Son Güncelleme:
Bayram için son dakika seçenekleri
Bayram için program yapmakta geç kaldıysanız üzülmeyin. Hürriyet Seyahat’in son dakikacılar için hazırladığı farklı önerilere bir göz atın.
Bayram için program yapmakta geç kaldıysanız üzülmeyin. Hürriyet Seyahat’in son dakikacılar için hazırladığı farklıönerilere bir göz atın. Kolay gidilebilir ve yaşanacak çok şey bulunabilir bu tatil mekanlarından biri size uyabilir.
POLONEZKÖY
Kırda sonbahar
İstanbul’un yanıbaşındaki cennet Polonezköy. Yıllarca önce ülkelerinden uzaktaki Polonyalılar’ın kurduğu köy, bugün hálá Polonya geleneklerini yaşatıyor. Yılın 12 ayında da tatil keyfini yaşatabilme özelliğine sahip Polonezköy, İstanbul Anadolu yakasının en büyük oksijen depolarından biri. Köyün ormanların içinden geçen iki yürüyüş patikası var. Bunlardan biri hemen köyün girişinden başlıyor ve beş kilometre boyunca kestane ağaçları arasından ilerliyor. İlkbaharda şahane oluyor, ancak bu mevsimde de keyifli bir aktivite olabilir. Köyde ayrıca faytonla dolaşabilir, at binebilir, vadilere bakan restoranlarda geleneksel Polonya tatlarıyla yemek keyfi yaşayabilir, Polonya pastalarını tadabilir, şömine başında şarap içebilirsiniz.
Polonezköy’de konaklamasanız bile, bütün pansiyon ve otellerin restoranlarında yemek yiyebilirsiniz. Ceviz likörü, köyün spesiyalitesi ve denemeye değer. Otel, pansiyon ve restoranların hemen hemen hepsi bütün yıl açık. Çoğu kaloriferli ya da klimalı, ender olarak bazı odalar odun sobalı. Polonezköy’den her mevsim keyif alınabilir. Düğün ve yılbaşı partileri için de çok tercih ediliyor. Ancak haftasonları ve tatillerde rezervasyon şart.
İZNİK
Tarih, göl ve çini
Etrafındaki dağlar, gölünün kıyısında kilometrelerce devam eden yaşam, zengin topraklarını tarih boyunca koruyan surları ve kilise, cami, medrese, hamam ve türbelerinden geriye kalanlar, İznik’in önemini ortaya koyuyor. Sadece tarihi değil, adıyla özdeşleşen, Osmanlı’nın mirası, dünyaca ünlü çiniciliği bile İznik’i özellikli ve doyurucu bir gezinoktası yapmaya yetiyor. 300 yıl boyunca çinicilik sanatının merkeziydi İznik. Çinileri, Osmanlı İmparatorluğu’nun dört bir yanındaki eserleri süsledi.
İznik’in 4.970 metre uzunluğundaki tarihi surları boyunca yürüyüş yaparsanız, rastlayacağınız anıtsal kapılar ve bunların içinden geçerken kentin görkemli geçmişine dair karşılaşacağınız ipuçları ilginizi çekebilir. Günümüze kalan dört kapısı var; İstanbul, Lefke, Yenişehir ve Göl kapıları. Kapılar, MS 1. yüzyılın sonlarına doğru İmparator Vespasianus ve Titus tarafından yaptırılmış. Kentte mutlaka görülmesi gereken yapılar bulunuyor. Ayasofya Müzesi, bunlardan biri. Rumeli Fatihi Orhan Gazi’nin oğlu Süleymanşah tarafından, 1332’de yaptırılmış Süleyman Paşa Medresesi, Türkiye’deki en eski Osmanlı medresesi. Avlulu medreselerin ilk örneği. Bugün içinde İznik’e geleneksel çini sanatını yeniden kazandırmak amacıyla, çoğunluğunda kadınların üretim yaptığı atölyeler ve satış dükkanları var. İznik’in en ünlü eseri ise adını minaresini süsleyen Selçuk tarzı, firuze renkli çinilerinden alan Yeşil Cami. Girişindeki mermer kabartma ve mermer mihrabın oyma işçiliği dikkat çekiyor. Hemen Yeşil Cami’nin karşısında bugün İznik Müzesi olan Nilüfer Hatun İmareti var. Bugün Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan yapının Çini Bölümü, ne yazık ki umulduğu kadar zengin değil. İstanbul’da ya da dünya müzelerinde daha çok İznik çinisine rastlamak mümkün. Tabii gölü unutmamak gerek: İznik Gölü’nün en güzel manzarası, Abdülvahap Sancaktari’nin türbesinin bulunduğu 200 metre yükseklikteki tepeden seyrediliyor.
