Son Güncelleme:
Avrupa'nın kültür bayrağı İstanbul'dan sonra bu şehirde dalgalanacak TURKU
Bunaltıcı yaz sıcaklarında gidilebilecek en ferah şehirlerden biri Finlandiya’daki Turku. Yaz boyunca sıcaklığın 25-26 dereceyi bulduğu gün sayısı 10’u geçmiyor. Ağustos sonuna kadar güneş geç batıyor, günü doyasıya, bunalmadan, terlemeden, keyifle yaşayabiliyorsunuz. Parkları, kırmızı zambakları, neşeli ve güzel insanları, katedrali, kalesiyle yazın cazibe merkezine dönüşen Turku, 2011’de Talinn’le birlikte Avrupa Kültür Başkenti olacak.
Turku, Finlandiya’nın en eski şehri. 1229’da kurulmuş. 1809’dan 1812’ye kadar başkentmiş. Şu anda 290 bin nüfusuyla ülkenin beşinci büyük kenti. Ancak, Helsinki’den sonra en önemli ikinci şehir olma özelliğini hep korumuş. En önemli gelir kaynağı gemi yapımı. Şehrin ismi Türk sözcüğüne benzese de, anlamının Türkiye veya Türklük ile bir ilgisi yok. Rusça pazaryeri anlamındaki Türgü’den geliyor. Suomen Turku (Finlandiya’nın Pazarı) da denilen şehirde Fince ve İsveççeden sonra en çok konuşulan diller Rusça ve Arapça. THY’yla Helsinki’ye uçtuktan sonra, trenle 15 saatte ulaşılıyor.
ÇEKİRDEK NİYETİNE BEZELYE
Turku, Aurajoki Nehri’nin denize kavuştuğu yere kurulmuş. 50 metre genişlikteki nehir, şehrin parklarından geçerken kartpostal gibi manzaralar oluşturuyor. Turku küçük ama hareketli bir kent. 13. yy’de ticaret ve kültür merkeziymiş. Eski pazaryeri 800 yıldır bozulmadan korunmuş. Çevrede 180 yıllık ağaçlar dikkat çekiyor. Pazarda çilek, ahududu, ağaççileği, böğürtlen, yabanmersini ve daha ismini bilmediğim pek çok meyveye rastladım. Bir tezgâhta torba torba bezelye satılıyordu. Halk taze bezelyeyi, çiğ olarak leblebi gibi yiyor. Her gün kurulan pazar kalktıktan sonra meydan deterjanlı sularla yıkanıp temizleniyor. Pazaryeri belli zamanlarda festival sahnesine dönüşüyor.
Turku pek çok park ve heykelle adeta bir açık hava müzesi. Bilinen en eski heykel 1864’ten kalma Henrik Porthan’ın. Şehri tanımak için her türlü bilgiyi kolayca alabileceğimiz turizm bürosu Auragata’nın köşesinde. Gemiyle şehir turu 2.5 saat sürüyor. Fiyatı 20 Euro. Güzel fotoğraflar çekmek için ideal. Ancak nehir serin, mutlaka hırka alınması gerekiyor. Günde bir kez otobüsle şehir turu düzenleniyor. Saat 13.00’te başlayıp, 2.5 saat sürüyor. Şehirdeki tüm tarihi yapılar yürüyüş mesafesinde. Taksi bulmak biraz zor. Otobüs seferlerinden yararlanabilirsiniz.
Turku’nun en önemli binası katedrali. Kulesi milli simge gibi. 1300’lerde inşası bitmiş. Ülkenin Avrupa’daki ebatlara en yakın kilisesi. Turku Kalesi ise 1280’lerde bir adaya yapılmış, şehir bugüne kadar 3.5 metre çökünce ana karaya bağlanmış. 16. yüzyılda imparator Johan burada ikamet etmiş. Kalede kullanılan alet, araç, giysiler ve süs eşyaları bu dönemden kalma.
Finler, saunaya düşkün. Toplam iki milyon sauna var. Nüfusun beş milyon olduğunu düşündüğünüzde, aynı anda tüm ülke saunaya girebiliyor. Fin hamamı, sosyal yaşamının vazgeçilmez parçası. Odun sobasıyla ısıtılan ahşap kaplı saunalarda sıcaklık neredeyse 100 dereceye, içindeki banklarda sabırla oturanların vücutlarında ise 40 dereceye çıkıyor. Şiddetli terlemeyle kan dolaşımı hızlanıyor. Sonrasında ılık veya soğuk duş alınıyor. Kimileri buzlu göle atlıyor.
