GeriSeyahat Çat kapı Gümülcine
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Çat kapı Gümülcine

Çat kapı Gümülcine

Batı Trakya, Gümülcine, Kavala araya ulusal sınırlar girince çoğu kişiye gidilmez, erişilmez yol gibi görünüyor. Oysa İstanbul’un yanıbaşında. Eğer vizeniz varsa, uzun uzun plan yapmadan otomobile atlayıp gitmek mümkün. Ata yadigarı topraklarda Batı Trakya Türkleri de, çoğunun ailesi Anadolu’dan göçen Yunanlar da aynı sıcaklıkla karşılıyor Türkleri. Okurumuz Gülgûn Terek önceki hafta gitti, izlenimleri yazdı.

Akşamüstü otururken birdenbire aklımıza esti. Haydi Yunanistan’a gidelim, dedik. Bilgisayarın başına geçtik. Yol haritaları, Batı Trakya Türkleri ve kasabaları, sınırdaki gümrük işlemleri, otel ayarlamaları derken hepsi bir saatte bitti. Ertesi sabah yola çıkabilirdik.
Hiç bu kadar programsız bir yolculuk yapmamıştık... Ama belki de keyfi burada.... Çocuklarımıza bile yoldan telefon açıp, yolculuğa çıktığımızı haber vereceğiz... Bu arada birkaç yıllık Schengen vizemiz olduğunu notlara ekleyelim. Gece ben valiz hazırlarken eşim bilgisayarda pek sevdiği Klanlar oyununa devam ediyor. İçerden sesleniyor... İnternetten oyun arkadaşı Gümülcine’de oturan Mehmet adlı gençle yazışmışlar. “Geçerken onlara da uğrar mıyız” diye soruyor. Tabii, neden olmasın?

KÖYLER RODOP’UN ETEKLERİNE SIRALANMIŞ

İstanbul Ataköy’den sabah otomobille yola çıkıyoruz. Sınıra varmamız üç saat sürüyor. Gümrük kapısında triptik işlemleri 15 dakikada bitiyor. Kendinize ait otomobil ruhsatı, iki vesikalık ve 460 TL... Bunun 300 TL’si bir sene geçerli uluslararası ehliyet için.
Sınır kapısı İpsala boş olduğu için 5 dakikada karşı taraftayız. Meriç üzerinde iki köprü geçiyoruz, Yunan polisi de oyalamadan bizi uğurluyor. Ve işte Osmanlının 600 yıl hüküm sürdüğü topraklardayız. Yaklaşık 20 dakika sonra sağ tepede minaresiyle ilk Türk köyü bizi karşılıyor, daha sonra ise pek çokları... Sınıra 40 kilometre mesafedeki ilk büyük yerleşim Dedeağaç (Alexandrapolis) deniz kenarında çok sevimli bir kasaba. Otoban çok güzel ve boş, düşündüğümüzden hızlı ilerliyoruz. Mehmet bizi Sapes ayrımında bekliyor. Otobanda çıkışlarda isimler hem Yunan hem de Latin alfabesiyle belirtilmiş. Buluştuktan sonra Velkio (Bekirköy), Arsakeio (Aşağıköy), Sapes’e (Şapçı) geliyoruz. Kasaba, Türklerin en yoğun bulundukları Komotini’ye (Gümülcine) 27 kilometre uzaklıkta. Adını civardaki dağların şap madeni ocaklarından almış. Evliya Çelebi, 17’nci yüzyılda yazdığı Seyahatname’de bu çevreyi uzun uzun anlatmış. Kasabada iki büyük cami görüyoruz, çıkışında ise hem Müslüman hem de Hıristiyan mezarlıkları var. Müslüman mezar taşlarına çam ağacı ve lale gibi motifler işlenmiş. Köyleri birbirine bağlayan otoyollar, yeşillikler ve çiçeklerle çevrili. Çevre temiz, yolda kasis, çukur yok; kayar gibi gidiyoruz. Tüm köyler Rodop Dağları’nın eteklerine sıralanmış.

