GeriSeyahat Değişen Balkanların değişen Makedonya'sı
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Değişen Balkanların değişen Makedonya'sı

Değişen Balkanların değişen Makedonya'sı

Tertemiz bir hava, bol bol yeşillik, sokakları dolduran neşeli genç insanlar? Balkanlar yeniden ayağa kalkmaya başladı. Makedonya bölgenin parlayacak yıldızlarından biri olmak için mücadele ediyor. Ülkede hem Osmanlı’nın hem de komünizmin izlerine hala rastlamak mümkün ama Makedonya tam gaz değişmeye devam ediyor. Piyasalar açılıyor, Makedonya küreselleşmeyle yoğruluyor. Görünen o ki, birkaç yıl içerisinde tam bir Avrupa ülkesine dönüşecek. İşte tam da bu süreçte Makedonya’yı görmek de fayda var.

İtalyanlar meyve salatasını “Macedonia di Frutta” yani Makedonya meyveleri diye adlandırıyor. Nedenini anlamak güç değil, çünkü Makedonya kültürel olarak tam bir renkler ve lezzetler cümbüşü. Doğu Roma bu topraklarda kurulmuş, Osmanlı’nın ardından Sovyetler hakimiyeti de Makedonya’da iz bırakmış. 2000’lerin başında çeşitli badireler atlatsa da; Sırplar, Boşnaklar, Arnavutlar, Türkler ve Yahudiler’in barış içinde yaşadığı ender Balkan ülkelerinden Makedonya.

Batı medeniyetinin temellerinin atıldığı Heraklia antik kenti, Manastır yani Bitola kentinin hemen yanı başında. Tito döneminde, milliyetçiliğin yükselişini önlemek için hiç ilgilenilmemiş. Kentin harabeleri şimdi şimdi gün yüzüne çıkarılıyor. Heraklia; Kral Philippe tarafından kurulmuş, Büyük İskender de bu kentte doğmuş. Dünyanın yekpare en büyük yer mozaiği de Heraklia kentinde Manastır kentini görülmeye değer kılan çok sayıda tarihi eser var. Bu yapılardan biri kentin ana meydanındaki saat kulesi. Kule 19’uncu yüzyılda Osmanlılar tarafından yaptırılmış, bir söylentiye göre kulenin yapımında taşları birbirine tutturan sıvayı elde etmek için 60 bin yumurta kullanılmış. Saat kulesinin tepesindeki haç figürü ise Osmanlı İmparatorluğu’nun Manastır’dan çekilmesinin ardından yerleştirilmiş.

CAMİ, KİLİSE VE TAPINAK ÜST ÜSTE

Saat kulesinin tam karşısında ise 16’ıncı yüzyılda inşa edilmiş Yeni Cami göze çarpıyor. Cami’nin içini görmek şu anda mümkün değil. Çünkü Mimar Sinan’ın projesi olan Cami aslında bir kilise üzerine inşa edilmiş, kilise ise eski bir tapınağın üzerine. Bu nedenle caminin içi şu anda metrelerce kazılmış durumda. Uzmanlar hem cami, hem kilise hem de tapınaktan kalanları yeryüzüne çıkarmaya ve yeniden düzenlemeye çalışıyor.
Buram buram tarih kokan tek kent Manastır değil. Manastır’dan yalnızca 1 saat kadar uzaklıkta, küçük ama son derece karakterli başka bir kent karşılıyor ziyaretçilerini. Türkçe adıyla Kalkandelen, şimdi ki adıyla Tetova. San Dimitri kilisesinde komünyon ayinin sesleri sokaklara taşarken, biraz ötede Alacalı Camii’nden ezan sesleri yükseliyor. Tetovalıların bir kısmı kilisede, diğer kısmı Cami’de...
/images/100/0x0/55ea3729f018fbb8f871dee2

BİR SOKAKTA KOMÜNYON AYİNİ YAN SOKAKTA NAMAZ

San Dimitri kilisesi oldukça görkemli. İkonaları freskleriyle tipik bir Ortodoks kilisesi. Ne var ki alacalı Camii bir o kadar sıradışı. Cami’nin hem iç hem de dış cephesi, baştan aşağı çiçek figürleriyle bezeli. Söz konusu Camii iki kızkardeş tarafından yapıştırılmış. Görür görmez kadın eli değdiğini anlamak zor değil. İçi son derece zarif fresklerle kaplı, ama bir yanıyla da tüm bu ince süslemelere rağmen mütevazı. Alacalı Camii’ni görmeden Makedonya’dan ayrılmak olmaz. Çünkü bu tip süslemelerle bezenmiş bir başka camii de sadece Bulgaristan’da var.

