At sırtında dağlara çıkmak mı daha heyecan verici, yoksa o görkemli dağlarda yamaç paraşütü yapmak mı?
Geçen yıl bu dönemde bir grup arkadaş Abhazya’nın en bakir bölgelerinden birinde, Ritsa Milli Parkı içindeki Avadhara’da yaklaşık 4 saat süren bir yolculuk yapmıştık, üstelik atlarla... Bir araya geldiğimizde o günü hâlâ büyük bir heyecanla anıyoruz. Bağımsızlığının 25. yılını Ayayra şenlikleriyle kutlamaya hazırlanan Abhazya’nın dağlarındaydık geçen hafta yine, bu kez tandem (pilot yönetiminde yapılan yamaç paraşütü) için.
Gezi grubumuz 11 kişiden oluşuyor, ancak dört kişi katılabiliyor uçuşa. Pilotlarla buluşmamızı, havaalanı transferlerimizi ve tüm Abhazya gezimizi organize eden Arista Tur sağlıyor. Daha önceki gidişlerimizde gezme fırsatını bulduğumuz, Kafkas Dağları’nın eteklerine kurulu Gagra şehrindeki Mamışka Dağı’na çıkıyoruz. Aracımız epeyce kalabalık; bize eşlik edecek pilotlarımızla yaklaşık 35 dakika süren bir yolculuk yapıyoruz. Şoförümüz, dedesi yıllar önce Türkiye’den Abhazya’ya göç eden bir Ermeni. Bizim yarım yamalak Rusçamızla onun hafızasında kalan tek tük Türkçe kelimeleri bir araya getirerek sohbet etmeye çalışıyoruz. Asfalt yolda muhtemelen kış koşullarından dolayı çökmeler olmuş, slalom yaparak ilerliyoruz. Çoğu yerde iki aracın yan yana geçmesinin imkânsız olduğu bir dağ yolu bu. Ancak çılgın bir şoförümüz var! Günde kim bilir kaç kez gidip geldiği yolu iyice öğrenmiş; bir yandan aracı sürerken bir yandan da arka koltuklarda oturan arkadaşlarıyla başını geriye çevirerek keyifle sohbet ediyor.
Orman içinden sürekli tırmanarak yaptığımız yolculuktan sonra ulaştığımız düzlükte hazırlıklara başlıyoruz. Önce kime hangi pilot eşlik edecek, onu belirliyoruz. Pilotum bana kırmızı bir rüzgârlık giydiriyor, en sevdiğim renk! Sonra sırtıma, belime, başıma taktığı ekipmanla iyice ağırlaşıyorum. Ayaklarımız yerden kesilse dahi koşmaya devam etmemizi tembihlediklerindeyse bu işten vaz mı geçsek diyorum. Kuzenim Deniz “O yolu arabayla inmektense atlamayı yeğlerim!” deyince hep birlikte hak veriyoruz ve ilk deneyen Deniz oluyor. Sislerin içine su gibi süzüldüğünü görünce cesaretim artıyor. Bu arada kendi koşullarıyla tepeye çıkmış bir grup, pilotlardan bilgi alıyor. Benim hazırlandığımı gören orta yaşlı bir bey, “Bu küçük kadın bile yapacaksa?..” deyince havalara giriyorum. İkinci sıradaki benim; bulutların tam ortasına doğru koşuyorum, mayıs ayında kaybettiğim yeğenim Meltem için... Ölüdeniz’deki tatillerimizde Babadağ’dan yamaç paraşütü yapanlara ben heveslendikçe “Aman şimdi atlarsın, ölürsün mölürsün, tatilimiz yarım kalır, sen başka zaman dene” diye takılırdı bana, ey hayat diyorum...
Pilotum, pek çok uluslararası yamaç paraşütü yarışmasına katılmış, dereceler kazanmış bir sporcu: Vitaly Shabanov. Birkaç kez Türkiye’ye de gelmiş; Babadağ’da, Denizli’de yamaç paraşütü yapmış. 22 yıldır bu işle uğraşıyor, oldukça deneyimli bir pilot. Geçen yıl Elbruz’a tırmandığımızı anlatıyorum, o da Kafkasya’da birçok noktada bulunmuş, hatta daha sonra kışın Dombay’da yaptığı yamaç paraşütüne dair muhteşem videoları izleyince imreniyorum. Tepeye ulaştığımız anda var olan minicik heyecanım, yerini 20 yıldır sürekli erteleyip sonunda fırsatını yakalayabildiğim uçma zevkine bırakıyor. Sanki her gün uçuyorum, öyle rahatım! Biraz bol duran kaskım kafamdan çıkınca Vitaly de kendi kaskını çıkarıyor; bisiklete bile kasksız binmeyen ben öylece uçuyorum!
Sislerin içinden çıkınca bir orman deniziyle karşılaşıyoruz adeta, yeşil olmayan tek nokta yok aşağıda. Epey yüksekteyiz. Rakımı 1873 metre olduğunu daha sonra öğrendiğim Mamışka (Mamdzyshkha) Dağı’nın 1500 metresinden yapmışız yamaç paraşütünü. Örneğin Babadağ pistleri 1700 metre ile 1965 metre. Tekirdağ’daki Uçmakdere ise 260 ve 625 metre. Gagra’daki yerleşim yerlerine doğru yol alırken yüksekliği biraz daha idrak ediyorum! Gagra’nın upuzun sahili uzanıyor önümüzde. Vitaly aşağıdaki binaları gösteriyor; sanatoryumu, Stalin’in daçasını. Sovyetler Birliği döneminde sağlık ve dinlenme merkeziymiş Gagra. Uzaktan Soçi’yi işaret ediyor sonra. Denizin üzerine doğru süzülmeden önce “Ekstrem hareket ister misin” diye soruyor pilotum, “Tabii” cevabını alınca havada geniş bir pürvet attırıyor, lunaparktayız adeta! Bu arada bir yandan kimi zaman İngilizce kimi zaman Rusça sohbetimizi sürdürürken bir yandan da çalan Rusça parçaların nakaratına eşlik ediyoruz.
Havadaki tur bitmesin, “Canlar Ülkesi”nin bütün kıyıları boyunca sürsün istiyorum. Ne var ki sahile doğru yavaştan inişe geçiyoruz. Aşağıda daha önce inen kuzenler Ezgi ve Deniz karşılıyor beni. Arkadaşımız Seda da uçuşunu tamamlayınca pilotlarımızla vedalaşıp yiyecek bir şeyler atıştırdıktan sonra az önce muhteşem görüntüsünü izlediğimiz denizin sularına bırakıyoruz kendimizi. Palmiyelerin ve okaliptüslerin sıralandığı sahil ve arkasında yükselen dağlara bakmaya, Abhazya’ya doyamayarak...