Son Güncelleme:
Bugünü dünsüz yaÅŸayamaz
Ancak peri masallarına yakışan Galata Kulesi'nin balkonunda yürümek, bütün Ä°stanbul'u, bir çırpıda gezmeye benzer. Kent en iyi buradan gözetlenir. En iyi sorular buradan sorulur. Yıpranmış mahallelerle lüks semtler, BoÄŸaz'ın mavi sularındaki balıkçılarla karanlık sokak aralarındaki seyyar satıcılar, Karadeniz'e uzanan yeÅŸil tepelerle kibrit kutusu görünümünde, dip dibe villalar, sadece birkaç saniye arayla belirir. Sanki, her biraraya geldiklerinde, sorun çıkaran, uyumsuz aile fertleri gibi, zoraki bir aile fotoÄŸrafı çektirmek için toplanmışlardır. Aralarında çok azı objektife gülümser...Kulenin balkonu, bir kaleydoskop gibidir. Etrafını her dönüşte, görüntüler farklılaşır; kilise bahçesinde oynayan çocuklar, BoÄŸaz'da sürat teknesiyle gezenler, balkonlarda halı döven kadınların yanından sarkan atletli adamlar, Bebek'te şık eÅŸofmanlarıyla yürüyüş yapan saÄŸlıklı kentliler, mahalle aralarında evden eve asılan çamaşırlar, BoÄŸaziçi Köprüsü'nde sıkışıp kalanlar... Kent yaÅŸamına hakim olan Galata Kulesi bu keskin tezata aldırmaz da onun en baÅŸa çıkamadığı sistir. O zaman, canı fena halde sıkılır. Bir asır öncesine dalar ve hemen aÅŸağıdaki Ä°ngiliz Karakolu'na getirilen mahkûmların, hücre duvarlarına, neler yazmış olabileceklerini düşünür... Mimar Nadire Hanım, bugün artık restoran olan, 1904'ten kalma hapishaneyi gezdiriyor. ‘‘Burada sorgulama olurmuÅŸ, biz oturma odası yaptık. Burası da hücre, epey küçükmüş...’’ Bir zamanların dökülen semti Galata'nın, bir süredir üzerine titreniyor. Son yıllarda, mahalleyi sahiplenen, restore ettikleri eski evlere yerleÅŸen mimarlar, yazarlar, gazeteciler ve sanatçılar sayesinde, burası yeniden doÄŸdu. Artık Galata ‘‘moda’’ ama sokaklarında dolaÅŸmak eskisinden de keyifli. Karaköy'e inerken, Cenevizliler'den kalma binaların yanından geçip, Kamondo Merdivenleri'ne geliyorum. Hayat, iÅŸte tam da bu güzel kıvrımlardan akıp gidiyor.Eminönü'nden kalkan vapurların sirenleri Galata'dan duyulsa da bacalarından çıkan dumanlar Galata Kulesi'yle yarışamaz. Galata Köprüsü'nün bir tarafında kuÄŸu gibi süzülen BoÄŸaz vapurları, kentin ‘‘her ÅŸeyin yolunda olduÄŸu’’ semtlerine doÄŸru, gururla turistleri taşır. Haliç tarafındaysa, sık aralıklarla dur kalk yapan, Haliç motor botları vardır. Görkemli BoÄŸaz vapurlarının yanında biraz üvey çocuk gibidirler. Kentin, köhne, kenara itilmiÅŸ tarafına aittirler çünkü... BEYOÄžLU'NDA GEZERKEN‘‘Bu ÅŸiÅŸme bebek, saçlı, üç iÅŸlevli ve titreÅŸimli... Bunu seçerseniz, ayrıca ÅŸiÅŸirme pompası da yanında hediye’’ diyerek ciddiyetle satış yapıyor, Sıraselviler'in hemen giriÅŸindeki Erotic Shop elemanlarından biri. Çaprazındaki fast food restoranların arkasından, Aya Triada Rum Kilisesi'yle birlikte, 24 saat açık Kızılkayalar büfede piÅŸen tava hamburgerlerin dumanı yükseliyor. İçeride, sabah erkenden, atom enerji kaynağı içmeye gelenler var. Turist, ayakkabı boyacısına yaklaşıp ‘‘İstiklal?’’ diye sorarken, boyacı, ‘‘hey boss!’’ diyerek onun ayakkabılarını boyamaya baÅŸlıyor bile... Hálá BeyoÄŸlu için çok erken. Birkaç kepenk sesi yankılanıyor. Büyükparmakkapı Sokak'taki Uluslararası Ufo Müzesi'nin ve sabah dörde kadar açık, hip- hop çalan barın, erkenci olmak için pek fazla nedeni yok. BeyoÄŸlu'nun bazı eÄŸlence yerleri uzun soluklu, bazılarının kaderiyse bir sokak lambasındaki ilanda sonlanıyor: ‘‘Sahibinden satılık bar.’’ BeyoÄŸlu'nun arka sokaklarında her an YeÅŸilçam emekçilerine rastlanır. Yıllar geçmiÅŸtir ama buralardan ayrılamamışlardır. 