HERKES TÜRKÇE KONUŞUYOR

Bu bölge 1362 - 1364 yıllarında Birinci Murat’ın ünlü komutanı Evranos Bey tarafından Osmanlı topraklarına katılmış. 1913’te Bükreş Anlaşması ile Bulgaristan’a verilmiş. 1920’de imzalanan San Remo Anlaşması sonucunda tüm Batı Trakya ile birlikte Yunanistan’a dahil edilmiş. Türkler bugün Gümülcine nüfusunun yüzde 40’ını oluşturmakta. Osmanlılar döneminde Türk nufusunu güçlendirmek için özellikle Konya yöresinden, Karaman’dan Türkmenler bu bölgeye yerleştirilmiş.
Sapes’ten sonra Protato (Çarbaş), Ampia (Hacı Mustafa) ve Filiria (Sirkeli) köylerinden geçiyoruz. Sirkeli’nin Batı Trakya Türkleri açısından özel bir önemi var. Doktor Sadık Ahmet’in doğum yeri. Batı Trakya Türkleri’nin sorunlarını dünya kamuoyuna duyurmak için çok çalışan milletvekili Sadık Ahmet, 1995’te şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Sirkeli’den 5 dakika sonra Dilina’ya giriyoruz. Köy aslında Deli Nasuh olan adını Gümülcineli Damat Nasuh Paşa’dan almış. Sıcak bir karşılaşma, güzel sohbetler, Nursen’in nefis zeytinyağlı yaprak sarmaları, böreklerinden sonra çevreyi geziyoruz. Köy evleri tek kat üzerine avlulu, kaloriferli, bembeyaz badanalı, büyük mutfağa aynı zamanda sohbet amacıyla kanape konmuş. Gaz pahalı olduğundan sıkıştırılmış talaş yakıyorlar. Köylüler genelde tarımla uğraşıp kendi ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Bizde özellikle şehirlerde kaybolmaya başlayan misafirperverlik ve komşuluk gibi kavramlara fazlasıyla sahip çıkıyorlar. Okulda çocuklar hem Türkçe hem Yunanca öğreniyor. Ancak köyde ve civarda hiç Yunan olmadığı için Yunanca konuşmakta zorluk çekiyorlar. Bakkalda genelde Türk malları satılıyor. Türkçeleri anlaşılır ve güzel. TV’de sadece bizim kanalları izliyorlar, kalpleri Türkiye için çarpıyor.

83 TÜRK KÖYÜ

Batı Trakya’da toplam nüfus 350 bin. Türk azınlık 150 bin civarında. Türklerin en yoğun yaşadığı bölge olan Gümülcine zengin kömür madenlerine sahip. Söylentilere bakılırsa ismi Kömürcü Nine’den gelmekte. Gümülcine’de 83’ü Türk, 13’ü Rum, 36’sı da karışık olmak üzere 132 köy var. Nüfusun yüzde 88’i köylerde yaşıyor. Bizim ziyaret ettiğimiz Dilina köyünde tamamı Türk 233 kişi yaşıyor.
Keyifli bir günden sonra dostları geride bırakıp yola koyuluyoruz. Başka bir yoldan Gümülcine’nin içinden geçerek yola çıkıyoruz. İlk durak Xanthi (İskeçe). Buranın ve Kavala, Drama, Serez bölgelerinin Osmanlı hakimiyetine girmesi 1371 yılında gerçekleşmiş. Sonra hedefimiz Kavala...