GEMLİK
Zeytinin memleketi
Gemlik deyince, herkesin aklına gelen aynı mısradır: ‘’Gemlik’e doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma’’ demişti ya Orhan Veli. Gerçekten de öyle, şaşırtıcı bir manzarayla giriyorsunuz Gemlik’e. Bursa civarında kurulan en eski kent olan Gemlik, Yalova’dan gelirken 40. kilometrede. Tarihi MÖ 12. yüzyıla kadar uzanıyor. 1087 yılında, Selçuklular’dan Ebul Kasım’ın burada bir donanma yaptırmasıyla, ‘’gemilerin yanaştığı ve üretildiği yer’’ anlamına gelen ‘’Gemilük’’ adını almış ve böylece burada Türklerin ilk tersanesi kurulmuş. Bugün, Güney Marmara için büyük önem taşıyan bu uluslararası limana sahip Gemlik’te, aşırı yapılaşmaya rağmen, sahil boyunca gezinmek ya da İstiklal Caddesi’nde, zeytin reçeli dahil, zeytinin her türünü satan dükkanlardan, Zeytin Hali’nden alışveriş yapmak keyifli. Burası, Türkiye’nin en lezzetli sofralık zeytinlerinin yetiştiği bölge. Kiliseden çevrilme Balıkpazarı (Yeni Cami) Camii’nin yanı sıra, Çarşı Ali Paşa Camii de görülebilir. Gemlik’e 18 kilometre mesafede Hayriye Köyü yakınındaki Fevziye Köyü’ndeki Karagöl ise dağcıların iyi bildiği bir yer. Gemlik’ten Adapazarı- İznik yoluna girince, yol üzerinde sıralanan eski Osmanlı köylerini de kaçırmayın. Gemlik ve Orhangazi’ye aynı mesafede olan, tabelalarla işaretlenmiş, Karsak, Gemiç ve Yeni Gürle köyleri, birbirine oldukça yakın. Patika yollardan köylere yürümek mümkün. Gemlik çıkışından üç kilometre sonra varacağınız Umurbey’de ise Celal Bayar Müzesi ve Kütüphanesi gezilebilir. Hayrettin Karaca’nın Arboretum’unu görmek ya da Yalova Kaplıcaları’na uğramak isterseniz, Yalova merkezden Gemlik yönüne doğru, sağa ayrılan sapaktaki Termal ve Çınarcık tabelasını takip etmelisiniz.
BAFA GÖLÜ (HERAKLEİA)
Doğa yürüyüşü ve göl kenarında balık keyfi
Hürriyet Seyahat yazarı Reyan Tuvi aynen şöyle demişti bu cennet için: ‘Gece çıkan fırtınada, şimşeklerin aydınlattığı Athena Tapınağı’nı, Bizans Kalesi’ni ve göldeki adacıkların üzerindeki kalıntıları seyretmek... Kış yağmurundan sonra sabah toprak kokusuyla uyanmak... Fırtınada dökülen zeytinleri toplamaya giden köylülere katılmak... Bahçeden toplanan ürünlerle yapılan reçelleri, ev yapımı tereyağı ve peyniri tatmak... Bafa Gölü kıyısındaki Kapıkırı’nda (Herakleia) kışın tabiatın en vahşi halini bulacaksınız. Gökten taş yağmışçasına, garip şekilli, volkanik kayaların kapladığı Beşparmak Dağları’nın altında, uçsuz bucaksız bir göle bakan, horozları, inekleri ve ekili tarlalarıyla huzurlu bir köy burası. Dağlarda mağara insanlarının ve yükseklerdeki çilehanelerde inzivaya çekilen keşişlerin bıraktığı izler var. Ayrıca Bafa Gölü kenarında kefal yemenin hiç mevsimi olur mu?’ Olmaz. Bafa’yı görmediyseniz, otomobilinize atlayın ve gidin.
