GeriSeyahat Enez’in iki yüzü
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Enez’in iki yüzü

Enez’in iki yüzü

Edirne’nin Enez ilçesi, Yunanistan sınırına yakınlığından dolayı 2004 senesine kadar yasak bölgeydi. Şimdilerde dört kilometrelik altın kumsalıyla Marmara Bölgesi’nde yazın en çok tercih edilen tatil mekanlarından biri. Sahilden baktığınızda, sınırın öteki yakası ayaklarınızın altında. Kuş uçuşu 25 kilometre uzaklıktaki Dedeağaç’a (Alexandropolis) kadar geniş bir alanı görebiliyorsunuz. Yazlıklar ve antik kalıntılar ilçenin birbirinden çok farklı iki yüzünü oluşturuyor. İlki için söylenecek sözüm yok... Ben ikincisini anlatmayı tercih ettim.

Enez aslında birbirinden tamamen farklı iki yerleşim gibi. “Birinci Enez”, antik Ainos şehri yerinde kurulmuş, sakin ve küçük. Buradaki kalenin etrafında dolaştığınızda, kazılar sonucu günışığına çıkarılan ve antik şehri donatan olağanüstü eserler görüyorsunuz. Bunlar Ainos’un parlak dönemlerinde çok etkileyici bir şehir olduğunun ipuçlarını veriyor. İkincisi ise çirkin mimari kurbanı yazlıkların tekelinde ve apayrı bir dünya.

MOZAİKLERİ NEFES KESİYOR

Enez Kalesi bugün kasabanın tartışmasız en önemli tarihi eseri. Kalenin içindeki 6. yüzyılda inşa edilmiş Bizans Bazilikası Aya Sofya (Kutsal Bilgelik) adını taşıyor. Bu yüzden kimileri tarafından Enez Ayasofya’sı olarak da adlandırılıyor. Mihrabın üzerindeki yarım kubbesine bakıldığında altın çağlarında oldukça heybetli bir görüntü sergilediğini tahmin etmek hiç de zor değil. Kubbe uzun zaman önce çökmüş, ancak aynı akibete uğramasını önlemek amacıyla desteklenen yarım kubbe neyseki hâlâ ayakta. Osmanlılar tarafından alınmasından sonra, camiye çevrilen kilisenin güney koridoruna bir mihrap, duvarlara da renkli süslemeler eklenmiş. Burada yapılan kazılardan çıkartılan Pan ve dans eden su perilerini anlatan tasvir ise Edirne Müzesi’ne götürülmüş. Yedi kemerli muhteşem narteks doğrudan denize bakıyor. Başka bir ülkede burası, üzerine titrenen belli başlı tarihi anıtlardan biri olurdu ama Türkiye’de, belki de çok fazla tarihi eseri olmasından kaynaklanan gereksiz bir kanıksama duygusuyla, adeta kendi haline bırakılmış.

Bazilikası bile tek başına kaleyi ziyaret etmeniz için yeterli neden. Diğer taraftan devam eden kazılar Niksarlı Aziz St. Gregory’ye adanmış ve tarihi 6. yüzyıla uzanan küçük bir şapeli de ortaya çıkarmış; özellikle zemin mozaikleri nefesleri kesen güzellikte. Hemen yakında süren kazılar, kalenin içindeki binaların ne kadar sonra yapıldığının bilgisini de veriyor.

Kalenin dış duvarlarının büyük bölümü sağlam, surlardan denizi seyretme şansınız da var. Muhteşem tuğla işçiliğini incelemek için duvarların etrafında yapacağınız küçük gezintinin buna değdiğini göreceksiniz. Bu yürüyüşün sonunda geldiğiniz müstakil kule, bir zamanlar yerel darphane olarak kullanılmış. Bir başka kule olan Çan Kulesi ise bir restorasyon geçirmiş ve şu anda ev olarak kullanılıyor.

İlçenin “Birinci Enez” kısmında özellikle görülebilecek bir diğer yer, Has Yunus Bey Türbesi. Aslında, 14. yüzyılda bir şapel olarak inşa edilmiş. Bir orta kubbe ve bir yarım kubbeden oluşuyor ve haç şeklindeki mimarisiyle Yunanistan’daki şapellere çok benziyor. Ainos’u ele geçiren Osmanlı komutanı Has Yunus Bey öldüğünde buraya gömülmüş.

Kapının hemen yakınında üst üste yığılmış, taştan oyulmuş türbanlarla süslenmiş Osmanlı mezarlarını göreceksiniz. O kadar birbirlerine yakın ki bu mezar taşları, insana yerel halkın öldükten sonra Has Yunus Bey’e yakın gömülmek için birbiriyle yarıştığı izlenimini veriyor.
Antik çağlardan kalma bir nekropol (mezarlık) otobüs terminalinin hemen karşısında, İstanbul Divan Yolu’nda ve Kilyos’ta rastlayacağınız türden bir su kulesi de Keşan yolunun başında yeralıyor. Bunlar “Birinci Enez” in geçmişine dair ilçenin her tarafına yayılmış olan izlerden sadece bazıları.

