Bisikletle 4 günde Stockholm
İsveç’in başkenti Stockholm doğal güzelliklerinin, tarihi dokusunun yanı sıra yeşil parkları ve bisiklet parkurlarıyla dikkat çekiyor. Bisiklet kullanımının çok yaygın olduğu şehrin hemen her köşesini pedal çevirerek gezebilirsiniz.
Stockholm’e bir seyahat dergisinde gördüğüm fotoğraftan etkilenerek gitmeye karar verdim. Havaalanından şehir merkezine 15 dakikalık seferlerle giden otobüse binip Merkez İstasyonu’na vardım. Burası metro, otobüs ve tren hatlarının kesişme noktası. 30 dakika süren yolculuk sonrası, havaalanından satın aldığım Stockholm Kart’la metroya binerek otelime ulaştım. Bu kart tüm şehri gezmek isteyenler için uygun bir seçenek. Kartın kalacağınız süreye bağlı olarak çeşitli versiyonları (3, 4, 5 günlük) var. Ücretsiz olarak tüm toplu taşıma araçlarıyla seyahat edebilmenizi, 80 müzeyi ziyaret edebilmenizi, bisiklet, kanal turlarından da birer kez faydalanabilmenizi sağlıyor.
Stockholm’de metro ağı çok geniş olduğu için otel seçerken şehir dışındaki bölgeleri de kolaylıkla tercih edebilirsiniz. Ayrıca şehir binlerce kilometrelik bisiklet parkurlarına sahip. Bisiklet yollarını kullanarak hiçbir sorun yaşamadan her yere kolayca ulaşım sağlayabilirsiniz. Ben de planlarımı bu yönde yaptım. Stockholm Kart’ın ücretsiz olarak sağlamış olduğu rehberli bisiklet turuyla şehri keşfetmeye karar verdim. Tura katılmak için sabah erkenden Örtermalm Adası’ndaki “Sweden Bike” ofisine gittim. Ofis sabah saat 10.00’da açılıyor ve rehberli turlar belli saat aralıklarıyla yapılıyor. Her ne kadar erkenden gidip sıraya girmiş olsam da birçok turist çoktan oradaydı. (Kuyruğa girmek istemiyorsanızwww.bikesweden.se adresinden rezervasyon yaptırabilirsiniz.) Ben ilk grubu kaçırsam da bir süre bekledikten sonra ikinci gruba dahil olabildim. Şehir turuna başladık. Östermalm bölgesinin kıyı şeridinden yola çıktık. Sanki zamanda yolculuk yapıyormuşçasına tarihi binaların arasından yavaşça süzüldük. İlk olarak tarihi Gamla Stan (eski şehir) bölgesindeki Stockholm Kraliyet Sarayı’nı gördük. Saray ilk yapıldığında bir kale olarak inşa edilmiş ancak daha sonra yüzlerce odaya sahip devasa bir saraya dönüştürülmüş. Avrupa’nın en büyük saraylarından biri olan yapı, günümüzde halen kraliyet ailesi tarafından da temsili olarak kullanılmaya devam ediyor.
Turumuzun bir sonraki durağı ise Nobel ödüllerinin verildiği yapı The City Hall oldu. Kungsholmen adasının uç kısmında, suyun kenarında bulunan The City Hall, İsveç’in en ünlü binalarından ve turistlerin çok ilgisini çekiyor. Rehber eşliğinde gezilebilen binadaki 106 metre yüksekliğinde kuleye çıkarak Stockholm manzarasını seyredebilirsiniz. Her yıl Nobel Ödül Töreni’ne ev sahipliği yapan bu binada, önemli konser ve sanat etkinlikleri de düzenleniyor. Gamla Stan’daki meydanda Nobel Müzesi de bulunuyor. Bu müzede, Orhan Pamuk da dahil, bugüne kadar Nobel ödülü almış tüm kişiler hakkında bilgi sahibi olabilir, Nobel ödüllerinin tarihine tanıklık edebilirsiniz.
Tarihi meydan Gamla Stan
Turumuza Sodermalm Adası’na geçerek devam ettik. Bu ada diğer adalara nazaran daha yüksek. Stockholm’ü panoramik açıdan görmenizi ve fotoğraflamanızı sağlıyor. Stockholm Şehir Müzesi ve çağdaş fotoğraf sanatına yönelik etkinlikler düzenleyen Fotografiska’ya (Fotoğrafçılık Müzesi) ev sahipliği yapan adanın en önemli yeri ise SoFo. SoFo, sahip olduğu ünlü yiyecek içecek mekânları, tasarım atölyeleri, sanat galerileri ve eğlence hayatıyla ünlü bir bölge. Bisiklet turumuz kapsamında SoFo’yu gezmedik ama daha sonra özel olarak kiralayacağınız bisikletle bu bölgeyi de kolaylıkla keşfedebilirsiniz.