Bafa Gölü’nün etrafında yapılabilecek pek çok aktivite var. Eski Latmos, yani bugünkü Beşparmak Dağları’nın yamaçlarında, sırlarını henüz tam açığa vurmamış bir tarih saklı, Tuvi’ye göre... Buralarda doğa yürüyüşleri yapabilir, kuşları izleyebilir, kamp kurabilirsiniz. Gölün üzerindeyse, keyifli bir tekne turuyla gezilebilecek adalar ve üzerlerinde manastır kalıntıları var. Söke’ye 25 kilometre mesafedeki ve en derin yeri 25 metre olan Bafa Gölü, 60 kilometrekare alana yayılıyor. Denizle bağlantısı nedeniyle, Bafa Gölü’nün suyu biraz tuzlu biraz da tatlı. Bu su, balıkların yaşamasına uygun. Balıklar, göle giriyor çıkıyor ve yumurtalarını gölde bırakıyorlar. Yılan balığı, levrek, kefal, yayın, buranın balıkları...
MUDANYA
Çarpıcı tarihi binalar
Mudanya, deniz kıyısında, sakin ve karakterini koruyabilmiş bir yerleşim. Mudanya’ya varır varmaz, göz kamaştırıcı bir bina sizi karşılıyor: Eski tren istasyonu. 1849’da Fransızlar tarafından gümrük binası olarak yaptırılan bina, 1874’te Mudanya’yı Bursa’ya bağlayan demiryolu hattının istasyonu olarak kullanılmaya başlanmış. Ancak bu demiryolunun diğer hatlara bağlanmaması yüzünden, 1955’te işlevini kaybetmiş. Başarılı bir restorasyonun sonucunda, Hotel Montania adıyla açılmıştı. Bu isim, Mudanya’nın Fransız haçlıları hakimiyeti dönemindeki adı olan Montagne’den geliyor. Mudanya’da başka çarpıcı binalar da var. Bunlardan en önemlileri; Mütareke Evi ve Tahirpaşa Konağı. 19. yüzyılın sonunda Rus asıllı bir kereste tüccarı olan Alexandre Gonyarof tarafından konut olarak yaptırılan Mütareke Evi, 1960’ta müze olarak açıldı. ‘’Yorgun Savaşçı’’, ‘’Küçük Ağa’’ ve ‘’Yavrumu İstiyorum’’ gibi filmlere set oldu. SİT alanı olan eski Mudanya’da, özellikle Mütareke Evi çevresindeki Mütareke Mahallesi’nde, çoğu Bizans- Rum mimarisi tarzında, üç katlı, kagir evler de görmeye değer. Eskiden bu evlerin birinci katında zeytinyağı yapılır, ikinci katı ipekböcekçiliği için kullanılırmış, en üst kat ise yaşam alanıymış. Bahçesiz bu evlerin kapı önlerinde yapılan sohbetler, kadınların vazgeçemediği kahve falları, bugün hálá Mudanya’nın canlılığını devam ettiren gelenekler. İstanbul’dan Bursa Mudanya’ya İDO’nun (Mudanya Danışma, 0224 544 11 05) Yenikapı ve Bostancı’dan kalkan deniz otobüsü seferleri var. Yolculuk, 1 saat 45 dakika sürüyor.
