Bir gemi, dört ada, bir başkent
Üç gün süren ve hızlandırılmış bir kruvaziyer deneyimi yaşatan Yunan adaları turuna katıldık. Kısa ama gemi yolculuğunu merak edenler için ideal. Yunan adalarını ön keşif gibi, hızla görüp az zamanda birçok yer deneyimliyorsunuz. Tura avuç içi kadar Patmos’la başlıyor, Girit ve Santorini’yi selamlayıp Atina ve ardından Mikonos ile bitiriyoruz.
Gemiyle seyahat hep bir bilinmeyendi benim için. Bugüne kadar denememiş ve bana göre olmadığını düşünmüştüm. Ta ki gemiyle üç günlük Yunan adaları gezisi gündemime gelene kadar. Kısa olacağı için katılmaya karar verdim. Hem heyecanlı hem de biraz panik halindeydim. Hatta hareket noktası olan Kuşadası’na yola çıktığımda dönmeyi bile düşündüm. Deniz tutar mı, karadan uzakta gece rahat uyuyabilir miyim gibi sorular nedeniyle korkuyordum. Daha önce mavi yolculuğa çıkmıştım ancak bu farklıydı. Mavi yolculukta istediğiniz zaman tekneyle karaya yaklaşabilirsiniz, gemideyse uymanız gereken belli bir program var. Yanıma bolca mide bulantısı ilacı aldım; ilk gün tedbir olsun diye bir tanesini içtim. Sonraki günler hiç gerek kalmadı. Hatta geceleri deliksiz uyudum. Kısacası ‘acaba mı’ diye çıktığım, ‘iyi ki gitmişim’ diye döndüğüm bir seyahat oldu.
Gittiğim yerlere uzun zaman ayırmayı, kültürünü, yemeğini, lokal pazarını, insanını daha yakından tanımayı seviyorum. Bu yüzden en az birkaç gün kalmam gerek. Gemide bu durum farklı. Gittiğiniz yerlere ayıracak sadece birkaç saatiniz oluyor. Ama her sabah yeni bir limanda gözünü açmak müthiş hissettiriyor.
Bu geziyi Celestyal Cruise’un Olympia gemisiyle yaptım. Kuşadası’ndan binip işlemlerden sonra ilk iş odama yerleşiyorum. Odalar konforlu ve tertemiz. Penceremden manzara alabildiğine mavi. Sonrasında kaptanla buluşuyoruz, gemiyle ilgili bilgilendiriyor. Gemilerde biraz askeri düzen var. Saatlere ve programa sadık kalmak çok önemli. Yoksa adanın birinde mahsur kalabilirsiniz. Adada mahsur kalma düşüncesi kulağımıza hoş geldiği için tüm seyahat boyunca hangi adada mahsur kalsak diye plan yapıyoruz ama üç günün sonunda yine Kuşadası’nda buluyoruz kendimizi.
En küçüklerden biri Patmos
İlk durağımız Patmos Adası. Avuç içi kadar, küçücük bir ada çıkıyor karşıma. Vahiy kitabının yazıldığı ve Aziz John’a vahiy inen yermiş, bu nedenle önemli. Deniz seviyesinden 250 metre yukarıdaki Saint John Manastırı’na çıkıyoruz. Hem mimarisi hem atmosferi çok etkileyici. Tepeden tüm ada manzarasına hâkimiz. Adanın pırıl pırıl koyları gözüme çarpıyor. İç içe geçmiş avluların, bembeyaz evlerin arasında dolaşıyoruz.
