GeriSeyahat Çılgın kalabalıktan uzakdoğayla baş başa
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Çılgın kalabalıktan uzakdoğayla baş başa

Çılgın kalabalıktan uzakdoğayla baş başa

Jurassic Coast Path, İngiltere’nin ünlü üniversite kenti Exeter’in kıyı kasabası Exmouth’tan başlayıp, doğuda Swange kentinde biten 150 kilometrelik bir patika. Okurumuz, tıp doktoru Prof. Dr. Nadir Paksoy, 10 kiloluk sırt çantası ve bastonuyla betonlardan arınmış bu patikada 12 gün boyunca yürüdü. Yolun hikâyesini ve yürüyüş sırasındaki izlenimlerini yazdı.

‘Çılgın kalabalıktan’ uzaklaşma vaktimin geldiğini çoktan hissediyordum. Bu tanım bana ait değil. Bugüne göre kalabalık sayılmayacak yıllarda, 1874’te yayımladığı romana, İngiliz yazar Thomas Hardy bu adı vermişti: “Çılgın Kalabalıktan Uzak.”

Roman, İngiltere’nin güneybatısındaki kırsal yörelerinden Dorset bölgesinin sonsuz yeşilliklerinde geçiyor. Yazar, kırsal unsurların derinliğinde insan olmanın temel niteliklerini ustaca takip ediyor: Terazinin bir kefesinde sevgi, tutku, gönül yüceliği gibi insana dair olumlu özellikler yer alırken, diğer kefesi kıskançlık, kindarlık, çekemezlik gibi şeytani duyguları barındırıyor...

Thomas Hardy’ye ilham kaynağı olan bu bölgenin patikaları UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor. Özgün adı ‘Jurassic Coast Path’...

Çılgın kalabalıktan uzakdoğayla baş başa


Patika, İngiltere’nin Exeter kenti kıyı kasabası Exmouth’dan başlayıp, doğuda Swange kentinde bitiyor: Toplamda 150 kilometre. Patika, uçurum dik yarların yamaçları boyunca uzanıyor. Zaman zaman Manş Denizi’nin gelgitleriyle yıkanan kumsal ya da çakıllı kıyılarla buluşuyor. Ardından yeniden yükselerek ufuk çizgisinde yeşil ve mavinin kucaklaştığı dik yokuşlarda biteviye devam ediyor.

Patika, büyük küçük sahil kasabalarından, 17’nci yüzyıldan beri özgünlüğünü korumuş taş duvarlı, saz damlı az haneli küçük geleneksel köylerden geçiyor. Taşlar yöreye özgü Purbeck ve Portland taşocaklarından çıkarılmış. Kraliçe’nin Buckingham Sarayı ve Londra’nın ünlü St. Paul Katedrali’nin yapımında da bu taşlar kullanılmış.

12 GÜNLÜK YÜRÜYÜŞ

Çılgın kalabalıktan uzakdoğayla baş başa


Yürüyüşe başlamak için Londra’dan Exeter trenine bindim. 3.5 saat sonra Exeter’e ulaştım. Banliyo treniyle Exeter’in kıyı kasabası Exmouth’a vardım. Yürüyüş parkuru buradan başlıyor. Günde ortalama 15-17 km yürüyerek her gece bir kasabada ya da köyde konaklayarak 12 günde yürüyüşü Swange kentinde tamamladım.

Parkur düz değil; çoğu yerde Kabataş’tan Taksim’e çıkar gibi çok sayıda tepeyi aşmak gerekiyor. Kimi yerde yol orman içinde daralıyor. Karşınıza çamurlu, batak dar bir güzargâh çıktığı oluyor. Yol boyunca 5-6 km arayla yer alan üç-beş haneli küçük köylerin yerel ve geleneksel hoş ‘pub’larında soluklanmak mümkün. Parkurun geçtiği yerler sırasıyla şöyle: Exmouth- Sidmouth;Sidmouth-Lymes Regis; Lymes Regis-West Bay; West Bay-Abbostsbury; Abbotsbury-Weymouth; Weymouth-Lulworth; Lulworth-Matraves; Matraves-Swange.

TEK BİR BETONLAŞMA YOK

Çılgın kalabalıktan uzakdoğayla baş başa

Göz alabildiğince uzanan yeşillikler arasında, görkemli taş çiftlik evlerine rastlıyorum. Tepelerin yamaçlarındaysa tabiata zarar vermeyen, karavan tipi evlerden oluşan tatil köyleri kurulmuş. Betonlaşma yok. Doğa yasalarla itinayla korunuyor. Çiftliğin tel örgüleri kimi yerlerde patikaya eşlik ediyor. Hatta bazı bölgelerde patika doğrudan çiftliğin içinden geçiyor. Bakımlı ve besili inekler ve yöreye özgü koyun sürüleriyle iç içe yürünüyor. Çiftliklerde hayvanların kaçmasını önlemek amacıyla lehvalar vasıtasıyla kapıların kapanması rica ediliyor. Halk da bu uyarılara uyuyor. Açık tek kapı bile görmedim.