ÇIRALI / OLYMPOS
Ruhunuzu yenilemek için
Bu günlerde Çıralı’ya giderseniz, doğanın yaza göre daha da olağanüstü olduğunu fark edebilirsiniz. Sadece börtü böcek sesi dinleyerek, daha belirgin kokular içinde, şerbet gibi bir havada yapacağınız bir yürüyüş, ruhunuzu yenileyebilir. Akdeniz kıyısının en güzel kumsallarından birine sahip olan Çıralı, derin bir dinginlik içinde şimdi. Üşüyeceğinizi düşünürseniz yukarıda Yanartaş’ta (Chiamera) ölümsüz ateş var. Çıralı’da yıl boyunca açık birkaç konaklama yeri bulunuyor.
İĞNEADA
Türkiye’nin bittiği yerde
İğneada, Kırklareli’ne bağlı, İstanbul’a 260, Bulgaristan sınırına sadece 12 kilometre uzaklıkta sevimli bir sahil kasabası. Varmadan önce, İğneada’ya varan yola hayran olacaksınız. Çünkü kasabaya giden yol Istranca Ormanları’ndan geçiyor ve orman insanı gerçekten de kendine hayran bırakacak güzellikte. Yazın tertemiz ve tipik Karadeniz kıyı kasabalarındaki gibi dalgalı olmayan denizinde yüzebileceğiniz İğneada, bu mevsimde kafa dinlemek için ideal. Mimari açıdan korunmuş olduğu pek söylenemez, konaklamak için de çok seçeneğiniz yok ancak birçok aile evini pansiyon olarak kiralıyor.
İğneada’ya gitmişken, çok yakınındaki Dupnisa Mağarası’nı görebilirsiniz. Turizme açılıncaya kadar yarasaların önemli bir yaşam alanı olan mağara, şimdi insanların ziyaretine açık. Alt ve üst mağara olarak ikiye ayrılan mağarada görülecek çok önemli sarkıt ve dikitler var. Ulaşım çok zor değil. Demirköy’de mağara yolunu soruyorsunuz, yol sizi Sarpdere Köyü’ne götürüyor. İğneada’da, bir de Karadeniz’in en ucunda, Bulgaristan sınırında, 1866’dan bu yana sarp kayalıkların üzerinde ayakta duran eski feneri görebilirsiniz. İğneada Feneri’nin bulunduğu bölge, insanı farklı duygulara götürecek bir manzaraya sahip.
POLONEZKÖY
Kırda sonbahar
İstanbul’un yanıbaşındaki cennet Polonezköy. Yıllarca önce ülkelerinden uzaktaki Polonyalılar’ın kurduğu köy, bugün hálá Polonya geleneklerini yaşatıyor. Yılın 12 ayında da tatil keyfini yaşatabilme özelliğine sahip Polonezköy, İstanbul Anadolu yakasının en büyük oksijen depolarından biri. Köyün ormanların içinden geçen iki yürüyüş patikası var. Bunlardan biri hemen köyün girişinden başlıyor ve beş kilometre boyunca kestane ağaçları arasından ilerliyor. İlkbaharda şahane oluyor, ancak bu mevsimde de keyifli bir aktivite olabilir. Köyde ayrıca faytonla dolaşabilir, at binebilir, vadilere bakan restoranlarda geleneksel Polonya tatlarıyla yemek keyfi yaşayabilir, Polonya pastalarını tadabilir, şömine başında şarap içebilirsiniz.
Polonezköy’de konaklamasanız bile, bütün pansiyon ve otellerin restoranlarında yemek yiyebilirsiniz. Ceviz likörü, köyün spesiyalitesi ve denemeye değer. Otel, pansiyon ve restoranların hemen hemen hepsi bütün yıl açık. Çoğu kaloriferli ya da klimalı, ender olarak bazı odalar odun sobalı. Polonezköy’den her mevsim keyif alınabilir. Düğün ve yılbaşı partileri için de çok tercih ediliyor. Ancak haftasonları ve tatillerde rezervasyon şart.
