Atbaşı mezar taşları defineciler tarafından yok ediliyor
Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alpaslan Ceylan, Tunceli'de tahrip edilen mezar taşları ile ilgili yaptığı açıklamada, “Dönemin tarihine ışık tutan, devrin özelliklerini ve bölge kimliğini yansıtan Tunceli'nin Hozat İlçesindeki Atbaşı mezar taşları defineciler tarafından yok ediliyor” dedi.
Prof. Dr. Ceylan, Mezar taşlarının, ölenlerin hatıralarını yaşatması ve yapıldıkları zamanın özelliklerini yansıtması bakımımdan büyük önem taşıdığını belirterek, “Altaylar'dan Anadolu'ya uzanan geleneklerden en önemlilerinden birisinin Tunceli'de bulunan ve Türklerin taşlardaki damgası olarak kabul edilen koç, koyun, at ve insan üsluplu mezar taşları olduğunu belirterek bu geleneğin ilk örneklerinin M. Ö. 3000'de Hakasya Özerk Cumhuriyeti'nde görüldüğü ve son örneğinin de Tunceli'de görüldüğünün de altını çizmek isterim. Mezar taşları, toplumların kültürel kimliklerini gösteren çok önemli belgelerdir. Bir mezarlığa bakarak; orasının hangi millete ait olduğunu kolayca tespit edebilirsiniz.
Bu nedenle Tunceli'de bulunan eski Türk mezarları; bölgenin Türk milli kimliğini yansıtırlar. Tunceli bölgesi ile buranın batıdaki uzantısı Koçgiri alanlarında, mezar taşlarının koç biçiminde ya da koçbaşı biçiminde dikildiği görülüyor. Karakoyunlu ve Akkoyunlu (Bayındırlılar) Türklerinin İran'da ve Doğu Anadolu'da yerleştiklerini; devletler kurduklarını; bunların koyun-koç sembollerini mezar taşlarına işlediklerini biliyoruz. Koç biçimli veya koçbaşı biçimli sembollerin Türkler tarafından kullanılması binlerce yıl eskiye gitmektedir. Hun Türklerinde koç, en makbul kurban sayılıyordu. At ve koç heykelleri mezar taşı olarak dikiliyordu. Altaylar-da 8. ve 10. yüzyıllara ait bir mezarda erkeğin yanında at, kadının yanında da koç bulunmuştur. Değişik Türk halkları koç-başını çeşitli eşyalarına süs olarak işlemişlerdir. Kırgız, Oğuzlar, Avar, Karakalpak, Çuvaş, Bulgar Türk halkları gibi” diye konuştu.
Altaylar'dan Anadolu'ya uzanan geniş Türk coğrafyasındaki bu geleneğin dağlık Tunceli ve Bingöl bölgelerinde de aynen görülebildiğini anlatan Prof. Dr. Ceylan, açıklamasını şöyle sürdürdü; “M.Ö. I. Binden itibaren Avrasya coğrafyasında yaygınlaşmaya başlayan koç-koyun-at biçimli mezar taşlarının çeşitli Türk devlet ve topluluklarındaki gelişimi kronolojik bakımdan şu şekilde takip edilir:
İskitler: MÖ 7. yy'dan itibaren Ön Asya’ya ulaşan İskitler; aynı tarihlerde Kafkaslar üzerinden aşarak Orta Anadolu'ya kadar uzanmışlardır.
Hunlar: MS 396'dan başlayarak değişik tarihlerde Doğu Anadolu'ya hatta Suriye'ye akınlar yapmışlardır. Ağaçeriler Bizans'la anlaşmalı olarak buralardan başlayarak Toroslara kadar yerleşmişlerdir.
Sabırlar: 516'da Kafkaslar üzerinden bu bölgelere ve Orta Anadolu'ya kadar uzanmışlardır. Hazarlar (Batı Gök Türkleri): 7. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Hazar Türkleri Kafkasya üzerinden güneye inmişler ve bölgede etkili olmuşlardır. Kıpçaklar (Kumanlar): 10. yy Bizans askeri olarak Doğu Anadolu'da yer aldılar. Bunlar daha sonra da bu bölgere indiler ve Karadeniz hattına yerleştiler. Beyaz tenli, yeşil gözlü, sarı veya kumral Türkler, işte bu Kıpçakların torunlarıdır. MÖ bölgeye inen İskitler de Sarı ve esmer diye iki gruba ayrılmışlardır. Guzlar (Oğuzlar): 11. yy'dan başlayarak büyük kütleler halinde geldiler. Büyük Selçukluların bölgeyi ele geçirmesinden sonra Türk boyları dalga dalga gelerek Doğu Anadolu'da çoğunluğu ele geçirdiler. Oğuz boyları; 16. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Asya'dan Anadolu'ya akmayı sürdürdüler. Bunların önderlerine de Horasan Erenleri deniliyordu.
Karakoyunlular-Akkoyunlular: 14. yüzyıldan itibaren İran ve Irak hattında devlet kuran bu Türk boyları özellikle Tunceli bölgesin'de çok etkili olmuşlardır. Bunların; bölge nüfusuna kuvvetli biçimde hakim oldukları devam eden kültürel benzerlikten de anlaşılmaktadır. Türk tarihi açısından bu kadar önemli bir yere sahip olan Tunceli ilimizde bulunan mezarlığın bulunduğu alan yaklaşık olarak 10 dönüm büyüklüğündedir. Fakat zaman içinde hazine bulmak amacıyla mezar taşlarını çalınmış, kırılmış ve tahrip edilmiştir. Tarihimizin korunması ve tarihe sahip çıkılması için bu mezarlık alanının en kısa zaman içerisinde SİT alanı ilan edilmesini ve koruma altına alınmasını istiyoruz.”