'Dünya turu', bu hayatın en eğlenceli oyunu

Hikâyem muhtemelen size benzer bir şekilde başladı. Okullar okudum, işler buldum ve çalıştım. Ancak aradığım şey bu değildi. Yaşadığım hayat beni çok da tatmin etmiyordu. Seyahat etmenin beni mutlu ettiğini fark ettim. Bu satırları size uzun süredir planladığım ve bir seneden uzun sürecek dünya turundan yazıyorum. Elbette bu üç günde verilebilecek bir karar olmadı. Üç yıla yakın para biriktirdim. Hayatımı ve ailemi bu seyahate alıştırdım. Kendimi hazır hissettiğimde işimden ayrılıp hazırlıklara başladım. Seyahatin adını '360' koydum. Rotamı Afrika, Güney Doğu Asya, Kuzey ve Güney Amerika olarak belirledim. Eğer mevsimsel ve finansal şartlarım uygun olursa Antarktika’ya da geçmeyi planlıyorum.

HELİKOPTER PENCERESİNDEN CAPE TOWN

Bu kadar geniş bir rota çizmemin nedeni Qatar Airlines’ın bana sağladığı ulaşım desteği. 8 senedir karşılıksız olarak bir seyahat blogumda yazıp, insanlara yardımcı olmaya çalışan biri olarak, böyle bir destek hem maddi hem de manevi açıdan bana büyük motivasyon oldu. Öte yandan bu seyahate tüm birikimimi harcayacağım. Yani “Oh ne güzel baba parasıyla biz de gezerdik” gibi bir durum söz konusu değil. Şu anda '360’ın ilk durağı olan Cape Town’dayım. İki haftamı çoktan bitirdim. Daha önce ziyaret edip, çok sevdiğim bir şehirle başlamak istedim. Ümit Burnu’nun dinmez rüzgarı ve dev dalgalarıyla tanışmak dışında Cape Town’da şahane vakit geçirdiğimi söylemem gerek. Daha ilk akşamımda bloguma yazmam karşılığında Cape Town üzerinde helikopter turuna davet edildim. Böylece seyahatimin altıncı gününde bir helikopterin içinde Cape Town’u izliyordum. Sonrasında Cape Town’un en pahalı bölgelerinden Camps Bay’deki plajda dünyadaki en güzel gün batımlarından birine şahitlik ettim. Şehri tepeden gören Lion’s Head tepesine kayaları aşarak kan ter içinde tırmanıp hem gün batımını hem de ayın doğuşunu izledim. 

Manzara o kadar hoşuma gitti ki bir defa da gün doğumunda tırmandım bu tepeye. Köpekbalığı belgesellerinin klasiği olan sudan çıkan uçan köpekbalıklarının olduğu False Bay’de sörf yaptım; daha doğrusu yapmaya çalıştım. Üstelik hala tek parçayım! Beni hiç tanımadan ortak bir arkadaşımız sayesinde evine kabul eden Anna’dan Cape Town’un ucuz ve lezzetli lokantalarını öğrenip, sokak keşifleri yaptım. Masa Dağı’nın tepesine Atlas Okyanusu'ndan gelen bulutların bir şelale misali yamaçlarına dökülüşünü izledim. Ancak hiçbiri beni bu şehirde yaşayan güleryüzlü, rahat ve yardımsever insanlar kadar mutlu etmedi. 

Bir günde sırayla onlarca foku, bir düzine yunusu ve yüzlerce pengueni doğal ortamlarında gördüm. Penguenlerin dünyanın en ciddi görünümlü en komik hayvanları olduğuna kanaat getirdim. Ama komik oluşları bir yana, o kadar dost canlısı değiller. Yakalarlarsa pabuçlarınızı falan gagalıyorlar. Bunca şeyi bir buçuk haftaya sığdırdım. Önümüzdeki süreyi düşününce neler yaşayacağım hayal bile edemiyorum. Tüm bu macerayı belki sizi de harekete geçirir ve yola çıkartır diye her hafta buradan paylaşacağım. Şİmdi sörfçülerin Kâbe'si olan Jeffreys Bay ve bir lagün civarına kurulmuş kasaba olan Knysna’ya doğru yola koyulayım. Haftaya yeni maceralarla görüşürüz...

 

Okurumuz Kerimcan Akduman seyahatleriyle ilgili diğer yazılarını 'www.icantravel.co' blog adresinde yazıyor. Fotoğraflarını ise, '@kcakduman' Instagram hesabından paylaşıyor.