Bir masal diyarı: Kars
Bir masal diyarı olan Kars, her kış bir yenisini yazar. Beyaz bir battaniye gibi üstünü örten kar, gülümsemesini eksik etmeyen güneş, tüten bacalar ve bu sonsuzlukta yaşayan insanlar... Kars’ın kışın verdiği en güzel pozlardır bunlar. Şehirde her yeni gün, sessiz ama ihtişamlı bir başlangıcı müjdeler. Bu yüksek yaylada yaşayan insanlar için her gün bir diğerinden farksız olabilir ama uzaktan bakanlar için puslu göğün kanatları altındaki bu şehir, hep yeni bir masal anlatır.
Kaygı denizinde boğulan büyük şehir insanları için Kars adeta sütlimandır. Zengin tarihini yansıtan izler, hâlâ yerli yerinde görülebilir. Güneşin ilk ışıklarıyla müthiş güzelliğe bürünen şehir, zamanın bir noktasında donup kalmış gibidir. Hayatın ritmini doğanın kendi belirler; bastığı notaları ona gerçekten bakmayı bilenler duyabilir. Sert iklimiyle gündemde kalan şehrin sunduğu görüntüler büyüleyicidir. Sakladığı güzellikler hiç beklenmedik bir anda önünüze seriliverir.
BUZDAN ÇÖLDE LEZZET DENİZİ
Aras Nehri’nin bir kolu olan nehir, Kars’ı Eski ve Yeni Şehir olmak üzere ikiye ayırır. Kars’ın kendine özgü taş mimarisi, Rus işgali dönemine tarihlenir. Sert kış koşullarında duvarlardan ısıtılan bu evler, yazın serin olur. Yüksek tavanlı odalardan oluşan evlerde, odalar da birbirine açılır. Sabır ve ustalık isteyen bu mimarinin yeni örneklerine rastlamak ne yazık ki mümkün değil. Yine de eskilerinin restore edilip, turizme kazandırılması da umut verici bir gelişme.
Kars’tan 90 km uzakta, kış aylarında sonsuz bir buz çölü olan Çıldır’da yer gök beyaza bürünür. Doğa en sert ifadesini takınmış olsa da, bölgede benzersiz bir huzur hâkimdir. Buzun kalınlığı, üzerinde araçlarla gezinmeye olanak tanır, bu da gölü bir buz pistine çevirmeye yeterlidir.
Denizden 1956 metre yüksekteki göl, bölge insanının da geçim kaynağı. Eskimo usulüyle avlanan balıklar, ağızları tatlandırır. Çıldır Gölü’nde her aile nereden balık tutacağını bilir. Aynalısazan, kefal, kızılkanat... Buzun üzerine kurulmuş seyyar sobaların ateşiyle, maharetli eller bu balıkları bazen saf tereyağında kızartır, bazen köfte yapar, tek lokmada balık sevmeyenleri bile balığın tadına hayran bıraktırır. Aynı hamarat eller, bacaları 24 saat tüten taş-kerpiç karışımı evlerin tandırlarında, yılın ilk karıyla kurutulmuş kazı nar gibi kızartıp, akan yağlarından dünyanın en lezzetli bulgur pilavını yapar.
Kış aylarında Çıldır Gölü sportif amaçlara hizmet eder. Atlı kızak, paten, hatta benim ilk denemesini yıllar önce yapmış olduğum tekerlekli yelken... Göl insanlarının kalınlığını çok iyi hesapladıkları buz üzerinde bırakın arabaları, minibüsleri bile görmek mümkün. Hatta yıllar önce yapılan bir askeri tatbikatta, gölü düz ova zannedip, tankı gölün üzerinde bile sürmüşler. Yine de buz bu, güven olmaz. Nitekim buzun çatlarken çıkardığı ses, deneyimli Çıldır sakinleri için önemli bir işarettir. Bu sesten buzun kalınlığını anlayabilirler.
Kars bölgesi sadece buz sporları değil atçılık için de çok önemlidir. En önemli spor merkezlerinden biri Selim ilçesidir. Yaz kış Selim’de ata sporu cirit gerçekleştirilir. Cirit oynamanın ilk kuralı ata iyi binebilmek. Bölge insanı da bu konuda uzman...