Kalkandelen’de bulunan bir diğer önemli dini merkez Harabatibaba ya da Sersem Ali Dede Tekkesi. Tekke bir üniversite kampusunu andırıyor. Yeşillikler içinde bir camii, tavanı işlemelerle süslü bir kamelya ve birkaç bina türbenin içinde. Camiide daha çok Sünniler ibadet ediyor. Bir başka bina sadece kadınlara ayrılmış. Kadınlar bu binada namaz kılmanın yanı sıra, Kuran’ı Kerim okumayı da öğreniyor. Bu binalar da daha önce Bektaşi cemaate aitmiş ama 2001 yılında Sünni cemaate verilmiş, türbenin içindeki yalnızca tek bir bina Bektaşilere kalmış. Kalkandelen’de 3 bin yakın Bektaşi olduğunu belirtiyor, Baba Edmond İbrahimov ama tüm mezhep ve dinlere kapılarının her zaman açık olduğunun altını çizmeyi ihmal etmiyor.

OSMANLI TARİHİ DE ORADA

Türkiye’yi anlatan tarihi değerlerin önemli bir kısmı Makedonya’da. Bunlardan biri Manastır kentindeki Atatürk’ün okuduğu Askeri İdadi. Ne var ki, askeri lisenin hali ziyaretçileri büyük ölçüde hayalkırıklığına uğratıyor. Binanın bir katı Atatürk’e ayrılmış. Bu kata o dönemde okulda giyilen askeri giysiler konmuş, duvarlar Atatürk resimleriyle süslenmiş ama her şey son derece üstünkörü. Tarihi taş binanın zemini laminant parkelerle kaplanmış, binanın ruhu tamamen kaybolmuş. Zaten binanın yalnızca bir katı bakımlı, alt katlara pek de korunmayan Roma dönemine ait birkaç heykel yerleştirilmiş. Binanın girişinde ziyaretçileri karşılayan korkunç tuvalet kokusu da cabası.
/images/100/0x0/55ea3729f018fbb8f871dee4


Mütevazı Resene kasabasında 19-20inci yüzyıl mimari özelliklerini taşıyan büyükçe bir bina karşınıza çıkıyor. Bu binayı İttihat ve Terakki’nin kurucularından Reseneli Niyazi yaptırmış. Reseneli Niyazi hiçbir zaman bu binada oturamamış, çünkü binanın tamamlanmasına yakın, korumasının suikastine uğramış. Binada şimdi Türk Kadınları Cemiyeti faaliyet gösteriyor, bina zaman zaman çeşitli resim ve heykel sergilerine evsahipliği yapıyor.

BALKANLAR’IN KUDÜS’Ü

Son yıllarda başkent Üsküp’ü gölgede bırakmaya başlayan hem eğlence hem de tarih kenti Ohrid de görülmeden geçilmemeli. Biraz Akdeniz, biraz da Balkanlar atmosferi barındıran bir sayfiye kenti Ohrid. 1995 yılından bu yana da UNESCO’nun koruması altında. Nüfusu yalnızca 50 bin civarında ama tenhalığına aldanmamak lazım. Çünkü nüfusu mütevazı olsa da içeriği çok zengin. Kentin ana meydanında 600 yıllık olduğu tahmin edilen bir çınar ağacı yükseliyor ve bu çınar bile gölgede kalmış. Bu meydan Kudüs meydanı olarak da biliniyor. Meydanı tarihi bir cami, bir kilise ve bir havra çevreliyor. Makedonya’yı belki de en iyi bu meydan anlatıyor.
Dünyadaki beş Ayasofya kilisesinden biri de Ohrid’de. Bu kilise, İstanbul’daki orijinal Ayasofya’yla aynı özellikleri taşıyor. Restorasyon çalışmaları sürüyor.

Peki Makedonya’da sadece tarih mi var? Kesinlikle hayır. Ohrid’e karakter katan unsurlardan biri de kente adını aynı veren Ohrid gölü. Gölün kıyısı butik Oteller ve villaların yanı sıra beach clublar’la çevrili. Ohrid yazları Bodrum havasına bürünüyor.

EĞLENCE DENİNCE ASIL ADRES ÜSKÜP

Üsküp’te hem Osmanlı hem de komünizmin izleri hala mavcut. Kentin sokaklarında yürümek, özetlenmiş bir tarih turuna çıkmak gibi. Coşkuyla akan Vardar nehri kenti ikiye bölüyor. Bir tarafta Müslüman nüfus ağırlıklı. Osmanlı döneminde yapılan çarşı ve tarihi hamam da diğer tarafta. Asırlık çınarların altına kurulmuş kahvelerde Türk kahveleri içiliyor, yaşı daha olgun olanlar satranç oynuyor. Nehrin öbür tarafı ise Hıristiyan bölgesi. Hıristiyan kısmı daha hareketli, komünist döneme ait modernist binalar da daha çok bu kısımda.
Makedonya genç bir nüfusa sahip, başkent Üsküp cıvıl cıvıl. Özellikle de kentin ortasındaki Makedonya Caddesi son derece hareketli. Dünyaca ünlü markaların da dükkânlarının bulunduğu caddedeki kafeler, restoranlar günün hemen her saati dolu.

