Sebati KARAKURT
Son Güncelleme:
Buraları görmeden ölme
Bunaltıcı yaz sıcaklarının en iyi ilacı, gün ortasında esen güzel bir rüzgar, hem de aralıksız. Hele bir de denizin ortasında oksijeni iyotla karıştırıp solumaktan daha büyük huzur olur mu? Alaçatı'da, Ildırı'da, Ilıca'da bunlar mümkün. Hatta fazlası: Alaçatı'da sörf, Ilıca'da termal sular, Ildırı'da tarih; bu muhteşem plajlara ek olarak bonus veriyor sanki.
‘‘Evimizin önünde oynuyorduk. Öğlene doğru şimdiki rıhtımın olduğu yerden yukarıya doğru kırmızı bir su fışkırmaya başladı. Çok korkmuştuk. Yakınına gittik denizin içinde bir yer sıcacıktı.’’ Termal suyun fışkırmasını gözüyle görmüş Derviş Nalcı (63). 1948 yılında tanık olduğu termalin ortaya çıkmasından sonra o gün bugündür her sabah rıhtımdaki taşlarla çevrili doğal havuza giriyor. ‘‘Hastalık nedir bilmem. Bizim buranın yerlileri bilmez’’ diyor.
Bir zamanlar uçsuz bucaksız sahilinden pek kimsenin de haberi yokmuş. İzmir'den Ilıca'ya bir günde gelinirmiş. Amerikalılar gelir denize girer ve keyfini çıkarırlarmış Ilıca'nın. Derken 1950 yılında Ilıca'yı Ilıca yapan Plaj Evleri'nin temeli atılmış. Dönemin kaymak tabakası Demokrat Partili bakanlar, milletvekilleri ve bürokratlar yerleşmiş. İnşaatı ve çevre düzeni Alman Hans Rollingen şirketi tarafından yapılan ve birinci dereceden deprem riskine göre inşa edilen evler, bugün de değerinden birşey kaybetmemiş. Parası olan herkes de satın alamıyor çünkü komşuların rızasının alınması gerekiyor. Belki de o yüzden sükunetini ve kalitesini koruyor. Çamlı ve palmiyeli yollarında bir Avrupa kentindeymiş gibi pejmurdelikten uzak akşam yürüyüşleri yapılıyor.
Ama hafta sonu geldi mi, sahil ana baba gününe dönüyor. Ilıca'da şıklık iki günlüğüne ara veriyor. Kaldırımlara battaniye yayanlar, mangal dumanları ve park ettikleri arabalarının yüksek volümlü müzikleriyle cenneti cehenneme çeviren kalabalık.
Plaj evi sakinleri evlerine çekilmiş panjurlar sonuna kadar kapalı. Hafta sonu tatilcileri, Ilıca'yı işgal etmeden pastaneden kruvasanını alıp hızlıca evine giden şık birini görüyorum. Yüzsüzlüğümü ikiye katlayarak kendimi zorla davet ettiriyorum. Yan yana dizilmiş bu güzel konutların içerisindeki hayat yanıltmıyor. Oldukça zevkli döşenmiş. Ev sahibi ilgimi görünce panjurları gösteriyor: ‘‘Alman nasıl yapmış. 40 yıldır hálá ilk günkü gibi.’’ Bir ricada bulunuyor: ‘‘Sakın ismimi yazma.’’ Gençlik yılları iki sokak ötede geçmiş. Herkesin giremediği kapalı site olduğu yıllar. Ekonomik nedenlerle evlerini satmak zorunda kalmışlar. Ama günün birinde en büyük hayalini gerçekleştirerek şimdiki evlerini almışlar. Konuşurken haftasonu tatilcilerinin arabesk müziği Alman panjurunu ve çift camlı pencereleri delerek içeri giriyor.
Onları ‘‘azap günlerinde’’ yalnız bırakıyor ve haftasonu tatilcilerinin arasına katılıyorum. Plaj yavaş yavaş dolmaya başlamış. Kükürtlü ve termalli eşsiz plaj gerekli kadrolarca doldurulmuş. Karpuz, bira, yarım ekmek ve şalvar mayo grubu, dünyanın bu eşsiz plajlarından sonuna kadar faydalanmaya çalışıyor. Kumsalda oynanan futbol belasını defetmeye çalışan turistler, sahil büfelerinden yayılan müzikten kurtulmak için iki ellerini kulaklarına tıkayarak bronzlaşmaya bırakmışlar kendilerini. Ilıca'yı Ilıca gibi yaşamak isteyenlere hafta içi günler muhteşem bir fırsat. Ilıca'nın kuzey doğusuna doğru ilerleyince güzellikler kaybolmuyor. Şifne plajı ve kaplıcaları ise daha sakin ve huzurlu.