Aras Nehri’nin bir kolu Kars’ı Eski ve Yeni Şehir olmak üzere ikiye ayırır. Kars’ın kendine özgü taş mimarisi, Rus işgali dönemine tarihlenir.
Türklerin yüzyıllardan beri oynadıkları bu ata oyunu, Anadolu’ya Alparslan’la birlikte girmiş. 16. yüzyılda Osmanlı Türkleri tarafından bir savaş oyunu olarak kabul edilen cirit, 19. yüzyılda tüm Osmanlı ülkesinin en büyük gösteri oyunu olmuş. Günümüzde çok az bölgede cirit oynanıyor.
Oyundan önce hem atlar hem de oyuncular ısınma turu atar. Cirit oyununda iki takım vardır. Geniş bir alanda dizilen takım üyeleri, karşılıklı olarak sırayla cirit atar. Ciriti isabet ettiren oyuncu, takımına puan kazandırır. Atılan cirit rakibe değil de ata isabet ederse, sayı kaybedilir. İşte oyuncular da kendilerini rakiplerinden sakınmak için türlü hareketler yaparlar.
Tarihte cirit isabet edip de yaralanan hatta hayatını kaybedenler de olmuş. Bu nedenle günümüzde ciritler yaralanmaları önlemek amacıyla özel olarak üretiliyor. Önceleri hurma ve meşe ağacından yapılan ciritler, artık kavak ağacından imal ediliyor ve uçları silindir şeklinde kesilip yuvarlatılıyor. Adeta atlı bir kovalamaca oyunu gibi devam eden cirit, oyuncuları epey terletir.
Kars’ın 42 kilometre doğusundaki Ani, İpekyolu üzerinde ortaçağda kurulmuş, ünlü bir ticaret şehri. Sasani, Arap, Ermeni ve Selçuklu kültür-sanatının yoğrulduğu bu antik kent, puslar arasında adeta bir hayalden farksız.
Eserlerin çoğunda zamana yenilginin izi var. Surların büyük bölümü ise restore edilmiş. Kuzey surları ilk kez 972 yılında III. Ashot tarafından yaptırılmış. Medeniyetler değiştikçe surlara yeni yapılar eklenmiş, tahrip olan kısımlar onarılmış. Bu nedenle surlar üzerinde onlarca medeniyetin izini görmek mümkün.
Doğanın aşındırıcı gücü, şehrin ayakta kalmasını güçleştiriyor. Ancak Ani ısrarlı, hikâyelerini binlerce yıl daha paylaşmaya kararlı. Bin yıl önce Ermenistan’ın başkenti olmuş, Türklerin Anadolu’ya ilk girişlerinde onları ağırlamış olan Ani, ihtişamını kaybetmiş değil. Belleğindeki anılar hâlâ taze.
Bir zamanlar 100 bin kişinin yaşadığı bu antik şehirde üç yüz yıldır kimse yaşamıyor. Yine de medeniyetlerin yaşarken bıraktıkları eserler hâlâ ayakta. Ani’yi ölümsüz kılan da bu farklılıkların birlikteliği ve adeta resimli bir tarih kitabı gibi objektiflerin önüne geçmesi...
Bu resimli kitabın en eski sayfalarından biri, Kars’a 76 kilometre uzaklıktaki Kağızman’da görülebilir. İlçeye bağlı Çamuşlu Köyü’ndeki Aladağ’ın doğu yamaçlarında Yazılıkaya resimleri bulunuyor. Bazalt yapılı kayanın dik ve düzgün yüzünde, biri büyük diğeri küçük iki panodaki resimlerde insan ve hayvan figürleri dikkate çarpar. Bölge, tarihi açıdan birçok zenginliğe ev sahipliği yapıyor. Bu resimler dışında bölgedeki mağaralarda, alt ve üst paleolitik çağlardan kalma bulgulara da rastlanmış.
Karakışın soğuk yüzünü ısıtan manzaralar var. Kapanan yolların gerisinde yaşanan sıcak dostluklardan başka, doğanın mucizesini sunduğu küçük dokunuşlar..Çetin kış şartlarında doğayla barış içinde yaşayan insanların, ayazda atlarına yoldaşlık eden gençlerin yazdığı bir hikâye bu. Doğanın karşımıza çıkardığı bu mucizeyi anlamlı kılan işte bu paylaşım. Dünyayı yaşanabilir kılan tek gerçek, sevgi.