İZNİK
Tarih, göl ve çini
Etrafındaki dağlar, gölünün kıyısında kilometrelerce devam eden yaşam, zengin topraklarını tarih boyunca koruyan surları ve kilise, cami, medrese, hamam ve türbelerinden geriye kalanlar, İznik’in önemini ortaya koyuyor. Sadece tarihi değil, adıyla özdeşleşen, Osmanlı’nın mirası, dünyaca ünlü çiniciliği bile İznik’i özellikli ve doyurucu bir gezinoktası yapmaya yetiyor. 300 yıl boyunca çinicilik sanatının merkeziydi İznik. Çinileri, Osmanlı İmparatorluğu’nun dört bir yanındaki eserleri süsledi.
İznik’in 4.970 metre uzunluğundaki tarihi surları boyunca yürüyüş yaparsanız, rastlayacağınız anıtsal kapılar ve bunların içinden geçerken kentin görkemli geçmişine dair karşılaşacağınız ipuçları ilginizi çekebilir. Günümüze kalan dört kapısı var; İstanbul, Lefke, Yenişehir ve Göl kapıları. Kapılar, MS 1. yüzyılın sonlarına doğru İmparator Vespasianus ve Titus tarafından yaptırılmış. Kentte mutlaka görülmesi gereken yapılar bulunuyor. Ayasofya Müzesi, bunlardan biri. Rumeli Fatihi Orhan Gazi’nin oğlu Süleymanşah tarafından, 1332’de yaptırılmış Süleyman Paşa Medresesi, Türkiye’deki en eski Osmanlı medresesi. Avlulu medreselerin ilk örneği. Bugün içinde İznik’e geleneksel çini sanatını yeniden kazandırmak amacıyla, çoğunluğunda kadınların üretim yaptığı atölyeler ve satış dükkanları var. İznik’in en ünlü eseri ise adını minaresini süsleyen Selçuk tarzı, firuze renkli çinilerinden alan Yeşil Cami. Girişindeki mermer kabartma ve mermer mihrabın oyma işçiliği dikkat çekiyor. Hemen Yeşil Cami’nin karşısında bugün İznik Müzesi olan Nilüfer Hatun İmareti var. Bugün Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan yapının Çini Bölümü, ne yazık ki umulduğu kadar zengin değil. İstanbul’da ya da dünya müzelerinde daha çok İznik çinisine rastlamak mümkün. Tabii gölü unutmamak gerek: İznik Gölü’nün en güzel manzarası, Abdülvahap Sancaktari’nin türbesinin bulunduğu 200 metre yükseklikteki tepeden seyrediliyor.
GEMLİK
Zeytinin memleketi
Gemlik deyince, herkesin aklına gelen aynı mısradır: ‘’Gemlik’e doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma’’ demişti ya Orhan Veli. Gerçekten de öyle, şaşırtıcı bir manzarayla giriyorsunuz Gemlik’e. Bursa civarında kurulan en eski kent olan Gemlik, Yalova’dan gelirken 40. kilometrede. Tarihi MÖ 12. yüzyıla kadar uzanıyor. 1087 yılında, Selçuklular’dan Ebul Kasım’ın burada bir donanma yaptırmasıyla, ‘’gemilerin yanaştığı ve üretildiği yer’’ anlamına gelen ‘’Gemilük’’ adını almış ve böylece burada Türklerin ilk tersanesi kurulmuş. Bugün, Güney Marmara için büyük önem taşıyan bu uluslararası limana sahip Gemlik’te, aşırı yapılaşmaya rağmen, sahil boyunca gezinmek ya da İstiklal Caddesi’nde, zeytin reçeli dahil, zeytinin her türünü satan dükkanlardan, Zeytin Hali’nden alışveriş yapmak keyifli. Burası, Türkiye’nin en lezzetli sofralık zeytinlerinin yetiştiği bölge. Kiliseden çevrilme Balıkpazarı (Yeni Cami) Camii’nin yanı sıra, Çarşı Ali Paşa Camii de görülebilir. Gemlik’e 18 kilometre mesafede Hayriye Köyü yakınındaki Fevziye Köyü’ndeki Karagöl ise dağcıların iyi bildiği bir yer. Gemlik’ten Adapazarı- İznik yoluna girince, yol üzerinde sıralanan eski Osmanlı köylerini de kaçırmayın. Gemlik ve Orhangazi’ye aynı mesafede olan, tabelalarla işaretlenmiş, Karsak, Gemiç ve Yeni Gürle köyleri, birbirine oldukça yakın. Patika yollardan köylere yürümek mümkün. Gemlik çıkışından üç kilometre sonra varacağınız Umurbey’de ise Celal Bayar Müzesi ve Kütüphanesi gezilebilir. Hayrettin Karaca’nın Arboretum’unu görmek ya da Yalova Kaplıcaları’na uğramak isterseniz, Yalova merkezden Gemlik yönüne doğru, sağa ayrılan sapaktaki Termal ve Çınarcık tabelasını takip etmelisiniz.