Sörf burada öğrenilir
Çeşme'nin güneydoğusuna doğru 15 dakikalık bir yolculukla Alaçatı'ya ulaşılıyor. Çeşme'nin Bizans, Selçuklu ve Osmanlı'nın tarihi ve kültürel izlerini taşıyan tek beldesi. Koy çevresine sıralanan okullar öğrencilerini denize çıkarmış. Morlu, sarılı, pembeli yelkenleri tutmaya çalışanların bir bölümü artistik hareketlerle kayarken bazıları yerçekimine karşı direniyorlar. Sahilde güneşlenenler orijinal sarışın Alman, İngiliz, Fransız ve Rus. Türkler'den önce Almanlar keşfetmiş bölgeyi. Alaçatı Koyu'nun bataklık olduğu yıllarda. Şimdi burası dünyanın sörf öğrenim merkezi.
Bölgeyi ilk öğrenenlerden biri Fizik Mühendisi Özer San. Yurtdışında çalışmış. Aynı zamanda müzisyen. 12 yıl önce Alaçatı'yı adres edinmiş. Yaz aylarını sahilde karavanında geçiriyor. Neden diye soruyorum: ‘‘Bir sörfçü için rüzgar çok önemli, her an nefis bir rüzgar çıkar o yüzden fazla uzaklaşmamak lazım.’’
Alaçatı'nın en büyük özelliği koydaki derinliğin insan boyunu geçmemesi. böylelikle sörfe inip çıkmak zor olmuyor. Sörf hocalarından Ali Palamutçu (22) Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü dördüncü sınıf öğrencisi ve slolomda ön sıraları kaptırmayanlardan. Sörfü öğrendiği okulun şimdi hocası: ‘‘Yeni başlayan biri önceleri zorlanıyor. Biraz azimli olursa hayatında sörften daha önemli birşey kalmıyor. Önceleri kendi paramla başladım sörfe. Şimdi sponsorlarla daha rahat takip edebiliyorum sörfü. Öğrendikten sonra biraz masraflı oluyor. Şu anda Türkiye'ye göre çok iyiyiz ama yurt dışında da birşeyler yapabilmek için sık sık uluslararası yarışlara katılmamız gerekiyor.’’
GEREKLİ MALZEME
Ustalık ve rüzgarın durumuna göre sörf malzemesi değişiyor. 80 kiloluk bir sörfçü için 130-140 litrelik ve 95-100 litrelik iki board, 5 ve 7 merekarelik iki yelken yeterli. Güneş gözlüğü ayakkabı ve eldiven de gerekiyor.ikinci el fiyatlar şöyle:
Board 700 DM Yelken 350 DM
Yelkendireği 200 DM
Bumba (Yelkeni vücuda tuturacak aparat) 200 DM
Wetsuit (Su geçirmez elbise) 150 DM
Trapez (Çengelin takıldığı aparat) 100 DM
SÖRFÇÜ ATASÖZÜ
Eldiven ve ayakkabıyla sörf yapmak, prezervatifle seks yapmaya benzer. Olayı hissedemezsen konsantrasyonun dağılır.
ILICA
İki kilometrelik geniş ve ince kumlu plajları nitelikli konaklama tesisleri ve termal olanaklarıyla Çeşme'nin en büyük ve en popüler turizm merkezi Ilıca. Denizin içinden kaynayan sıcak termal suları Ilıca plajını ve yöredeki diğer plajları birer termal haline getirmiş. Kıyı boyunca yüz metrelik bir şeridin insan boyunu geçmeyecek derinlikte olması özellikle çocukların can güvenliği açısından önemli. Termal kaynaklardan beslenen sularda ultraviyole ışınlarının insan sağlığına yararlı olduğu bilimsel bulgularla kanıtlanmış olduğundan Ilıca Plajı yazın dolup taşıyor. Kuzeydoğu istikametine doğru ilerledikçe Boyalık Koyuna varılıyor. 5 kilometrelik koy Ilıca plajıyla aynı özellikler sahip plajlara sahip. Yol biraz daha ilerleyince plajları kadar kaplıcalarıyla da ünlü Şifne geliyor.
ILDIRI
Ilıca'dan, iki tarafındaki tezgahlarda meyvelerin satıldığı yol Ildırı'ya götürüyor. Diğer adıyla Erythrai. Tarih meraklılarını çılgına çevirecek kadar güzel. Dünyanın sayılı antik kentlerinden. En şaşaalı dönemini M.Ö 7. ve 8. yüzyıllarda yaşamış. Bu dönemini esir ve şarap ticaretine borçluymuş. Kimler geçmemiş ki zavallı Erythrai'den: Tiranlık yönetimini görmüş, Lidya egemenliğine girmiş, Persler'in eline geçmiş. En önemlisi, tatil beldelerini tercih eden Büyük İskender de bu bölgeden nafakasını almış! İsmi değişe değişe sonunda Ildırı olmuş. Köyün tepesine kurulan antik tiyatrodan muhteşem bir manzara izleniyor. Nefis kahvaltı yapmak isteyenlerle, balık rakı muhabbeti peşinde olanlar için doğru adres.
