GeriSeyahat Dini yanlış okumanın hüsranı
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Dini yanlış okumanın hüsranı

Dini yanlış okumanın hüsranı

19 Aralık 2008 Cuma günü akşamı, Ankara’da, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezi’nde bir konferans verdim: Türkiye’ye Din Üzerinden Oynanan Oyunlar.

Tıklım tıklım dolu bir salon, dikkatle ve not alarak dinleyen üçyüzü aşkın bir dinleyici.

 

İkibuçuk saat konuştum.

 

Oldukça eleştirel bir konuşma yaptım. Özellikle Türk soluna ve Alevî câmiaya dostça ama sertçe eleştirilerim oldu.

 

Yoğunlaştığım noktalardan biri de ‘din konusundaki yanlışlar ve aymazlıklar’ idi.

 

Bir gerçeğin altını özellikle çizdim:

 

Türkiye’deki din istismarı, Allah ile aldatmayı meslek edinenlerle dini yok sayanların ortaklaşa yarattıkları bir sonuçtur.

 

Allah ile aldatanlardan dini sömürmemelerini bekleyemeyiz. Onların ayakta durabilmeleri bu sömürüye bağlıdır. Bizi şaşırtan, varoluş sebepleri ve görevleri Allah ile aldatmak olmayan insanların bu istismara dolaylı biçimde yardımcı olmalarıdır.

 

O nasıl olmuştur?

 

İşte o, ‘dini umursamamak veya yok saymak’ yanlışı yüzünden olmuştur.

 

Burada bir teo-filozofi (ilahiyatla bağlantılı felsefe) veya teo-sosyoloji (ilahiyatla bağlantılı sosyoloji) dersi vermemiz gerekecek.

 

Verelim:

 

Din, daha doğrusu dine kaynaklık eden iman, asla nötr kalmaz. O, ya yapacaktır ya da yıkacaktır.

 

Eğer yapmıyorsa yıkmasını bekleyin; eğer yaptıramıyorsanız yıkmasına hazır olun.

 

Eğer dinsel imanı bir yaratıcı-yapıcı enerji olarak hayatınıza sokamazsanız bilin ki, birileri, onu sizin hayatınıza bir tahrip enerjisi olarak mutlaka sokacaktır.

 

Bu bir hayat kanunudur.

 

Şaşmaz ve ıskalamaz.

 

Türkiye Cumhuriyeti, imanın bir tahrip enerjisi halinde toplumu kemirmesine örnek gösterilebilecek belki de bir numaralı ülkedir.

 

Hurafelerle çürütülüp işe yaramaz hale getirilmiş sözde din, İstiklal Savaşı günlerinde kötülüğünü, işgalcilerle işbirliği yapan iç hainleri destekleyerek ortaya koydu. O günkü dinci hıyanetin kullandığı söylem ve gerekçelerin birçoğu bugünkü siyaset dinciliği tarafından aynen kullanılmaktadır.

 

Bu gerçeği görmek ve gereğini yapmak için dini çok iyi bilmek, tanımak lazımdır.

 

Daha da önemlisi, dinci ile dindarı karıştırmamak lazımdır. Dinciliğin kötülük faturalarını dindara ödetmemek lazımdır.

 

 

ÇAPSIZ SİYASETÇİLERLE SÖZDE AYDINLARIN YANILGISI

 

İdeolojik veya egoist saplantılarından asla kurtulamayan pazaryeri politikacılarıyla sözde aydınlar bu gerçeği hâlâ göremiyorlar. Veya görmek istemiyorlar.

 

Bu noktadaki anlayışsızlık veya inatlarını örtmek için uydurdukları bahaneler ise yaptıklarından çok daha esef vericidir.

 

Neymiş efendim, halka hitap ederken dinsel terimler veya kavramlar kullanırsak, bunun sonucu, din istismarına gerekçe hazırlamak olurmuş.

 

Mantığa bakın!

 

Siz dinsel kavramların gerçeğini kullanmaktan kaçtığınızda dinci ekipler o kavramların yozlaştırılmışlarını kullanmaktan vazgeçecekler mi? Yoksa tam tersine, hiçbir dirençle karşılaşmadan, din adına yalan söylemeye, dine yalan söyletmeye devam ederek halkı biraz daha mı perişan edecekler?

 

Sol ve laik aydınlar bu hesabı asla yapamıyorlar.

 

Türkiye’nin anasını ağlatan belaların başında kamu kaynaklarının talanı, vurgun ve soygun var. İslam ise bu kötülüklerin işlenmesini en büyük suç sayan, hatta dinsizlikle eşanlamlı kabul eden bir din. Ama bu soygunlara ortak olan dinci siyaset, İslam’ın bu yanını asla öne çıkarmaz. Öne çıkarmak ne kelime, adını bile anmaz.

 

Çünkü anarsa tezgâhı yerle bir olur.

 

Peki, dinle aldatılan koca kitleye bu işi kim anlatacak? Dinci siyasetle işbirliği yapan AB’ci, ABD’ci ‘paraya tapanlar’ mı?

 

Elbette ki hayır! O halde kim?

 

Elbette ki, dinci siyasete karşı insancı siyaset yapanlar.

 

Peki, onlar görevlerini yapıyorlar mı?

 

Hayır, asla!

 

“Dinsel kavramları kullanırsak, bu, laikliğe ve çağdaşlığa aykırı olur” ahmak nakaratını tekrar ede ede meydanı dinci sömürüye bırakıyorlar.

 

Düşünülsün ki, Türk siyasetinde, dinci vurgunları eleştirirken ‘haram’ kelimesinin kullanılmasını, ‘siyasete dinsel kıstaslar sokmak’ olarak değerlendiren sözde aydın siyasetçiler var. Bu anlayışlarını, bugünkü Türkiye’de ekranlardan halkın gözünün içine baka baka ifade edebiliyorlar.

 

Başımızda, dinci bir iktidarın olduğunu söyleyerek bağırıp çağıranlar da bunlar...

 

Beyler, hanımefendiler! Ülkenin boğazını sıkan bu bâdireden kurtulmak istiyor musunuz?

 

İstiyorsunuz.

 

Peki, bu kurtuluş, bu süreçte kullanılan (istismar edilen) kavram ve kelimeleri yok saymakla mı olacaktır?

 

 

Şu kafaya, daha doğrusu şu mankafaya bakın! Haram kelimesi dinsel terminolojide geçtiği için dinsel bir imaj yaratıyormuş.

 

Peki, ahlak kelimesi de dinsel terminolojide çok geçiyor. Hz. Muhammed, “Ben, ahlaksal değerleri tamamlamak için gönderildim.” diyor. Şimdi biz, ‘din istismarcısı’ damgası yemeyelim diye ‘ahlak’ sözcüğünü kullanmayacak mıyız?

 

Az önceki kafaya göre, örneğin, Allah ile aldatan siyaset dincilerine, “Yaptıklarınız dine ve ahlaka aykırı, kendinize gelin!” dediğimizde, din istismarı yapmış oluruz.

 

Hey gidi zavallı mankafa hey!

False