Ege’nin kalbinde, küllerinden doğuyor
Hem Karun Hazineleri’ni görmek hem de büyüleyici vadiler, özgün evler, eşsiz lezzetler şehrini keşfetmek için yolumu Uşak’a düşürdüm. Ziyaretimin şehrin düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yıldönümüne rastlaması anlamlı bir sürpriz oldu. Lidyalılar ve Makedonyalı Blaundusluların izlerini taşıyan Ege’nin bu güzel ilini, tarih meraklılarının da mutlaka ziyaret etmesini öneririm.
Şehrin küllerinden doğuşunun 100’üncü senesini kutlamak için farklı mekânlarında etkinliklerin yapıldığı günlerde Uşak’a gittim. Kurtuluş Savaşı’nda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emrini verdiği şehir olarak bilinen Uşak, Milli Mücadele’nin çetin çarpışmalarına sahne oldu. İşgalci güçlerin başkomutanının Uşak’ta esir alınmasıyla savaşın adeta seyri değişti. Kahraman Türk ordusu, 1 Eylül 1922’de Uşak’ın işgaline son verdi ve 9 Eylül’de İzmir’i alarak Kurtuluş Savaşı’nı kazandı. İşte bu günleri yâd etmemize vesile olan sergiler, sempozyumlar, cirit oyunları ve yöresel halk oyunları Uşak’a renk katarken biz de şehir turumuza başladık.
Uşak Arkeoloji Müzesi’ne yaklaşırken heyecanlıyım. Yıllardır ziyaret etmeyi çok istediğim bir mekân burası. Özellikle de Karun Hazineleri için görmeye değer bir yer. Tren istasyonundaki modern binasına taşınan müzenin önünde, bana rehberlik edecek, Uşaklı uzman psikolojik danışman dostum Ahmet Erdoğan’la buluşuyoruz. 40 binden fazla eserin sergilendiği üç katlı müzeyi birlikte gezmeye başlıyoruz. 1’inci kat Uşak sınırları içindeki arkeolojik eserlere, 2’nci kat sikkeyi bulan Lidyalılar üzerinden paranın tarihine, 3’üncü ve son katsa Karun Hazineleri’ne ayrılmış. Kent çevresindeki tümülüslerde ortaya çıkarılan mezar odaları ve antik heykeller de göz kamaştırıcı detaylara sahip.
Cam Teras, Ulubey
Benzersiz bir hazine
Uşak âşığı bir arkeoloji tutkunu olan Erdoğan, Lidya Kralı Kroisos’a ait olduğu bilinen ve iki kez çalınarak yurtdışına kaçırıldıktan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın girişimleriyle tekrar ülkemize getirilen Karun Hazineleri’nin benzersiz bir koleksiyon olduğunu söylüyor. Gerçekten de Lidyalılar, Uşak’ın köklü tarihinde derin izler bırakmış. Gerek tekstil ve mücevher gerekse tümülüs yapımı konusunda çok başarılı olan Lidyalılar, Uşak’ın batısında hâkimiyet sürmüş. Bugün bu zengin mirasın nadide eserleri, Uşak Arkeoloji Müzesi’nde görülebiliyor.
Kanatlı Denizatı Broşu başta olmak üzere Aslan Başlı Bilezikler ve Kanatlı Güneş Kursu Kolyesi’nin de olduğu 432 parçalık koleksiyon ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Gördüğüm güzelliklerin hayranlığıyla müzeden çıkıp özgün Uşak evlerinin olduğu sokaklara yöneliyorum. Şehir merkezindeki eski yerleşim bölgelerinde sıralanan bu tarihi evler, genellikle iki katlı. Sivil Osmanlı mimarisinin tipik özelliklerini taşıyan yapılar, karakteristik dokusunun bozulmaması için koruma altına alınmış. Aybey, Karaağaç, Kurtuluş ve Işık mahallelerinde görsel bir şölen sunan eski Uşak evlerini ve konaklarını ziyaret edebilirsiniz. Şehir merkezindeki tarihi camiler de ilgiye değer güzellikte. Kiliminden helvasına Sıra Uşak gezimizin en lezzetli tarafına, yöresel tatları deneyimlemeye geliyor. Uşak helvası, gelin tatlısı veya gelin helvası (kırmızı helva) gibi şehrin adına tescillenmiş ürünler, yörenin sevilen lezzetleri arasında.