‘‘Evimizin önünde oynuyorduk. Öğlene doğru şimdiki rıhtımın olduğu yerden yukarıya doğru kırmızı bir su fışkırmaya başladı. Çok korkmuştuk. Yakınına gittik denizin içinde bir yer sıcacıktı.’’ Termal suyun fışkırmasını gözüyle görmüş Derviş Nalcı (63). 1948 yılında tanık olduğu termalin ortaya çıkmasından sonra o gün bugündür her sabah rıhtımdaki taşlarla çevrili doğal havuza giriyor. ‘‘Hastalık nedir bilmem. Bizim buranın yerlileri bilmez’’ diyor.
Bir zamanlar uçsuz bucaksız sahilinden pek kimsenin de haberi yokmuş. İzmir'den Ilıca'ya bir günde gelinirmiş. Amerikalılar gelir denize girer ve keyfini çıkarırlarmış Ilıca'nın. Derken 1950 yılında Ilıca'yı Ilıca yapan Plaj Evleri'nin temeli atılmış. Dönemin kaymak tabakası Demokrat Partili bakanlar, milletvekilleri ve bürokratlar yerleşmiş. İnşaatı ve çevre düzeni Alman Hans Rollingen şirketi tarafından yapılan ve birinci dereceden deprem riskine göre inşa edilen evler, bugün de değerinden birşey kaybetmemiş. Parası olan herkes de satın alamıyor çünkü komşuların rızasının alınması gerekiyor. Belki de o yüzden sükunetini ve kalitesini koruyor. Çamlı ve palmiyeli yollarında bir Avrupa kentindeymiş gibi pejmurdelikten uzak akşam yürüyüşleri yapılıyor.
Ama hafta sonu geldi mi, sahil ana baba gününe dönüyor. Ilıca'da şıklık iki günlüğüne ara veriyor. Kaldırımlara battaniye yayanlar, mangal dumanları ve park ettikleri arabalarının yüksek volümlü müzikleriyle cenneti cehenneme çeviren kalabalık.
Plaj evi sakinleri evlerine çekilmiş panjurlar sonuna kadar kapalı. Hafta sonu tatilcileri, Ilıca'yı işgal etmeden pastaneden kruvasanını alıp hızlıca evine giden şık birini görüyorum. Yüzsüzlüğümü ikiye katlayarak kendimi zorla davet ettiriyorum. Yan yana dizilmiş bu güzel konutların içerisindeki hayat yanıltmıyor. Oldukça zevkli döşenmiş. Ev sahibi ilgimi görünce panjurları gösteriyor: ‘‘Alman nasıl yapmış. 40 yıldır hálá ilk günkü gibi.’’ Bir ricada bulunuyor: ‘‘Sakın ismimi yazma.’’ Gençlik yılları iki sokak ötede geçmiş. Herkesin giremediği kapalı site olduğu yıllar. Ekonomik nedenlerle evlerini satmak zorunda kalmışlar. Ama günün birinde en büyük hayalini gerçekleştirerek şimdiki evlerini almışlar. Konuşurken haftasonu tatilcilerinin arabesk müziği Alman panjurunu ve çift camlı pencereleri delerek içeri giriyor.
Onları ‘‘azap günlerinde’’ yalnız bırakıyor ve haftasonu tatilcilerinin arasına katılıyorum. Plaj yavaş yavaş dolmaya başlamış. Kükürtlü ve termalli eşsiz plaj gerekli kadrolarca doldurulmuş. Karpuz, bira, yarım ekmek ve şalvar mayo grubu, dünyanın bu eşsiz plajlarından sonuna kadar faydalanmaya çalışıyor. Kumsalda oynanan futbol belasını defetmeye çalışan turistler, sahil büfelerinden yayılan müzikten kurtulmak için iki ellerini kulaklarına tıkayarak bronzlaşmaya bırakmışlar kendilerini. Ilıca'yı Ilıca gibi yaşamak isteyenlere hafta içi günler muhteşem bir fırsat. Ilıca'nın kuzey doğusuna doğru ilerleyince güzellikler kaybolmuyor. Şifne plajı ve kaplıcaları ise daha sakin ve huzurlu.
