Çılgın dâhinin notalarını gizleyen zarif şehir
Salzach Nehri kıyısındaki Salzburg, Avusturya’nın Almanya’yla sınırındaki şehirlerden biri. Kenti ayrıcalıklı yapan özellikleri, klasik müziğin dünyadaki merkezlerinden kabul edilmesi ve barok mimarisi. Mozart’ın doğduğu bu toprakları birlikte keşfedelim…
İtalyan mimarlar Vincenzo Scamozzi ve Santini Solari’nin pek çok barok eserinin süslediği Salzburg’un güzelliği fark edilmiş ki 1997’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış. Aynı zamanda müzisyenlerin şehri olarak bilinen Salzburg, çılgın dâhi Wolfgang Amadeus Mozart’ın doğduğu yer.
Şehrin en zarif alışveriş caddesi Getreidegasse. Barok mimarisi ve şık ferforje tabelalarıyla ünlü olan sokağın en popüler binası da Mozart’ın 1756’da doğduğu ve ilk bestesini yaptığı ev. 1880’den beri müze olarak hizmet veren evi, Mozart’ın notaları eşliğinde gezebiliyorsunuz.
Meydanları çok özel
Salzburg’un meydanlarının her biri çok özel ve birbirinden güzel. Yazıya Mozart ile başladık gezmeye de Mozart Meydanı’ndan başlayalım... Avrupa’nın en iyi piyanisti, orkestra şefi, bestecisi. Kentin kaderini değiştirmiş ama sadece 35 yıl yaşamış. Adını taşıyan meydanda 1842’de yapılmış bir heykeli var. Şehrin en güzel meydanların dan biri de Kapitel. Denizler tanrısı Poseidon heykeli ve önündeki çeşmenin süslediği alanda çok güzel bir söğüt ağacı var. Gençlerin favori Instagram noktası.
Dom Meydanı, kentin en çok ilgi gören adreslerinden. Salzburg’da çok sayıda kilise var ama bu meydandaki Salzburg Katedrali kentin en önemli kutsal binası kabul ediliyor. Gösterişli kubbesi ve iki kulesiyle şehrin neredeyse her yerinden görülüyor. Eğer durduğunuz pozisyonu iyi ayarlarsanız katedralin üzerindeki tacı meydanın ortasındaki Meryem Ana heykelinin başının üzerine denk getirebilirsiniz. Katedralin dışındaki dört heykel şöyle: Elinde asa olan Aziz Rupert, anahtarlar olan Aziz Petrus, kılıç tutan Aziz Pavlus ve katedrali yaptıran piskopos Virgil. Tepedeki heykelse Hz. İsa’ya ait. Katedrale giriş için üç ferforje kapı var, üzerlerinde kutsandığı yıllar yazılı; 774, 1628 ve 1959.
Mozart kentin kaderini değiştirmiş ama sadece 35 yıl yaşamış. Adını taşıyan meydanda bir heykeli var.
Dom’un devamı Rezidenzplatz Meydanı. Adını başpiskoposların yaşadığı yerden alıyor. Ortasındaki barok tarzda yapılmış havuzlu çeşme hem kentin hem Avrupa’nın en güzellerinden kabul ediliyor. 4 coşkulu at, kayalara kök salmış devler, yunuslar ve en tepede de yarı balık yarı at şeklinde Poseidon’un oğlu Triton var. Nazi döneminde binlerce kitabın yakıldığı meydanlardan biri. Gelelim Alter Markt Meydanı’na (Eski Pazar)... Burada en sevdiğim köşe, Mozart’ın da kahvesini yudumladığı ülkenin en eski kafelerinden Tomaselli. Adı değişse de kendi 1703’ten beri dimdik hayatta. Bu kadar meydan dolaştıktan sonra saray gezisine geçebiliriz. Mirabel Sarayı Prens Piskopos Raitenau tarafından 1606’da metresi Salome Alt için yaptırılmış. Prens 1612’de tahttan indirilince Salome ve ailesini kapı dışarı etmişler. Sarayı 1710’da mimar Hildebrandt yenilemiş ama 1818’de şehrin yüzde 40’ının yok olduğu yangında yapı büyük zarar görmüş. Sonrasında bir kez daha yenilenmiş. Bu arada ilk Yunan Kralı Otto da burada doğmuş. “Ne ilgisi var” diye düşünebilirsiniz. Babası Bavyera Kralı 1. Ludwig, Salzburg’da görev yapıyormuş ve o yüzden Otto, 1815’te bu sarayda dünyaya gelmiş. Hani şu Yunanistan topraklarını Osmanlı devleti aleyhine genişletmeye çalışan ama başarıya ulaşamayıp sonunda da tahttan indirilen kral...
Geleneksel Salzburger nockerl tatlısını denemeden dönmeyin.
Eğer yolunuz Salzburg’a düşerse geleneksel Salzburger nockerl tatlısını, Mozartkugel çikolatasını, bir tür simit olan pretzel’i ve Avusturya klasiği şnitzeli tatmadan dönmeyin. Restoranlardan 2 Michelin yıldızlı SENNS. Restaurant ve Ikarus’u ya da 1 yıldızlı Pfefferschiff’i, The Glassgarden’ı veya Esszimmer’ı önerebilirim. “Biraz tarih” diyenler için de 803 yılından beri hizmet veren St. Peter Stiftskulinarium’u, 150 yıldır aynı aile tarafından işletilen Café Tomaselli’yi, 17’nci yüzyıldan kalma yemekler sunan Bärenwirt’ü tavsiye ederim.