Kentte Uşak tarhanası, Eşme kilimi ve Uşak halısından sonra; haşhaş ezmesi, demir tatlısı, çömlek eti, keşkek, döndürme (ıspanaklı-peynirli bir tür ince börek) ve ev baklavasının da korunması, markalaşması için girişimler başlatılmış. Uşak’ta gezerken şehrin pastane kültürünü de çok beğendim. Büyük şehirlerde bile kolayca bulunamayacak çeşitlilikte fırın mamullerinin vitrinleri süslediği mekânlar, kenti gezerken tatlı birer mola olanağı sunuyor. Şehrin görkemli doğasındaki ilk durağımız, Uşak-İzmir karayolu üzerinde, şehir merkezine yaklaşık 45 kilometre uzaklıktaki Taşyaran Vadisi oluyor. Su, rüzgâr ve tektonik hareketler sonucu oluşan vadiyi kaplayan ve zeminden başlayarak farklı renklere bürünen kayalar, usta bir ressamın renk paletinden çıkmış gibi görünüyor.
Fotoğrafseverlerin son yıllardaki favori adreslerinden biri olan Taşyaran Vadisi’ni gezdiğinizde göreceğiniz kayalıklara, jeolojide ‘gnays’ adı veriliyor. Siz siz olun, bu doğal zarafeti gezi listenize alın derim. Bir sonraki durağımız Ulubey ilçesindeki Cam Teras. ABD’nin Arizona Eyaleti’ndeki Büyük (Grand) Kanyon’dan sonra dünyanın en büyük ikinci kanyonu olarak anılan Ulubey Kanyonu üzerindeki bu cam platforma, bilet aldıktan sonra ayaklarınıza galoş giyerek adım atabiliyorsunuz. Kanyon, Ulubey ve Banaz çayları boyunca devam eden derin bir ana yarıkla buna bağlanan onlarca kaya koridorundan oluşuyor. Ayrıca Banaz Çayı’nda su sporları, kanyonda kaya tırmanışı ve balonla gezintiler organize ediliyor. Dilerseniz civardaki bungalovlarda konaklayabilir ya da güzel manzaralı, kanyona hâkim tepelerde çadır kampı kurabilirsiniz.
Kanatlı Güneş Kursu Kolyesi’nin de içinde olduğu 432 parçalık Karun Hazineleri, Uşak Arkeoloji Müzesi’nde görülebilir.
Anadolu’nun Stonehenge’i
Sınırlarında pek çok tümülüs barındıran Uşak’ta Akmonia ve Sebaste gibi antik kentler var. Ancak benim tercihim, uzun zamandır keşfetmeyi istediğim Blaundus oluyor. Ulubey ilçesinin Sülümenli Köyü yakınlarındaki bu gizemli antik kent, İngiltere’deki dünyaca ünlü kültür mirası Stonehenge’in megalitlerini çağrıştıran dev kaya yapılarıyla dikkat çekiyor. Geniş alana yayılan antik yapı kalıntılarının en çarpıcı olanları, birbirine yaslanmış ‘T’ biçimli kaya bloklarından oluşuyor. Blaundus, Büyük İskender’in seferlerinden sonra Makedonya’dan gelenler tarafından kurulmuş.
Tarihte burada yaşayan şehrin halkına ‘Makedonyalı Blaunduslular’ adının verildiği biliniyor. Büyük İskender’den sonra Bergama Krallığı’na bağlanan kentin önemi, Roma döneminde artmış. Helenistik dönemde inşa edilen kuzey surları, kemerli giriş kapısı, Demeter sunak alanı, Bizans sarnıcı ve İon tarzındaki tapınak şehrin önde gelen yapılarından sadece birkaçı. Blaundus son yıllarda Anadolu’da keşfettiğim en etkileyici yerlerden biri. Antik kentleri seven tarih meraklılarının burayı mutlaka ziyaret etmesini öneririm. Gezimizin finaline yaklaşırken Uşak’ta gün boyu tanıklık ettiğim onca güzelliği sindirmek üzere Takmak Göleti’ne uzanıyoruz. Günbatımı manzarasının güzelliğiyle nam salan bu sulak alan, sakin kıyılarıyla ziyaretçilerine huzur dağıtıyor. Güneş ağır ağır alçalıp ufku kızılın tonlarına boyarken yerel rehberim Ahmet Erdoğan ve öğretmen eşi Büşra Hanım’a misafirperverlikleri için yürekten teşekkür ediyorum.