İSYANKAR MEHMET ALİ PAŞA’NIN GÜZEL ŞEHRİ

Gümülcine’den çıktıktan sonra otobandan ayrılıp denize doğru ilerliyoruz. Yol dağdan denize doğru iniyor. Ve karşımızda bütün güzelliğiyle uzanan Kavala beliriyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın yaptırdığı, eski yerleşimi inci gerdanlık gibi süsleyen tarihi su kemerinin altından geçerek sahile, şehir merkezine ulaşıyoruz. Tarih ve doğa ve güzellikleriyle bütünleşen Kavala bir donanma için doğal barınak sağlayan yapısıyla Osmanlı’ya liman olmuş. O günlerden geriye pek çok eser kalmış. Sadrazam Maktul İbrahim Paşa (Pargalı İbrahim) adına yapılan 1530 tarihli cami 1926’da Agios Nikolas Kilisesi adını almış. Kilise kemerlerin biraz ilersinde sahile doğru uzanan çok merkezi bir konumda.

SANKİ ANADOLU KASABASI

Caminin yakınındaki yokuştan kaleye doğru çıkıyoruz. Rengarenk, bakımlı, cumbalı ahşap evlerle süslü yollardan geçerek ilerliyoruz. Sanki herhangi bir Anadolu kasabasındayız. Deniz tarafında Mehmet Ali Paşa’nın yaptırdığı külliye ve imaret restore edilmiş. Güzel bir otele dönüşmüş. Bu bina halen Mısır hükümetinin vakıf malı olarak tescilli. Girişteki Yunan bayrağının yanındaki Mısır bayrağı da bunun bir kanıtı. En tepeye vardığımızda muhteşem bir manzarayla karşılaşıyoruz. Tüm Kavala ayaklarımızın altında. Yarım ay şeklinde uzanan şehrin en uç noktasındayız. Aşağıda liman, sahil boyunca uzanan lokantalar, uzun bir kumsal ve ardında lüks oteller manzarayı tamamlıyor. Sahile doğru sıra sıra inen evlerin tepeleri çam ormanlarıyla kaplı. Binalar anfi tiyatro planına göre yapılmış. Manzaraları kapanmamış. Bu güzel görüntüyü güzel bir kahveyle taçlandırıyoruz. Oturduğumuz kafenin sembolü de bizdeki bakır cezve. Türk kahvesi sipariş ettiğimizde de getiriyorlar ancak cafe grecco denmesini tercih ediyorlar. Bulunduğumuz tepede üç önemli eser var. Biri sevimli bir kilise, diğeri oldukça iyi konumda olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın evi. Üçüncüsü Kavalalı’nın at üzerindeki heybetli heykeli. Sokağa da adını vermişler. Osmanlı’da Mısır’a vali tayin edilen Mehmet Ali Paşa sonradan isyan edip krallığını ilan etmiş. Hem Mısır’da hem de Kavala’da Osmanlı’ya kafa tutan ve onu tanımayan biri olarak pek seviliyor.

KAFE, RESTORANLARI KEYİF MEKANI

Aynı yoldan geri döndüğümüzde imaretten sonra, dik yokuşlara tırmanıldığında karşımıza eski ve güzel evler çıkıyor. Pek çoğunun restorasyonu tamamlanmış. Evleri takip ederek kaleye varıyoruz. Yorgunluğumuz gördüğümüz manzaraya değiyor. Kaleden şehrin görüntüsü ne kadar güzelse liman ve sahil kesiminden kalenin ve çevresindeki tarihi evlerin manzarası bir o kadar güzel. Sahil boyunca uzanan lokanta, kafe ve restoranların çokluğu bizi hayrete düşürüyor. Ve hemen hepsi ağzına kadar dolu. Bol peynir, soğan, domates ve salatalıktan ibaret Yunan salatası hemen her yerde aynı lezzete. Midyeli pilav ve ahtapot tercih ettiğimiz tadlar arasında. Ama ille de özel bir lezzet istiyorsanız Kavala kurabiyesi size göre. Bizde Edirne kurabiyesi olarak biliniyor, bademle yapılıyor, aslında bir çeşit un kurabiyesi.

False