BOB DYLAN DA UĞRADI

Restoranlarda hem yöresel Makedonya hem de dünya mutfağının örneklerini tatmak mümkün. Kuzey ve Batı Avrupalılar bu aralar gözlerini Üsküp’ün gece hayatına dikmiş durumda. Dünyaca ünlü müzik grupları sık sık konserler veriyor. Örneğin geçen Pazar Makedonya’da sahneye çıkan isim Bob Dylan’dı. Müziğini caz tınılarıyla süsleyen Aynur da Üsküp’de son dönemde konser verenler arasında. Gece hayatında hem servis hızlı hem de dünya trendlerini çok yakından takip ediyorlar.
Kentte özellikle ana meydanın çevresinde küçüklü büyüklü pek çok bar ve disko var. En ünlü gece kulüplerinden biri 69... Kapıda konukları şık, kibar ama tavizsiz görevliler karşılıyor. İçeriye herkes alınmıyor zira Makedonya sosyetesi bu kulüpte eğleniyor. Havalandırmanın son derece iyi olduğu kulüp kalabalıkları çok rahat ağırlayabiliyor. Müzik kesinlikle rahatsız edici düzeyde değil ama buna rağmen içinizin kaynamasını engellemek çok güç. Kentin enerjisi kesinlikle 69’a da yansıyor.

BİRA İÇMELİ, HAMUR İŞİ YEMELİ

* Makedonya dünya şarap piyasasına hızlı bir giriş yapmaya hazırlanıyor. Özellikle Merlot ve Cabernet tipi üzümlerde iddialı. Her ne kadar dünyaca ünlü şarap uzmanları sık sık Makedonya’ya davet edilse de şarap konusunda çok başarılı olduklarını söylemek zor ama gene de şarapları tatmakta fayda var.
* Yerel biralar ise şaraplara göre daha başarılı. İçimi kolay, Türk damak tadına daha uygun. Yerel rakılar ise oldukça kuvveli. “Irakı” denen rakılarda alkol oranı yüzde 60 civarında. Zaten yemeklerin yanında değil, aperatif olarak tercih ediliyor.
* Eğer peynir seviyorsanız, Makedonya’da şanslısınız. Kaşar peynirleri Balkanların hemen tamamında olduğu gibi Makedonya’da da oldukça başarılı. Otlu peynirleri de denemeye değer. Ayran da yaygın.
* Tabii Balkanlar denince akla ilk gelen hamur işleri. Makedonya’da da onlarca çeşit börek var, hemen hepsi de tatmaya değer. En leziz börekler küçük dükkanlarda satılanlar. Küçük de bir not: Bu börekçiler sabaha kadar açık, çünkü bar ve kulüplerden çıkan Makedonlar içki sonrası açlıklarını çorbayla değil börekle bastırıyor.

NEREDE KALMALI?

Ohrid’in tepelerinde küçük bir kilise ve etrafında sevimli bir manastır binası. Burası San Naum kilisesi. Manastır bugün otel olarak kullanılıyor. Odalar minimalist, şık ve içinde bulunduğu toprakların ruhuna uygun döşenmiş. Odalardan görünen muhteşem göl manzarası nefes kesici. Ortam sessiz ve elbette ruhani. Sessizliği zaman zaman bozan bahçede gezinen tavus kuşlarının sesleri. San Naum manastırının müdavimleri arasında Rahmi Koç da bulunuyor. Ama gözünüZ korkmasın, standart odalar gecelik 37 Euro civarında.

MUTLAKA İNCİ ALIN

Ohrid’deki incileri dünyanın başka hiçbir yerinde bulmak mümkün değil. Bu inciler bildiklerinize benzemiyor. Balığın pullarında yapılıyor. Yalnızca Ohrid gölünde yetişen Plasika türü balığın pulları ayıklanıyor, işleniyor. Sonunda ortaya şık küpeler, kolyeler ve yüzükler çıkıyor. Kentte inci işçiliği iki ünlü aileden soruluyor; Talevi ve Filevi aileleri. Her iki ailenin de kent merkezinde dükkanları var. İnci takıların bir diğer özelliği de fiyatlarının uygunluğu. Kolyelerin fiyatları 20-30 Euro arasında.

NEDEN ŞİMDİ GÖRMEK LAZIM

Makedonya Yugoslavya’dan kopan diğer Balkan ülkeleri gibi büyük bir değişim içinde. Kapıları serbest piyasa ekonomisine açılmış, yabancı yatırımcılar ülkeye deyim yerindeyse hücum ediyor. Dünyaca ünlü markalar ve zincirler köşe başlarını kapmış.
Ne var ki Makedonya’yı ayağa kaldırmak için kat edilmesi gereken çok yol var. Resmi işsizlik oranı yüzde 40. Bu nedenle Makedonya hala pek turistik bir merkeze göre uygun fiyatlı. Fiyatlar yükselmeden ve ülke otantik havasını kaybetmeden görülmeli.
Altını da çizelim, Türklerin işi çok kolay. Ülke nüfusunun yüzde 3 buçuğunu Türk kökenliler oluşturuyor. Türkçe konuşanlara rastlamak ya da en azından Türkçe bilen birini bulmak hiç zor değil. Hemen herkesin en az bir akrabası ya da komşusu ya Türkiye’de bir süre bulunmuş veya hala Türkiye’de. Bu nedenle Makedonya’da vatan hasreti çekmek de pek mümkün değil.

False