BAFA GÖLÜ (HERAKLEİA)
Doğa yürüyüşü ve göl kenarında balık keyfi
Hürriyet Seyahat yazarı Reyan Tuvi aynen şöyle demişti bu cennet için: ‘Gece çıkan fırtınada, şimşeklerin aydınlattığı Athena Tapınağı’nı, Bizans Kalesi’ni ve göldeki adacıkların üzerindeki kalıntıları seyretmek... Kış yağmurundan sonra sabah toprak kokusuyla uyanmak... Fırtınada dökülen zeytinleri toplamaya giden köylülere katılmak... Bahçeden toplanan ürünlerle yapılan reçelleri, ev yapımı tereyağı ve peyniri tatmak... Bafa Gölü kıyısındaki Kapıkırı’nda (Herakleia) kışın tabiatın en vahşi halini bulacaksınız. Gökten taş yağmışçasına, garip şekilli, volkanik kayaların kapladığı Beşparmak Dağları’nın altında, uçsuz bucaksız bir göle bakan, horozları, inekleri ve ekili tarlalarıyla huzurlu bir köy burası. Dağlarda mağara insanlarının ve yükseklerdeki çilehanelerde inzivaya çekilen keşişlerin bıraktığı izler var. Ayrıca Bafa Gölü kenarında kefal yemenin hiç mevsimi olur mu?’ Olmaz. Bafa’yı görmediyseniz, otomobilinize atlayın ve gidin.
Bafa Gölü’nün etrafında yapılabilecek pek çok aktivite var. Eski Latmos, yani bugünkü Beşparmak Dağları’nın yamaçlarında, sırlarını henüz tam açığa vurmamış bir tarih saklı, Tuvi’ye göre... Buralarda doğa yürüyüşleri yapabilir, kuşları izleyebilir, kamp kurabilirsiniz. Gölün üzerindeyse, keyifli bir tekne turuyla gezilebilecek adalar ve üzerlerinde manastır kalıntıları var. Söke’ye 25 kilometre mesafedeki ve en derin yeri 25 metre olan Bafa Gölü, 60 kilometrekare alana yayılıyor. Denizle bağlantısı nedeniyle, Bafa Gölü’nün suyu biraz tuzlu biraz da tatlı. Bu su, balıkların yaşamasına uygun. Balıklar, göle giriyor çıkıyor ve yumurtalarını gölde bırakıyorlar. Yılan balığı, levrek, kefal, yayın, buranın balıkları...