1950'de, 15 yaşındayken YeÅŸilçam'a giren, YeÅŸilçam'ın Paladayısı'yla bir arka sokakta tanıştım. Tam 203 filmde oynamış. ‘‘Ne Ekmek Teknesi, ne de Kurtlar Vadisi, hiçbirine çağırmadılar, ayıp deÄŸil mi?’’ diyor. YeÅŸilçam Sokağı'ndaki Emek, BeyoÄŸlu'nun en sevdiÄŸim sinemasıdır. Belki biraz görkemli tavan süslemelerinden, belki şık ve kibar yer göstericilerinden, bunca yıldır tek salon kalmakta ısrar ettiÄŸinden, otopark yapılmaktan kılpayı kurtulduÄŸundan ve en çok da Hikmet Bey'den... Hikmet Bey, yer göstericiliÄŸinden sinema yöneticiliÄŸine gelmiÅŸ. MesleÄŸine olan tutkusu ve sinema kapısındaki güleryüzü, Emek'i, herkesin bilmesi gereken, bir BeyoÄŸlu klasiÄŸi yapar.BeyoÄŸlu'nda, geceyle birlikte gelen baÅŸkalaşım, dolunayda, kurtlaÅŸan insandaki deÄŸiÅŸime benzer. Karanlıkla birlikte, sokaklar her ÅŸeye gebedir artık. Çiçek Pasajı bir baÅŸka alemdir, bir fasıl cennetine dönüşür. Öyle ki, yensin içilsin, keyifler hep çakır olsun diye, bazı lokantalar isimlerini koyarken oldukça dikkatli davranmışlardır: Kime Ne ya da Sev İç bunlardan sadece ikisi... Öğlene doÄŸru, insan seli olur sokaklar. Her adımda bir baÅŸka telden çalar, müzik dükkanları. Ama BeyoÄŸlu'na birkaç kez gelen, bu caddenin klasik bir melodisi olduÄŸunu da farkeder. Balık Pazarı'nın içinde, manavların arasında Üçhoran Ermeni Kilisesi vardır. İçeri girince, BeyoÄŸlu'nun uÄŸultusu bıçak gibi kesilir. Kiliseden çıkarken de yine sokakların kaosu sarar insanın her yanını. Elhamra Pasajı'na girdiÄŸimde, Kemal Bey, 40 yıl önce, Kristin Hanım'dan devraldığı dükkanının vitrinini düzenliyordu. Pırıl pırıl bir gelinlik, biblolu düğün ÅŸekerleri ve tüllü ÅŸapkalar var. Her ÅŸey daha mutlu bir düğün için... TARLABAÅžI BAMBAÅžKABeyoÄŸlu'na hemen paralel olan caddeyi geçince, Tarlabaşı'nda peruk dükkanları var. Bu civarda peruk müşterisi çoktur. Tarlabaşı'ndaki Eski ÇeÅŸme Sokağı'nda, genç bir kadın ‘‘bıktım mücadeleden’’ diyerek, çığlıklarla yerden yere atıyor kendini. Her sokakta, evden eve çamaşırlar asılmış. Hava HoÅŸ Sokağı'yla SakızaÄŸa Sokağı'nın kesiÅŸtiÄŸi yerde güzel ama bakımsız evler var. Yıkılmak üzere olan bazı evlere, metal direklerle destek çıkılmış. Yürürken, kır saçlı bir kadın önüme çıkıyor; ‘‘böyle dolaÅŸma, soyarlar seni’’ diyor...Mahalleme giderken, köşede pilav üzeri nohut satıyor seyyar satıcı. Ä°steÄŸe göre, bir güzel de ketçap sıkıyor üzerine. Cihangir'deki dükkanların önünden geçerken, gazete kağıdı üzerindeki boÅŸ midye kabuklarından ve sıkılmış limondan anlıyorum. Günbatmak üzere... Ãœsküdar'da bir evin camın da yanıyor sanki güneÅŸ. Ä°stanbul'u selamlıyorum, o da beni selamlıyor. Sakladığı sırlar içinde, çözebildiklerim çok az. Ancak bir açık veriyor ve o zaman anlıyorum; o da bugünü dünsüz yaÅŸayamayanlardan...BEN OLSAYDIM BUNLARI YAPARDIMÄ°stanbul'un Cihangir, Çukurcuma, Kuzguncuk ve Arnavutköy gibi yaÅŸayan eski mahallelerini dolaÅŸmak BoÄŸaz vapurunda dışarıda oturup martılara simit atmakBoÄŸaz Köprüsü'nden geçerken, aÅŸağı bakıp, Ortaköy'deki caminin pencerelerinden denizi görmekGalata Mevlevihanesi'nde bir sema gösterisi izlemekKaraköy'deki Yeraltı Camii'nin bir kapısından inip diÄŸer kapısından denize çıkmakÇukurcuma'da antikacıları ve yeni tasarımlar satan dükkanları dolaÅŸmakBeyoÄŸlu'nda bir sinemada gece 12 seansına gitmekKuruçeÅŸme'den Rumeli Hisarı'na yürüyüp, Hisar'daki kafelerde kahvaltı etmekSıraselviler'in giriÅŸindeki büfelerde tava hamburger yemek, atom içmekKüçüksu Kasrı'nı, bir de BoÄŸaz'dan görmek BoÄŸaz'ın Karadeniz'e açıldığı Anadolu Feneri'nde balık yemekGünbatımında, Salacak'tan Sarayburnu'nu seyretmekTophane'deki kafelerde nargile içmekGalatasaray Hamamı'nda yıkanmakÃœsküdar'daki Atik Valide Külliyesi'nin muhteÅŸem avlusunda kuÅŸ sesleri arasında mola vermekÂ