GeriSeyahat Dervişin dağında Lao Tzu yürüyüşü
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Dervişin dağında Lao Tzu yürüyüşü

Dervişin dağında Lao Tzu yürüyüşü

Yazı karşılayan Babadağ’ın ıssız yamaçlarında, rüzgarın sesine kulak verip, ruhunuzu Akdeniz’in mavisiyle yıkamayı denediniz mi hiç? Antik Likya Yolu’nda yürümek, dervişlerin öyküsünü dinlemek hayatınızda yepyeni bir kapı açabilir. Lari Dilmen, mayısın son günlerinde denedi, izlenimlerini Hürriyet Seyahat için yazdı.

Önce, hangi duygularla yola çıktığımı anlatayım. Bitişik apartmanın bize bakan dairesindeki alarm yerli yersiz öter. Biraz agresiftir. O sabah bir kez daha saldırıyor mutfak penceremden. Oysa sakince kahvaltı edecektim. Komşular da evde değil. Yani savunmasızım.
Biraz sessizlik umuduyla, evin öteki tarafına geçiyorum. Bu defa karşı dağı oyan iş makinelerinin gürültüsü... Kurtulmak. Bir parça boşluk bulmak umuduyla pencereden bakıyorum; yeni bir inşaat daha. Vadi kalmayacak belki yakında. “Falling Dawn” filmindeki Michael Douglas gibi fıttırmama ramak kalmış. O an bir uçak geçiyor tepemden. Ertesi gün ben de bir uçaktayım; istikamet Dalaman. Mayısın son haftası, saat sabah 05:30.

DAĞDAKİ DERVİŞ HANI

Fethiye’den Eşen Beldesi’ndeki Alınca Köyü’ne... Dervish Lodge, tarihi Likya Yolu üzerinde, 760 metre irtifada bir durak. Sağımızda Kabak Vadisi, önümüz boşluk. Karşıda hayal meyal Rodos Adası. Babadağ ve Erenler sırtımız. Sonunda sessizlik, boşluk, dostluk, güzellik.

Dağ başında Derviş’in işi ne, diyeceksiniz. Onun da hikayesi var: Bir zamanlar bir derviş yaşarmış burada, ziyaretine gelen olmazsa, yalnız yemek yemezmiş. Hoş ziyaretçisi de pek eksik olmazmış ya. Köylü tekke adını vermiş yerleştiği yere. Derviş yaşlanmış, pek konuşmaz olmuş; ziyaretçisi azalmış. Aç, yalnız, sessizce ölecekken ak saçlı, ak sakallı bir dede tekkeye varmış. Son bir sofra kurulmuş, yemişler içmişler ve dahi kahvelerini yudumlamışlar. Beraberce gitmişler oralardan. Bir daha gören olmamış dervişi, mezarı da yok. Gelen ak sakallı dede kim, bilen yok. Geriye tekke kalıntısı ve dolanan bir efsane kalmış. Belki de bir ruh, buraları bekliyor.

Bahar, üç ay önce dokuz kedi, iki köpekle buraya taşınmış. Erdem’le birlikteler. Birbirlerine aşıklar mı, ne kadar aşıklar henüz tam bilmiyorlar. Özgül, 1,5 aydır burada kalıyor ve işlere yardımcı. Güzel bir kız o, kısmeti de güzel olsun. Az insan var, onlar ve biz, Nilüfer, Mutlu.

Kedilerden (affedersiniz) “Piç Ali” ağzında komşu köylünün civciviyle ikinci defa yakalanıyor aynı hafta içinde. Bahar’la Özgül’ün civcivi kurtarma çabaları nafile. Erdem bu düzen bozuculara söylene söylene kaldırıyor cenazeyi. Hergün matrak bir olayımız var.(Kusursuz düzen, kusursuz dehşetin öncüsüdür, demiş Carlos Fuentes)

YEMEK MÜZİKLE PİŞER

Arkadaşım Bahar bir çeşit özgür kız; yıllarca hayvanlarıyla (bir ara tek gözlü bir kargası vardı, uçamazdı, omzunda tünerdi) Bozcaada’da yaşadı. Ondan önce reklamcıydı. Cesur ve atılgandır, koç gibi kafa atar icabında. Hayvanların koruyucu meleği, mutfağın esas hakimi ve yine de başına buyruk. Erdem’i seviyor. Yoksa beş dakika duramaz zaten.
Bu tatilin en önemli özelliklerinden biri de şu: Ben vejetaryenim, bir hafta nefis vejetaryen yemekler yiyeceğiz. Lezzetin sırrı, yemeklerin müzik eşliğinde pişirilmesinde. Bir kısım müzisyen tayfa pek rağbet ediyor buraya. Davul, bas, 70’lerden kalma analog klavye, saksofon, perküsyonlar, şaman davulları salonun bir bölümünü kaplıyor. Ev sırtını kayaya dayamış, şömine açılmış, etrafında sehpa ve koltuklar, tepeden asılı türlü obje. Aletleri de koyunca... Biraz sıkışık olmuş burası be Erdemciğim. Yukarıdaki taş odalardansa alt yamaçtaki tahta baraka’lardan birine yerleşmeyi tercih ediyoruz, Nilüfer’le.

AKŞAMLARI FATİMA VE SU TABANCASI

Akşam, yemek masasındaki muhabbet gevşiyor. Özgül, Fatima Sparr şarkıları dinliyor. Erdem, kapıdan sızmaya yeltenen kedileri son teknoloji ürünü su tabancasıyla püskürtüyor. Hedefi tutturduğunda mutlu mutlu, gülüyor. O gece bir oyun uyduruyoruz kelimelerden. Kek var, altı kişiyiz, herkes sırayla bir kelime söylüyor, anlam gözetmek zorunlu değil, kelimeler sebepsizce diziliyorlar yan yana. Sayfa bitince, her birimiz farklı anlam katarak yüksek sesle okuyoruz, çok gülüyoruz...

