmen gelen bulutların sadece üçüncü doruğa çarpıp buz tanelerini buraya bırakması herkesin ilgisini çekiyor.
Çok zengin bir mutfağı var Yusufeli’nin, eğer değişik tadları denemekten keyif alıyorsanız kavut aşını, peynir kuymağını, bir Kafkasya yemeği olan hinkali tatmadan dönmeyin. Yemeğinizi pelverde tatlısı ya da kaysefe ile taçlandırın.
Heryerde olduğu gibi Yusufeli’nde de bir takım inanışlar var. Bunlardan biri mayıs yedisi. Mayısın yedinci günü Çoruh Nehri’nde yıkanmanın uğurlu olduğuna inanılıyor. Bunun eski Türklerin dini olan Şamanlıktan kaldığı ve o dönemdeki yaz bayramı kutlamalarının bir devamı sayılabileceği söyleniyor.
SAVANGİN’İN GİZEMLİ YAZITI
Tarih öncesi dönemin izlerini taşıyan Savangin Mağarası, Yusufeli’nin Kılıçkaya Beldesi’ni Bakırtepe’ye bağlayan yol üstünde, Alanbaşı köyünün mezrasında. Turizme açık değil. Dere yatağından 25 metre yükseklikte, içyüzeyi tamamen isle kaplı ve zemininin bir bölümünde çökme meydana gelmiş. Mağaranın en önemli özelliği, burada çeşitli insan ve hayvan figürleri içeren bir yazıt ele geçmesi. İlk çağda Orta Asya’da yaşayanlar tarafından kullanılan runik alfabesi ile yazılmış. Yazıtın çözülmesi halinde o dönemi aydınlatacak çok önemli bilgiler içerdiğine inanılıyor.
TOPRAĞI, EVLERİ KIRMIZI BOYALI KÖY
Boyalı köyü adını doğasından almış. Etraftaki rengarenk görüntüyü tüf, bazalt, andezit ve tortul tabakaları oluşturuyor. Zengin demiroksit içeriği nedeniyle köydeki tepelerden birinin toprağı kıpkırmızı, buradan elde edilen boya sadece eşyaların değil evlerin de boyanıp süslenmesinde kullanılıyor. Çok eski bir yerleşim yeri olduğu biliniyor ama tam tarihi üzerinde fikir birliğine varılamıyor. Eskiden iki ayrı köy varmış Boyalı’da; biri nehir kenarı biri tepenin yamacında.
NEREDE KALINIR?
Yusufeli’nde son derece makul pansiyonlar olmasına rağmen, kalınacak en iyi oteller Erzurum’da. Tekkale’deki Cemil’s Pansiyon (Tel : 0466 811 29 08) sade ama son derece özgün.
NASIL GİDİLİR?
Türkiye’nin bu bölümünün hakkını vermek istiyorsanız, otomobile gerçekten ihtiyacınız var demektir. Yerel otobüslerin saatleri köylüleri Erzurum ve Yusufeli’ne götürmek ve aynı gün de geri getirmek için ayarlanmış, bu yüzden de ziyaretçilerin ihtiyaçlarını pek karşılamıyor.