GeriSeyahat Boğaziçi'nde bir gece sefası
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Boğaziçi'nde bir gece sefası

Boğaziçi'nde bir gece sefası

Boğaziçi'nde bir bahar gecesi rüyası gibi başladı akşam. Gün kararırken ve yıldızlar gökkubbenin derinliklerinden bir bir sökün ederken bindik tekneye. Ay, kuzeydeki fıstık ağaçlarının ve şimdilik renk vermemiş erguvanların arasından boy gösterirken geminin motorları çalıştı. Azametli gövdesine rağmen zarif çizgileriyle sularda yatan Semiramis teknesinin burnu Boğaz'ın sularında beyaz kristal köpükler resimlerken çıktık yola. Kabataş İskelesi'nden inen halat denize düştüğünde farkettik, mevsimin ilk yakamozlarını. Ve böylece deniz, hülya ve yeni bir dünyaya doğru yolculuk başladı.

Avrupa'dan demir alan gemi Asya kıtasına doğru süzüldü. Karadeniz suları iki yanımızdan akarken Boğaziçi'nden kuzeye yöneldik. Semiramis yatı denize düşen rengarenk ışıkları kırarken köprünün altından geçtik. Beylerbeyi Kasrı, sağımızdaki ışıkların ve karanlık boşlukların ortasında bembeyaz bir inci tanesi gibi ortaya çıktı. Selimiye Kışlası'nın kuleleri denizden aldığı dalgaları gökyüzüne taşırcasına geçti yanımızdan. Sonra tepelerde Hidiv Kasrı belirdi, onu henüz geçmiştik ki, sahilde Küçüksu ve Göksu kasrıyla karşılaştık. Gecenin kusurları örten laciverdi, Küçüksu ve Göksu derelerine meneviş rengi bir duruluk ve temizlik armağan etmiş.

2700 yıldır insan eliyle durmaksızın aşınan bu kentin kıyılarının mehtabın altında daha bir güzel göründüğünü farkettik. Aramızda, tarih, şiir ve felsefe sohbetine dalmışken Anadolu Hisarı'nı çoktan ardımızda bırakıp, Anadolu Kavağı'na geldiğimizi anladık. Artık kafalar demlenmiş, fasıl zamanı gelmişti. Şarkılar söylendi, gazeller çekildi, kıvrak nağmelerde rakslar edildi. Tekne Avrupa yakasına vardığında, Karadeniz sularını ardına alıp, yarım yol motorla Boğaziçi'nden aşağı doğru bir kuğu gibi süzülmeye başladı. Sazlar sustu, yolcular güverteye çıkıp bir bahar rüzgarıyla yüzlerini yıkadı.

Sarı ışıklarla aydınlatılmış onlarca anıtsal yapı Boğaziçi'ne boydan boya serpiştirilmiş mücevherlere benziyor. Her dönemeçte bu elmaslardan biri sizi bekliyor. Kimi, elinizi uzatsanız dokunacakmışsınız gibi yakın, kimi bulutlu dağların doruklarındaymış gibi çok uzak öylece yüzyıllardır orada duruyor. Gündüz vakti her biri ayrı güzellikte olan bu eserler, gecenin içinde daha bir zerafet ve derinlik kazanıyor.

Rumeli Hisarı'nın yanında Aşiyan'ın altındaki parkta Orhan Veli'nin heykeli de ışıklar içinde. ‘‘İstanbul'da Boğaziçi'nde bir garip Orhan Veli'yim’’ diyor gelen geçen yolculara. Bu dünyada, İstanbul'da, Boğaziçi'nde hepimizin bir garip yolcu olduğumuzu hatırlatıyor.

Biraz daha aşağılara inince 19. yüzyılın en büyük mimarları olan Balyanlar'ın eserleriyle karşılaşıyoruz. Ortaköy Camii ve Çırağan Sarayı, mermere, küfeki taşına verilen sonsuz kıvrımlar ve inceliklerle akıp gidiyor yanımızdan. Semiramis-II yatı yola çıktığı limana yeniden demirlediğinde vakit çoktan gece yarısını geçmiş oluyor. Ardımızda sesler, sisler, rüzgarlar, melodiler ve bir Boğaziçi mucizesi bırakarak başladığımız noktaya geri dönüyoruz.

Kutlamalar için özel

Boğaziçi'nde gece seferi yapan toplam altı yat bulunuyor: Gümüşdamla, Büyükçamlıca, Taşkent-I, Taşkent-II ile Semiramis-I ve Semiramis-II. Semiramis-II teknesi bunların en büyüğü: Uzunluğu 50, genişliği 10 metre boyutlarında. Altı ay önce denize indirilmiş, klasik tarzda inşa edilmiş ama modern teknolojiyle donatılmış. Kapalı olan birinci katı 350, açık güvertesi ise 250 kişi kapasiteli. Yani kokteyl prolonj olarak 600 müşteriye hizmet verebiliyor. Nişan, düğün, iş yemeği, özel aile toplantıları ve mezuniyet baloları için gruplara hizmet veriyor.

Tel: (0212) 244 42 84 - 244 43 94 / Faks: (0212) 244 45 59

False