FOSİLLER EŞLİĞİNDE BİR KIYI PATİKASI

Yürüyüş yolunun ‘Jurassic’ sözcüğüyle anılması, patikaya gizem katıyor. Neden Jurassic? Dinozorlarla mı karşılaşacağız? 140-200 milyon yıl öncesi jeolojik döneme verilen ad Jurassic ya da Türkçe uyarlamasıyla ‘Jura Dönemi’. Dinozorların bu devirde yaşadığı kabul ediliyor.

Yol üzerinde yer alan Lymes Regis kasabası kıyısında 1830’larda bulunan fosillerden dolayı sahile ‘Jura Kıyısı’ (Jurassic Coast) adı verilmiş. Burada kurulan Fosil Müzesi’nin de ilginç bir hikâyesi var. 1830’larda Mary Anning eğitimli meraklı genç bir kadın. Kıyıda köpeğiyle dolaşırken bir fosil bulur. Bu onda bir tutku halini alır. Zamanla o kadar çok fosil edinir ki evinin girişindeki küçük dükkânda fosil satmaya başlar.

Fosiller başta Londra olmak üzere Avrupa’daki birçok doğa bilimi uzmanının ilgisi çeker. Bu da kasabanın tanınmasını sağlar. Mary Anning’in bu fosil dükkânı şimdi ‘Fosil Müzesi’. Müzenin müdürlüğünü ‘Fransız Teğmenin Kadını’ romanından anımsayacağımız İngiliz yazar John Fowles yapmış.

TABLOLARIN İÇİNDEN GEÇTİM

Çılgın kalabalıktan uzakdoğayla baş başa

Yol boyunca, kitabın yazılmasından bu yana 140 yıl geçmiş olmasına rağmen Thomas Hardy’nın romanda betimlediği kırsal görüntülerin aynısıyla karşılaşmak mümkün: “Yerde, gökte, denizde hiçbir kımıltı olmaksızın, yalnızca kıyının yakın yerlerinde süt beyazı köpük dantelleri çakıl taşlarını yalayıp yalayıp geri çekiliyordu...” Zaman zaman, ‘yağmurun yıkayıp cilaladığı yeşillikler, parlak ışıkların ve renklerin birleşimden doğan ölçüsüz güzellik içinde Hollandalı peyzaj ressamlarının tabloları’ içinden geçtim.

Bazı kasabaları daha çok sevdim, birer gece daha kaldım. Lymes Regis bunların başında geliyor. Sonra yine bir İngiliz TV dizisinde (Broadchurch) görüp etkilendiğim West Bay kasabasında, 17’nci yüzyıldan kalma taş ve saz damlı evlerin köyü Abbotsbury’de, denizin oyduğu kayalık koy ‘Durdle Door’un bulunduğu Lolworth köyünde ikişer gece kaldım. Pansiyonların her birinin kendine özgü havası vardı. Bed & Breakfast diye tanımlanan bu pansiyonların tek müşterisi bendim. Pansiyon sahipleri tarafından özenle ağırlandım. Gecelediğim bazı yerler ‘Inn’ tabir edilen geleneksel İngiliz konaklama mekânlarıydı: Altı ‘pub’, üstü otel... Kalacağım yerleri İngiltere’de doğa yürüyüşü düzenleyen bir firma ayarladı.

Çılgın kalabalıktan uzakdoğayla baş başa

Yürüyüşün sonunda Swange kasabasında hoş bir sürprizle karşılaştım. Bir kara tren hattı. Çatalca’da tren istasyonunda dünyaya gözlerini açmış, ilkokula buharlı trenlerle gidip gelmiştim. Bir demiryolcu evladı olarak çocukluğumda her gün gördüğüm buharlı tren katarını hâlâ özgün haliyle çalışırken izlemek beni eski günlere götürdü. Anıların tazeliğiyle gün boyu kara tren hattının son istasyonuna kadar defalarca gidip geldim.

Bir vakıf tarafından desteklenen, emekli demiryolu çalışanlarının ücretsiz çalıştıkları bu tren hattını özgün haliyle ayakta tutanları takdir ediyorum. Yola çıktıktan 17 gün sonra dinlenmiştim. Sırtımda 10 kg çanta, elimde sadık yoldaşım bastonumla 150 km yürümüş olmama rağmen hiç yorgun değildim: “Çılgın kalabalıktan uzaklaşma”nın ruhuma çok iyi geldiğini hissettim.

False