SARI SAÇTAN SIKILMIŞLAR
Turku’nun en hareketli caddesi Yliopistonkatu, trafiğe kapalı. Kafe, restoran, mağazaların sıralandığı caddenin sonundaki Scandic Plaza kentin en güzel otellerinden. Kafesi Turku’nun en popüler yeri. Ambiyansı ve çilekli pastaları müthiş. Finlandiya kadının egemen olduğu bir toplum. Hemen her yerde üç-dört kadın buluşup, içki içip yemek yiyor. Sigara kullananların çokluğu dikkat çekici. Halk güneşi o kadar özlemiş ki, kafede tente ve şemsiyeleri kapattırıp oturuyorlar. Kentin en güzel caddelerinden Limankatu’da, Ulusal Kütüphane’nin önünden geçip nehir boyunca yemyeşil bir parkta yürüdük. Nehir kenarındaki ulu ağaçların, kırmızı zambakların arasından Turku Katedrali görülüyordu. Katedralin hemen yakınındaki Jean Sibelius’un (Finlandiya doğumlu İsveçli besteci) müzik aletleri müzesine de uğradık.
1827’deki büyük yangında, şehrin sadece küçük bir bölgesi etkilenmemiş. Buradaki 30 ev geleneksel el sanatları atölyesine dönüştürülmüş. Bugün de işlevlerini sürdürüyorlar. Tahta duvarlarla çevrili Luostarinmaki, açık hava müzesi. Şehrin iki köklü üniversitesinden Abo Akademi, İsveççe eğitim veriyor. 1640’ta kurulan Turku Akademisi, 1950’de Helsinki Üniversitesi adını almış. Rokoko stilindeki Eczacılık Müzesi, kentin en eski yapısı. Hemen yanında çeşitli şifalı bitkilerin satıldığı bir dükkân var.
Sokaklarda yürürken yeni bir moda akımı dikkatimizi çekti. Sarı saç, mavi gözden sıkılan gençler saçlarını siyaha boyatıyor. Tüm kuzey ülkelerinde olduğu gibi Finlandiya’da da içki tutkusu, eski hızıyla devam ediyor.
FİN MUTFAĞINDA BALIK AĞIRLIKTA
Balıkçılıkla geçinen kıyı halkı, en çok somon ve sardalye benzeri herring balığını seviyor. Tuz oranı düşük olduğu için denizde karides, midye yaşamıyor. Temmuz, ağustos ıstakoz mevsimi. Fin usulü somon, kalın erişte tabakasının üzerinde, özel sosla sunuluyor. Limankatu’daki Mami Restoran’ın somonu çok leziz. Taze küçük patatesler, krema, pancar ve kabuklu yeşil elma ile pişiyor. Fin yemekleri bol tuzlu, ancak baharatsız. Sofrada şarapla başlayıp, sonrasında ağır alkollü içeceklere geçiliyor. Patatesin dışındaki sebzelere ilgi yok. Meyve çok tüketiliyor. Fin mutfağının özel yemeği Karjalan Piirakka. Arpa, buğday, tuz ve su ile hamur yapılıyor. Pişirilen hamurun içine pirinç, süt, su, yağ ile haşlanmış karışım dökülüyor. Fırına konuyor. Kahvaltı dahil her öğünde yeniyor.
ÇEKİRDEK NİYETİNE BEZELYE
Turku, Aurajoki Nehri’nin denize kavuştuğu yere kurulmuş. 50 metre genişlikteki nehir, şehrin parklarından geçerken kartpostal gibi manzaralar oluşturuyor. Turku küçük ama hareketli bir kent. 13. yy’de ticaret ve kültür merkeziymiş. Eski pazaryeri 800 yıldır bozulmadan korunmuş. Çevrede 180 yıllık ağaçlar dikkat çekiyor. Pazarda çilek, ahududu, ağaççileği, böğürtlen, yabanmersini ve daha ismini bilmediğim pek çok meyveye rastladım. Bir tezgâhta torba torba bezelye satılıyordu. Halk taze bezelyeyi, çiğ olarak leblebi gibi yiyor. Her gün kurulan pazar kalktıktan sonra meydan deterjanlı sularla yıkanıp temizleniyor. Pazaryeri belli zamanlarda festival sahnesine dönüşüyor.
Turku pek çok park ve heykelle adeta bir açık hava müzesi. Bilinen en eski heykel 1864’ten kalma Henrik Porthan’ın. Şehri tanımak için her türlü bilgiyi kolayca alabileceğimiz turizm bürosu Auragata’nın köşesinde. Gemiyle şehir turu 2.5 saat sürüyor. Fiyatı 20 Euro. Güzel fotoğraflar çekmek için ideal. Ancak nehir serin, mutlaka hırka alınması gerekiyor. Günde bir kez otobüsle şehir turu düzenleniyor. Saat 13.00’te başlayıp, 2.5 saat sürüyor. Şehirdeki tüm tarihi yapılar yürüyüş mesafesinde. Taksi bulmak biraz zor. Otobüs seferlerinden yararlanabilirsiniz.