Hafif Uzakdoğu takılanlar için son 20 yılın en gözde rayihası sandal ağacıdır. Burada çam ormanının içindeyiz. Ama yer yer sandal ağaçları, fıstık makileri, ardıç, andız, hatta sakız ve adını bilmediğim bir sürü bitki var. Kaldığımız odaya sinen Uzakdoğu havasında bu rayihanın da etkisi olsa gerek.

Hava temiz. “World Heritage Society”ye göre dünyada korunması gereken 100 dağdan biri, Babadağ. Buzul çağında izole kaldığı için birçok endemik bitki, hayvan türü var. En genç kayası 45 milyon yaşındaymış. Biraz daha yukarılara, Erenler’e uzanırsak harika bir sedir ormanına girebiliriz. Oradaki sessizliği en derin meditasyonlarınızda zor yaşarsınız. Hani kuş uçmaz, kervan geçmez derler ya... Geçemeyeceğiz oradan, maalesef. Kabak Koyu’na gidiyoruz. Bu sefer Cennet Koyu’na da inmeyeceğiz. Geçen gelişimizde doğduğumuz gibi yüzmüş, çocuklar gibi eğlenmiştik. Bir dahaki sefere artık.

LAO TZU İÇİN İDEAL

Erdem’e söz veriyorum, yazacağım, bu coğrafyanın yapılaşmamış tek kıyısını, bu bakir doğa harikasını. Burası 1. sınıf sit alanı. Birileri kitabına uydurmuş, av köşkü adı altında koyu imara açmış. Keşke hiç yapılmasa. Cennette ihale olmaz, rant olmaz, sevgili yurttaş.

Sabah, patika yoldan, ağaç villalara yürüyoruz. O taraf daha huzurlu. Gözlemlerimi gülmeceyle anlatma sevdasına kapılmışken, Nilüfer’in hikayesi hedefi buluyor: Bilge Lao Tzu sessiz sabah yürüyüşlerini çok severmiş. Bazen suskun bahçıvanını alırmış yanına. Bir gün bahçıvan, suskun bir arkadaşının onlara katılması için bilgeden izin istemiş. Peki, demiş Tzu. Üçlü yürürken nefes kesen bir manzara çıkmış karşılarına. Bahçıvanın arkadaşı, “Ne kadar güzel bir gün” deyivermiş. Başka söz etmeden yürüyüşü bitirmişler. Akşam üstü Lao Tzu bahçıvanını çağırıp, geveze arkadaşını sabah yürüyüşlerine getirmemesini söylemiş.
Bahçıvan “Yalnızca güzel bir gün olduğunu söyledi” deyince. Lao Tzu “İşte o cümle sabahın tüm masumiyetini bozdu, zihnimdeki birlik ve hiçlik, güzel ve çirkin kavramlarıyla bölündü” demiş. Hmm... Arkadaş harbi ayıp etmiş. Susmak daha iyi.
Tabiat alabildiğine boş ve geniş ama evde bir sıkışıklık var, içimizde birikenleri yakın paylaşım halindeyiz, hamileyiz, hazırlıksız, erkeniz, sınanıyoruz. Doğa talepkar. İçerde ciddi bir temizlik yapmak gerekiyor değişim mucizesinden pay almak için. Keza kış aylarından beri bir nevi kapalı kalmışlık var ki, hemen atılmalı. Farkındalığım artmışken buna ön ayak olabilirim. Ancak yarın. Şimdi lodos, dinlenmeliyim.

SEMBOLİK SEREMONİ

Ertesi gün Erdem alışverişe iniyor. Kızlarla mekanı yeniden düzenlemeye koyuluyoruz. Geçişler açık olmalı, gereksiz ve yüklü objelerden arındırılmalı. Salonun ortasında geniş bir alanı açıyoruz, her yeri temizliyoruz, eşyaları azaltıyoruz. Isıtıcı kaldırılabilir, enstrümanlar akılcı yerleştirilebilir.

Ve şimdi, günbatımında dört insanoğlu, elimizde dört tütsü, evin dört yönünü tutuyoruz. Sembolik bir seremoni gerçekleştiriyoruz: Doğunun (Nilüfer), batının (Özgül), kuzeyin (Bahar) ve güneyin (ben) ruhları, kutsasın mekanımızı. Burada enerjisini bırakmış insanlar ve insan olmayanlar, bizi affedin. Özgür kalın ve bizi de özgür bırakın.

Bir çember oluşturuyoruz, elimizde tütsülerle dönüyoruz ve ardından mekanın dört bir yanına dağılıp her yeri tütsülüyoruz, sonra havalandırıyoruz mekanı ve nihayet ellerimizi yıkıyoruz. Tüm olumsuzluklar gitsin üzerimizden akan bu suyla.
İşe yarıyor... Erdem döndüğünde o da şaşırıyor değişime. Hepimiz keyifliyiz, rahatsızlık geçmiş. Gece harika bir müzik ziyafeti çekiyoruz kendimize. Niyetimiz temizdi. Deliksiz uyuyorum, dönüşüm tamamlanıyor rüyalarımda... Sonrası hep huzur ve neşe, birkaç güne Kabak Koyu’na ineceğiz Likya Yolu’ndan; üç saatlik sıkı bir doğa yürüyüşüyle... Onu da haftaya anlatırım.
Doğallığa yol denir / Yol’un adı ve biçimi yoktur / Sadece özdür o /
Sadece / İlksel / Ruhtur. (Çan Budacılar, kuzey zen okulu)
False