SAHİLDEKİ KERVANSARAY
/images/100/0x0/55eb5f9bf018fbb8f8bcee97


“İkinci Enez” i bulmak içinse küçük lagünü geçerek kısa bir yol katetmeniz gerekecek; kitleler halinde gelerek yazlarını kıyıya dizilmiş olan yazlıklarında geçiren tatilciler tarafından iyi bilinen bu farklı dünyaya geldiğinizde sakın şaşırmayın.

“İkinci Enez” hakkında kulağa rahatsız edici gelmeyen ne söylenebilir ki? Buradaki Sahil Kervansarayı’na bir göz atabilirsiniz. İnce uzun Osmanlı barakaları bugün paslanmış demir parmaklıkların arkasındaki kalıntılar olarak ilgisizliğe mahkum edilmişler, oysa I. Dünya Savaşı sırasında İngilizler tarafından kullanılmışlar. Bir zamanlar buradaki doğal güzellikleri hayal etmek ve bugün gördükleriyle kıyaslamak üzüyor insanı. Buna rağmen özellikle akşamüstleri, henüz yokedil(e)memiş yeşillerin ortasında efsunlu bir havayı yakalama şansınız hâlâ var.

“İkinci Enez”in beton yığınlarının arasına sıkışmış üç oteli olması ve bunların da yüksek fiyatlarına rağmen pek de cazip olmaması, “Birinci Enez” de ise herkese hitap etmeyen sadece bir otel olması ilçede konaklama sorunu yaratıyor. Önerebileceğimiz çözüm ise; bir saat uzaklıktaki Keşan’da kalmak ve minibüslerle günübirlik gidip gelmek. Gözünüzde büyümesin, bu gidip-gelmelerin son derece zevkli taraflarından biri de size Uzunköprü’yü görme imkanı vermesi. Bu küçük ilçenin en önemli eserlerinin başında 1443 senesinde Ergene Nehri üzerine yapılmış ve 174 kemeri hâlâ ayakta olan muhteşem uzun köprüsü geliyor. Günübirlik yolculuklarınız sırasında sonsuzluk hissi veren ayçiçeği tarlalarının güzelliğinin keyfini çıkarmak da bir diğer şansınız olacak.

BİZANS DÖNEMİNDE BAĞIMSIZ PRENSLİKTİ

Ainos, Enez olana kadar birçok ordunun işgaline uğramış, farklı kültürlerle tanışmış. Bulgulara bakılırsa buradaki yerleşim MÖ 4 bin senesi civarında, Meriç Nehri’nin denize döküldüğü Saros Körfezi’nde başlamış. Sonraki yıllarda ticaret kolonileri kurmak amacıyla Yunanistan’dan Aeolianlar yerleşmiş. MÖ 6. yüzyılda Perslerin hakimiyetine giren Ainos, daha sonra Yunan şehir devletlerinin oluşturduğu Delos Deniz Birliği’ne katılmış. Ancak bu bile Ainos’un önce Ptolemayosların sonra da Romalıların egemenliği altına girmesini engelleyememiş. Bizans döneminde bağımsız bir prenslik olarak yönetilen Ainos, orta çağın sonlarında Cenovalıların hakimiyetinde, onların ticaret imparatorluklarının bir parçası olmuş. 1456 senesinde ise, Fatih Sultan Mehmet’in kaptanlarından Has Yunus Bey tarafından Osmanlı topraklarına katılmış. Piri Reis, Enez’i 16. yüzyılda yazdığı “Kitab-ı Bahriye”de, çift limanlı bir ticaret merkezi olarak anlatmış. Çeşitli istilaların yanında Ainos’u etkileyen en önemli olaylardan biri, Meriç deltasının kum ve çamurla dolup şehri kıyıdan dört kilometre içeride bırakması olmuş; parlak ekonomisi bir daha onarılamayacak çöküntüye uğramış.

KUŞ CENNETİ

Manyas’tan sonra Türkiye’nin ikinci büyük kuş cenneti Enez’de. Büyük Gala, Küçük Gala, Pamuklu, Sığırcı gölleri soyu tükenmek üzere olan birçok kuşa ev sahipliği yapıyor. Ayrıca göç yolu üzerinde bulunuyor. Bu nedenle koruma altında. Küçük Balaban, kaşıkçı, küçük kababatak, büyük deniz kartalı, mavi doğan gibi türler burada gözlemlenebiliyor. Ayrıca su sümbülü, su oku, su menekşesi bitkiler yetişiyor. Göllerde ise tatlusu levreği, sazan, yılan balığı, turna gibi balıklar yaşıyor.

NEREDE KALINIR?

Enez’deki konaklama probleminden dolayı, İbrice’nin yakınlarında Mecidiye’deki Sığınak’ta kalmayı düşünebilirsiniz. Sığınak, klasik otel odalarının yanı sıra ağaç evleri ile de hizmet veriyor. Tel : 0284-783 43 10. www.siginak.com

NASIL GİDİLİR?

İstanbul-Esenler otogarından Keşan’a düzenli otobüs seferleri var. Keşan otogarına geldiğinizde ilçe merkezine inmek için servis otobüslerinden faydalanabilirsiniz. Merkezden her yarım saatte bir Enez’e minibüsler kalkıyor. Enez’den Keşan’a minibüsler de aynı aralıklarla, yarım saatte bir kalkıyor. İstanbul Enez arası yaklaşık 280 kilometre.
False