DÜNYADA AYAKTA KALAN TEK 17. YY SAVAŞ GEMİSİ
Beni Stockholm’e gitmeye heveslendiren fotoğrafta gördüğüm bir başka ada Djurgarden’in içinde müzeler, tarihi binalar, bisiklet ve koşu yolları, hayvanat bahçesi, kafe ve restoranlar bulunuyor. Seyahatimin üçüncü gününde yine aynı yerden tüm gün (10.00-18.00 saatleri arası) kiralama seçeneğini tercih ederek 240 kron (80 TL) karşılığında kiraladığım bisikletle doğruca Djurgarden Adası’nın yolunu tuttum. Bisiklet kiraladığım dükkânın adaya yakın olmasının da avantajıyla 10 dakika sonra kendimi adada buldum.
Djurgarden Adası, Nordiska Müzesi, Biyoloji Müzesi, Skansen Açıkhava Müzesi, Aquaria Su Müzesi ve ünlü Vasa Müzesi’nin yanı sıra Avrupa’nın ilk lunaparklarından Gröna Lund ve Skansen Akvaryumu’na ev sahip sahipliği yapıyor. Yine ada üzerinde, geçmişten günümüze ulaşmış birçok tarihi evi de görüp hayranlıkla inceleyebilirsiniz.
Gröne Lund'a uzaktan bakış
Ben turuma adanın hemen girişinde bulunan Vasa ve Nordiska müzelerini gezerek başladım. Vasa Müzesi adını dünyanın ayakta kalan tek 17. yüzyıl savaş gemisi olan Vasa’dan alıyor. Battığı yerden 333 yıl sonra çıkarılıp tüm parçaları elden geçirilerek tekrar bir araya getirilmiş olan geminin parçaları yüzde 95 oranında orijinalliğini koruyor. Müzede geminin battığı yerden çıkarılışından müzeye konuluşuna kadarki süreçleri anlatan kısa bir belgesel film de gösteriliyor. Gemi yıllarca süren titiz bir çalışma sonucunda orijinalinin aynısı olarak tekrar bir araya getirilmiş.
Müzeleri ziyaretimden sonra tekrar bisikletimle yola koyularak adanın derinliklerine doğru ilerledim. Ada içerisinde koruma altına alınmış sulak alanlarda çeşit çeşit kuş türleri bulunuyor. Adada bisiklete binen, koşu yapan, aileleriyle piknik yaparak eğlenen kişilere sık sık rastlayabilirsiniz. Adanın her yerini kılcal damarlar gibi kaplayan bisiklet yolları sayesinde, en iç noktalara kadar kolaylıkla gidebiliyorsunuz. Yol üzerinde bisiklet yollarını gösteren tabelalar sayesinde kaybolmanız neredeyse imkânsız. İç kısımlarda ara ara mola verip dinlenebileceğiniz ve bir şeyler atıştırabileceğiniz kafeler de var. Bu sayede çok yorulmadan, tadını çıkara çıkara gezebilirsiniz.
Stockholm'de hava yazları saat 22.00'ye kadar kararmıyor.
Adadaki son rotam Gröna Lund oldu. 1883 yılında kurulan Gröne Lund, İsveç’in en eski eğlence parkı. Bizdeki adıyla en eski lunaparkı diyebiliriz. İçinde 30 farklı eğlence aracı bulunuyor. Şehir merkezine yakın bir konumda ve kolay bir ulaşıma sahip olan parkın içinde belli zamanlarda açıkhava konserleri de veriliyor.
ESKİ İSVEÇ’İ BURADA KEŞFEDİN
Rotamı ada üzerinde bulunan dünyanın ilk açıkhava müzelerinden biri olan Skansen’e çeviriyorum. 1891 yılında, geçmişten günümüze kadarki süreçte İsveçlilerin geleneksel yaşamlarını göstermek için kurulan bu açık hava müzesine girdiğinizde, sanki yüzyıllar önceki İsveç’te yaşıyormuş hissine kapılıyorsunuz. Müzede bulunan kişiler eski dönemlerdeki evlerin birebir aynısında yaşayıp, yine o dönemin kıyafetlerini giyiyorlar. Bu alan içerisinde bulunan hayvanat bahçesinde, kuzey bölgelerine ait hayvanları yakında görme fırsatı da elde edebilirsiniz.