Harika terasıyla Jimmy’s Balcony’de günbatımı eşliğinde Yunan mezelerinin tadını çıkarıyoruz. Adayı gezdikten sonra akşam gemiye dönmek evime dönmek gibi hissettiriyor. Gemide akşam yapacak çok şey var. İster şovlardan birini izleyin, ister barda piyano eşliğinde canlı müzik dinleyin. Casino da var. Biz inanılmaz eğlenceli bir ekipleydik, gemide geçirdiğimiz tüm zamandan bolca keyif aldım.Santorini
İkinci gün gözümüzü Girit Adası’nda açıyoruz. Gemide gün çok erken başlıyor. Sabah saat 7.00’de gemiden ayrılıyoruz. Henüz uyanmamış adanın sokaklarında gezmeyi, bu sakinliği çok seviyorum. Girit’i çocukluğumdan beri hep duyarım. Bizimle öyle iç içeler ki Antalya’da Giritli Mahallesi bile var. Yunanistan’ın en büyük adası. Dağlık, engebeli. Adanın tepelerinde harika bir köye gidiyoruz. Türkiye’den göçmüş bir ailenin tarım yaptığı ve kendi yetiştirdikleri ürünleri sundukları bir işletmedeyiz. Geleneksel Girit dansları gösterisi sabahımıza neşe katıyor. Meşhur tatlısı şilofta’dan yedikten sonra bu turun yıldızı Santorini’ye doğru yol çıkıyoruz.
Santorini, Yunanistan’ın tanıtım fotoğraflarını süsleyen romantik adası. Özellikle balayı çiftlerinin gözdesi burası. Ada 3 bin 600 yıl önce volkanik aktiviteler sonucu oluşmuş. Bereketli toprakları üzüm bağlarıyla meşhur. Zaten “Santorini’de sudan çok şarap, evden çok şapel, insandan çok eşek var” derler. Beyaz badanalı evleri ve mavi kubbeli kilisesiyle meşhur Oia kartpostal gibi, ancak fotoğraf için o kadar çok sıra oluyor ki kartpostallardaki
görüntüyü yakalamak biraz uğraş istiyor. Oia’nın inişli çıkışlı kalabalık sokaklarında gezdikten sonra adanın diğer tarafında, gemilerin manzarayı daha da güzelleştirdiği efsanevi bir günbatımıyla günü uğurluyoruz.Gemide sıkılmak yok. Gündüz manzara izleyip gece etkinliklere katılıyoruz.
Her güne özel program
İlk günü atlattıktan sonra gemi iyice evimiz gibi oluyor. Personeli tanıyoruz, nerede ne yiyeceğimizi biliyoruz, aktivitelerden haberdarız. İlk günkü gibi odamın yolunu kaybetmiyorum. Gemide her gün odamıza günün programı bırakılıyor. Sabah yine yeni bir limanda uyanmanın o güzel hissini yaşıyorum.Atina
Sıradaki durak başkent Atina. Defalarca gittiğim kente havaalanına inmeden limandan girmek farklı bir his. Dünyanın en önemli antik kentlerinden Akropolis’e çıkıyoruz. Bulunduğu tepeden tüm şehir görülebiliyor. Kenti iyi bildiğim için bir arkadaşımla buluşup kahve içiyorum…Mikonos
Bundan sonraki durak Mikonos. Komşunun eğlence başkenti. Burası da dünya çapında meşhur ve bunu fazlasıyla hak ediyor. Begonvil fışkıran bembeyaz badanalı evleri, tasarım mağazaları, nefis restoranları, altın rengi kumsalları, turkuvaz denizine açılan dar sokaklarıyla herkesin gönlünü kazanacak bir şey var. En çok küçük Venedik olarak anılan bölgeden günbatımında yan yana dizilmiş beyaz yel değirmenlerini izlemeyi seviyorum. Mikonos’ta denize karşı hoş muhabbetli, lezzetli bir akşam yemeğinin ardından son gecemizi geçirip varış limanımız Kuşadası’nda uyanmak üzere gemimize dönüyoruz.Girit
Denizin tadını çıkarmak için daha uzun turlara katılın
Benim katıldığım Celestyal Cruises’un 3 gecelik ‘Iconic Aegean’ turunda yüzmek için pek vakit yok, dolaşırken sıcak hava yorucu olabiliyor. Bu yüzden 3 günlük turlar için önerim eylül-ekim ayları. Bu mevsim Ege koylarının tadını çıkarmak isterseniz 4 ya da 7 günlük turlara katılın. 4 günlük turlara Rodos Adası da ekleniyor. 7 günlük turlarsa Rodos, Girit, Santorini, Mikonos, Milos, Atina ve Selanik’i kapsıyor. Hepsi Kuşadası çıkışlı. Gittiğiniz duraklarda kara turları alarak gezmek mümkün ancak şart değil, kendiniz de gezebilirsiniz.