MUDANYA
Çarpıcı tarihi binalar
Mudanya, deniz kıyısında, sakin ve karakterini koruyabilmiş bir yerleşim. Mudanya’ya varır varmaz, göz kamaştırıcı bir bina sizi karşılıyor: Eski tren istasyonu. 1849’da Fransızlar tarafından gümrük binası olarak yaptırılan bina, 1874’te Mudanya’yı Bursa’ya bağlayan demiryolu hattının istasyonu olarak kullanılmaya başlanmış. Ancak bu demiryolunun diğer hatlara bağlanmaması yüzünden, 1955’te işlevini kaybetmiş. Başarılı bir restorasyonun sonucunda, Hotel Montania adıyla açılmıştı. Bu isim, Mudanya’nın Fransız haçlıları hakimiyeti dönemindeki adı olan Montagne’den geliyor. Mudanya’da başka çarpıcı binalar da var. Bunlardan en önemlileri; Mütareke Evi ve Tahirpaşa Konağı. 19. yüzyılın sonunda Rus asıllı bir kereste tüccarı olan Alexandre Gonyarof tarafından konut olarak yaptırılan Mütareke Evi, 1960’ta müze olarak açıldı. ‘’Yorgun Savaşçı’’, ‘’Küçük Ağa’’ ve ‘’Yavrumu İstiyorum’’ gibi filmlere set oldu. SİT alanı olan eski Mudanya’da, özellikle Mütareke Evi çevresindeki Mütareke Mahallesi’nde, çoğu Bizans- Rum mimarisi tarzında, üç katlı, kagir evler de görmeye değer. Eskiden bu evlerin birinci katında zeytinyağı yapılır, ikinci katı ipekböcekçiliği için kullanılırmış, en üst kat ise yaşam alanıymış. Bahçesiz bu evlerin kapı önlerinde yapılan sohbetler, kadınların vazgeçemediği kahve falları, bugün hálá Mudanya’nın canlılığını devam ettiren gelenekler. İstanbul’dan Bursa Mudanya’ya İDO’nun (Mudanya Danışma, 0224 544 11 05) Yenikapı ve Bostancı’dan kalkan deniz otobüsü seferleri var. Yolculuk, 1 saat 45 dakika sürüyor.
ÇIRALI / OLYMPOS
Ruhunuzu yenilemek için
Bu günlerde Çıralı’ya giderseniz, doğanın yaza göre daha da olağanüstü olduğunu fark edebilirsiniz. Sadece börtü böcek sesi dinleyerek, daha belirgin kokular içinde, şerbet gibi bir havada yapacağınız bir yürüyüş, ruhunuzu yenileyebilir. Akdeniz kıyısının en güzel kumsallarından birine sahip olan Çıralı, derin bir dinginlik içinde şimdi. Üşüyeceğinizi düşünürseniz yukarıda Yanartaş’ta (Chiamera) ölümsüz ateş var. Çıralı’da yıl boyunca açık birkaç konaklama yeri bulunuyor.
İĞNEADA
Türkiye’nin bittiği yerde
İğneada, Kırklareli’ne bağlı, İstanbul’a 260, Bulgaristan sınırına sadece 12 kilometre uzaklıkta sevimli bir sahil kasabası. Varmadan önce, İğneada’ya varan yola hayran olacaksınız. Çünkü kasabaya giden yol Istranca Ormanları’ndan geçiyor ve orman insanı gerçekten de kendine hayran bırakacak güzellikte. Yazın tertemiz ve tipik Karadeniz kıyı kasabalarındaki gibi dalgalı olmayan denizinde yüzebileceğiniz İğneada, bu mevsimde kafa dinlemek için ideal. Mimari açıdan korunmuş olduğu pek söylenemez, konaklamak için de çok seçeneğiniz yok ancak birçok aile evini pansiyon olarak kiralıyor.
İğneada’ya gitmişken, çok yakınındaki Dupnisa Mağarası’nı görebilirsiniz. Turizme açılıncaya kadar yarasaların önemli bir yaşam alanı olan mağara, şimdi insanların ziyaretine açık. Alt ve üst mağara olarak ikiye ayrılan mağarada görülecek çok önemli sarkıt ve dikitler var. Ulaşım çok zor değil. Demirköy’de mağara yolunu soruyorsunuz, yol sizi Sarpdere Köyü’ne götürüyor. İğneada’da, bir de Karadeniz’in en ucunda, Bulgaristan sınırında, 1866’dan bu yana sarp kayalıkların üzerinde ayakta duran eski feneri görebilirsiniz. İğneada Feneri’nin bulunduğu bölge, insanı farklı duygulara götürecek bir manzaraya sahip.