Turku’nun en önemli binası katedrali. Kulesi milli simge gibi. 1300’lerde inşası bitmiş. Ülkenin Avrupa’daki ebatlara en yakın kilisesi. Turku Kalesi ise 1280’lerde bir adaya yapılmış, şehir bugüne kadar 3.5 metre çökünce ana karaya bağlanmış. 16. yüzyılda imparator Johan burada ikamet etmiş. Kalede kullanılan alet, araç, giysiler ve süs eşyaları bu dönemden kalma.
Finler, saunaya düşkün. Toplam iki milyon sauna var. Nüfusun beş milyon olduğunu düşündüğünüzde, aynı anda tüm ülke saunaya girebiliyor. Fin hamamı, sosyal yaşamının vazgeçilmez parçası. Odun sobasıyla ısıtılan ahşap kaplı saunalarda sıcaklık neredeyse 100 dereceye, içindeki banklarda sabırla oturanların vücutlarında ise 40 dereceye çıkıyor. Şiddetli terlemeyle kan dolaşımı hızlanıyor. Sonrasında ılık veya soğuk duş alınıyor. Kimileri buzlu göle atlıyor.
SARI SAÇTAN SIKILMIŞLAR
Turku’nun en hareketli caddesi Yliopistonkatu, trafiğe kapalı. Kafe, restoran, mağazaların sıralandığı caddenin sonundaki Scandic Plaza kentin en güzel otellerinden. Kafesi Turku’nun en popüler yeri. Ambiyansı ve çilekli pastaları müthiş. Finlandiya kadının egemen olduğu bir toplum. Hemen her yerde üç-dört kadın buluşup, içki içip yemek yiyor. Sigara kullananların çokluğu dikkat çekici. Halk güneşi o kadar özlemiş ki, kafede tente ve şemsiyeleri kapattırıp oturuyorlar. Kentin en güzel caddelerinden Limankatu’da, Ulusal Kütüphane’nin önünden geçip nehir boyunca yemyeşil bir parkta yürüdük. Nehir kenarındaki ulu ağaçların, kırmızı zambakların arasından Turku Katedrali görülüyordu. Katedralin hemen yakınındaki Jean Sibelius’un (Finlandiya doğumlu İsveçli besteci) müzik aletleri müzesine de uğradık.
1827’deki büyük yangında, şehrin sadece küçük bir bölgesi etkilenmemiş. Buradaki 30 ev geleneksel el sanatları atölyesine dönüştürülmüş. Bugün de işlevlerini sürdürüyorlar. Tahta duvarlarla çevrili Luostarinmaki, açık hava müzesi. Şehrin iki köklü üniversitesinden Abo Akademi, İsveççe eğitim veriyor. 1640’ta kurulan Turku Akademisi, 1950’de Helsinki Üniversitesi adını almış. Rokoko stilindeki Eczacılık Müzesi, kentin en eski yapısı. Hemen yanında çeşitli şifalı bitkilerin satıldığı bir dükkân var.
Sokaklarda yürürken yeni bir moda akımı dikkatimizi çekti. Sarı saç, mavi gözden sıkılan gençler saçlarını siyaha boyatıyor. Tüm kuzey ülkelerinde olduğu gibi Finlandiya’da da içki tutkusu, eski hızıyla devam ediyor.
FİN MUTFAĞINDA BALIK AĞIRLIKTA
Balıkçılıkla geçinen kıyı halkı, en çok somon ve sardalye benzeri herring balığını seviyor. Tuz oranı düşük olduğu için denizde karides, midye yaşamıyor. Temmuz, ağustos ıstakoz mevsimi. Fin usulü somon, kalın erişte tabakasının üzerinde, özel sosla sunuluyor. Limankatu’daki Mami Restoran’ın somonu çok leziz. Taze küçük patatesler, krema, pancar ve kabuklu yeşil elma ile pişiyor. Fin yemekleri bol tuzlu, ancak baharatsız. Sofrada şarapla başlayıp, sonrasında ağır alkollü içeceklere geçiliyor. Patatesin dışındaki sebzelere ilgi yok. Meyve çok tüketiliyor. Fin mutfağının özel yemeği Karjalan Piirakka. Arpa, buğday, tuz ve su ile hamur yapılıyor. Pişirilen hamurun içine pirinç, süt, su, yağ ile haşlanmış karışım dökülüyor. Fırına konuyor. Kahvaltı dahil her öğünde yeniyor.