Sörf burada öğrenilir
Çeşme'nin güneydoğusuna doğru 15 dakikalık bir yolculukla Alaçatı'ya ulaşılıyor. Çeşme'nin Bizans, Selçuklu ve Osmanlı'nın tarihi ve kültürel izlerini taşıyan tek beldesi. Koy çevresine sıralanan okullar öğrencilerini denize çıkarmış. Morlu, sarılı, pembeli yelkenleri tutmaya çalışanların bir bölümü artistik hareketlerle kayarken bazıları yerçekimine karşı direniyorlar. Sahilde güneşlenenler orijinal sarışın Alman, İngiliz, Fransız ve Rus. Türkler'den önce Almanlar keşfetmiş bölgeyi. Alaçatı Koyu'nun bataklık olduğu yıllarda. Şimdi burası dünyanın sörf öğrenim merkezi.
Bölgeyi ilk öğrenenlerden biri Fizik Mühendisi Özer San. Yurtdışında çalışmış. Aynı zamanda müzisyen. 12 yıl önce Alaçatı'yı adres edinmiş. Yaz aylarını sahilde karavanında geçiriyor. Neden diye soruyorum: ‘‘Bir sörfçü için rüzgar çok önemli, her an nefis bir rüzgar çıkar o yüzden fazla uzaklaşmamak lazım.’’
Alaçatı'nın en büyük özelliği koydaki derinliğin insan boyunu geçmemesi. böylelikle sörfe inip çıkmak zor olmuyor. Sörf hocalarından Ali Palamutçu (22) Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü dördüncü sınıf öğrencisi ve slolomda ön sıraları kaptırmayanlardan. Sörfü öğrendiği okulun şimdi hocası: ‘‘Yeni başlayan biri önceleri zorlanıyor. Biraz azimli olursa hayatında sörften daha önemli birşey kalmıyor. Önceleri kendi paramla başladım sörfe. Şimdi sponsorlarla daha rahat takip edebiliyorum sörfü. Öğrendikten sonra biraz masraflı oluyor. Şu anda Türkiye'ye göre çok iyiyiz ama yurt dışında da birşeyler yapabilmek için sık sık uluslararası yarışlara katılmamız gerekiyor.’’
GEREKLİ MALZEME
Ustalık ve rüzgarın durumuna göre sörf malzemesi değişiyor. 80 kiloluk bir sörfçü için 130-140 litrelik ve 95-100 litrelik iki board, 5 ve 7 merekarelik iki yelken yeterli. Güneş gözlüğü ayakkabı ve eldiven de gerekiyor.ikinci el fiyatlar şöyle:
Board 700 DM Yelken 350 DM
Yelkendireği 200 DM
Bumba (Yelkeni vücuda tuturacak aparat) 200 DM
Wetsuit (Su geçirmez elbise) 150 DM
Trapez (Çengelin takıldığı aparat) 100 DM
SÖRFÇÜ ATASÖZÜ
Eldiven ve ayakkabıyla sörf yapmak, prezervatifle seks yapmaya benzer. Olayı hissedemezsen konsantrasyonun dağılır.
ILICA
İki kilometrelik geniş ve ince kumlu plajları nitelikli konaklama tesisleri ve termal olanaklarıyla Çeşme'nin en büyük ve en popüler turizm merkezi Ilıca. Denizin içinden kaynayan sıcak termal suları Ilıca plajını ve yöredeki diğer plajları birer termal haline getirmiş. Kıyı boyunca yüz metrelik bir şeridin insan boyunu geçmeyecek derinlikte olması özellikle çocukların can güvenliği açısından önemli. Termal kaynaklardan beslenen sularda ultraviyole ışınlarının insan sağlığına yararlı olduğu bilimsel bulgularla kanıtlanmış olduğundan Ilıca Plajı yazın dolup taşıyor. Kuzeydoğu istikametine doğru ilerledikçe Boyalık Koyuna varılıyor. 5 kilometrelik koy Ilıca plajıyla aynı özellikler sahip plajlara sahip. Yol biraz daha ilerleyince plajları kadar kaplıcalarıyla da ünlü Şifne geliyor.
ILDIRI
Ilıca'dan, iki tarafındaki tezgahlarda meyvelerin satıldığı yol Ildırı'ya götürüyor. Diğer adıyla Erythrai. Tarih meraklılarını çılgına çevirecek kadar güzel. Dünyanın sayılı antik kentlerinden. En şaşaalı dönemini M.Ö 7. ve 8. yüzyıllarda yaşamış. Bu dönemini esir ve şarap ticaretine borçluymuş. Kimler geçmemiş ki zavallı Erythrai'den: Tiranlık yönetimini görmüş, Lidya egemenliğine girmiş, Persler'in eline geçmiş. En önemlisi, tatil beldelerini tercih eden Büyük İskender de bu bölgeden nafakasını almış! İsmi değişe değişe sonunda Ildırı olmuş. Köyün tepesine kurulan antik tiyatrodan muhteşem bir manzara izleniyor. Nefis kahvaltı yapmak isteyenlerle, balık rakı muhabbeti peşinde olanlar için doğru adres.